Örgütlenmeliyiz
![]() |
- HALİT GÜDENOĞLU - |
Gelin görün ki, öküzler kalabalık ve hep bir aradalar. Aslanlar ne zaman saldırsa, birlikte karşı koyup püskürtüyorlar aslanları. Askerler yine aç kalıyorlar.
Bir gün, aslanlar öküzlerin yanına geliyor ve diyorlar ki: Bizim aslında sizle bir sorunumuz yok. Ama şu sarı öküz var ya! Sarı sarı iştahımızı kabartıyor, dayanamıyoruz. Onu bize verin, bu savaş bitsin.
Öküzler de bu teklifi olumlu görüyor ve savaşın bitmesi için sarı öküzü veriyorlar. Bir zaman sonra aslanlar yine geliyor ve bir sarı öküz daha gösteriyorlar. Zamanla bir tane daha ve bir tane daha… Öküzlerin sayısı iyice azalınca, aslanlar yine saldırmaya başlıyorlar. Sayısı azalan öküzler karşı koyamıyorlar. Aslanlar istediklerini parçalayıp yiyorlar.
Öküzler anlıyorlar ki savaşı kaybetmişler!
İçlerinden bir tanesi soruyor: Biz savaşı ne zaman kaybettik?
Lider öküz cevap veriyor: İlk sarı öküzü verdiğimizde savaşı kaybettik…”
Yaklaşık altı ay oldu Tutuklu Gazete’nin ilk sayısı çıkalı. O zaman bir merhaba demiştik F Tipi hücrelerinden. İkincisi ise şimdiye kısmetmiş.
Bu süre içerisinde fazla bir değişiklik olmadı. Tutuklu gazetecilerden ilk duruşmalarına çıkanlar oldu. Yine sayımızda bir azalma olmadı ama…
Bizim duruşma tarihimiz de belli oldu sonunda. 20 Ocak 2012’de ilk mahkememize çıkmış olacağız. Yani tutuklandıktan 13 ay sonra. Ayrıca hakkımda açılan ve ceza aldığım basın dosyalarından biri Yargıtay tarafından onandı. Böylece dergimde çıkan yazıdan dolayı artık hükümlü durumundayım. Aldığım ceza 1 yıl 3 ay, yatacağım süre 11 ay 6 gün. Bu yazı yayımlandığında, tutsaklığımın 13’üncü ayı olacak ve ben daha ilk duruşmama çıkmamış olacağım. Yani dosyam açılıp da ilk duruşmama çıkana kadar, fiili olarak bir ceza yatmış durumdayım.
Yazıya bu hikâye ile başlamak istedim. Geçen sayıda gazeteciler arasındaki dayanışmanın önemli ve gecikmiş olduğunu söylemiştim. Ama yine de bizim hikâyede olduğu gibi kaybedilmiş bir mücadelemiz yok. Yenilgiyi kabullenmiş değiliz. Yenilmeyeceğiz de.
Bu bir mücadele: Demokrasi, adalet mücadelesi! Çoğumuz da zaten dışarıdayken bu mücadelenin içinde olduğumuz, yazılarımızda buna yer verdiğimiz için hapisteyiz. Her mücadelenin ödenmesi gereken bedelleri vardır. Bu bedeli ödüyoruz. Düşüncelerimizden vazgeçmediğimiz, kalemlerimizi satıp iktidarın istediklerini yazmadığımız için yola getirilmeye çalışılıyoruz. Bir anlamda: “Burnumuz sürtülüyor!”
Malum, bu saldırılar toplumda muhalif olan her kesime yönelik, muhalif olan herkes saldırılardan bir şekilde payını alıyor. Bu duruma göre değişiyor; bazen cop, biber gazı şeklinde; bazen işten atma, okuldan uzaklaştırma şeklinde, bazen de bizim gibi F Tipi hücrelerine atma şeklinde oluyor.
İktidar saldırılarını meşrulaştırmanın kolayını da bulmuş: “Bunların amacı başka!”, “Gazetecilikten değil, örgüt üyeliğinden içerdeler!!!” En büyük silahları “Demagoji!” Bunu, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Prof. Büşra Ersanlı için; “80’de yargılandığı davalara bakın, eniştesine bakın” gibi sözlerinde net bir şekilde görüyoruz. “Bunun konumuzla ne alakası var?” diye soracak gazeteciler de hapse atılma riskiyle karşı karşıya.
Gerekçe belli: “Gazeteci değil, ÖRGÜT ÜYESİ”
Keza, benim de sahibi ve yazıişleri müdürü olduğum Yürüyüş Dergisi’nin 180 sayısı ile ilgili 168 dava açılmış olması, bunların bir kısmından ceza almış olmam ve şimdilik bir tanesinin Yargıtay tarafından onanmış olması iktidara yetmemiş! Şimdi ben de “ÖRGÜT ÜYESİ” olarak yargılanıyorum.
Bu demagoji, aslında bize çözüm yolunu da gösteriyor: ÖRGÜT! Bütün yalanlarında ve demagojilerinde “örgüt” geçiyor. Çünkü en korktukları şeydir ÖRGÜTLÜ MÜCADELE. 12 Eylül’le birlikte bu yüzden halkın gözünde bir “örgüt umacısı” yarattılar. “Örgütse kötüdür” düşüncesini aşıladılar! Aslanlara karşı birleşen öküzler gibi: Nasıl aslanlar birleşen “öküzlerle” baş edemiyorsa, örgütlü halkla baş edemeyeceklerini biliyorlar. Bu yüzden de “sarı öküzleri” alarak örgütlülüğü zayıflatmaya, yok etmeye çalışıyorlar.
Bu “örgüt umacısı” öyle bir hâle gelmiş ki, haksızlığa uğrayan bazı meslektaşlarımız, meşrululuklarını savunacaklarına, “Biz örgüte üye değiliz” diyorlar. Oysa sorun zaten örgütlü olmamaktan kaynaklanıyor. Örgütlü olmadan ciddi, sonuç alıcı bir muhalefet yapılamaz.
Demokratik bir ülkede yaşamıyoruz. “İleri demokrasi” dedikleri şeyin de ne olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyoruz! Mahkemelere çıkarılıp, yasalara dayandırılarak tutuklanıyoruz. Gazetecilik faaliyetlerimizi, basın özgürlüğünü kısıtlayan yasalarla karşı karşıyayız. Bu yasalara karşı sesimizi daha gür çıkarmalıyız.
Örgütten, örgütlenmeden korkmamalıyız. Bütün bu baskılara, tutuklamalara, anti-demokratik yasa maddelerine karşı en büyük gücümüz ÖRGÜTLÜLÜKTÜR. Sesimizin daha gür çıkmasının yolu, daha fazla kişiyle haykırmaktır. Bu sayede duymazlıktan gelenlerin kulaklarını yırtar, bakmayanların dönüp bakmalarını sağlarız. Halkın her kesiminin olduğu gibi; biz gazetecilerin de haklarımızı almamızın, var olan haklarımızı koruyabilmemizin tek yoludur örgütlü mücadele.
Unutmayalım ki; karşımızdaki, mücadele ettiğimiz güç de kendi içerisinde çok iyi örgütlenmiş durumda. Aslanlara tek tek yem olmamanın yolu dayanışmadan; mesleki örgütlerimizi, derneklerimizi güçlendirmekten, düşünce ve ifade özgürlüğünü tavizsiz savunmaktan geçiyor.
Halit GÜDENOĞLU
Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi
B2-3-57 Koğuşu
ANKARA
YORUM YAZIN