Kürtaja Gittik, Döneceğiz
- AZER BİNNET - |
Türkiye’de kadınların ve Başbakan’ın hayatlarını söz konusu ettiği çocukların sayısız derdi var. Hiçbiri de kürtaj ile ilgili değil. Bir kere OECD’nin 2008 verilerine göre, Türkiye ’deki çocukların yüzde 20’si yoksulluk içinde. Onu da geçtik, çocuk olduğu unutulanların polis elinde işkence gördüğü, aile dostu amcalar tarafından tacize uğradığı, evlat edinme kurumlarında hırpalandığı, babası yaşındaki adamlara küçücük yaşta verildiği, nasıl oldu da şimdiye kadar Başbakan’a kürtaj kadar dokunmadı?
154 yıl sonra aynı yer
İşin enteresan tarafı, Başbakan’ın başlatıp onu izleyenlerin üstüne kattığı ‘kürtaj cinayettir’ söylemi hem Türkiye , hem Ortadoğu bölgesi, hem de İslam’a yabancı bir tanım. Bir kere Ortadoğu ’da kürtajı yasaklayan kanunlar yerel çıkışlı değil. Neredeyse hepsi ya yabancı ülkelerden ithal ya da direkt yabancı ülkelerin vesayet altında tuttuğu ülkelere vesayetçi ülkeler tarafından ithal edilmiş yasalardı. Osmanlı’da ilk defa kürtajı yasaklayan 1858 Kanunu Fransa’dan alınmıştı.
Yöneticilerin yasayı değiştirmesine rağmen o zamanlarda bile Türk nüfusunda kürtaj hem yaygınlığını korumuş hem de halk arasında tartışma konusu bile olmamıştı. Bu yasa değişikliğinin nedeni de kürtajın cinayet olarak görülmesi değil, İmparatorluk’taki Türk nüfusunun azaldığına dair ‘korkuya’ dayanan nüfus politikasıydı, kadın sağlığı falan değil. Bir manada bu kürtaj tartışması ‘sayesinde’ döndük dolaştık 154 yıl sonra aynı yere geldik. Daha da enteresanı, İslam dini kürtaj konusunda düşünüldüğünden çok daha nüanslı görüşlere sahip. Yani kürtajın cinayet olduğuna dair bir söylem Ortadoğu ve İslam’dan değil, yine Batı ve özellikle Batı’da kürtaj konusunda siyasi hareket gösteren Katolik ve Protestan gruplardan alınma. Bizim tarafa baktığımızda, birçok farklı İslami okulun bu konuda değişik yorumları var. Ama 40, 90 ya da 120 güne kadar fetüsün bildiğimiz anlamda ruha sahip bir ‘insan’ olmadığına dair görüşler ağırlıkta. Ortadoğu ’da şu anda en tutucu kürtaj kanunları (mesela Libya) bu yüzden İslam değil, 19. yüzyıl Avrupası kaynaklı. Aksine, İslam dininde anne sağlığı ve hayatta olan çocukların refahı, hamileliklerden üstün sayıldığı neredeyse bütün İslam ve aile planlaması yayınlarında sık sık dile getiriliyor. Hadi diyelim ortada kürtajla ilgili belirgin ataerkil, kontrolcü ve cinsiyetçi hassasiyetlerin yanında henüz görmediğimiz dini bir hassasiyet bile olsa, onun da çok kuvvetli bir dayanağı yok.
Ah o dış mihraklar...
Durum böyle olunca, Başbakan kürtajın ‘dış mihraklı’ bir plan olduğu konusunda haklı mı peki? Türkiye’deki nüfus planlaması projelerinde uluslararası destek kullanılmış olmasına rağmen, o da tam olarak doğru değil. 1960’ların ortalarından beri Amerikan hükümetinin veya Amerikan işadamlarının finansal destek sağladığı USAID, Rockefeller gibi kuruluşların Ortadoğu’daki nüfus artışının yoksulluğa ve onu takiben komünizme davetiye çıkaracağına dair paranoyasından doğmuş aile planlaması projeleri yürüttüğü bir gerçek. Türkiye’de bu dönem ve sonrasında yapılmış nüfus çalışmalarının bir kısmında bu projelerin finansal desteği de var. Ama Başbakan’ın unuttuğu şu: Türkiye ’de bu projeler başlamadan ve başladıktan sonra kürtaj, özellikle doğum kontrol yöntemi olarak yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Ayrıca Türkiye 1965’ten beri yabancı kuruluşlardan nüfus planlaması projeleri için finansal destek aldı ama 1983’te kürtajın yasallaşması yabancı kuruluş ya da ülkelerin desteği ile yapılmış bir değişiklik değildi. Başbakan unutuyor (ya da bilmiyor) ki, kürtaj, yabancı para Türkiye ’ye girdikten önce de sonra da Türk ailelerindeki doğum kontrol tercihlerinden ve alışkanlıklarından kaynaklanan bir müdahale olarak süregeldi.
O zaman nedir kürtajla derdiniz sayın Başbakan? Bilmiyor musunuz ki, siz kürtajı yasakladığınızda kürtaj sayısı azalmayacak? İran’da kürtaj yasak, Türkiye ’de yasal, iki ülke de Ortadoğu ’daki en yüksek kürtaj oranlarından ikisine sahip. Türkiye’de kadınlar 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde neden yasadışı kürtaj oluyorduysa, şimdi de o nedenlerle kürtaj olmak durumunda kalacaklar. Özellikle Türkiye gibi doğum kontrol ve çocuk sayısı kararlarının çoğunlukla erkekler tarafından verildiği ülkelerde kürtajı yasaklamak sizce Türkiye’deki doğum kontrol alışkanlıklarını veya aile dinamiklerini mi değiştirecek? Hadi onu da geçtik, amcası, aile dostu, kocası tarafından tecavüze uğrayan kadınlara nasıl anlatacaksınız söz ettiğiniz hakkaniyeti?
Daha fazla kadın ölecek
Siz de hem dış mihrak olarak isimlendirdiğiniz, hem de siyasi olarak aynı yoldan gittiğiniz tutucu Hıristiyanlar gibi unutuyorsunuz ki, kadınlar sırf kürtaj olmak istedikleri için kürtaj olmuyorlar. Ya sosyal, ya ekonomik, ya sağlık nedeniyle ya da Türkiye ’de sık sık olduğu gibi koca zoruyla kürtaj olan kadınların elinde bir tek sağlıklı hizmet almak şansı kalmışken, onu da aldığızda ne olur? Birinin Başbakan’a ve ‘kürtaj yasaklansın!’ diye atılan bıyıklı amcalara şunu söylemesi lazım: Dünyanın her yerinde bilimsel olarak kanıtlandığı gibi kürtajı yasakladığınızda ne kürtaj oranları umduğunuz kadar azalacak ne de nüfus artırma politikalarınız başarılı olacak! Kadınların üstünde bu kadar namus yükü, ailelerde olması gerekenden az modern doğum kontrol yöntemleri ve aileye ekmeği o getirdiği ya da sadece otoriteye o sahip olduğu için kaç çocuğu olacağına karar veren kocalar oldukça, kürtaj yasalardan çıksa da, ara sokaklarda devam edecek, el mahkum! Tek farklılık, daha çok kadın ölecek. Peki, bu da bir çeşit ‘cinayet’ değil mi?
Yıldırım Türker geçen haftaki yazılarından birinde neden AKP’deki kadın milletvekilleri bu konuda ses çıkarmıyorlar diye merak ettiğinden bahsetmişti. Ben çoktan, AKP ’li kadın milletvekillerinin, bir kadın olarak benim hakkımı koruyacağından ümidi kestim. Benim asıl merak ettiğim, Türkiye’de olduğu gibi doğum kontrolu ve çocuk sayısı konusunda otoriteyi elinde bulunduran erkekler, kürtajın yasaklanması halinde ne yapacak?
*AZER BİNNET: Minnesota Üni., Araştırma gör.
**Radikal İki
YORUM YAZIN