Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (16 Ağustos 2013)


İngiltere Basını
İngiliz gazetelerinde bugünkü Mısır haber ve analizleri ağırlıklı olarak ABD’nin ve daha genel olarak Batı’nın Mısır’a yönelik tutumuyla ilgili.

Guardian, İngiltere’de silah ticareti karşıtı kampanya yürütücülerinin İngiliz hükümeti üzerinde Mısır’a silah satılmaması yönünde baskılarını artırdıklarını aktarılıyor.

Habere göre Mısır, İngiltere yapımı silahlar için potansiyel üçüncü büyük pazar haline gelmiş durumda.

Bu yılın ilk çeyreğinde İngiltere’nin Mısır’a 45 milyon Sterlinlik silah satışı onaylanmış.

'İngiltere Mısır'a silah satmasın'
Bunun 43 milyon Sterlin’den fazlasınınsa askeri helikopterlerle ilgili olduğu belirtiliyor.

2008-2012 yılları arasındaysa İngiltere, Mısır’a 26 milyon Sterlinlik silah satını onaylamış.

Rakamlardaki değişiklik Mısır’ın İngiliz silahları için nasıl artan bir hızla önemli bir pazar haline geldiğini gösteriyor.

Silah ticareti karşıtı kampanya yürütücüleriyse Mısır’da ordunun tutumu nedeniyle bu ülkeye silah satılmasının ‘tamamen yanlış’ olduğunu belirtmişler.

Gazetede Spencer Ackerman imzasıyla Washington’dan yazılmış bir analizdeyse ABD Başkanı Barack Obama’nın, ABD yönetiminin Mısır’a askeri yardımını henüz kesmemiş olması eleştiriliyor.

Independent’ta, gazetenin editoryal görüşünü yansıtan köşe yazısında da Mısır’daki krizin çözümü açısından Batı’ya ve özellikle de ABD’ye büyük iş düştüğü belirtiliyor.

Yazıda özetle şöyle deniyor: “Bundan sonra olabileceklerle ilgili üç olasılık var. Birincisi baskı. Bir diğeri savaş. Üçüncüsüyse politik düzen. Bu, tüm tarafların müzakere masasının etrafına oturması, seçim sandığına hızlı bir geri dönüş ve sonuçlarda bahane aranmaması demek. Bu, uluslararası toplumun kınayıcı sesler çıkarmasından daha fazlasını yapması anlamına da geliyor. Barış için aracılığın sağlanması adına aktif çabada bulunulması gerekiyor. Özellikle ABD’nin yapacağı çok şey var. Özgür seçimlere kadar tüm destek geri çekilmeli.”

Mısırlı Hristiyanlar’ın gelecek kaygısı
Independent’ta Mısırlı Hristiyanlar’ın geleceklerinden duydukları endişeyi anlatan bir haber de dikkat çekiyor.

Gazetenin muhabiri Alastair Bleach’in Kahire’den kaleme aldığı haberde, 85 milyonluk Mısır nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Hristiyanların, dünkü müdahale sonra kiliselere yapılan saldırıların ardından gelecekleriyle ilgili kaygılarının derinleştiği belirtiliyor.

Gazeteye konuşan, Kahire merkezli bir insan hakları kuruluşundan İshak İbrahim, Çarşamba günkü müdahaleden sonra ülke çapında 23 kilisenin saldırıya uğradığını, en az yedisinin tahrip edildiğini, ayrıca iki manastıra da saldırıldığını söylemiş.

Sohag kentindeki Girgis kilisesinin piskoposu da kilisenin Müslüman Kardeşler yanlıları tarafından ateşe verildiğini söylemiş.

‘Mısır’da artık iki taraf arasında köprü kurulamaz’
Financial Times’ta da yine ABD’nin Mısır politikasını eleştiren analizler göze çarpıyor.

Ian Bremmer imzasını taşıyan analiz özetle şunları söylüyor: “Ordunun son eylemlerinden sonra artık Mısır’da geri dönüş olmaz. ABD hükümeti için, Muhammed El Baradey için, Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri için, geçici hükümetin gemisine tüm binenler için, darbe sonrası rejimle Müslüman Kardeşler arasında bir anlaşma kurma şansı buharlaştı. Siyasetten dışlanan Müslüman Kardeşler daha fazla radikalleşecek. İki taraf arasında köprü kurmayı umanlar artık bir rol oynayamaz. Söylenebilecek en iyi şey Mısır’ın bir Suriye olmadığı. İç savaş olası değil. Washington esas itibariyle son altı hafta boyunca Mısır’daki gelişmelerde etki sahibi değildi ama baskı gücü var. Eğer hükümeti baskıları sonlandırmaya, özgür ve adil seçimler gerçekleştirmeye ve yakın gelecekte gerçek bir geçiş sürecine itmek istiyorsa, askeri işbirliğini iptal etmek veya askıya almak tehdidini savurabilir.”

‘ABD Mısır ordusuyla arasına mesafe koymalı’
Geoff Dyer imzasıyla Washington’dan kaleme alınan analizde de ABD’nin Mısır ordusunu izole etmesi öneriliyor.

Dyer özetle şunları yazıyor: “Müslüman Kardeşler’in mevcut durumu ortaya çıkaran birçok suçu var. Ama onun politik kaderi ABD açısından merkezi düzeyde öncelikte. ABD, 11 Eylül’den bu yana İslamcı grupların demokratik siyasette yeri olduğu anlayışını ördü. Mısır onun bu anlayışının samimiyet testine dönüştü. Muhtemelen ABD’nin Mısır’da kısa vadede yaşanacaklar üzerinde az bir etkisi olacak. Ama uzun vadede bölgedeki politik çekişmede bir etkisi olsun istiyorsa kendisiyle Mısır ordusuyla arasına çok daha fazla mesafe koymak zorunda.”

Almanya Basını
Mısır'daki gelişmeler, Almanya'da Jonny K davasında çıkan mahkeme kararı ve yaklaşık 6 milyon göçmenin eylülde yapılacak genel seçimlerde oy kullanamayacak olması, Alman basınında öne çıkan yorum konuları.

Basın turumuza Frankfurter Allgemeine Zeitung’un Mısır’daki gelişmeleri ele aldığı yorumu ile başlıyoruz:
"Batı ve ABD şimdi ne yapmalı? Öncelikle durumun yatışması yönünde etkide bulunma imkânlarının ne kadar kısıtlı olduğunu iyice anlamalılar. Diğer yandan Amerikalıların da Avrupalılar gibi içine saplanıp kaldıkları ikilemi görmek gerek. Evet, Batı demokrasinin ve özgür seçimlerin ateşli bir savunucusu. Ama ya bu seçimlerden demokratik düşünceyle alakası olmayan, devletin yapısını İslamcı-totaliter yönde değiştirmek isteyen güçler çıkarsa, o zaman ne olacak? Kahire’deki katliam, orantılılığın ölçülerini öylesine aşıyor ki, bunun yol açacağı sonuçlar sadece Mısırla sınırlı kalmasa gerek. Daha şimdiden ABD’nin Ortadoğu’daki konumunun çok daha zorlaştığı, Amerikan değer ve çıkarlarının her zaman örtüşmeyebileceği tespitinde bulunulabilir."

Münchner Merkur gazetesinin yorumu ise şöyle:
“İslam dünyasında İslamcılaşma eğilimleri Mısır’a özgü bir olgu değil. Komşu ülkelere bakıldığında bu açıkça ortaya çıkıyor. Ayrıca Mısır’daki şiddet olaylarında Batı diplomasisinin arabulucu rolünü becerememesinin de payı vardır. Batı diplomasisi köktendinci eğilimleri doğru değerlendiremedi ve kendi kendini ofsayt durumuna düşürdü. Batı artık ciddiye alınmıyor. Dolayısıyla ABD Başkanı’nın açıkladığı gibi ‘mevcut politikaların gözden geçirilmesi’ de bir işe yaramayacaktır.”

Geçiyoruz Almanya'ya... Berlin'de dövülerek öldürülen 20 yaşındaki Jonny K. davasında karar çıktı. Olayın başlıca sorumlusu olarak suçlanan Türk vatandaşı Onur U. 4,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Die Welt gazetesinin yorumunda konuya ilişkin şu satırları okuyoruz:
"Mahkeme, 20 yaşındaki gencin ölümünden sorumlu olduğunu düşündüğü baş sanığı 4,5 yıl hapis cezasına mahkûm etti. Bu hüküm, insanı afallatıyor ve ‘Bir insan hayatının değeri bu kadar mı? Sorusunu gündeme getiriyor. Ama bu yine de yanlış bir yaklaşım olur. Çünkü 100 yıllık hapis cezası bile kast edilen bir insan hayatının değerinin karşılığı olamaz. Ceza davasında, konu intikam değildir, aksine suç unsurunun, mümkün olduğunca duygulardan uzak bir biçimde değerlendirmeye alınması ve suçun, yasalar çerçevesinde tanımlanmasıdır. Onur U. birini öldürmek istemiyordu, bu çok açık. Onur U. ölümle sonuçlanan kasten yaralama suçundan mahkûm edildi. Bu da hukukî açıdan, cinayetten daha farklı bir kategori."

Frankfurter Rundschau ise Alman vatandaşı olmayan göçmenlerin 22 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde oy kullanamamalarını eleştiriyor:
"Neredeyse her 10 yetişkinden birinin ülkenin en önemli seçimlerinde söz hakkına sahip olmaması demokrasilerde, kesinlikle önemsiz bir nokta değildir. Ama işte tam da bu durum, Almanya’da söz konusu: Alman pasaportu olmayan neredeyse 6 milyon kişi, 22 Eylül’de oy kullanamayacak. Bir sonraki hükümeti kimin kuracağına, vergi yükümlülükleri, istihdam olanakları ve çocuklarının eğitimlerinin geleceği hakkında kimin karar vereceği gibi önemli konularda hiçbir söz hakkına sahip olmayacak. Seçimden dışlanan bu kişilerin birçoğu, uzun yıllardır Almanya’da yaşıyor, çocukları burada doğmuş ve genelde Alman vatandaşı olmuş. Bu kişilerin siyasi katılımlarının engellenmesi demokrasiye gölge düşürüyor."

İspanya Basını
İspanya'dan El Pais gazetesi, konuyla ilgili yorumunda Mısır'daki gelişmeleri, geçmişte Cezayir'de yaşanan olaylara benzetiyor:
“Müslüman Kardeşlerin baskı altına alınması Mısır'ı içinde şiddetin olduğu bir kapışmaya sürüklüyor. Cezayir'de yaklaşık 20 yıl önce ordunun demokratik seçimlerin ilk ve ikinci turu arasında iktidarı alması sırasında yaşanan dram tekrarlanıyor. Sonuç, 150 bin Cezayirlinin hayatına mal olan, cehennem gibi bir iç savaş olmuştu. Mısır'daki katliamın sorumluluğunu, her şeyden önce geçiş hükümeti taşıyor. Her ne kadar Müslüman Kardeşler orduyla karşı karşıya gelmek istese de hükümet ve ordunun devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yandaşlarının kendilerini provoke etmesine izin vermemesi gerekirdi.”

İsveç Basını
Liberal İsveç gazetesi Göteborgs-Posten aynı konuyla ilgili şu yorumu yapıyor:
“Mısır’da demokrasi umudunun şiddet ve çelişkiler içinde eriyip gitmesi tam bir trajedi. Pazartesi günü en az 100 insanın hayatını kaybettiği katliam şoke edici ve derinden hayal kırıklığı yaratan bir tertipti. Liberal ve demokrat güçler giderek daha da kutuplaşan toplumsal iklim içinde tutsak. Yapıcı bir siyasi sürecin tekrar nasıl başlatılacağını görmek, giderek zorlaşıyor. Devlet Başkanı Yardımcısı Muhammed El Baradey, istifasını başvurulabilecek barışçıl seçenekler olduğu gerekçesiyle temellendirdi. Tüm dünyanın ümidini bağladığı ülkedeki yapıcı ve demokrat güçler de bunun için protesto gösterilerinde bulunuyor. Şiddet sarmalı ve kutuplaşmanın kırılması şart. Ne var ki güncel durum hiç de iyi görünmüyor.”

Hollanda Basını
Hollanda'dan de Telegraaf gazetesi de konuyla ilgili yorumunda Mısır'da iç savaş ihtimalinin güçlendiğini vurguluyor:
“Ordu ve polisin protestoları barışçıl yollardan sonlandırmak için gereken sabra sahip olmaması acınacak bir durum. Bu şekilde Müslüman Kardeşler ile diğer partiler arasındaki doğrudan karşıtlık güçleniyor ve bu da ülkeyi bir iç savaşa sürüklenme tehlikesini artırıyor. Böylece Mısır'da diğer Ortadoğu ülkeleri için de örnek teşkil edebilecek, istikrarlı demokratik bir hükümet kurulması umudu da uçup gidiyor.”

(dw türkçe/bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.