Header Ads

Âkil İnsanlar Baharı

- ESRA ARSAN -
Âkil İnsanlar konseyi kurmak, son yıllarda dünya siyaset sahnesinde moda. Daha geçen ay İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano da ülkedeki siyasal krize ilişkin görüşlerini almak üzere 10 kişilik bir Âkil insanlar komisyonu kurdu. Bu komisyonda hukuk, ekonomi ve siyaset bilimi konusunda ülkenin önde gelen uzmanlarının yanı sıra, siyasi partilerin temsilcileri yer alıyor. Napolitano, 2 Nisan’da Roma’daki Quirinale Palace’de bu Âkil insanlar heyetiyle ilk toplantısını yaptı. Siyasi partiler Âkil insanlar teklifini olumlu karşıladı ama heyetin içinde hiç kadın üyenin bulunmaması İtalya’da büyük tepkilere neden oldu.

Özel tim mi?
Bizim Âkil İnsanlar heyetimiz ise çok daha kalabalık ve neyse ki içinde kadınlar da var. Yine de, İtalya cumhurbaşkanının krizi çözmek için “Âkil adamlar” heyetinin görüş ve düşüncelerine başvuracak olmasıyla, bizim başbakanımızın Âkil insanlar heyetine önce konuşup, sonrasında da soruları alıp görev dağılımı yapması arasında oldukça ciddi bir fark olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda, 3 Nisan tarihli Today’s Zaman gazetesinde yayımlanan “Wise men ‘task force’ ready for duty to solve Kurdish issue/Âkil adamlar ‘özel timi’ Kürt sorununu çözmek için göreve hazır” haber başlığı oldukça manidar. Bu başlıkta, bilge kişiler açıkça komutanından emir alan askerler gibi çerçeveleniyor. Âkil insanların Âkil vermekten ziyade, görev insanı olacakları yolunda çok açık bir gönderme yapılıyor. Bu arada söylemeden geçmeyelim, Today’s Zaman, devletin resmi haber ajansı AA (Anadolu Ajansı) ile birlikte kadınlı erkekli 63 kişilik heyetten ısrarla “Âkil adamlar” diye söz eden iki yayın organından da birisi.

Başbakan Erdoğan’ın seçilmiş Âkil İnsanlarla ilk kez bir araya geldiği toplantıya ilişkin haberlere dönersek, işin özüne ilişkin ilginç ayrıntılar bulabiliriz. 5 Nisan tarihli gazete haberlerine bÂkilırsa, Âkil İnsanlar heyetiyle 4 Nisan Perşembe günü Dolmabahçe Sarayı Başbakanlık Ofisi’nde yapılan istişare toplantısı saat 18.30’da başladı. Davetliler kimlik kontrolünden sonra Başbakanlık Ofisine kabul edildi. Toplantıya başbakan yardımcıları, bazı bakanlar, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve MİT Müsteşarı katıldı. Önce Başbakan, Âkil İnsanlara seslendi. Gazetelerde bu sesleniş satır başlarıyla ya da tam metin olarak yayımlandı.

Haber metinleri, Âkil İnsanların çalışma bölgelerine göre gruplandırıldıkları görev listesiyle son buluyordu. 5 Nisan günkü gazetelerde yer alan haber içeriklerinde Âkil İnsanlar ne söyledi, ne önerdi, onların düşünceleri neydi gibi konular yer almadı. Âkil İnsanlarla yapılan toplantı, adeta Başbakanın onlara verdiği bir “barışa giriş” dersi gibi çerçevelenmişti. Bilge kişi olmak ise, adeta Today’s Zaman’ın haber başlıklarında tarif ettiği gibi “görev insanı” pozisyonuna indirgeniyordu.

Peki ama, Âkil İnsanların ne düşündükleri, ne söyledikleri gerçekten önemli mi? Barış sürecinde Âkil İnsanların seçimi, seçilen isimlerin basın aracılığıyla kamuya duyurulması ve heyetin çalışmalarına ilişkin muhtelif haber çerçevelemeleri, siyasal iletişimciler için zengin bir çalışma konusu.

Kanımca, bu süreç, genelde AKP’nin, özelde de Başbakan Erdoğan’ın kamuoyunu etkilemek ve farklı süreçlere ilişkin rıza/hoşnutluk üretmek için tasarladıkları başarılı halkla ilişkiler çalışmalarından biri. Bu öyle bir PR çalışması ki, hem içinde halkı barış sürecine şöyle ya da böyle ikna edebilecek gönüllü/atanmış şöhretleri barındırıyor hem de bilhassa AKP tabanına yönelik “Şu gördüğünüz ünlüler kadrosu bizim arkamızda ve bizi destekliyor” mesajını veriyor. Bir taşla iki kuş vuruluyor yani.

Nitekim, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin Dolmabahçe toplantısını değerlendirdiği 5 Nisan tarihli yazısı da bu düşünceyi destekliyor. Şöyle diyor Gülerce: “Hükümet Âkil insanlara neden ihtiyaç duydu? Bursa’da katıldığım bir panelde de gördüm. CHP ve MHP liderlerinin süreci ihanetle suçlaması, Öcalan’ın sızdırılan tutanakları, BDP sözcülerinin de -sağ olsunlar- uçuk kaçık beyanlarıyla, onlara bol bol malzeme vermesi, barış sürecini desteklemek isteyen vatandaşları menfi yönde etkiliyor. Hatta AK Parti tabanının da ikna edilmesinin önemini gördüm.

Bu noktada Anadolu’ya dağılacak ‘Âkil insanlar’ın yapacağı toplantılar, görüşmeler, hem sürecin şeffaflığı, hem de toplumun geniş kesimindeki kafa karışıklığının giderilmesi adına bir değer ifade edecektir. Ayrıca, sanki süreci AK Parti BDP ile baş başa yürütüyormuş algısı ve fotoğrafı değişecektir. Ben ‘Âkil insanlar’ın çabalarını, 12 Eylül 2010’daki referandumda ‘neden evet demeliyiz?’ çabalarına benzetiyorum.”

Siyasal iletişim kampanyası
Dikkat ederseniz, çok titiz bir siyasal iletişim kurgusundan bahsediyor Gülerce. Muhalefetin ve sürece eleştirel yaklaşanların boş durmadıklarını anlatıyor. AKP seçmeninin kamusal alanda yaratılan kafa karışıklıklarından etkilenebileceğine ve bu noktada algı yönetiminin önemli olduğuna dikkat çekiyor. Anadolu’ya dağılacak Âkil İnsanların sürece ve süreci iktidar olarak yönetmekte olan AKP’ye ilişkin bakış açısını olumluya çevirebileceklerini söylüyor. Bu noktada, Âkil İnsanlar heyetinin üyelerini sadece barış sürecine destek veren kişiler olarak değil, aynı zamanda AKP’nin ve Başbakanın yanında yer alan kanaat önderleri olarak da çerçeveliyor.

Toplumda nüfuz sahibi kişilerin parti propagandalarında kullanılması, siyasal iletişimcilerin çok uzun zamandır başvurduğu bir yöntem. Siyasal iletişimciler de aynı bir ürünün pazarlamasını yapan reklamcılar gibi imaj pazarlıyorlar ve bunu yaparken, sıklıkla toplumda öne çıkmış ünlü şahsiyetleri kullanıyorlar. Şöhretlerin politikacılara oy kazandırıp kazandırmadıkları konusu ise yine akademik bir çalışma konusu. Mesela 2010’da İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, genel ve yerel seçimlerde İngiliz halkının büyük bir çoğunluğu parti politikalarına göre değil, şöhretlerin yönlendirmelerine göre oy kullanıyor. Halkın bir kısmı politikayla o kadar ilgisiz ki, zaten oy bile kullanmıyor. Şöhretlerin desteklediği partilere yüz vermeyenler ise politik olayları yakından ve ciddiyetle izleyen bir azınlık.

Siyasal reklam ve siyasal halkla ilişkiler çalışmalarında ünlülerin kullanılması sadece “o bize oy veriyor, siz de bize oy verin” direkt mesajını üretmekten ibaret değil kuşkusuz. Şöhretlerin bazen sadece bir siyasi partiyle veya parti ileri gelenleriyle birlikte iş yapması bile seçmen davranışını etkileyebiliyor. Özellikle kararsız seçmen, yan yana, dayanışma içinde gördüğü politik ve popüler figürleri “yandaş” olarak algılıyor. Elbette burada paketlenen, yönetilen şey sadece algı; kimin gerçekte ne olduğu değil. Bu nedenle, ünlülerin veya bilge kişilerin bu tür kamusal kampanyalarda yer alırken, yaptıkları işin politik sonuçlarını da düşünmeleri gerekiyor. Nitekim, bizde de Âkil İnsanlar heyetine davet edildikleri halde “özür” bildirerek geri çevirenler oldu.

Ünlülerin yarattıkları algı
Türkiye’de son 10 yılda bu siyasal iletişim yöntemini en iyi kullanan parti AKP. Başbakan Erdoğan’ın ünlülerle yaptığı sabah kahvaltıları ve Afrika’ya günübirlik yardım gezileri, bu PR çalışmalarının bir ürünüydü. Halkın sevdiği, saydığı gazeteciler, yazarlar, sinemacılar, popüler kültür ikonları ve akademisyenler ne kadar sık AKP’li yetkililerle birlikte görüntülenirlerse, partinin kamusal alandaki olumlu imajı da o kadar değer kazanıyor.

Geçmişte Turgut Özal’ın başarıyla uyguladığı bu halkla ilişkiler yöntemini bugün AKP ve Başbakan Erdoğan’ın iletişim danışmanları sıkça kullanıyorlar. AKP iletişim merkezinin mütemadiyen dile getirdiği “halka dokunma/halkla yakın temas kurma” stratejisinde kendilerine destek veren nüfuzlu kişilerin ve ünlülerin katkısı çok büyük.

AKP yöneticileri, özellikle popüler kültür ikonlarının halka ulaşmakta ne kadar önemli rol oynadığını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden, “bize annelerimizin aslında bir melek olduğunu öğreten Hülya Koçyiğit”in veya gönüllerin “Orhan Baba veya Mükremin abisi”nin Âkil İnsanlar arasında yer almasına hiç şaşmamalı. Çünkü onların ne söyleyecekleri değil, seçmen üzerinde yaratacakları algı önemli.

Barış görüşmeleri sürecinde AKP’nin halk elçileri olarak seçilen Âkil İnsanların da, bilerek veya bilmeyerek, ustalıkla kurgulanmış bir siyasal iletişim kampanyasının aktörleri haline gelmeleri kaçınılmaz görünüyor. Bu kampanyanın gerçekten barışı getiren bir sonla bitmesi en büyük arzumuz.

Esra Arsan

*Bilgi Üniversitesi
** ilk olarak Radikal İki'de yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.