Header Ads

Çakal Carlos Gibi Yaşamak

- ÖZCAN ERDOĞAN -
“İsyan için ille de çoğunluk olmak gerekmez, birkaç kararlı önder ve haklı bir dava yeterlidir.” diyor Henry Louis Mencken. Mitolojik ya da tarihi kahramanlara baktığımızda; Prometheus’tan Spartaküs’e, Şeyh Bedreddin’den Lenin’e, Che Guevara’ya kadar bu önder karakterlerin gerek kendi kahramanlıkları gerekse halkları harekete geçirmekte göstermiş oldukları gayret ve üstünlükleri devrim tarihinin asıl belirleyen unsurları olmalarına yetmiştir. Öyle ki bu kahramanlar ve yaşamları nesilden nesile aktarılmış, üzerine kitaplar yazılmış filmler çekilmiştir. 68’lerin ruhunun ana ikonu tüm dünyada Che Guevara’ydı. Ortadoğu ve Filistin için bir iki isim sayılacak olursa bunlardan biri hiç kuşkusuz Çakal Carlos olurdu sanırım.

70 ve 80’li yıllarda yaptığı silahlı eylemler nedeniyle Batı tarafından dünyanın en tehlikeli teröristlerinden biri olarak anılan, 20. yüzyılın en çok arananlar listesinin başında gelen “Çakal Carlos” lakaplı Ilich Ramirez Sanchez’in ismi (Ilich), bir Lenin hayranı olan babası Jose Altagracia Ramirez Navas tarafından verilmişti. Daha çocukken hayatının çizgisi belirlenmişti bir ölçüde. Bugüne kadar hakkında pek çok kitap yazılan ve filmi de çekilen Carlos hakkındaki en önemli çalışma hiç şüphesiz, Reuters muhabiri John Follain’in 70’lerden bugüne en ince ayrıntısıyla kaleme almış olduğu ‘Çakal Carlos’un Gizli Savaşları’ kitabı. Evet, özellikle Güney Amerika ve Orta Doğu’da 70 ve 80’lerde kendisi de bir idole dönüşen Çakal Carlos’un idolü de büyük devrimci Che Guevara’ydı.

Bir Marksist olan babası Ramirez Navas 1968’de onu Fransa’nın başkenti Paris’teki; o zamanlar gençler tarafından duvarlarına “Yok etme dürtüsü yaratıcı bir dürtüdür. (Michael Bakunin)” yazan Sorbonne Üniversitesi’ne göndermek istedi. Ancak Carlos, Moskova’daki Patrice Lumumba Üniversitesi’ne devam etti, 1970’te ise okuldan atıldı.





Çakal Carlos’un Moskova’daki yaşamı ona Sovyet Rejimini de yakından tanıma imkânı vermiş olmasından da kaynaklanmış olacak ki Marx’ın Almanya ve İngiltere gibi ileri derecede sanayileşmiş ülkelerde beklenebilecek, sınıf bilinciyle yetişmiş, örgütlü proleter bir devrime yakın durmaktan daha çok eylemci bir anarşist olan Bakunin’in bahsettiği zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan “Uygarlaşmamış, yoksul ve cahil” kitlelerin “içgüdüsel adalet tutkusu ve bastırılmaz intikam açlığıyla harekete geçmesi” sonucu yapılacak bir devrime olan inancı daha fazlaydı denebilir. Carlos’un gerek bireysel eylemleriyle ortaya koyduğu mücadelesi gerekse özgür bir Filistin için Batıya, emperyalizm ve siyonizme karşı verdiği mücadele; üçüncü dünya, doğu halkları ve Müslümanlarla dayanışması, bundan sonra gelecek devrimi de İslam coğrafyasından beklemesi bunu göstermektedir. Carlos’un sonradan Müslümanlığı kabul etmesi, ruhani olarak bu davaya olan inancının ne boyutta olduğunu ortaya koymak açısından da oldukça önemlidir.




Onu dünyaya tanıtan eylem

Carlos, ilk zamanlar çapkınlıkları ve eğlence hayatına düşkünlüğüyle tanınmaktadır. Sevgililerini eylemlerde ya da silahlarını saklamak ve gizlenmek için kullandığı da bir gerçektir. En lüks otellerde kalan Carlos, marka kıyafetler giymekte, pahalı mekânlarda yiyip içmektedir. Bir devrimci için bu aynı zamanda bir hedef şaşırtmacadır da. Dünyaca tanınmasını sağlayan eylem olan Avusturya’daki OPEC baskınından önce kurduğu grubun üyeleri de kendisiyle aynı düşünceye sahiptir. Aralık 1975’te Wadi Haddad’ın planı dahilinde Viyana’daki toplantıda petrol bakanlarını kaçıran Carlos ve grubu, hükümetlerinin Filistin yanlısı bir bildiri hazırlamayı kabul etmesi halinde bakanların her birini kendi ülkesinde serbest bırakacağını açıklamıştır. Filistin meselesine dikkat çekmek isteyen Carlos ve eylem arkadaşları, Fransızca yazılmış metnin iki saatte bir Avusturya radyo ve televizyonlarından sürekli okunmasını eğer okunmazsa 15 dakikada bir ellerinde bulunan rehinleri sırayla öldüreceklerini belirtmişlerdir. İstekleri yerine getirildikten sonra ayarlanan bir uçakla kırkın üzerinde rehineyle birlikte Cezayir’e uçan Carlos ve grubu, burada rehinelerin büyük kısmını serbest bırakmıştır. Hükümetle tekrar pazarlığa girişen eylemciler, tutuklanmayacaklarına dair garanti aldıktan sonra beş petrol bakanı ile birlikte Cezayir’den Trablus’a giderek son rehineleri de bırakmışlardır.

Bugün havaalanlarında, devlet binalarında ve elçiliklerinde, ülke yöneticilerine koruma ordularıyla sağlanan yüksek derecede güvenlik önlemlerinin temelinde Çakal Carlos’un, 1970’lerden itibaren yaptığı eylemlerin belirgin bir izi vardır. Her ne kadar Soğuk Savaş dönemine borçlu olunan bir eylemlilik ve eylem alanından bahsedilse de Çakal Carlos’un korkusuz, gözü kara ve davasına inanmış yapısı bu akıl almaz eylemlerdeki asıl belirleyici unsur olmuştur. Girdiği her eylemi yeni bir başlangıç olarak tanımlayan ve sürrealist bir roman kahramanı gibi yaşayan Carlos, inandığı dava uğruna hâlâ cezaevinde. ‘Çakal Carlos’un Gizli Savaşları’; inancıyla mücadelesini birleştiren bir eylem adamı olarak Carlos’un heyecanlı, çarpıcı, merak dolu, benzerine çok zor rastlanır bir çağdaş zaman efsanesi sayılabilecek hayatına tanık oluyorsunuz. Öyle ki gerek Batılılar gerekse Doğu Bloku’nun ülkeleri ve gizli servisleri uzun yıllar Çakal Carlos’a ve onun grubuna bulaşarak başlarını belaya sokmak istememişler, çoğu kişisel olumsuzluklarına da göz yummuşlardır. Eylemlilikler zaman zaman ideolojik bir tavırdan çıkarak tamamen kişisellikle açıklanabilecek sonuçlara varmıştır. Örneğin Fransa’da tutuklu bulunan sevgilisi Magdalena Kopp’un derhal salıverilmesini istemiş ve daha mahkeme başlamadan bu aşk uğruna bombalar patlatılmıştır. Her ne kadar Arap-İsrail savaşı içinde yer alan bir savaşçı da olsa üzerine gidildiğinde hiç tahmin edilmeyecek bir şekilde yeni hedefler belirleyen Carlos, silahlı ve bombalı eylemleriyle 1970 ve 80’lerde özellikle Fransa’nın kâbusu haline gelmiştir.

Tüm dünyada istihbarat servislerini 25 yıl boyunca peşinden koşturan Çakal Carlos 1994’te CIA, MOSSAD ve Fransa Gizli Servisi’nin gerçekleştirdiği yasadışı bir operasyonla -Sudan Hükümeti ile varılan anlaşma sonucunda- kaçırılarak Fransa’ya teslim edilmiştir. On sekiz yıldan beri Fransa’daki cezaevlerinde kötü koşullarda yatan Carlos, her mahkemeye çıkarıldığında olay yaratan açıklamalarıyla Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan Uzakdoğu’ya tüm dünya halklarının ilgi odağı olmaya devam etmektedir.

Arap Baharı olarak adlandırılan son dönemdeki hareketler, geçmişte Çakal Carlos’un vermiş olduğu mücadele; Kaddafilerin, Esadların ona vermiş olduğu destek, bugün özellikle Libya ve Suriye cephesinde gelinen son durum da göz önüne alınarak bakıldığında oldukça trajiktir aslında. Bu belgesel niteliğindeki çalışmasında John Follain her ne kadar olaylara ve isimlere bir Batılının hümanist hassasiyetiyle yaklaşmış olsa da zaman zaman terazisinin yine Batı lehine, Carlos aleyhine çok az da olsa bozulduğu söylenebilir. Ayrıca polis-suçlu kovalamacası sonucunda suçlunun adaletten öte egemenlere teslim edildiği de bir gerçek olarak tüm dünyanın gözü önünde durmaktadır.

Carlos en son çıkarıldığı mahkeme hâkimine şunları haykırıyordu: “Ben uluslararası bir savaşçıyım. Kiminle konuştuğuna ve hareketlerine dikkat et” (…) “Sizler beni yargılama hakkına sahip değilsiniz. Fransız mahkemelerini tanımıyorum. Asıl ben sizi sömürdüğünüz, fakir bıraktığınız halklar adına yargılıyorum. Benim vatanım bütün yeryüzüdür. Kardeşlerim de ezilen, sömürülen bütün halklardır.”
ÇAKAL CARLOS’UN GİZLİ SAVAŞLARI
John Follain
Çeviren: Pelin Ünker
Karşı Yayınları
2012, 344 sayfa, 15 TL.


*radikal kitap

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.