Güvenlik Devletinin Alamet-i Farikası; “Hopa İddianamesi”
![]() |
- GÖKSEL ARSLAN - |
Ankara'da Hopa gösterileriyle ilgili olarak 28 kişi hakkında "yasadışı THKP-C Devrimci Yol Devrimci Gençlik isimli silahlı terör örgütü üyesi oldukları” yönünde iddianame hazırlandı ve dava açıldı. 22 sanık tutuklu yargılanmaktaydı.
İlk duruşma geçen hafta görüldü ve 22 tutuklu sanığın tahliyesine karar verildi. Duruşma sırasında savunman Mehdi Bektaş, THKP-C çizgisinin yıllar önce sona erdiğini, böyle devam ederse davanın Paris Komünü'ne kadar gidebileceğini söyledi. Yıllarca siyasi davalarda savunmanlık yapmış Bektaş’a bu sözleri söyleten, kuşkusuz, dava konusunu THKP-C ye kadar götüren yargılama mantığı ile Paris Komünü’ ne kadar götüren yargılama mantığı arasında fark olmamasıydı. Aslında bu mantık neoliberal güvenlik devleti hukukunu deşifre eden önemli bir noktayı öne çıkardı ve iddianame parlak bir örnek olarak arşivlerde yer almayı hak etti.
Spesifik bir vurgu olarak burada hemen şunu söylemeli: Klasik burjuva hukukunda yargılama, belirli bir zaman diliminde ve belirli bir mekanda, var olan dış dünyayı etkileyen, belirli bir eylem ile sınırlıdır. Buna karşılık, neoliberal güvenlik devleti hukukunda ise belirli zaman, eylem ve mekan bağlantısı tamamen kaybolur. Belirli bir zaman ve mekanda ortaya çıkan eylemlerin ötesine taşan bir yargılama ve karar verme işlemi söz konusudur. Yargılama konusu yapılan eylem herhangi bir zaman ve mekan ile sınırlı değildir.
Neoliberal güvenlik devleti hukuku ve yeniden yapılanma aslında 1970’ lerde başladı ve o tarihlerde “istisnai hükümler” olarak uygulamaya girdi. Fakat tüm dünyada kalıcı ve kurumsallaşmış olarak inşa edilmesi, “hukukun kendisi” oluşu, simgesel olarak söylersek, ABD’ de Reagan, İngiltere’ de Teacher ve Türkiye’ de Evren Cunta’sı dönemlerine rastlar. Başka deyişle 1970’ lerin sonunda artık güvenlik devleti hukuku, bir istisna uygulaması veya geçici önlem değildi. Tersine burjuva toplum düzeninin temel hukuki-siyasi yapısıydı. Çünkü, “güvenlik algısı” artık bir tehdit sonucu ortaya çıkan durum değil, toplumsal ve siyasal varoluşun kendisiydi. Geçici bir durum değil her zaman var olan ve var olacak bir durumdu. Dolayısıyla yeni hukuk bu durumla ilişki içinde yapılandırıldı..
Klasik burjuva hukukunun “kuvvetler ayrılığı”, “ kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi” gibi genel prensipleri tarihsel bağlamından kopartıldı ve buharlaştırıldı. Yargının yürütme benzeri bir kurum olarak yeniden yapılanması ve bununla birlikte devlet aygıtlarının birbirinin içine geçerek merkezileşmesi neoliberal güvenlik devleti hukukunu, burjuva toplumsal düzenin temel hukuki yönetim biçimi haline getirdi..
Güvenlik devleti hukuku ve “terör külliyatı” alanında saygın bir uzman olan ve bu alanda çok sayıda yayını bulunan Kurt Groenewald, Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) tutsaklarından Andreas Baader in üç avukatından biriydi. Dolayısıyla güvenlik hukukunun “demokrasi” nin içinden nasıl üretildiğinin en yakın tanıklarından biri oldu. Groenewald’a göre, klasik burjuva hukukunun içeriği olan “hukuk devleti” ve “hukuki ilkeler” aracılığı ile yürütülen yargılama ile “güvenlik devleti hukuku” aracılığı ile yürütülen yargılama faaliyeti arasındaki ciddi farklar vardı.
Güvenlik algısı içindeki bir sanık;
Klasik burjuva hukuku yargılama faaliyetinde;
-Masumiyet karinesi hakkına sahiptir
-İddia karşısında kendisini özgürce ve sınırsızca savunma hakkı vardır, savunmanın biçim ve içeriğini istediği gibi belirler.
-Yargılama sürecinde başlı başına bir öznedir,
-Yargılama sürecinin diğer özneleri karşısında herhangi bir ikincil niteliği yoktur.
Güvenlik devleti hukuku yargılama faaliyetinde ise;
-Masumiyet karinesi hakkına sahip değildir,
-İktidarın bir nesnesidir
-Olağan bir sanık değildir, bir düşmandır. Duruşma salonunda bulunması yeterlidir.
- Devletin gösterisinin ancak bir parçası olabilir.
-Bağımsız bir özne değildir.
-Geleneksel haklara sahip değildir
-Kendi savunmasını yürütemez ve yönetemez. İstenmeyen açıklamalar yapmasına izin verilmez.
Sanıkların bir nesne olarak görüldüğünün, kendi savunmalarını yönetemediklerinin ve yürütemediklerinin en güncel örneği olarak KCK davası, sayılan başlıklar yönünden incelendiğinde neoliberal güvenlik devleti yargılamalarını anlayabilmek açısından önemli veriler sundu. Yargılamaların devam etmesi için sanıkların duruşma salonunda bulunmaları yeterli görüldü. Yargılama dili sanığın dili yerine ikame edildi ve sanıkların ana dillerinde konuşmaları engellendi. Şu da var ki, yeniden yapılanma sonucunda neoliberal güvenlik devleti “kamusal alan” ile “sivil toplum alanı” arasında bir boşluk yaratılmasını sağladı.
Güvenlik algısı içine giren sanıklar için yargılama faaliyeti bu boşlukta görülür oldu. Kamusal alan, bu boşluk alan ile birlikte esnek bir yapıda yeniden kuruldu. Dolayısıyla yargılama faaliyeti, toplumsal esnemelere uygun, güvenlik ihtiyacına göre hareket eden, toplum üzerindeki basıncını devamlı değişken tutarak kimi zaman “ adaletin” yerini bulduğu hissiyatına yol açan, yürütmeyle birlikte inorganik bütünsel bir yapı oluşturdu.
Son yıllardaki birçok yargılama faaliyeti gösterdi ki, bu bütünsel yapı, kamuoyunu sanıklara karşı kin ve nefrete doğru yönlendirdi, konunun herhangi bir insani öykünün içinde yer almasını engelledi, dava dosyasındaki kurgulanmış belgeler hızla medya aracılığı ile servis edilerek medyayı yargılamaların bir parçası haline getirdi. Fakat bu bütünsel yapı ile birlikte yargılama faaliyetinin en güçlü ayaklarından birini, geleneksel kapatma biçiminin ötesinde, sanığı “tecrit ve tretman” uygulamasına tabi tutma oluşturdu. “F tipi cezaevleri” modeli güvenlik devleti yargılamalarının ayrılmaz bir parçasıydı. Böylece sanık “kamu alanı”nın dışına bırakılmasının yanında “sivil alan”ında dışına bırakılabilirdi.. Sanık artık ikisi arasındaki boşluktaydı.
Karşımızda duran “neoliberal güvenlik devleti” ve hukuku ne yazık ki budur. Buradan “demokrasi”ye veya “demokratik devlet”e veya “hukuk devleti”ne gitme veya “klasik burjuva hukuku”na dönme imkanı yoktur. Daha da ötesi bu kavramların 21.yüzyıl kapitalizminde tarihsel ve pratik olarak geçerliliği yoktur.
Sonuç olarak, "bu çağda", amaçlan ve ideolojik temelleri yönünden neoliberal güvenlik devleti ve hukukunun hangi içerikte nasıl bir biçim aldığını/alabileceğini kavramak elzemdir. Bu süreç gündelik çalışmanın da kapsam ve içerik bakımından ayrılmaz parçası ve hukuk alanındaki çalışmaların da ön koşuludur.
YORUM YAZIN