Header Ads

‘Aksın Gözyaşlarım’ Dedi Büyük Usta Philip K. Dick

- yazı: KAAN KAVUŞAN -
“Aksın gözyaşlarım, pınarlarınızdan aşağı! Sonsuz sürgünümde izin verin yas tutayım; Gecenin karakuşunun elemli ağıtını yaktığı yerde; Bırakın yaşayayım, kederle tek başıma” dizeleri kitabın girişinde bizleri karşılıyor. Bu sözler kitabın başkahramanı Jason Taverner’ın gerçekten söylemese de hissettiklerini açıklayabilecek bir manzume veya kitabın bizde uyandıracaklarını açıklayan bir alıntı olarak karşımıza çıkıyor. 16. yüzyıl bestekârı John Downland’ın eserinde geçen bir dörtlük aslında…

Philip K. Dick gibi, ‘insana dair’ bilimkurgu yapmak zor zanaat. Yazarın, eserinin içine; olay kurgusunun ötesinde felsefesini de yedirmesi gerekiyor. Akıllıca sorular sorması, bunlara cevap vermese de, sorduğu sorular üzerine kafa yorması gerekiyor. Bu kadar soru sormak da kimilerine göre ancak bir deli-dâhinin işi. Tam da yaygın kısa adıyla; PKD gibi birinin.

İNSANA DAİR BİLİMKURGU
1975 yılında John W. Campbell ödülünü alan “Aksın gözyaşlarım” Dedi Polis de işte bu türden bir eser. Jason Taverner (Taverner, meyhaneci anlamına geliyor) adının da işaret ettiği gibi insanları eğlendirmekle görevli bir televizyon ünlüsü. Kendisi özel bir deneyin ürünü; devletin sınırlı sayıda yarattığı ‘güzel insanlar’dan birisi. Ünlü ve yakışıklı… Fakat bir gün tüm kayıtları Dünya’nın veri bankasından siliniyor ve -II. Amerikan Sivil Savaşı’ndan sonra kurulan- bir polis devletinin içinde kimliksiz dolaşmak zorunda kalıyor; üstelik kimse kendisini hatırlamıyor... Uyaralım, böyle bir devlette hatırlanmamak iyi değildir, devlet bir şeyi bilmiyorsa; o kötüdür. Kimliksiz olmaksa en kötüsüdür!

Dünyaya bilimkurgunun sadece ‘uçuşan uzay gemileri’nden, patlayan ‘lazer silahları’ndan ibaret olmadığını gösteren adamlardan biri olan PKD, “Aksın Gözyaşlarım” Dedi Polis’te hayata dair pek çok fikrini açığa veriyor. Metnin alt okuması yapıldığında takıntılı olduğu Naziler ortaya çıkıyor. Tamamen örtüşmese de çağrışım yapmamıza sebep olan polis devleti; gestaposuyla; kolluk güçleriyle ‘kontrol manyağı’ Nazi Almanya’sını, seçkin insan yaratımıysa ‘üstün ırk’ görüşünün bir yansımasını ortaya koyuyor. Kontrol manyağı devlet fikrinin bir yanı da ABD’nin de içinde bir dönem bulunduğu McCarty devri cadı avıyla ilintili; bir gün kapısını çalıp ikinci eşi Kleo’nun sosyalist faaliyetlerde bulunduğunu ifade eden FBI ile…

"BAZEN DELİRMEK İSTİYORUM"
PKD’nin yarattığı bu distopik dünya, etrafının yansıması olduğu kadar aslında biraz da beyninin içindeki karanlık. Politikaya ve metafiziksel öğelere olan ilgisi, yaşadığı paranoya ve ilaç/uyuşturucu bağımlılığıyla birleşince, yazarın distopik bir polis devleti yaratması hiç de beklenmedik bir hareket değil.

Fakat Dick’in en büyük özelliği; distopik kurgularından çok, gerçeklik sorgusu yaşayan karakterleri ve dünyaları. Bu kitapta da olduğu gibi hikâyelerinin birçoğunda kahraman, yaşadığı dünyanın aslında göründüğü gibi olmadığını keşfediyor. Altıkırkbeş tarafından basılan ‘Çığırından Çıkmış Zaman’ ve Metis tarafından basılmış ‘Yüksek Şato’daki Adam’ bunlardan bazıları. Dick bu konuyu çok eşeliyor, çünkü zamanında okulundan atılmış, Platocu bir felsefe öğrencisi olarak; ona göre, gerçeğin ne olup olmadığını kesin olarak anlaması imkânsız.

PKD paranoyak bir adam; paranoyayla birleşen gerçeklik sorgusuna, bir de küçüklükten beri yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar eklenince oldukça saykodelik bir düşünce mekanizması ortaya çıkarıyor. Örneğin; üçüncü karısı Anne’ın (tam beş evlilik yapmıştır) eski kocasını öldürdüğü ve kendisinin de aynı sonu beklediği hissine kapılıyor! Yani aslında sözün gelişi de değil, ‘gerçek’ anlamda bir paranoyak. Paranoyasını tetikleyen agorafobisinin (açık alan korkusu) sebebiyse çok daha önceye dayanmakta. Sebep, 41 günlükken ölen ikiz kardeşi Jane.

Anne sütüne alerjisi olan Jane zaten altı aylık doğmuştur ve fazla dayanamaz. Dick ise bu travmayla açık alan korkusu geliştirir. ‘İkizi öldüyse, anne karnı daha güvenlidir.’ Daha da kötüsü kardeşinin zayıflığından kendini sorumlu tutar uzun süre; bu yüzden toplum içinde yemek yemekten korkar. Gittiği ‘özel’ öğrencileri okutan okul bile yaka silker.

EVİNİ KEŞLERE AÇTI
Karısının kendini de öldüreceğini düşündüğünden 1962 yılında bir dağ kulübesine kapanır ve üç yılda 11 roman yazar. Amfetamin kullanmaya ve sinir krizleri geçirmeye başlar. Bu yıllardan hemen sonra 1966’da dördüncü evliliğini de yapar. Dayanamayan dördüncü karısı Nancy de 1972’de onu terk eder. Dick kendini uyuşturucu batağında bulur. Evini keşlere ve evsizlere açar; beraber uyuşturucu namına ne bulursalar tüketmeye başlarlar. Bu dönemlerle ilgili yazdığı ‘Karanlığı Taramak’ birçok okur ve eleştirmen tarafından başyapıtlarından biri olarak kabul gönülüyor.

“Bazen gerçekten delirmek istiyorum” diyen Philip K. Dick’ın ünlü olaylardan biri de, Stanislaw Lem hakkında FBI’ya yazdığı mektup. Dick mektubunda Polonyalı yazarı ‘var olmamakla’ suçlamıştır. Ona göre ‘Stanislaw Lem’ ismi Amerikan bilimkurgusuna zarar vermek isteyen komünist bir örgütün kod adıdır!

Yazar, yazımızın da konularından biri olan “Aksın Gözyaşlarım” Dedi Polis’i yazdığı sırada (1974) Tanrı’yla iletişime geçtiği sanrısına kapılmıştı. Kitabı yazdıktan uzun yıllar sonra da bu ‘hayalet’ peşini bırakmadı. Bir gün benzini biten bir zenciye yardım etti. Adama biraz para verdi ve benzinliğe bıraktı. “Aksın Gözyaşlarım” Dedi Polis’teki bir sahneyi yaşamaktaydı. Konuşmalar, ortam, hatta adamın hayalindeki yüzü bile aynıydı!

PKD’nin gerçekliğinden emin olup olmadığı bu sanrılar uzun yıllar peşini bırakmadı. Kalıcı olmadıysa da şekil değiştirdi. ‘Albemuth Özgür Radyosu’ da bu eserlerden biridir. Dick o yıllarda uzaydaki zeki ve üstün varlıkların kendisiyle radyo yoluyla konuştuğunu düşünüyordu. Kendini ‘akozmik panenteist’ olarak niteliyordu; yani Tanrı tekti ve bir bütündü. Her şey onun bir uzantısıydı. O yüzden kendisi de yaşayan her şey kadar Tanrı’ydı. Yani bir temas mümkündü.

1982’de şu an birçok sinema eleştirmenince ‘en iyi bilimkurgu filmi’ olarak anılan ve aslen bir PKD uyarlaması olan Blade Runner’ın (Bıçak Sırtı) gösteriminden önce -nispeten daha durgun anlarında- öldüğünde, ardında 44 roman, 121 kısa öykü bıraktı Ursula Le Guin’in liseden arkadaşı Philip K. Dick… Hâlbuki şimdiki piyasada yer alsa; bir 30 sene sonra doğsa; iyi bir bakım görüp, icra memurlarından kaçmak zorunda kalmasa rahat bir hayat yaşayacaktı. Total Recall (Gerçeğe Çağrı), Minority Report (Azınlık Raporu), Blade Runner (Bıçak Sırtı), The Adjusment Bureau (Kader Ajanları), A Scanner Darkly (Karanlığı Taramak) filme uyarlanan eserlerinden sadece bazıları…

“Aksın Gözyaşlarım” Dedi Polis
Philip K. Dick
Altıkırkbeş
288 sayfa

*akşam kitap

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.