CHP’nin İkilemi ve Şansı
![]() |
- YÜKSEL TAŞKIN - |
CHP’nin mevcut oy dengeleri ve sosyolojik gerçeklikler nedeniyle yaşadığı ikilemi aşıp aşamayacağı önümüzdeki sürecin siyasi dengelerini etkileyecek. Bu ikilem, aslında bir bütün olarak Türkiye solu ve kısmen HDP için de geçerli.
Türkiye’de siyasi partilerin iktidara gelebilmeleri için, kendi “doğal tabanlarından” çıkabilmeleri gerekiyor. İlginç olan Milli Görüş gibi bir gelenekten gelen AKP’nin ideolojik parti geçmişini bir kenara iterek, kitle partisi refleksleri verebilmesi ve iktidara gelebilecek esnekliği gösterebilmesiydi.
Bu başarıda çok farklı unsurlar rol oynadı: Merkez sağın ahlaki ve ideolojik iflası, merkez solun 1990’dan beri, etkisiz bırakıldıkları koalisyonlarda kalarak alternatif olma şansını yitirmesi. Ve elbette adaletsiz seçim sisteminin AKP’ye anayasayı dahi değiştirebilecek sayıda (363) milletvekilliği kazandırması. Seçimden sonra AKP, ideolojik parti kimliğinden uzak durmayı başardı. Ne var ki uzunca bir süredir AKP, “sıra bizde” mantığıyla her alanda kendi tercihlerini dayatma yoluna gitti.
AKP’nin bu tercihleri, CHP eğer ideolojik parti olmaktan kaynaklanan reflekslerini aşabilirse, çok önemli bir fırsat alanı yaratmıştır. AKP’nin merkez sağda etkili hiçbir parti bırakmaması CHP’yi beklemediği bir konuma itti: CHP, merkez sağ veya merkezde konumlanan seçmenlerin ve çıkar guruplarının desteğini alabilecek bir konumda buluverdi kendisini. AKP’nin kemik seçmeni eğer yüzde 35’lerdeyse, CHP için hitap edebileceği yüzde 10’luk bir potansiyelin oluştuğu iddia edilebilir.
Üstelik CHP’nin MHP’den; MHP’nin CHP’den oy çalmasını kolaylaştıran bir “melez seçmen” gurubu da var. Son seçimde CHP’nin kendi kitlesini koruyup, merkez sağ ve MHP’den oy aldığı ve böylece seçim kazandığı yerlerin sayısı arttı. İşte matematik ve parti kimliği arasında ortaya çıkan tezadın özeti.
Öte yandan CHP’nin daha solunda konumlanan sosyalist guruplar, ulusalcı denen muhafazakâr cumhuriyetçiler ve HDP’den oluşan bir kitle de partiden daha farklı beklentilere sahipler. Sayısı azımsanamaz bir gurup, CHP ve HDP arasında bir yakınlaşma olmasını istiyor. Bu da CHP’nin sahici bir sosyal demokrat parti olabilmesiyle mümkündür diye düşünüyorlar.
CHP, cumhurbaşkanı adayını belirlerken bu faktörleri dikkate almak zorundaydı. Tüm bu kesimlere sıcak gelebilecek bir aday bulunabilmesi, siyasetin doğasına aykırıdır. Merkez sağcı, milliyetçi ve ılımlı İslamcı çevrelere sıcak gelebilecek bir aday tercih edildi.
İhsanoğluyerine, sözgelimi Taha Akyol tercih edilseydi, merkez sağ ve milliyetçi kimlik öne çıkarılırken, İslamcı kimlik daha da geriye atılacaktı. İhsanoğlu tercihiyle, AKP’nin biz (“Sessiz Müslüman kitle”) ve onlar (“aktif Batıcı azınlık”) ayırımına dayalı popülizminin dinamitlenmesi hedeflendi.
Mehmet Bekaroğlutercih edilseydi de bu popülizm işlemez hâle getirilebilirdi. Bekaroğlu’nun da merkez sağa ve milliyetçi çevrelere uzak gelme olasılığı vardı. Görüldüğü gibi, her tercih artı ve eksileri barındırıyor. Öte yandan HDP ve CHP yakınlaşması adına Bekaroğlu ve Rıza Türmen isimleri çok daha tercihe şayan olabilirdi. Bekaroğlu’nun AKP’den seçmen çalma ihtimali de vardı.
Demek ki ülkedeki kutuplaşma ve sosyolojik bölünmeler CHP’nin hareket alanını daraltıyor. İhsanoğlu’nun geldiği “mahalle” kadar, nasıl bir kampanya yürüteceği de önemli. Ülkemizi zehirleyen kutuplaşmayı aşabilecek, adil ve demokratik bir söylem geliştirirse, AKP’yi geriletebilecek bir demokratlar ittifakı için buzkıran görevi üstlenebilir. İşte o zaman CHP, “kendi mahallesi” dışına açılarak aldığı siyasi riski şansa çevirebilecek.
Yüksel Taşkın
ytaskin@marmara.edu.tr
*Taraf'tan alınmıştır.
YORUM YAZIN