Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz?
![]() |
| - ASLI ORTAKMAÇ - |
Hem hükümetin hem de muhalefetin diline pelesenk olan yabancı dil öğrenememe problemini bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Uluslararası Yükseköğretim Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmada dile getirmiş. Ülke büyüklerimizin içine dert olan bu soruyu ben de yıllarca İngilizce öğretmenliği yapan arkadaşım Öner Solak’a sordum: Neden yabancı dil öğrenemiyoruz? Öner’e göre mesele ta terminolojiden başlıyor. “Daha en baştan ‘yabancı’ diye etiketlediğimiz bir şeyi içselleştirip, öğrenmemiz zaten zor.” Yurtdışında çocuklar ikinci dil (second language) eğitimi görürken, bizimkiler yabancı dil öğrenmeye
çalışıyorlar.
Keşke sadece terminoloji “yabancı” olsa. Ama maalesef bu dilleri konuşanlar da dillerin konuşulduğu ülkeler ve o ülkelerin kültürleri de hâlâ bu topraklara çok yabancı. Öyle ki Boğaziçi Üniversitesi’nden Belma Haznedar’ın “Türkiye’de Yabancı Dil Eğitimi: Reformlar, Yönelimler ve Öğretmenlerimiz” başlıklı araştırmasına göre İstanbul’da görev yapan yabancı dil öğretmenlerinin yaklaşık yüzde 80’i, öğrettiği dilin ana dil olarak konuşulduğu bir ülkede hiç bulunmamış bile. Bulunanlar da en fazla 3 ay kaldıklarını söylemiş. Oysa 2000’den bu yana Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanmaya başlayan ‘Avrupa Dil Portfolyo’su çerçevesinde yabancı dil öğretmenlerinin, dilin konuşulduğu ülkelerde staj yapması, seminerlere katılması gerekiyor.
Neyse ki Milli Eğitim Bakanlığı geçen günlerde açıkladığı bir uygulamayla, yurtdışını yabancı dil öğretmenlerinin ayağına getiriyor: Önümüzdeki dört yıl boyunca, her yıl on bin yabancı İngilizce öğretmeni Türkiye’de istihdam edilecek. Yıllardır kadro bekleyen işsiz ya da sözleşmeni öğretmenlerin bu uygulamayla ilgili düşünceleriyse başka bir yazı konusu. Korkum, gelecek yabancıları da kısa zamanda kendimize benzetmemiz. Düşünsenize, iki yıl sonra ülkelerine geri dönen öğretmenler, sınıfta ezber listeleri dağıtmaya başlıyor. Zira ülkemizdeki İngilizce öğretmenlerinin yüzde 70’inden fazlası, ezber ve tekrara dayalı dilsel-işitsel yöntemle konuları öğretiyor. Oysa 60’larda ortaya çıkan bu tekniğin, yaratıcı ve bilişsel bir süreç olan dil öğrenimi için çoktan modası geçti. Yine her dört öğretmenden üçü birkaç yüzyıl önce tanımlanan dilbilgisi-çeviri yöntemini kullanmaya devam ediyor. -Lisedeki yabancı dil öğretmenlerimizden biri Ramses olarak bilinirdi, belki de gerçekten onlardan biridir.- Diğer taraftan çocukların dil öğretiminde günümüzde en etkili kaynak sayılan öykülerden yararlanan öğretmenlerin oranı sadece yüzde 31. Tabii, kim uğraşacak
çocuklara masal anlatmakla.
Amacım öğretmenlere yüklenmek değil. Elde uygun kaynak, yeterli hizmet içi eğitim olmayınca kalabalık sınıflarda haftada iki saatte onlar ne yapsın ki? En iyisi herkese birer Babil balığı. (Otostopçunun Galaksi Rehberi’nde vardı ya, kulağa atıyorsunuz, sonra galakside konuşulan tüm dilleri bir anda anlayıp, konuşmaya başlıyorsunuz) Sonra bir de yaş sorunu var. Bugün neredeyse tüm AB ülkelerinde ikinci dil eğitimi, okul öncesinde ya da ilkokul birde başlıyor. Türkiye’de dördüncü sınıfta. “O bile iyi, bizim zamanımızda 6. sınıfta başlardı” diyorsanız, unutmayın, o zaman Anadolu liseleri de 6. sınıftan itibaren öğrenci alırdı ve tam bir yıl hazırlık okutulurdu. Hiç olmazsa alt ve orta sosyal sınıflardan gelen başarılı çocuklar, ikinci dili iyi öğrenme şansı yakalardı. Şimdi yabancı dil ağırlıklı liseler 9. sınıfta başlıyor ve çoğunun hazırlığı yok. Yani bugün çocuğunuzun çok iyi “yabancı” dil öğrenmesini istiyorsanız ya hem çok pahalı hem de yüksek puanlı özel okullara göndereceksiniz ya da okul öncesi sınav hazırlık kurslarına başlayacaksınız. Çünkü çok çok yüksek puanlı bir iki Anadolu lisesi için ancak böyle şansınızı arttırabilirsiniz.
Aslında en iyisi Eğitim Bakanlığı matematik, fen, sosyal bilgiler ve Türkçe için de yabancı öğretmenler ithal etsin.
Aslı Ortakmaç'ın blogu:

YORUM YAZIN