Ruhani Fetiş
![]() |
- GÖKSEL ARSLAN - |
O günden bu yana nesnenin insanın kendisi dahil her şeyin üstünde olma halini, adeta nesnenin kölesi olma halini anlatır. Fakat asıl anlamını Marks’ta bulur.
Marks, Kapital’de burjuva toplumsal formasyonda “insanların” yönetilebilirliğinin belkide en önemli “sırrını” açıklar. Bölüm başlığı şudur. “Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı”.
Burada fetişizm, içinde yaşadığımız kapitalist formasyona damgasını basan, ona bağımlılığı evrenselleştiren toplumsal bir ilişkidir. Ne bireyseldir ne de bireyin yanılgısıdır. O, ilişkinin içinde yaşanır, doğaldır. Hayatın amacı “o”dur. O’nun peşinde koşulur. Amiyane tabirle üç tane tapon malın peşinde bir ömür geçer. Ne yazık ki metaların tahakkümü altında olduğumuz yine de fark edilmez.
Marks fark edilmeme yönünden metaların gizemli, mistik, büyüleyici yanlarına vurgu yapar ve sebebinin toplumsal ilişkilerin insanlar arası değil, insanların yerine geçen metaların ilişkisi olarak görülmesi olduğundan söz eder. İnsanlar değil metalar ilişki içindedir. Metalar canlıdır, insanlar ölü. Metalar değerlidir, insanlar değersiz. İnsanlar metaları yöneteceğine metalar insanları yönetir. Metaların karşısında büyülenmiş gibi yaşayan insanın gerçek hücresi işte o “meta” dır.
İşte meta fetişizminin önemi buradadır. Bizi yöneten, peşinde koştuğumuz, gönüllü tahakkümü altına girdiğimiz metalar aynı zamanda ideolojinin taşıyıcılarıdır. Başka deyişle metaların fetişist niteliği “belirli bir bilincin oluşmasına ve yayılmasına neden olur.” Meta üzerinden toplumsal ilişkiler kurup hayatımız belirlendikçe, o metanın taşıyıcılığını yaptığı ideolojik bilincin duvarları arasında yaşarız. İdeolojiyi toplumsal ilişkilerimizin bütünü olarak anlarsak fetişizmin büyüsü altında, aksi olamayacağına inanarak, karşımızdaki metanın bize sunduğu ilişkileri tek doğru biçim olarak yaşarız. Metaların bize taşıdığı ideoloji gibi düşünür, hayatımızı öyle kurarız.
Son yıllarda iktidar tarafından zirveye çıkarılan cami fetişizmi bu pencereden bakıldığında daha bir anlaşılır hale gelmekte. Cami kuşkusuz eninde sonunda devasa bir meta-yapı olarak toplumsal bilinci belirlemede hatırı sayılır bir yere sahip. İktidar bunun farkında veya değil fakat devasa cami projelerini yalnızca ve yalnızca iz bırakmak veya silüet kaygılarıyla tasarlamadıkları da bilinmekte. Görülen o ki, gençleri “dindar” yetiştirmek için adımlar atan iktidar, gençlik çağını geçmişler içinde bir hayli “büyük” projelere imza atma peşinde.
Geçtiğimiz haftalarda iktidar tarafından Çamlıca Tepesi’ne her yerden görülebilecek büyüklükte bir cami inşa edileceği açıklandı. Şu anda ki haliyle baktığımızda Osmanlı dahil bugüne kadar hiçbir dönemde yapı yapılmamış alan titizlikle korunmuş anlaşılan. Sekiz bin yıldan bu yana yapı olmayan bir yere, İstanbul’un en büyük camisinin yapılması için meta fetişizminin bugün ki noktalara gelmesi gerekiyordu belki de.
Yapılan açıklamalara göre, İstanbul'un pek çok noktasından rahatlıkla görülebileceği söylenen cami, 250 bin metre karelik bir alanda ki kompleks ile İstanbul'un yeni sembolleri arasında yer alacak. Ayrıca proje içerisinde sergi ve alış veriş mağazaları bulunacak.
Burada yine Marks’ın yukarıda sözü edilen bölümdeki cümlelerine dönersek inanılmaz sadelikte şunu söyler, “Din dünyası, gerçek dünyanın yansımasından başka bir şey değildir.” Başka bir metinde ise dinin meta fetişizminin en soyut ve mistik hali olduğunu anlatır.
Kuşkusuz bu en soyut halin, aynı zamanda tahakkümü en sert, karşısında hiçlik duygusu yaşatan en büyülü hali meta-yapı olarak camidir. Aynı zamanda taşıdığı ideolojinin sorgulanamaz oluşu, meta-yapıya atfedilen aşkın nitelikler ve mutlak tahakküm gücü, iktidarlara toplumsal ilişkilerini cami fetişi üzerinden kurmakta oldukça efektif bir araç sağlar.
İnsanların gerçek hayat ilişkileri, yani sömürü, şehirden sürülme, polis şiddeti, gizli açlık vb. gibi her gün yaşadığı insanlık dışı haller, her gün gördüğü o meta-yapıda mistik duygulanımlar arasında kaybolup gidecektir. Meta fetişizminin sarmalında büyülenerek iktidarlara bağımlılığı bir kat daha artacaktır. Ve bunlar kapitalist formasyonun doğal mecrasında olacaktır.
Bağımlılık ilişkileri öylesine körleştirecektir ki insanlar meta-yapı olarak cami, iktidar ve devleti kadir-i mutlak güç olarak tanır ve o şekilde ilişkiye girerken gerçekte toplumsal bir ilişki içinde olduğunu fark etmeyecektir. Kadir-i mutlak güçler her şey milyonlarca insan hiçbir şeydir. Farkında olmadan bütün güçlerini kendilerini tahakküm altında tutan bu güçlere atfederken kendi güçsüzlüklerini ve çaresizliklerini de beraber üreteceklerdir.
Yüzyıllar önce Portekizli denizcilerin karşılaştıkları Afrikalı yerliler fetişleri ne büyülenmiş gibi baktıklarında kuşkusuz “itikadi” ilişkiler kuruyordu. Oysa modern toplumsal ilişkilerde din itikadi değil iktisadi ne yazık ki. Dolayısıyla toplumsal ilişkilerin ana damarı olan meta fetişizmi, bütün metalarda olduğu gibi din ve onun meta-yapı ürünü cami olgusunda da belirleyicidir. Her metada olduğu gibi fetişizm adeta kızgın demirle onlara da damgasını basmıştır. Marks’ın Engels’e Grundrisse çalışmaları üzerine yazdığı 2 Nisan 1858 tarihli mektupta yazdığı gibi. Meta-emek “Bütün bu bokun temeli”dir.
YORUM YAZIN