Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (19 Nisan 2013)


İngiltere Basını
Economist dergisi, piyanist Fazıl Say'ın dine hakaret ettiği gerekçesiyle, hapis cezası almasının, Türkiye'deki ifade özgürlüğü konusunda yeni kaygıları ortaya çıkardığını yazıyor.

Dergi, Türk Ceza Kanunu'nun 216. maddesi uyarınca, halkın bir kesiminin değerlerine hakaret ederek nefret suçu işlemekten ceza alan Fazıl Say'ın suç sayılan twitinin çevirisini de yayınlıyor.

Türkiye'nin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın da cezadan memnun olmadığını ifade ettiğini de kaydeden dergi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ise konuyla ilgili sorulara, "Vaktinizi böyle konularla harcamayın" dediğini aktarıyor.

Dergiye göre, Adalet ve Kalkınma Partisi, bir yandan Kürt sorununu PKK lideri Abdullah Öcalan'la diyalog üzerinden çözmeye çalışmak gibi çok iddialı bir adım atarken, diğer yandan da dünyada en çok gazeteciyi hapse atan ülke haline gelerek çelişkili hareket ediyor.

Economist, yazının devamında, Erdoğan'ın da geçmişte, okuduğu bir şiir nedeniyle, nefret suçu üzerinden hapis cezası aldığını da hatırlatıyor.

"O günlerde generaller Atatürk ve laiklik karşıtlarını cezalandırmak için yargıyı kullanıyordu. Bugün ise mahkemeler üzerinden Sünni İslam'a saldırıları bastırmaya çalışma sırası AK Parti'de gibi görünüyor" diyor dergi.

Ancak, dergiye göre savcılar, konu Yahudiler ya da Ermenilere geldiği zaman aynı nefret suçu yasalarını uygulamaya koymaktan imtina ediyor.

Independent gazetesinde yazan Orta Doğu uzmanı deneyimli gazeteci Robert Fisk'in gündeminde ise Suriye'deki çatışmalar var.

Yazısının başlığında "Suriye'nin geleceği için savaşı kim kazanacak?" diye soran yazar, "Hiç kimse" yanıtını veriyor.

Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın Suriye'nin bağımsızlık gününde devlet televizyonuna verdiği mülakat sırasında söylediklerini değerlendiren Fisk, Esad'ın "Fransa hala Suriye'yi bir sömürge olarak görüyor. Onların insani müdahalesini Irak'ta, Libya'da gördük şimdi de Suriye'de görüyoruz" dediğini aktaran Fisk, Londra, Paris ve Washington'ın sürgünleri sevdiğini söylüyor.

"Irak'ta ülkenin başına zengin işadamı Ahmed Çelebi'yi getirmeye çalıştık. Ve onun sonunda ne kadar güvenilir olduğunu şimdi hepimiz biliyoruz. Libya'nın özgürlük savaşçılarına Homeros destanlarındaki cengaverlermiş gibi davrandık. Şimdi Kaddafi'ye karşı Nato hava saldırıları sayesinde Bingazi ve Trablus'ta elde ettikleri İslami beyliklerini kontrol ediyorlar ve bu sırada Amerikan büyükelçisini ortadan kaldırdılar."
Fisk, Suriye muhalefetinin de sonsuz bir iç çatışma içinde olduğunu, muhalif lider Hatip'in işbirliği yaptığı el Kaide gruplarının Mali'de cihatçı gruplarla aynı düşünceye sahip olduklarını yazıyor.
Fisk, Suriye'de iki, üç ya da daha fazla yıl sürebileceğini öngördüğü savaşın galibinin kimse olmayacağını da savunuyor.

Başyazılarıdan birini Suriye konusuna ayıran Financial Times ise, Batı'nın ihtiyatlı tavrının Suriye muhalefeti açısından olumsuz sonuçlarını ele alıyor.

Beşar Esad'ın televizyon mülakatında "Batı el Kaide'yi desteklediği için ağır bir bedel ödedi. Bunu şimdi de Suriye'de yapıyorlar" dediğini aktaran gazete, el Kaide'nin hayata Sovyetler Birliği'ne karşı 1980'li yıllarda Afganistan'da yürütülen Batı destekli savaşla başladığını, Irak işgali ile yeniden hayat bulduğunu ve şimdi de Suriye'deki mezhep çatışmasıyla yeni bir canlanma yaşadığını belirtiyor.

Ancak gazeteye göre, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama'nın sağ görülü tavrı, tam da engellemeye çalıştığı politikayı üretir nitelikte.

Obama kendisini, ABD'yi Irak ve Afganistan batağından çıkaran ve Avrupalıların çağrısıyla Libya'da Kaddafi karşı operasyonu "arkadan yöneten" lider olarak görüyor gazeteye göre.
Ancak bu durumun sonucunun, Suriye'de muhaliflere desteğin Katar ve Suudi Arabistan gibi Suriyelilerin özgürlüğünden çok Sünnilerin üstünlüğünü öne alan ülkeler tarafından yürütülmesi olduğu ve bunun da Suriye'yi uluslararası cihatçılar için bir mıknatısa çevirdiği de yazıda öne çıkan argümanlar arasında.

Gazeteye göre, Suriye'nin Akdeniz'de bir Afganistan'a dönüşmesini istemiyorsa Avrupa ve ABD Suriye'nin özgürlüğü için savaşanları açıktan desteklemeye başlamalı.

Times gazetesinin Kudüs muhabiri Sheera Frenkel, İsrail istihbarat örgütü Mossad'ın yeni başlattığı internet üzerinden elaman arama kampanyasını haberleştirmiş.

Frenkel, "Kendinizi, düzensiz bir hayat tarzına sahip yaratıcı bir insan olarak mı görüyorsunuz? İsrail'de yaşamayı istiyor ancak yurt dışına kısa ve sık ziyaretlerde bulunmayı istiyor musunuz? Öyleyse Mossad'ın size göre bir işi olabilir" diyor.

Mossad'ın geleneksel elaman kazanma stratejisinin, tanıdıklar ve tavsiyeler üzerinden ve elit askeri birliklerden eleman devşirme şeklinde olduğunu belirten muhabir, istihbarat örgütünün bu geleneği değiştirerek internet üzerinden eleman arayışına girdiğini belirtiyor.


Fransa Basını
Liberation | Çıkar çatışmaları: Seçilmişlere yeniden sınırlandırma

Sol kanat, son yirmi yıldan bu yana bir iktidardan diğerine geçen siyasi etik konusundaki çıkar çatışmalarıyla savaşmak için mart ayının ortasında bir dizi yasa çalışması başlatmıştı.

Yasa düzenlemeleri, parlamenter görevle, kamu veya özel sektördeki bir başka görevin bir arada olması durumunda kamu yararının korunmasını sağlamayı hedef alıyordu.

Hükümet, 13 Mart tarihinde bakanların tarafsızlık ve doğruluk ilkelerini güçlendirme sözü de vermişti.

Tüm bunlar, Cahuzac meselesinden önceydi. Ancak Cahuzac meselesi, bu sürecin hızlandırılmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı François Hollande, eski Bütçe Bakanının itiraflarından bir hafta sonra bazı mesleklerle parlamenter görevlerin bir arada yürütülmesinin yasaklanabileceğini söylemişti. Şimdi bu söz, yasa kapsamına alınmaya çalışılacak. Ancak hem sol hem de sağ kanatta güçlü bir muhalefet söz konusu.

Diğer
International Herald Tribune | Yunanistan’da açlık etkisini arttırıyor

Avrupa ekonomik krizi Yunanistan’da üzücü sahnelere sebep oluyor. Açlık sınırında yaşayan birçok aile çocuklarını yeterince besleyemiyor. Aç kalan çocuklar okulda ya açlıktan kıvranıyor, ya da yiyecek bulmak için çöpleri karıştırıyorlar.

Yunan okullarında devlet destekli yemek hizmeti bulunmuyor. Artan fiyatlarla birlikte aileler de çocuklarına yemek parası veremiyorlar. Okul müdürleri aç kalan çocukların ailelerine ulaşmaya çalışıyor ancak kendileri de makarna ve ketçapla beslenen veliler çocuklarını okula aç göndermek zorunda olduklarını belirtiyorlar.
Geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre Yunanistan’da okul çağındaki her 100 çocuktan 10’u ‘gıda güvensizliğiyle’ karşı karşıya. Çocukların yüzde 26’sı ise ekonomik sorunlar nedeniyle yetersiz besleniyor.

Almanya Basını
Almanya’nın ekonomik beklentileri ve Federal Meclis‘in Kıbrıs yardım paketine onay vermesi, bugünkü Alman gazetelerinden derlediğimiz yorumların konuları.

Esslinger Zeitung adlı Alman gazetesi ilkbahar ekonomik tahmin raporunu konu alan yarımında şu görüşlere yer veriyor:

“Almanya’nın ekonomik bakımdan yıllardır ayakta kalmayı başarmış olması gerçekten takdir edilmeli. Güney Avrupa’nın kriz ülkeleri, ekonomisinin geliştiği, işsiz sayısının az olduğu, sosyal güvenlik bütçesinin açık vermediği ve vergi gelirlerinin arttığı Almanya’yı gıptayla izliyorlar. Ama başkasına bakmak aynı zamanda hata ve beceriksizliğini gözler önüne seren kendi durumunu da tartmak, demektir. Bunun idrakinden değişiklik için güç ve cesaret alınabilir. Bu tespit aynı zamanda, kendini sürekli şikâyet etmek zorunda hisseden Almanlar için de geçerlidir.”

Berliner Zeitung , Kıbrıs yardım programının Alman Meclisinin tartışılıp karara bağlanmasına ayırdığı yorumda alternatifsizlik iddiasıyla meclisin baskı altına alındığını savunuyor:

“Alman Meclisinin yardım paketini onaylamaktan başka çaresi olmadığı doğruysa bu karşı argümanların olmamasından değildir. Siyaset ve finans dünyalarındaki statükonun korunması için kaçınılmaz sayılan evet oyları, Federal Meclis’in bin bir zorlukla kazandığı karara katılma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Hatta daha da ileri gidip, parlamentoya şantaj yapıldığı bile söylenebilir. Milletin temsilcisi usulen söz hakkına sahip ama kararlara yön verme yetkisinden elinden alınıyor. Bu durumda genel kurulda yapılan oylamalarla sözde demokrasi işletilmiş oluyor. Hal böyle olunca da, ‘Almanya'nın Alternatifi’ gibi şüphe uyandıran partilere zemin hazırlanıyor. Olan, solmaya yüz tutan demokrasiye oluyor.”

Rostock’ta yayımlanan Ostsee-Zeitung Kıbrıs’ın iflastan kurtarılmasında izlenen yolun parlamenter demokrasiye gölge düşürdüğünü vurguluyor:

“İflasın eşiğindeki Kıbrıs’ı kurtarmak amacıyla hazırlanan yardım paketine yine ‘sistemik önem’ gerekçe yapıldı. Bütün kapıları açan ‘alternatifsizlik’ iddiası son üç yılda on iki kez işletildi. Demek ki Kıbrıs sistemik önemi bakımından Avrupa’nın kaderini tayin edebilirdi. Almanya’nın en fakir eyaletinin üçte ikisi kadar yurtiçi hasıla yaratan bu küçük adanın koca Avrupa’yı felakete sürükleyebileceği iddiasına kim inanır? Buna göre, battığı takdirde komşu köydeki bankayı da iflasa sürükleyebileceği için en küçük köy bankasının da sistemik sayılması gerekmez mi? Sistemik önem artık içi boş, ama siyasi niyetlere ciddiyet havası veren bir kavram olup çıktı. Kıbrıs’ın, genel kuruldaki lâf cambazlığıyla pazarlandığı gibi gerçekten kurtarılabileceği zaten şüpheli. Kesin olan, ayrılan yardımın yetmeyeceği. Yunanistan iki kez can simidi atılmasına rağmen borç faiz ve taksitlerinin altında eziliyor. Geçen yıl ortakları Portekiz’e 28 milyar euroluk yardım yapmış. Bu paranın sadece 800 bin eurosu bütçeye aktarılmış, 27 milyardan fazlası ise alacaklılara ödenmiş. Slovenya da eklenince, iflasın eşiğindeki Euro ülkelerinin sayısı altıya çıkmış olacak.”

Kıbrıs yardım paketiyle ilgili bir diğer yorum da Maerkische Oderzeitung gazetesinde yayınlandı:
“Kıbrıs küçük ama bankacılık sektörü büyük. Ama en büyük bankası bile Almanya’nın en küçük bankasına ancak yetişiyor. Alman Meclisi ise Kıbrıs’ın acilen on milyar euroya ihtiyacı olduğunu kabul ediyor. Kıbrıslılara acıdığından değil, Kıbrıs’ın batmasının bütün ortak para bölgesini tehlikeye atacağı gerekçesiyle. Anlaşmalara göre mali yardımın ilk şartı borçlunun sistem açısından önemli olması. Kıbrıs’ın gerçekten bu kadar önemli olup olmadığı ancak battıktan sonra anlaşılabilir. Krizle mücadeleye önce küçük mevduat sahibinin de ortak edilmeye kalkışılması bütün Avrupa’da huzursuzluk yarattı. Bütün Avrupalılar banka hesabının tehlikede olduğunu düşünmeye başlarsa bu işin sonu hayırlı olmaz.”

(bbc türkçe/trttürkhaberdar/dw türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.