Toplum Erkektir: Gerine Gerine Kadın Olamadığımız Toplum Üzerine Birkaç Küfür
![]() |
- GÜLSÜNAY UYSAL - |
“Farklı cinsiyet bilincini ortaya çıkaran herkes suçludur.”[1]
Aslında “erkek”ler de doğduklarında bir insandılar. Ama olmaları gereken bir şey vardı: Erkek. Ne kadın kadın doğuyordu[2] ne de erkek erkek. Toplumun nazarında cinsel kimliğimizi kazanmamız kolay olmuyordu. Ve toplumdaki sınıfsal aidiyetlerimizden biri olan cinsiyet kimliğimizi toplumun bakışıyla pekiştirmek için vermemiz gereken mücadelelerimiz… Özelliklere erkeklere has sınavlardı bunlar. Erkeklik sınavları ve bunun durakları.[3]

Askerde erkek düzeni öğrenir. Bir aile reisi olduğunda yönetmeyi bilmesi gerektiği için (!) yönetilmeyi öğrenir. Dağa, taşa selam vermeyi öğrenir. Sürünmeyi yani her koşulda her şey ile mücadele edebilmeyi öğrenir. Hatta bağlı olduğumuz coğrafya kapsamında değerlendirildiğinde birçok erkek askere gitmeden önce ya da o süreçte ilk cinsel deneyimlerini yaşarlar ve bunu birbirlerine anlatırlar. [7] Erkeklerin askerlikleri toplumda onları erkek yapan önemli bir aşamadır. Asker uğurlamaları da bu noktada “erkeklik” övgüsü sürecinde önemli bir aşamadır. Marşlarla, tekbirlerle, silahlarla, havalara atmalarla, halaylarla, hediyelerle uğurlanır asker. Erkeğin “erkek” olmak için üçüncü ve dördüncü durakları ise iş bulma ve evliliktir.
“Erillik ile dişillik arasındaki kültürel mesafenin azaltılması, her iki cinsiyetin birbirini tamamlayıcı ve denk olarak algılamaları, özellikle erkeklerin cinselliği sonunda zafer kazanılacak bir savaş/fetih olarak değil de, rızaya dayalı, özgürce paylaşılacak bir insan sıcaklığı; kadınlarıysa aile kategorisi içinde değil, kendileriyle eşit haklara sahip ‘kişiler’ olarak görmelerine yönelik formel ve informel eğitim süreçlerinin devreye sokulması; kadın bedeninin bir teşhir nesnesi, üzerinden kazanç sağlanabilecek pornografik bir meta ya da örtülerek denetim altında tutulabilecek bir ‘has bahçe’ olmadığı bilincinin yaygınlaştırılması; cinselliğin yasaklar, ayıplar, günahlardan soyularak insanileşmesi; yani toplumsal cinsiyete ilişkin algı ve rollerin eşitlikçi bir tarzda dönüştürülmesi ya da geleneksel ya da modern ataerkilliğin zihinlerde yarattığı deformasyonların giderilmesi yönünde ısrarlı, inatçı bir kültürel savaşım.”[8]
Medine Memi’yi, Adıyaman Kahta’da kümese canlı canlı gömen dedesi ve babasıydık biz. Çünkü erkeklerle konuşmuştu.[10]
Mardin’de çeyiz sandığının içine saklanan Gülistan’ı kalaşnikofla taradık.[11]
Ağrı’da burnunu ve kulaklarını kesen de bizdik Yıldız’ın. [12] Çünkü ölüm emri verilmişti. Töre böyleydi.
Doğubeyazıt’ta 12 yaşındaydık, Meryem olduk. Korkudan ya da mecburiyetten intihar ettik. “Seni seviyorum” notunu arkadaşına yollarken öğretmeni notu görmüştü, sonrası malum… Babasının kalaşnikofuyduk. [13]
Bitlis’te teyzesinin oğlu tarafından tecavüze uğrayan Güldünya’nın kardeşleri olduk ve öldürdük kabul etmediği için çözüm için sunulan kumalığı. [14]
Diyarbakır’da boğarak öldürdük Gülseren’i. Babası ve erkek kardeşi olduk. Çünkü 18 yaşında imam nikahla evlendirildiği kişiden bakire çıkmadığı için sürekli dayak yiyordu. Eve döndü. Ama biz yani toplum yaşatmadık onu. Çünkü duldu. [15]
Çünküsü yok bunun… Akıl alır yanı yok. Töre bu! Böyle.
Yine aynı zihniyet aynı erkek aklı/akılsızlığı henüz 14 yaşındaki kız çocuklarını, para karşılığı hiç tanımadıkları erkeklere teslim edebiliyor. Hakim “Sen kendin verince töre cinayetine gerek yok öyle mi?” deyince ‘cinsel istismara iştirak’ suçundan uzun süreli hapis cezalarından kurtulabilmek için, türlü senaryolar ve inkar!
“Toplum, bir erkeğin cinsel deneyimlerini gerçek gelişmesinin belirtileri olarak görmektedir; buna karşılık, bir kadının yaşamındaki benzer deneyimlere korkunç bir felaket, onurun ve insanda iyi ve soylu olan her şeyin yitirilmesi olarak bakılır. Bu ahlaksal çifte standart, fahişeliğin ortaya çıkması ve sürmesinde hiç de azımsanamayacak bir rol oynamıştır.”[16]
Her şey bir yana toplumda erkeğin cinsellik yaşaması kötü görülmezken kadın böyle bir şey yaşadığında herkesle birlikte olabilecek bir varlık haline dönüşüyor.
Erkekler, ilginç mahluklar. Mahiyetlerinde (!) bulunan kadınların hemcinsleriyle konuşmalarını, görüşmelerini bile sakıncalı buluyorlar. [17] Erkek her zaman kadının kontrolünü elinde tutan yerde görüyor kendini ve kadının kimlerle, ne kadar görüşeceğine karar verme hakkını kendinde bulabilen bir zihniyete sahipken kendisi “dışarı”daki yaşantısıyla ilgili herhangi bir şeyi paylaşmak zorunda hissetmiyor kendini.
“Kocalar ve babalar olarak evde hizmet alan kuşkusuz erkeklerdir.”[18]
Toplumun cinsiyeti erkekti ve biz en çok erkek ürettik. Pohpohladık. Güçlendirdik. Eğlendirdik. Sünnet şölenleri, asker uğurlamaları, düğün ritüelleri derken ne halt etseler baş tacı ettik. Derken bu çok erkek erkeklerimiz başladılar erkek olmayanları doğramaya.
“Kadının görevi, kocasına sorgusuz sualsiz itaat etmekti.”[19]
En acısı modern süreçlerin hüküm sürdüğü şehirlerde de kadınlar şiddetten mağdur ya da ölüyor. Son derece kendini geliştirmiş, iyi koşullarda yaşayan erkeklerde de kadın konusunda herhangi bir zihniyet farklılığı olmadığını görüyoruz. Kaldı ki törenin gerektiği bir durum olduğunda bu iki üç dil bilen metropol erkekler gereğini yapmaktan geri durmuyorlar.
“Birçok erkek, karılarının ücretli işçi olarak çalışmasına kuşkuyla bakar; çünkü para ne denli az olursa olsun, güç ve bağımsızlık anlamına gelir.”[20]
Sosyoekonomik düzeyi yüksek olan ve görülen, bilenen, tahmin edilenin aksine hiç konuşamayan, anlatamayan, su yüzüne çıkmamış şiddet öykülerimiz yok mu? Var elbet ama itibar, şeref gibi kavramlar devreye giriyor ve bu denklemi çözülmesi zor bir hale getiriyor. Şiddet devam ediyor… Bir yandan da kadınlar hala töreden ölüyor.
“Ancak kadınlık ve erkekliğimizin sınırlarını aşarak, insanlığımızın ortak yönlerini geliştirdiğimiz zaman birbirimizi anlar ve uyumlu bir yaşama ulaşırız.”[21]
Bu topraklarda yüzyıllardır erkekler hüküm sürüyor. Ve hükmediyorlar. Çünkü bu üretiliyor. Böyle bir erkeklik makbul düşüyor. Toplum bunu istiyor. Sonuçlarını hiç kestiremeden. Kısa bir süre sonra dayak yiyen ve buna rağmen erkeğine itaat eden kadınlar olacağız bu ılımlı politikalar devam ederse tabi eğer ölmezsek…
“Kadın için özgürlüğü uğrunda çalışmaktan başka çıkar yol yoktur. Bu kurtuluş ancak topluca olabilir ve her şeyden önce, kadının içinde bulunduğu durumun ekonomik yönden evrimini gerektirmektedir.”[22]
[1] Virginia Woolf
[2] Simone De Beauvoir, “Kadın doğulmaz kadın olunur.” (On ne nait pas femme, on le devient.)
[3] Pınar Selek, Sürüne Sürüne Erkek Olmak, Erkekliğin Durakları, sf. 17
[4] Pınar Selek, Sürüne Sürüne Erkek Olmak, Erkekliğin Durakları, sf. 21
[5] “Acık kesecekler ucundan… Çatlasın kızlar…”
[6] Pınar Selek, Sürüne Sürüne Erkek Olmak, Erkekliğin Durakları, sf. 22
[7] Pınar Selek, Sürüne Sürüne Erkek Olmak, Erkekliğin Durakları, sf. 154
[8] Sibel Özbudun, Liberalizm/Muhafazakarlık Kıskacında Kadın, sf. 137
[9] “Biz” zamiri yazının bütününde “toplum” ile özdeşleştirilmiştir.
[10] http://www.milliyet.com.tr/-medine-nin-diri-gomuldugu-raporu-ortaligi-karistirdi/turkiye/sondakika/04.02.2010/1194919/default.htm
[11] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201128
[12]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=936330&Date=17.05.2009&CategoryID=77
[13] http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1187133
[14] http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCld%C3%BCnya_T%C3%B6ren
[15] http://www.sabah.com.tr/Yasam/2010/02/02/biri_tuttu_biri_bogdu_tahrik_indirimi_geldi
[16] Emma Goldman
[17] Namus Cinayetleri/Töre Değil Ataerki, Kadına Yönelik Şiddetin Ölümcül Kolu: Töre ve Namus Cinayetleri, Safiye Vardarlı, sf. 17
[18] Christine Delphy
[19] Neval El Seddavi
[20] Sheila Rowbotham
[21] Nena O’Neill / G.O’Neill
[22] Simone de Beauvoir
Tebrik ediyorum çok güzel bir yazı olmuş. :)
YanıtlaSildiğer yazılarınızda oldugu gibi bunda da şaşırtmadınız,harika bir yorum...tebrikler
YanıtlaSilBu erkekleri bu hale getiren de her biri kadin olan 'ANA'lar degil mi... Biz kendimiz bu hale getirip, sonra da kendimiz dert yaniyoruz ne yazik ki... Tamamen yaziya katiliyor ve ayni dusunceleri paylasiyor olmama ragmen bir erkek cocuk annesi olarak, sozum ona medeniyet merkezi diye adlandirilan 'Avrupa'da yasiyor olmama ragmen Ogul'u 'erkek oglum benim aslan oglum benim' diye seviyorum... Bu bizim genlerimizde var, dusunceler inanislar ne kadar degisse de oyle bir yetistiriliyoruz ki, ister istemez ayni sekilde yetistiriyoruz cocuklarimizi... umarim ileriki zamanlarda daha duzgun yetistirebilirim...
YanıtlaSilBu yazınızı yeni görüyorum, daha fazla söylenecek bir şey yok. Kaleminiz daim olsun...
YanıtlaSil