Header Ads

Devlet Baba Toprak Ana’yı ezerken...


- RENGİN ARSLAN -
Binlerce yıldır, “kapatılan, peçenin ardına gizlenen ve kimin mülkiyetinde olduğu belirtilen” kadının varlığı, “mal” paylaşımını yöneten “bürokrasi ve devlet” tarafından, onu iğdiş eden ve aşağılayana teslim edilmiştir. Yazılı kurallar dediğimiz kanunlarca hakları “sayısız” olarak nitelenen kadın, yine binlerce yıldır “yazılı olmayan” kurallar tarafından yönetilmektedir. Dayak yediği kocasından, polise sığınan kadına, “haydi yavrum, evine dön, ne de olsa o senin kocan” diyen “babacan tavırlı” polis bu yazılı olmayan kuralların devlet katındaki en iddialı temsilcisidir. Devlet, yazılı olanı uygulamakla yükümlüyken, bugüne kadar haniyse bir yuva kurtarıcı rolüne bürünmüş, kadını, maktul olmasına bir kala, katilinin eline teslim etmiştir. 

Victoria çağı İngilteresi’nde beli incecik gösteren korselerin içinde, iç organların birbirine geçmesi sonucu genç yaşında ölen kadının, recm ile “başı ezilen” kadının, törenin demir leblebisini yutan kadının, kızgın soba maşasıyla “görünmeyen” yerlerine işkence edilen kadının, erkeklerce uygun görülen kaderi bir kat daha acımasızlaşmaktadır.  

Yerden yere vurduğumuz, “cık cık”ları hemen beraberinde getiren, yüzümüzde çaresiz bir acımaya yol açan töre cinayetlerinin faili olan feodal düzenin ağırlığı katmerlenmektedir. Ve artık cinayetlere, dayaklara, işkencelere, tecavüzlere neden olan kötücül babacanlık, devletin düzen defterine işlenmek istenmektedir. Üstelik işin beteri bu “babalık”, akıl almaz bir bencillik, şuursuzluk ve hezeyan hali barındırmaktadır. Babacan tavrın, biz kız çocuklarından özenle saklanan manipülatif bir yönetme biçimi olduğu yeniden su yüzüne çıkmaktadır. 

Devlet Baba’nın, ezmekten, kırmaktan, satmaktan, peşkeş çekmekten dayanılmaz bir zevk aldığı Toprak Ana bir kere daha ezilmekte, satılmakta, peşkeş çekilmektedir. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesi halinde iş yükünün azalacağı yönündeki önerisi işte böyle bir fütursuzluğun göstergesidir. Öneri, ancak şuursuzluğun dayanılmaz hafifliği olarak nitelenebilir. Kapitalizmin temeli, sarsılmaz bekçisi aile kurumu da, hakim sınıflarca sıkça dile getirilen sözüm ona kutsallığı da “iş yüküne” kurban ediliverilir böylece. Tarihin karanlık sayfalarına karışması için mücadele ettiğimiz bu noksan kafa, kutsallık altında pazarladığı evlilik düzeniyle ilgili ikiyüzlü tavrını açık etmiştir böylece. “Milletin selameti ve devletin bekası” için sunağa götürülen ne ilk ne de son kurbandır kadın. Bedeni ve ruhu inatla aşağılanmaya çalışılan kadının direnme gücüne vurulan ne ilk ne son darbedir bu. Ki kadının ruhu olup olmadığı ve hatta insan olup olmadığı yüzyıllar boyunca tartışılagelmiştir. 

Kurul, adında barındırdığı Yüksek’liğe duyduğu sınırsız güvenle getirdiği öneriyle, toplumda “tecavüzü teşvik ederek” suç işlemektedir. Tecavüze uğrayan kadının, tecavüzcüsüyle evlendirilmesi sonucu, devletin defter sayısının düşürülmesi talebi karşı karşıya olduğumuz iktidar yapısının kendini en çok ele verdiği örneklerden biridir. İnsan onuru mu, bürokrasinin iş yükü mü? Kurul bize, sormayı bile akla getirmek istemeyeceğimiz bu soruyu sordurmuştur. Üstüne üstlük, bugüne kadar “beden ve ruh sağlığı”na ilişkin rapor talep edilen davalarda, “beden sağlığı” raporunun yeterli olacağı belirtilmiş. Aymazlıkların en büyüğüdür bu. Kadının “ruhu” olup olmadığını tartışan Ortaçağ’ın, 21. yüzyıl versiyonu, toplumu böyle bir öneriye maruz bırakmıştır.
Ölen kocasının çocuk yaştaki kardeşiyle evlendirilmeye zorlanan; baba, paraya sıkıştığında peşin fiyatına taksitle satıverilen gül yüzlü kızların, yanaklarındaki güller yedikleri tokatlarla perçinlenmektedir. Ve erkeğin, iktidarını kanıtlamanın bir aracı olarak ezdiği kadının varlığı, hâlâ erkeğin tarih yazımının insafındadır.
İktidarın şekillendirdiği brunch kadınlarının veya türban modasını takip eden diğerlerinin veya cipinin sağladığı güvenle karda kışta yazlık ayakkabı giymenin “refahında” olan kadının bu konuda gıkının çıkmaması ise bu meselinin kadın/erkek sorunu olmadığının en net göstergesidir. Dünya tarihini şekillendiren ezen-ezilen çelişkisini ve mücadelesini gören gözlere ihtiyaç vardır. Ezilen, yoksul kadındır. Üç kuruşluk gündelik yevmiyesine “şükür” diyen, dayak yemediği günü “ne güzel bir gün yarabbim” diye anan kadındır. 

Erkeğin tecavüzüne uğrayan kadınların sınıfsal analiziyle ilgili istatistikler olabilir. Fakat şurası açıktır ki, küçükken ailenin zengin amcasının kucağında tanımlayamadığı bir cismin varlığını hisseden kadın, o günle, o anla yüzleşmediği sürece de yoksuldur. O anı unuttuğu sürece, o anı “affettiği” sürece yoksuldur. Bu ağır tacize ses çıkaramadıkça da yoksul kalacaktır. 

Çünkü zenginleşen, semiren ve gün geçtikçe akıl tutulmasına daha çok tutulan, “su testisi su yolunda kırılır” diyendir. Sırça köşklerinde “sanat sepet” ve dahi siyaset ve magazin dünyasının hepsiyle haşır neşir olabilen “o” erkek, kadına hakaret ettikçe sistemin “yüce” değeri olabilmektedir. Acınası bir durumdur. Hem şahsın içinde bulunduğu durum, hem de ona biçilen ceza acınasıdır. Kuşkusuz ki “onun” hiç cezalandırılmaması ihtimali kaygısını yaşayan haklı çoğunluk için bu davanın sonucu sevince yol açar. Buna itiraz etmek mümkün değil. Ancak hayalini kurduğumuz, “gülün gül ile tartıldığı” o dünyada, davalının yüzünde utanmaz bir gülümsemeyle karşıladığı bir ceza, ceza sayılamaz. Söz konusu olan bir dil sürçmesi veya “yanlış anlama”ya kurban gidebilecek bir ifade değildir. O harflerin hepsi tasarlanarak, ne anlama geldiği bilinerek yazılmıştır. Kurulu düzenin “ceza” anlayışı, bizlerinkiyle aynı olamaz, olmamalıdır. 

İnsanlık tarihini, “kadının bilgi ağacından yediği elma yüzünden dünyaya düşmesi olarak” başlatan zihniyet iktidardadır. Erk’in, kürsüden dur durak bilmeden bağırarak ve “öptürmem” ifadesiyle yeniden üretildiği günümüzde sunakların sayısı azalmayacak. Kurban edilen ise yaşamdır. 

Not: Söz konusu kurul erkek tecavüzleriyle ilgili önerisini de dile getirmeli ve topluma kadın tecavüzüne eş olan bu vakalarla ilgili çözümünü anlatarak zihninin girift yollarını göstermelidir.  

arslan.rengin@gmail.com
twitter.com/RenginArslan

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.