Header Ads

Absürt Bir Tiyatro Metni Olarak Türkiye

- RENGİN ARSLAN -
Mantığın ve aklın karşılığının olmadığı bir dünyada, dahası bir ülkede yaşıyor olmak insanı pek çok düşünceye sevk edebilir. Yaşadığımız her gün yeni bir “meydan okuma”, yeni bir sınav. Her gün karşısında nasıl ve ne yolla mücadele etmemiz gerektiğini düşünmemiz gereken yeni “açılımlar” yapıyor muktedirler. Bin bir çeşit benzetme, bin bir çeşit yansıtma ve çağrışım mümkün. Sınırları gerçekten çok geniş bir dünya bu!

Tiyatrodaki absürt akıma aşina olanlar bilirler. Bu metinlerdeki neredeyse her yeni replik, okur/izleyici için bir “meydan okumadır”. Bağlamdan kopuk, “saçma”, insanın “varlığının imkansızlığı”nı anlatan replikler her yeni sahnede yeniden karşınıza dikilir. Uzun sessizlikler, tepkisizlik, diyalogların arasındaki boşluklar; kimsenin birbirinin dünyasına ulaşamadığı bir dünya. Yine en meşhur örneğinden yola çıkarak söylersek, asla gelmeyen bir Godot...

Fakat bunların yanında en belirgin özelliklerinden biri, sürgit bir iletişimsizliğin karakterlerin arasındaki tek iletişim biçimi olmasıdır.

Devlet ve muhalif birey arasındaki “iletişim” de tam böyle değil mi bugün? Herhangi bir şeye “Hayır” dediğiniz anda terörist, terör örgütü yöneticisi olmanız an meselesi. İddianameler trajik ve absürd. Cezaevinde olduğu sırada bir eyleme katıldığı iddia edilen bir sanık olabilirsiniz mesela. Ya da eyleme katılmadığınız halde “yakalandığınız anda” sırtınız terli olduğu için eylemci olduğunuza kanaat getirdikleri tutanaklara geçebilir.

Üstelik bu iddialar karşısında söyleyeceğiniz her şey yine absürt olacaktır. “Eylemde değil sizin koyduğunuz cezaevindeydim,” gibi bir savunma yapmak absürt değil de nedir!

Her ülkede, her çağda sahnelenen oyun değişebilir belki ama iddia ediyorum 21. yüzyılda iktidarın sergilediği performans bir absürt tiyatro metni niteliğindedir. Hem de usta işi bir metin.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Yürüyüş dergisi satarken polis kurşunuyla felç olan Ferhat Gerçek’e polis aracına zarar vermekten tazminat davası açmasının hangi “gerçekliğin” içinde yeri var? Cihan Kırmızıgül’ün poşu taktığı için tutuklu yargılanması orman kanunlarını hatırlatmıyor mu?

HES’lere karşı yapılan eylemde Metin Lokumcu’nun öldürülmesi üzerine eylem yaptı arkadaşlar. Bu eylemlerinden ötürü üç gün önceye kadar içerdeydiler. Eylemcinin öldürülmesi üzerine yapılan eylemden dolayı aylarca tutuklu kalan öğrenciler için hazırlanan iddianame “ileri” hukuk düzenin neresine oturuyor? Üstelik bu ibretlik iddianameye rağmen henüz beraat edememiş olmaları?

Sanırım yakın tarihin en çok baskın yiyen iki yayın organı Aydınlık ve Özgür Gündem’in işleri haber basmakken, kendilerinin haber olmasında bir tuhaflık yok mu?

Bir kitabın bomba olarak nitelenmiş olması, küçücük kızların kendi “rızalarıyla” tecavüze uğramış olmaları normal mi?

35 insanın linççi bir grup tarafından canlarının alınmasıyla sonuçlanan Sivas olayında, insanların yanarak mı boğularak mı öldürüldüğünün konuşulması, bunu tartışmak zorunda bırakılmak doğal mı? Cümle kayıplarımızın katillerini bulmayı beceremeyen devletin bir de zamanı aşmaya çalışarak, davalardan ışık hızıyla uzaklaşması ne demek?

Savunma mevzisinin nerelere gerilediğinin farkına varmak için bunları bir arada düşünmek yeterlidir sanırım. Oysa füze kalkanı gibi, HES’ler gibi, kanun hükmünde kararname bolluğu gibi, bir türlü kurulamayan faili meçhulleri araştırma komisyonu gibi, Suriye’ye ve cümle Ortadoğu ahalisine hükmetmek için atılan adımlar gibi... Daha neler neler var karşısında durmamız, tartışmamız gereken...

Bunların yanında Rusya’dan İngiltere’ye, Kongo Cumhuriyeti’nden Yemen’e kadar uzanan eylemler dalgasını anlamak gibi bir derdimiz olmalı mesela.

İşte meselelerin iki yanlı absürtleşmesi burada başlıyor. Asıl mücadele kaynağının ötesine, uzağına mevzilenmek zorunda kalmamız ve bu zorunluluğu doğuran bol mizah soslu iddialar. Lenin ve Marx’ın kitaplarının bir iddianamede yer bulmasını başka nasıl açıklanabilir.

Örnekler birbirini çağırıyor ama burada bırakayım. Bu davalar ve dahasını takip edeceğiz, bu kesin. Ama iktidarın baskısının ana kaynadığını unutmadan... Mesele bu absürt oyunun, kurulan sahnenin neresinde durduğumuza gelip dayanıyor yine. Üstelik oyunu sil baştan yazmak mümkün. Baş rol bizim...

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.