WikiLeaks Belgeleri: 'Bizim Çocuklar' Mitinin Çöküşü
- Hamza Aktan - |
Türkiye’de genel siyaset algısı her zaman siyasi özneleri özne kabul etmekten uzak bir noktada olagelmiştir. Siyasetin görünen yüzlerinin arkasında aslında bir başka ‘gerçek’ yattığı, ya da tanıklık ettiğimiz gelişmelerin bizim içinde bulunduğumuz coğrafyanın verili koşulları yahut bizim kendimizden kaynaklandığı fikrinin aksine bunların arkasındaki bir güce referans eğilimi hep varolagelmiştir. Bu herşeyin arkasındaki siyasi ‘güç’ de genelde “batılı güçler”, özelde de ABD olmuştur.
Yerli siyasete dönük bu inançsızlığın kaynağında bir yandan da apolitik ve kendine güveni zayıf bir toplumsal gelenek yatıyor. O yüzden de iktidarda olsun olmasın her türlü siyasi öznenin arkasında bir gizli ajanda, bir gizli destekçi arayışı veya inancı insanlarda halen kendini koruyor. Bu da zaman içinde çoğu batılı gazeteciyi şaşırtan şekilde Türkiye’yi bir komplo teorileri cennetine dönüştürüyor.
Wikileaks’in Amerikan büyükelçiliklerinin gizli yazışmaları ve raporlarını açık etmesinden çok şey öğreneceğimiz gibi öyle anlaşılıyor ki siyasete bakışımızdaki çoğu alışkanlığımızı da gözden geçireceğiz. Bunlardan belki de en önemlisi Wikileaks belgelerinden sonra siyaseti artık gizli özneler üzerinden değerlendirme kolaylığını bir kenara bırakıp görünen öznelerle anlama çabasına yönelmemiz olacak.
Web sitesinin ABD’nin Ankara büyükelçiliğinden gönderilen raporlardan şimdiye kadar (30 Kasım tarihi itibariyle) yayınladığı 27 döküman bize bu konuda önemli bir rehberlik edeceğe benziyor. Bu raporlarda genel olarak görünen durum, Türkiye’de çok yaygın bir şekilde varolan “Amerika’nın herşeyde parmağı var” yönündeki komplo teorili yaklaşımın önemli ölçüde yanlış olduğu ve gerçeği yansıtmadığı.
ABD’li diplomatların Türkiye ile ilgili şimdiye kadar yayınlanan raporlarındaki içerik ve ton daha çok gözlemleyen bir tarafı gösteriyor. Ya da gözlemledikleri ülkedeki siyasi atmosfer üzerinden bir ülke siyaseti oluşturmayı öneren bir ton bu. Dolayısıyla bizim daha önceden tersini düşündüğümüz şekilde, ABD aslında Türkiye’nin iç siyasetindeki büyük değişiklikleri belirleyen, onların yol haritasını hazırlayan bir konumda değil, fakat iç gelişmeleri ciddi biçimde gözlemleyen ancak ondan sonra strateji oluşturmaya çalışan bir durumda.
Bunun en açık örneklerinden biri, raporlardan anlaşıldığı üzere, Amerikalıların iktidara geldiği 2002’den bu yana AKP’yi anlamaya çalışan yaklaşımlarında görülüyor. ABD’li diplomatlar 2002’den bu yana partinin başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Abdullah Gül’e, partinin önde gelen Anadolu kökenli siyasetçilerinden ‘pragmatik’ olarak anlattıkları batı eğitimli isimlerine kadar neredeyse tek tek siyasetçileri Washington’a anlatmışlar. Her birinin özgeçmiş bilgileri, partileri içindeki konumları, İngilizce bilme seviyelerine kadar notlar yazılmış ve bunlar dikkate alınarak bu siyasetçilerle ilişkiler kurulduğu veya kurulmasının uygun olacağı önerilmiş.1
Ergenekon davası ve emekli-muvazzaf generallerin yakalanıp yargılanmaları gibi devasa bir konuda örneğin, eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey, Washington’a geçtiği raporda herhangi bir yabancı gazetecinin yazabileceklerinin ötesinde bir şey söyleyemediği gibi bu konuda ileride ne olacağına, olabileceğine dair de herhangi bir bilgisi olduğunu göstermiyor. 22 Şubat’ta gerçekleşen “Balyoz Darbe Planı”na karşı başlatılan ve 48 subay ve astsubayın gözaltına alınmasıyla sonuçlanan operasyonu ertesi gün, 23 Şubat’ta Washington’a detaylarıyla aktaran Jeffrey, raporunu şu cümleyle bitiriyor: “Burada her gün yeni bir gün ve kimse tüm bu kareografinin nerede dağılacağından emin değil.”2 Jeffrey, aynı zamanda ne “bizim çocuklar” anlamına gelecek ifadeler kullanıyor ne de geçmişe dair bu yönlü bir göndermede bulunuyor.
Kimi yerlerde raporlar Amerikalıların çalıştıkları ülkeyi bir akademisyen titizliğiyle inceleyip çözümlemeye çalıştıklarını gösteriyor. Dolayısıyla bu da herşeyin Washington’da belirlenip Türkiye gibi ülkelerde uygulandığı yönündeki hayli yaygın kanının bir gerçekliğinin olmadığını anlatıyor. Bunu şöyle de anlamak mümkün; bir ülke ‘projesi’ olan bir siyasi partiyi yıllarca anlamaya çalışmaz, tersine projesinin iyi ilerleyip ilerlemediğini kontrol eder. Ancak Türkiye örneğinde, Wikileaks belgelerinin gösterdiği oranda durumun böyle olmadığı çok açık. Şu ana kadar yayınlanan raporlarda Amerika’nın ülke içi dengeleri bozmaya veya değiştirmeye yönelik bir çalışmayı kurgulayıp pratiğe soktuğunu gösteren herhangi bir örnek, ifade veya göndermenin olmaması da bunu güçlendiriyor.
Henüz ABD diplomasinin Türkiye ile ilgili belgelerinin çok az bir oranı yayınlanmış olsa da elimizde bulunanların dahi en azından artık Türkiye’de yaşanacak veya yaşanmış hemen her büyük siyasi gelişmeyi “Amerikan emperyalizmi” gibi genel bir başlığa dayandırma alışkanlığını kırmasını beklemek naif bir beklenti olmasa gerek. Çoğu zaman çoğu gelişmenin yalnızca AKP AKP olduğu, CHP CHP olduğu, Kürtler Kürt olduğu, ordu ordu olduğu ve tüm bu öznelerin içinden geldikleri bir tarih ve içinde bulundukları bir şimdiyle çevrili olduğu için yaşandığını kabul etmek gerekiyor. Bu da belki bize tıpkı Amerikalıların yaptığı gibi bu özneleri klişelere sığınma ihtiyacı taşımadan anlama hevesi kazandırır.
---
1 Orijinal metinler için bkz: http://cablegate.wikileaks. org/cable/2005/06/ 05ANKARA3199.html
http://cablegate.wikileaks. org/cable/2004/12/ 04ANKARA7211.html
http://cablegate.wikileaks. org/cable/2005/12/ 05ANKARA7215.html
2 Rapor için bkz: http://cablegate.wikileaks. org/cable/2010/02/10ANKARA294. html
Yerli siyasete dönük bu inançsızlığın kaynağında bir yandan da apolitik ve kendine güveni zayıf bir toplumsal gelenek yatıyor. O yüzden de iktidarda olsun olmasın her türlü siyasi öznenin arkasında bir gizli ajanda, bir gizli destekçi arayışı veya inancı insanlarda halen kendini koruyor. Bu da zaman içinde çoğu batılı gazeteciyi şaşırtan şekilde Türkiye’yi bir komplo teorileri cennetine dönüştürüyor.
Wikileaks’in Amerikan büyükelçiliklerinin gizli yazışmaları ve raporlarını açık etmesinden çok şey öğreneceğimiz gibi öyle anlaşılıyor ki siyasete bakışımızdaki çoğu alışkanlığımızı da gözden geçireceğiz. Bunlardan belki de en önemlisi Wikileaks belgelerinden sonra siyaseti artık gizli özneler üzerinden değerlendirme kolaylığını bir kenara bırakıp görünen öznelerle anlama çabasına yönelmemiz olacak.
Web sitesinin ABD’nin Ankara büyükelçiliğinden gönderilen raporlardan şimdiye kadar (30 Kasım tarihi itibariyle) yayınladığı 27 döküman bize bu konuda önemli bir rehberlik edeceğe benziyor. Bu raporlarda genel olarak görünen durum, Türkiye’de çok yaygın bir şekilde varolan “Amerika’nın herşeyde parmağı var” yönündeki komplo teorili yaklaşımın önemli ölçüde yanlış olduğu ve gerçeği yansıtmadığı.
ABD’li diplomatların Türkiye ile ilgili şimdiye kadar yayınlanan raporlarındaki içerik ve ton daha çok gözlemleyen bir tarafı gösteriyor. Ya da gözlemledikleri ülkedeki siyasi atmosfer üzerinden bir ülke siyaseti oluşturmayı öneren bir ton bu. Dolayısıyla bizim daha önceden tersini düşündüğümüz şekilde, ABD aslında Türkiye’nin iç siyasetindeki büyük değişiklikleri belirleyen, onların yol haritasını hazırlayan bir konumda değil, fakat iç gelişmeleri ciddi biçimde gözlemleyen ancak ondan sonra strateji oluşturmaya çalışan bir durumda.
Bunun en açık örneklerinden biri, raporlardan anlaşıldığı üzere, Amerikalıların iktidara geldiği 2002’den bu yana AKP’yi anlamaya çalışan yaklaşımlarında görülüyor. ABD’li diplomatlar 2002’den bu yana partinin başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Abdullah Gül’e, partinin önde gelen Anadolu kökenli siyasetçilerinden ‘pragmatik’ olarak anlattıkları batı eğitimli isimlerine kadar neredeyse tek tek siyasetçileri Washington’a anlatmışlar. Her birinin özgeçmiş bilgileri, partileri içindeki konumları, İngilizce bilme seviyelerine kadar notlar yazılmış ve bunlar dikkate alınarak bu siyasetçilerle ilişkiler kurulduğu veya kurulmasının uygun olacağı önerilmiş.1
Ergenekon davası ve emekli-muvazzaf generallerin yakalanıp yargılanmaları gibi devasa bir konuda örneğin, eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey, Washington’a geçtiği raporda herhangi bir yabancı gazetecinin yazabileceklerinin ötesinde bir şey söyleyemediği gibi bu konuda ileride ne olacağına, olabileceğine dair de herhangi bir bilgisi olduğunu göstermiyor. 22 Şubat’ta gerçekleşen “Balyoz Darbe Planı”na karşı başlatılan ve 48 subay ve astsubayın gözaltına alınmasıyla sonuçlanan operasyonu ertesi gün, 23 Şubat’ta Washington’a detaylarıyla aktaran Jeffrey, raporunu şu cümleyle bitiriyor: “Burada her gün yeni bir gün ve kimse tüm bu kareografinin nerede dağılacağından emin değil.”2 Jeffrey, aynı zamanda ne “bizim çocuklar” anlamına gelecek ifadeler kullanıyor ne de geçmişe dair bu yönlü bir göndermede bulunuyor.
Kimi yerlerde raporlar Amerikalıların çalıştıkları ülkeyi bir akademisyen titizliğiyle inceleyip çözümlemeye çalıştıklarını gösteriyor. Dolayısıyla bu da herşeyin Washington’da belirlenip Türkiye gibi ülkelerde uygulandığı yönündeki hayli yaygın kanının bir gerçekliğinin olmadığını anlatıyor. Bunu şöyle de anlamak mümkün; bir ülke ‘projesi’ olan bir siyasi partiyi yıllarca anlamaya çalışmaz, tersine projesinin iyi ilerleyip ilerlemediğini kontrol eder. Ancak Türkiye örneğinde, Wikileaks belgelerinin gösterdiği oranda durumun böyle olmadığı çok açık. Şu ana kadar yayınlanan raporlarda Amerika’nın ülke içi dengeleri bozmaya veya değiştirmeye yönelik bir çalışmayı kurgulayıp pratiğe soktuğunu gösteren herhangi bir örnek, ifade veya göndermenin olmaması da bunu güçlendiriyor.
Henüz ABD diplomasinin Türkiye ile ilgili belgelerinin çok az bir oranı yayınlanmış olsa da elimizde bulunanların dahi en azından artık Türkiye’de yaşanacak veya yaşanmış hemen her büyük siyasi gelişmeyi “Amerikan emperyalizmi” gibi genel bir başlığa dayandırma alışkanlığını kırmasını beklemek naif bir beklenti olmasa gerek. Çoğu zaman çoğu gelişmenin yalnızca AKP AKP olduğu, CHP CHP olduğu, Kürtler Kürt olduğu, ordu ordu olduğu ve tüm bu öznelerin içinden geldikleri bir tarih ve içinde bulundukları bir şimdiyle çevrili olduğu için yaşandığını kabul etmek gerekiyor. Bu da belki bize tıpkı Amerikalıların yaptığı gibi bu özneleri klişelere sığınma ihtiyacı taşımadan anlama hevesi kazandırır.
---
1 Orijinal metinler için bkz: http://cablegate.wikileaks.
http://cablegate.wikileaks.
http://cablegate.wikileaks.
2 Rapor için bkz: http://cablegate.wikileaks.
Bu belgelerin tam da bu algıyı yaratmak için sızdırılmadığı ne malum? Hiçbir belge "top secret" değil... En fazla "secret" var ve onlar da seçmece sızdırılmış gibi...
YanıtlaSil