Kemal Kılıçdaroğlu: "Başörtülü Kardeşimize Asıl Gezi Olaylarında Tokat Attılar"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada gündemde ki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ahlakın soylu bir kavram, tüm insanlığın ve tüm dinlerin ortak değeri olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, ahlakı içselleştirilmiş insanların güzel insan olduğunu söyledi. Hazreti Muhammed'in, "İnsanların en hayırlısı ahlakı en güzel olandır" ve "Yalandan sakının. Çünkü yalan bir tarafta, iman da bir taraftadır. Yalanla iman bir arada olmaz" dediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, ahlakı simgeleyen temel normun yalan söylememek olduğunu belirtti.
Siyasetçinin ahlakının da yalanla ölçüldüğünü kaydeden Kılıçdaroğlu, "Eğer siyasetçi halkına hep doğruları söylüyorsa, dokuz köyden kovulmayı göze alıp yine doğruları söylüyorsa o siyasetçi benim başımın üzerindedir. Görüşü ne olursa olsun o siyasetçiye saygım vardır" dedi.
Türkiye tarihindeki önemli kişilerin doğrulukla özdeşleştiğini, bunun tipik örneğinin Yunus Emre olduğunu ve dergaha eğri odun bile getirmediğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Siyasetçi halkın kanaat önderidir. Ülkeyi yönetmeye talip olur. O nedenle siyasetçi kimlik olarak halka örnek olmak durumundadır. Siyasetçinin ahlaklı olması lazım. Eğer siyasetçi yalan söylüyorsa toplumun siyasete olan güveni sarsılır" ifadelerini kullandı.
Bugün toplumun yüzde 90'ının siyasete olan güvenini kaybettiğini, buna yalan söyleyen, doğruları saklayan siyasetçilerin yol açtığını belirten Kılıçdaroğlu, kendisinin siyasete girerken her zaman ve her koşulda halka doğruları söyleme sözü verdiğini bildirdi. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Millet artık yalan söyleyen siyasetçiden bıktı. Doğruları söylememiz lazım. Doğruları söyleyeceğiz ve onun arkasında duracağız. Yalanla halkı kandırmak doğru bir şey değil. Bütün milletimin bilmesini isterim; kim sana yalan söylüyorsa emin ol onun eli senin cebindedir. Çünkü o yalanı seni kandırmak için, seni soymak için söylüyor.
Ahlaki değerleri yüksek olan bir toplumda yalan söyleyen siyasetçi koltuğunda bir gün bile kalamaz. Halka yalan söylemek ağır bir suçtur. Size oy veren halkı kandırıyorsunuz. Ahlaklı olan gizli kapaklı işler yapmaz, dümen çevirmez, medyaya müdahale etmez, 'Onun haberini yapmayın. Onu sakın bir yerlerde göstermeyin' demez. Ahlak farklı bir şeydir."
Siyasette sağlıklı bir ortamda her türlü demokratik rekabetin yapılabileceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, ancak bu mücadelenin ahlak temeli üzerinden gerçekleştirilmesinin gerektiğini vurguladı.
Son dönemde Türkiye'de "Alo Fatih" dönemi başladığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Burada sizlere dinlettiğim tapeler mahkeme kararı ile alınmış dinlemelerdir. Numaraları vardır, tarihleri vardır. Bir savcı fezlekesini imzalayıp gönderdikten sonra o fezleke artık kamunun malıdır, gizli kapaklı değildir" dedi.
"Dün bir tape düştü, yine Alo Fatih ile ilgili ama bu kez 'Mustafa Sarıgül'ü göstermeyin' diyor. 'Biliyorsunuz çok sıkıntılı bir dönemdeyiz. Neden gazetenin birinci sayfasında Mustafa Sarıgül'ün fotoğrafı var' diyor" ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir medya grubunun yöneticisi arasında geçtiğini ifade ettiği, CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in konu edildiği ses kaydını dinletti. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Diyor ki 'neden gazetenin birinci sayfasına koyuyorsunuz?' diyor. Kim söylüyor? Bu ülkenin Başbakan'ı söylüyor. Çıksın yalanlasın bakayım. Kendi sesinden. Mahkeme kararı ile yapılmış bir dinleme. Öbürü de diyor ki 'Hiç meraklanma. Bak Sarıgül'ün karşısına Gürsel Tekin'i çıkarıyoruz. Bunlar kavga edecekler' diyor. Ama onların bilmediği bir şey var; önümüzdeki günlerde hep beraber göreceksiniz, Gürsel Tekin gidecek İstanbul'da Mustafa Sarıgül'ün elini kaldıracak. Onlar bizim parti kültürümüzü bilmezler. Biz de özgürlük var, herkes istediğini söyleyebilir, parti disiplini içinde. Herkes aday olabilir, parti disiplini içinde. Biz onlar gibi düşünmüyoruz, demokrasiye, özgürlüğe inanıyoruz. Biz bu ülkede yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık olmasın istiyoruz."
CHP'nin ahlakı siyasete egemen kılmak isteğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Biz siyasete girdikten sonra mal varlığımızı kamuoyuna açık yüreklilikle açıklıyoruz. Onlar yırtık ayakkabıyla girip bugün dünyanın en zengin başbakanlarından biri oldular. Aramızdaki fark bu. Her yurttaşımın bu farkları bilmesini isterim" dedi.
Kılıçdaroğlu, vatandaşların siyasetçinin ahlaklısını sevmesini ve ona güvenmesini, katakulli işler yapana yüz vermemesini istedi.
Geçen hafta grup toplantısında Urla'daki villalardan söz ettiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, buna ilişkin dinlettiği ses kaydında özel yaşamla ilgili belli bölümleri çıkardıklarını aktardı. Villayı yapan kişinin bu villaların 35 yıldır orada olduğuna ilişkin açıklamasının doğru olmadığını, bunun internet üzerinden yapılan kısa bir araştırma ile bulunabileceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Diyor ki 'Sadece başbakan gelsin, üç, beş gün tatil yapsın diye bu villaları yaptık'. Kızının yaptığı konuşmaları yayınlamak istemiyorum" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen tapelerden örnekler veren Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Biz ne dedik; iki villa uğruna devletin valisini sattın sen. Ben merak ediyorum, nasıl bir anlayıştır Allah aşkına. Zaten bir villan var, iki villan var, üç villan var. Ne yapacaksın bu kadar villayı? Öbür dünyaya villa götürmeyeceksin. Bir insanda bu kadar dünya malı hırsı ben hiç görmedim. İlk kez bu adamda görüyorum. Dünya malına bu kadar sarılan bir insanı hiç hayatımda görmedim. Mal mülk desen var, para desen var, dolar desen var, avro desen var. Ne desen var. Yalan desen var, yalan da var. İftira deseniz o da var. Ama her konuşmanın arkasına Allah'ı ilave ediyor. En büyük günahtır. En temiz inancımızı siyasete, çıkarlarına alet ediyor. Onun için diyorum, Allah büyüktür diye. Rahmetli babam derdi ki 'oğlum sen doğru dur, eğri belasını bulur'. Bakın parça parça belalarını buluyorlar.
'Başbakan'a leke atıyorlar, iftira ediyorlar' diyor. Başbakan'a biz iftira etmiyoruz, senin ses bantların yayınlandı. Başbakan kirli mi? Kirli. Üstünde leke var mı? Var. Elbisesinde olsa bir sorun yok, diyeceğiz ki 'elbiseyi değiştir. Ama alnında leke var. Sorun da bu zaten"
Konuşmasında kadının Türk toplumundaki yerine ve önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, Kabataş iskelesinde yaşanan olay ve sonrasındaki gelişmelere de değindi. "Bir yalan söylendi, Kabataş iskelesinde, bir yalan söylendi. Yalanı söyleyen Erdoğan" ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın olayla ilgili açıklamalarını hatırlattı. Kendisinin de eğer böyle bir olay gerçekleşmiş ise bunu yapanların insan olmadığını ve hemen bulunarak cezalandırılmaları gerektiğini söylediğine işaret eden Kılıçdaroğlu, mağdurenin olayın nasıl yaşandığına ilişkin açıklamalarını kürsüden okudu.
Kabataş İskelesi'nin her gün çok sayıda insanın geçtiği bir yer olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, "Buradan bütün yurttaşlarıma özellikle erkeklere sesleniyorum; böyle bir olay olduğunda o iskelede bulunan herhangi birisi 'Beyler ne yapıyorsunuz? Bir kadına bu kadar adam saldırır mı?' demez mi? Der değil mi? İnsanlık dışı bir olaydır, eğer böyle bir olay varsa. Yapanlar insan değildir. Ben bunu da söyledim, eğer yapılmışsa" değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Siz eğer hala bu gerçekleri görmüyorsanız, yalan üzerine inşa edilen, ahlaksızlık üzerine inşa edilen bir siyaset anlayışını hala içinize sindiriyorsanız, samimi söylüyorum gidin AKP'ye oy verin. 'Hayır' diyorsanız, 'bu ülkede temiz siyaset olsun, düzgün siyaset olsun, siyasetçi halkına hesap versin, her yurttaşın derdine derman olsun' diyorsanız adresi belli, yeri belli, O adres CHP" dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında, Kabataş iskelesinde yaşandığı iddia edilen olay ve yapılan konuşmalar sonrası Başbakanın Danışmanı Şenol Kazancı'nın "apar topar" emniyete gittiğini ve görüntüleri izlediğini savundu.
Kılıçdaroğlu, "Bir şey bulmaları lazım. Emniyete büyük baskılar yapılıyor, izliyor, bakıyor ki ortada bir şey yok. Kavga, dövüş, hiçbir şey yok. Binlerce kişinin geçtiği bir yer" dedi.
Sonrasında bir televizyon kanalının MOBESE kameralarından görüntüleri bularak yayınladığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Şimdi ben görüntülerde ne olduğunu saniye saniye anlatacağım. 1 Haziran 2013, olayın olduğu gün, görüntüler bu tarihe ait. 19.33 Güvenlik Harekat Merkezi'nin önünden bu bayan kardeşimiz geçiyor. Görüntülerde var, çocuk arabası önünde onu sürüyor ve geçiyor. 19.35 iki dakika sonra, iskele ile Güvenlik Harekat Merkezi arasından geçiyor. 19.37 iki dakika sonra, şehir hatları iskelesi önünde bekliyor, çocuğuyla beraber. 19.40 İskele, üç dakika sonra şehir hatları iskele ışıklar istikametinde duruyor. 19.43 Katabaş Tramvay Durağı, ışıklar mevkisinde bekliyor. 19.58 eşi geliyor yanına, bir dakika sonra da eşiyle beraber ayrılıyorlar. Ne kavga , ne dövüş hiçbir şey yok. Bir ülkeyi düşünün, ülkeyi yöneten Başbakan düşünün. Olmayan bir olayı, 'başörtülü bacımı yerlerde sürüklediler' diye halkı tahrik ediyor. Ben halkımı kutluyorum, halkıma saygılarımı sunuyorum, bu yalancıya inanıp galeyana gelmedikleri için."
Bütün başörtülülere seslendiğini de belirten Kılıçdaroğlu, "Artık sizin başörtünüz siyasetin dışında kalsın. İstediğiniz kıyafeti giyin, benim başımın üstünde yeriniz var. Hiçbir zaman sizi, 'kılığı şöyle, kıyafeti şöyle' diye eleştirmedim. Ama birileri senin başörtünü kullandı, siyasete malzeme yaptı" dedi.
Başbakanın bunu "Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayını" saklamak amacıyla gündeme getirdiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, "Buradan o yalancıya söylüyorum, kadının başörtüsü senin yolsuzluğunu örtemez. Kadının başörtüsüne saygı duyarım, senin yolsuzluğuna şiddetle karşı çıkarım. Bu nedir biliyor musunuz? Halkı kin ve düşmanlığa kışkırtmaktır. Sen Başbakansın huzur getireceksin ülkeye, huzur getirmiyorsun, kavga getiriyorsun. Milleti tahrik ediyorsun" değerlendirmesini yaptı.
Polisin olayla ilgili titiz bir çalışma yaptığını ve orada bulunanları cep telefonları konuşmalarından tespit ettiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, polisin alan tespiti yaptığını anlattı.
Polisin en yakından geçen en son dört kişinin fotoğraflarını mağdura gösterdiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Bunlar mı?' demiş. 'Hayır' demiş, Polis bu kadar titiz çalışmış" açıklamasını yaptı.
Başbakanın "Görüntüler öyle ama ortada bir de rapor var" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ne zaman rapor? Beş gün sonra rapor. Nerede kızarma, kararma var. Üst dizin, iç tarafında var. Hani sürüklenmişti yerlerde, hani dövülmüştü, 80-100 kişi birden saldırmıştı. Üst tarafları çıplak 100 kişi... Yav üst tarafı çıplak 100 kişi Kabataş İskelesi'nde, Allah aşkına kim görmez. Mağdurenin ifadesinde çok daha ağır şeyler var. Böyle bir şey açık bir mekanda zaten mümkün değil, sadist olması lazım insanın, böyle bir muamele yapması için. Ruh hastası olması lazım. Şimdi hala diyor ki 'başörtülü bacımı sürüklediler.' Utan utan boyundan utan. Asıl başörtülü kardeşimize nerede tokat attılar biliyor musunuz? Gezi olaylarında. Başörtülü bir kardeşimizi tokatladılar, hiç sesi çıktı mı? Çıkmadı. Başörtülüydü o da. O da bizim kardeşimizdi, öbürü de bizim kardeşimiz. Ama sen o kadıncağızı getirdin siyasetin, yalanın odağına koydun. Utanmadın mı sen hiç? Yalancıdan başbakan olmaz.
Adli tıp raporuna bir örnek vereceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, 1998 yılında İstanbul'daki bir trafik kazasına ilişkin raporu açıkladı.
Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Yıl 11 Mayıs 1998, Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi'nde bir kadın yaya geçidinde karşıdan karşıya geçmek istiyor. Geçerken bir araba çarpıyor, 35 metre sürüklüyor ve ağır yaralanıyor. 34 ABB 93 plakalı araç. Yaralanan ve hastaneye kaldırılan Sevim Tanyürek, klasik Türk sanat müziğinin önemli sanatçılarından birisi. Arabayı kullanan Burak Erdoğan. Erdoğan'ın oğlu. Kendisi de o dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Kazadan hemen sonra İstanbul Büyükşehir'in itfaiye aracı geliyor, bütün yerleri temizliyor, bütün delilleri yok ediyor. Siz hiç itfiaiye araçlarının trafik kazalarına gidip doğrudan müdahale ettiğini duydunuz mu? Ama burada oldu. Sevim Tanyürek hastanede vefat etti. O dönem ilk rapor; 8'de 3 yaya kusurludur dendi. Sevim Tanyürek hayatını kaybedince savcı yeni bir iddianame hazırladı, çünkü ölüme sebebiyet verildi diye. İki yıldan beş yıla kadar hapis cezası istedi, dava açıldı, Burak Erdoğan mahkemeye gitmedi çünkü İngiltere'ye dil öğrenmeye gitmişti. Bir dahaki duruşmaya da katılmadı. Sonra mahkeme ne hikmetse adli tıptan bir rapor daha istedi. Gelen ikinci rapor '8'de 8 yaya kusurludur' diyordu. O raporu veren dairenin başkanı Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş'ye Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı."
Bütün vatandaşlardan "elini vicdanlarına" koymasını isteyen Kılıçdaroğlu, "Allah' deyin, 'iman' deyin, 'vicdan' deyin, ne derseniz deyin. Bunu yapan adam bu ülkeyi yönetiyor şimdi. Siz eğer hala bu gerçekleri görmüyorsanız, yalan üzerine inşa edilen, ahlaksızlık üzerine inşa edilen bir siyaset anlayışını hala içinize sindiriyorsanız samimi söylüyorum gidin AKP'ye oy verin. 'Hayır' diyorsanız, 'bu ülkede temiz siyaset olsun, düzgün siyaset olsun, siyasetçi halkına hesap versin, her yurttaşın derdine derman olsun' diyorsanız adresi belli, yeri belli, O adres CHP" diye konuştu.
Başbakanın diğer oğlunun da mahkemelere gitmediğini iddia eden Kılıçdaroğlu, "Kadir Topbaş, o da 'gitmem' diyor. Yargılanıyor yolsuzluktan o da 'ben gitmem' diyor. Neden? Mahkemeleri takmayan güç var arkamda diyor. HSYK'yla şimdi mahkemeleri de bağlıyorlar yürütme organına. Bugün gazetelere yansıdığına göre, Sayın Cumhurbaşkanı bunları imzalayacakmış. Ne diyorlardı? 'Acaba cumhurbaşkanı görevde mi? Görevini yapsın.' 'Ben görevdeyim' diyordu. Sayın Cumhurbaşkanı siz görevdeyseniz, anayasanın gereğini yapacaksınız. Güçler ayrılığı ilkesine uyacaksınız, o ilkeyi özenle koruyacaksınız. Hayır, bunu yapmıyorsanız 'ben görevdeyim' demeyeceksiniz. Ben 'birisinin emrindeyim' diyeceksiniz. Biz de anlayacağız." değerlendirmesini yaptı.
İstifa eden bakanlarla ilgili gelen fezlekelerin geri gönderildiğini belirten Kılıçdaroğlu, "HSYK'yı düzenleyecekler, sansür getirecekler. Yolsuzluk dosyalarını düşürmenin peşindeler" iddiasını dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, "Bir kez daha bu rakamları açıklıyorum; Zafer Çağlayan, Ekonomi Bakanı. Kendi ekonomisini düşünüyor. 28 kez toplam 52 milyon dolar rüşvet almaktan hakkında iddianame var. Muammer Güler, hani diyor ya 'oğlum kaç para var...' Bu Muammer Güler. 10 kez toplamda 10 milyon dolarlık rüşvet. Egemen Bağış, içlerinde mütevazisi bu. AB'den sorumlu olduğu için. Herhalde onun için olacak. Üç kez 1,5 milyon dolar. Öbürlerine torba torba gidiyordu, biliyorsunuz buna da çikolata kutusunda gittiği için 1,5 milyonu bulmuş. Bakınız 17 Aralık'tan bu yana bir tek yolsuzluk lafı etmedi. Dünya çalkalanıyor" ifadelerini kullandı.
Başbakanın bugünkü konuşmasında "Bizim yanıtlamayacağımız hiçbir soru yok. Her soruya cevap veririm" dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, Başbakanın yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti:
"Bir bakana 700 bin TL'lik saati paralel devlet mi verdi? Ayakkabı kutusundaki 4,5 milyon doları paralel devlet mi oraya koydu? Bakanların çocuklarının yatak odalarına en az senin boyun kadar, 7 kasayı paralel devlet mi yerleştirdi? O kasaların içindeki milyon dolarları, avroları, Türk Liralarını, yatak odalarındaki para sayma makinelerini paralel devlet mi yerleştirdi? Ailece Zarrab'ın özel uçağına binip umreye sizi paralel devlet mi götürdü? 4 bakan adı yolsuzluğa bulaşınca istifa ettiler, o dört bakanı paralel devlet mi istifa ettirdi? 4 bakan istifa ederken, senin lehine deklarasyon imzalanmasını paralel devlet mi senden istedi? Kendine yandaş medya oluşturmak için bir havuz oluşturdun. Bu havuzu paralel devlet mi oluşturdu? Oğlun Bilal Erdoğan TÜRGEV diye vakıf kurdu, devletten ihale alanlar, rüşveti o vakfa ödediler. O vakfı senin oğluna paralel devlet mi kurdurdu? İki villaya valiyi satmayı sana paralel devlet mi öğütledi?"
Başbakandan bu soruları cevaplamasını isteyen Kılıçdaroğlu, "Madem her soruya cevap var, benim bu sorularımı cevapla. O zaman temiz olduğunu anlarım. Cevaplayamaz. Her birisi demir leblebi gibi hangisini cevaplayacak. Hırsızlık desen var, yolsuzluk desen var. Her şey var. Bir tek olmayan bir şey var. Ne o? Ar damarı yok. Halkına ihanet eden siyaset olmaz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyeni koruyandan adam olmaz. Yalan söyleyenden adam olmaz, hele hele yalan söyleyenden Başbakan olmaz" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, grup toplantısı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"Bugün İçişleri Bakanından 'dinlemeler yasal değil' şeklinde bir açıklama geldi" denmesi üzerine Kılıçdaroğlu, "Mahkeme kararıyla yapılan dinlemeler, ben de fezlekeden aldım. Zaten 'konuşmadım' demiyor, oğluyla 'konuştum' diyor. 'Ben aramadım' diyor, özel kalemini aramış büyük bir ihtimalle, orada bir danışmanı var, danışmanı da telefonu oğluna vermiş, öyle bir sanıyorum görüşme olmuş" yanıtını verdi.
"Operasyon saatinde herhangi bir konuşma olmadığını söylüyor. '17 Aralık günü konuşmadım' diyor" denmesi üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Tapelerde saati var, tarihi var, her şey var. Yanlış hatırlamıyorsam 17 Aralık fezlekeden aldım ben zaten" dedi.
Bir gazetecinin, "Bakan açıklamasında '17 Aralık'ta konuştum' diyor ama yani orada da bir muallak var. Hem 'konuştum' diyor, hem 'konuşmadım' diyor" sözlerine üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Konuşuyor, konuşuyor..." ifadesini kullandı.
YORUM YAZIN