Kürt Gazeteciler Olarak Hakkımızı Aldık!
![]() |
| - ÖMER ÇELİK - |
Yeni bir yıla “tutuklu” olarak girdik. Bizler gibi cezaevlerine tıkılan, sayıyla ifade edilen onlarca meslektaşımız gibi… Hakikatin peşinde koşarken biz de güzel günlerin adına yattığımız rüyalarımızdan bir sabah vakti uyandırılıp, hukuksuzlukla bir kez daha tanıştırıldık. Aslında uzunca bir süredir kapımızı çalmasını beklediğimiz muhalif olma suçlamalarıyla önce zanlı, sonra sanık, peşi sıra tutuklu olduk.
Derdest edildikten sonra bizi bekleyen F tipi şartlara ne kadar hazır olup olmadığımızın anlaşılması için önce sağlık kontrolünden geçirildik, hani daha gözlerimizdeki çapakları yıkamadan. Dönüştürülmüş sağlık sistemi içerisinde kelle başı 75 TL’ye devlete fatura ediliyoruz. Sonra dilinizde “karakolda ayna var” türküsüyle vatan, millet, emniyet yolları… Evden, işten, büroya dönüştürülmüş deprem çadırından sizinle benzer başlangıçlara hâsıl olmuş gazeteci arkadaşlarınızla tıkıştırıldığınız hücrelerde yan yana buluyorsunuz kendinizi bir anda...
Tepenizde duran “big brother”dan, geçen birkaç saat içerisinde ne kadar sıkıldığınız anlaşılmış olacak ki, bir süre sonra sıkıntınızı gidermek için “sohbet” aşkıyla tutuşan bir ekipçe misafir ediliyorsunuz. “Sohbet evleri”nden geliyor olacaklar… Suç etiketi yapıştırılan düşüncelerinizi ifade öncesi can kulağıyla dinlemeye hazır görünen canım polislerin bu yaklaşımlarına gayri ihtiyari şaşırıp, ağzınızda ısırmak için küçük dilinizi ararken; “aslında sizin masum olduğunuzu biz biliyoruz” şeklinde dökülen kelimeler karşısında içinizden “o zaman niye buradayım, kardeşim” diye geçirirken; “bireysel davranmayı düşünür müsünüz?” teklifi sizi gerçekliğinize döndürmeye yetiyor kolaycacık. Espiyonaj dünyasında tabii…
Bu teklifin açık izahatı; “birader biz bir etiket hazırladık, ama bir fiyat vermeniz lazım. Piyasada bu kaça gider?” anlamına geliyor. Ne olduğunu bile bilmediğiniz suçlamalar örgütsel, çözüm bireysel… Peşine düştüğünüz gerçeklerin ve adaletin, önünüze konulması muhtemel bir takım kâğıtları çiziktirerek heba etme onursuzluğunu kabul etmekte direniyorsanız şayet, işin içine biraz felsefe serpiştiriliyor. Yine şaşırıyorsunuz. “Felsefeniz, düşüncelerinizdir” yargısından bilmukabele “Hele sen bize biraz hayat felsefeni anlat da, etiketi ona göre yapıştıralım” tutumu…
Doğrusunu söylemek gerekirse, henüz 10 yaşında elifbayı yanlış okuduğum için attığı tokadın üç gün kulağımı çınlattığı imam efendinin bile aslında saf bir çocuk olarak doğduğunu Socrates’e doğrulattığımdan bu yana; dini bütün, sohbetsever arkadaşların iyi ve kötü olarak doğanlardan, kötü olanın kellesinin vurulması gerektiği şeklindeki dini taassupları, ifade tutanağında değilse de, zihin tutanaklarımda yer buldu.
Felsefenin ayaklar altına düşmesine engel olmaya kalktığınızda devreye bu kez ekonomi giriyor. Siz tam ayakları yere basan bir “sohbet” başlıyor diye beklerken, “ekonomik kriz somut değil, soyuttur” tezi karşısında bir dönem ödenek yokluğu nedeniyle hırsızların peşinde benzinsiz kalan polis otoları görüntülerini aklınıza getirip, gülümsemekle kalıyorsunuz: “Soyut kardeşim soyut, değilse bile teğet geçer.”
Bu ilk sohbetin bilinç dünyanıza kattığı tadın, açlık grevine tutuştuğunuz hücrenizde keyfine varırken, sizinle sohbet etmek isteyen bir avuç polis daha karşınızda bitiveriyor. Pardon, bu seferkiler “Araştırmacı Sohbet Uzmanı”. Üstelik sizi de tanıyorlar!
İçinde olduğunuzun iddia edildiği yatay, dikey, matris örgütüne sizi iten psikolojik, sosyal, ekonomik, siyasi vb. nedenleri araştırıyorlar sadece. Sanırsınız ki, Pennsylvania Üniversitesi’nde mastır yapan öğrenciler, emniyetin desteğiyle sözlü tarih çalışması yapıyor. Buyur buradan yak…
Geçirdiğiniz tüm bu buhran krizlerinin ardından size bir otobüsün oturma planını andıran bir şemada cam kenarındaki yeriniz gösterilerek, hukuku orada aramanız temennisiyle cezaevine yollanıyorsunuz. Biletiniz mi? O da, pasaportunuz olmamasına rağmen, yapmış olduğunuz yurt dışı ziyaretleri ya da bir gizli tanık hezeyanları.
Şimdi ise, karşımdaki duvarda adaletinden sual olunmaz adalete sahip bir devlet bayrağı ve onun yan duvarında kendisinden boşalan yatağa uzandığım Ragıp Zarakolu hocamın geride unuttuğu siyah kasketi…
Ömer ÇELİK
Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi
A-12-34 Koğuşu
KOCAELİ

YORUM YAZIN