Header Ads

TMK Faşizmi

- NURİ YEŞİL -
Gazeteciler tutuklu ve gazetemizin adı da “Tutuklu Gazete”. Ancak düş ve düşünce tutuksuz. Çünkü ona kelepçe vuramıyorlar. Hatta tek kişilik hücrelerde bile düşünce tutuksuz ve özgür dolaşıyor. Hiçbir iktidarın kudreti düşünceyi esir almaya yetmedi. Ne engizisyon mahkemeleri ne mollaların konseyi ne de tek tipçi totaliter rejimler. Düşünce akışkandır. En çok baskılandığı, kurutulmaya çalışıldığı anda dahi filizlenecek bir çatlak bulmaktadır. Bugünkü AKP iktidarı düşüncelerimize, saçlarımıza, kılık kıyafetimize biçim vermek istese de özgür düşüncede ısrar eden irade; farklı, özgün ve güzel duruyor. Ve hep adalet, özgürlük peşinde…

Neden AKP tüm anti-demokratik zorlama rejimler gibi muhalif fikirleri hedef alıyor? Totaliter iktidarların ortak kudretleri, alternatiflerini, zor gücüyle ortadan kaldırmaktır. Bu özellik, katı iktidarların kök hücrelerinde bulunmaktadır. AKP de kendinden emin adımlarla hızlı hızlı bu mecrada yürümekte... Bu tür tespitlerden AKP’nin “özgür gazetecileri” alabildiğine rahatsız oluyorlar. Şimdi, kimi benzerliklere bakmak lazım.

Hitler, Alman ulusunun mağduriyet psikolojisini kullanarak iktidara gelmişti. Müthiş bir hitabet yeteneğine sahipti. Öyle ki, bu yeteneğiyle hem kitleleri peşinden sürüklüyor hem de partisinin oylarını sürekli artırıyordu. İktidara tamamen yerleşince kendisine tehdit olarak gördüğü bütün muhaliflere yöneldi. Başta Yahudiler olmak üzere, komünistleri, sosyal demokratları, sendikaları ve tüm toplumsal dinamikleri ezdi geçti. Bugün insanlık onun yaptıklarını lanetliyor. Hitler’in mağduriyet edebiyatı ve kullandığı taktikler bugün AKP ve T. Erdoğan’ın icraatları ile paralellik arz ediyor. Tüm ayrıksı düşünceler kriminalize edilip derdest ediliyor. Bu coğrafyada kelimenin tam anlamıyla bir akıl tutulması yaşanıyor.

AKP iktidarı her fırsatta Türkiye’de “ileri demokrasi var” demagojisini yapmakta. Başta gazeteciler olmak üzere hiç kimsenin nedensiz yere tutuklanmadığını iddia ediyorlar. Siyasi operasyonlarla toplumsal muhalefetin diline kilit vurulmaya çalışılıyor. Biz gazeteciler de yani kalem tutan eller “terörist” ilan ediliyorlar. Yapılan tüm operasyonları TMK’ya (Terörle Mücadele Kanunu) dayandırıyorlar. Yazı yazana, röportaj yapana, haber peşinde koşana, saçını kazıtana, puşi takana, zılgıt çekene, “ağzı kapalı slogan atana” zindanı reva görüp, ağır cezalar veriyorlar.

Ben Kürtçe yayın yapan tek gazete olan Azadiya Welat gazetesi Dersim eski temsilcisi olarak, bu kanunun kurbanıyım ve iki yıldır tutukluyum. “Tetöristliğim” gazeteci meslektaşlarımla yaptığım mesleki görüşmeler… MSN üzerinden yaptığım görüşmeler ile her şeyden önce kurumsal temsiliyetimden dolayı katıldığım basın açıklamaları ve haberini yaptığım benzer etkinliklere dayandırılıyor. Polis, savcı ve mahkeme heyetinin (özel yetkili mahkeme) oluşturduğu tiyatro havasına bürünen bir yargılama ile karşı karşıya kaldım. Üyesi olduğumu iddia ettikleri silahlı örgüt ise bir hayli ilginç... Kapatılan DTP (Demokratik Toplum Partisi)’nin gençlik kolları olan YDGM (Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi) üyesi olduğum iddia ediliyor. Bir legal partinin gençlik kolları silahlı örgüt olarak değerlendiriliyor. İşte AKP’nin ileri demokrasisi budur.

Bu, ne kadar muhalif düşünce varsa KCK, Devrimci Karargâh vb. yapılanmalara dâhil edilerek susturulmaya çalışılıyor. Biz gazeteciler de böylesi operasyonların kurbanlarıyız. “Onlar aslında gazeteci değil terörist” diyor, AKP’nin etkili, yetkili kişileri... Bu hukuksuzluğu maalesef uluslararası kamuoyu da görmezden geliyor. Gereken tepki gösterilmiyor. Özellikle demokrasi havarisi geçinen Batı’nın sessizliği ve duyarsızlığı oldukça manidar. Batı, tüm bu anti-demokratik uygulamalara kör, sağır ve dilsiz... Yani üç maymunları oynamayı tercih ediyor... Ya ülkemizdeki basına ne demeli? Özgür medya susturuldu… Birkaç yazar ve gazete dışında konuyu dile getiren, kamuoyunu aydınlatmaya çalışan kimse yok… Bir nevi kuzuların sessizliği... Aslında mesnetsiz operasyonları haklı ve meşru göstermeye çalışan olabildiğince manipülatif bir medya gerçekliği var. Özellikle de yandaş medya iktidarın borazanı olmaktan öteye bir anlam ifade etmiyor. İktidardan çok kendi kendini sansürleyen çıkar ve rant ilişkileri ile iktidara göbekten bağlanmış bu medya parselliği AKP’nin sözcülüğünü yapmaktadır. Bu durum karşısında suç ortaklığı da diyebiliriz.

Unutmamalı ki bir ulusun onuru, onun muhalefetidir. Muhalifi olmayan ülkeler renksizleşerek mat haline gelir. Tek tip insan tipolojisi ve tek tip düşünce yapılanması başlı başına bir çölleşme ve toplumsal fakirleşmeyi işaret etmektedir. İktidarın sesi toplumun sesini bastırmış; devlet, halkın enerjisini emerek şişmiştir. Geriye iradesini yitirmiş, bilincini çarpıtmış bir toplum kalmıştır. Vicdanının sesi boğulan bir toplum ne kadar kendisi olabilir ki?

Aynılaştırma, total hale getirme faşizan uygulamalardır. Bir toplumda faşizm, hakikati ters yüz hatta onu yok etme fiiliyatıdır. Toplumun bağrına saplanan bu hançer onu nefessiz bırakır. Koca bir toplumu iktidarın nesnesi haline getirir.

Bilge gazeteci Musa Anter, 49’lar Davasına atfen, Yön Dergisi’nde, “Kürtlerin önde gelenleri ve aydınları tutuklanırsa, Kürt mücadelesi en az 15-20 yıl geriler” diye yazmıştı. Ermeni soykırımı ilkin Ermeni aydınları ve öncüleriyle başlatılmıştır. Aynı şey Dersim soykırımında da yaşanmadı mı? Önce pirler, seyitler ve aşiret liderleri idam edilip toplumun manevi damarı kesildi. İşte anti-demokratik genler yine işbasında. Tüm bu tutuklama furyasının bir anlamı olmalı. Devlet aklı, toplumsal muhalefetin verdiği mücadeleyi ve onu açığa çıkaran özgür basını 15-20 yıl geriletmeye çalışıyor. Ama bu defa tutmaz bu politika. Çünkü 1960’larda yaşamıyoruz. İçinde yaşadığımız toplumun bilinç düzeyi bu uygulamaları kabul etmeyecek kadar ilerlemiştir. Nihayetinde bir toplumun bilinç düzeyi, o toplumun özgürlüklerde alacağı mesafeyi belirler.

Sonuç olarak, geçmişin fiziki katliamlarının yerini bugün TMK denilen neofaşist yöntemler almıştır. Son dört yıl içerisinde ülke nüfusu yüzde 4 artarken, cezaevlerindeki tutuklu-hükümlü sayısı yüzde 250 artmışsa bu veriyi ciddiyetle ele almak gerekiyor. TMK ve onun uygulayıcıları, başta biz gazetecileri ve demokratları cezaevine atmak için elinden geleni ardına koymuyor. Cezaevi, vicdan sahibi insanların ikinci adresi haline getirildi. Amaç teslim almak ve susturmak... Oysa ki, zindan daha bir kışkırtıyor özgürlük tutkusunu ve düşüncesini.

Foucault, “ceza, bedenden çok ruha yönelik olmalıdır” diyerek, cezaevi sistemlerinin amacını deşifre ediyor. Ruhumuza yönelik bu saldırılara karşı biz gazeteciler bu mekânlarda irade savaşı veriyoruz. Asla irademizi teslim etmeyeceğiz.

(Not: Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra onlarca Kürt gazetecinin gözaltına alındığını basından öğrendim. Ne diyelim? Bazı liberal aydın gazetecilerin gözü aydın olsun! Yarattıkları bu canavar, her gün adım adım ifade özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. Daha nereye kadar bu zulme ortak olacaklar?)


Nuri YEŞİL
Elbistan E Tipi Kapalı Cezaevi
C-5 Koğuşu
KAHRAMANMARAŞ

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.