Header Ads

Fanatizm Artıyor Çünkü Bildik Dünya Çöküyor


- SÜLEYMAN ARIOĞLU -
Toplumda kutuplaşma, gerginlik had safhada. Herkes bulunduğu tarafa fanatikçe bir bağlılık içinde. Futbolda, siyasette, ticarette, medyada her yerde durum böyle.

İradeye hüküm biçilmiş, bireysellik eriyip yok olmuş. Herkes ait olduğu tarafın beklentilerine uygun davranmalı, “düşünmeli”, konuşmalı. Bağımsız bir duruşun gördüğü tek karşılık düşmanca bir dışlama eğilimi.

Ne Kürt halkının uğradığı baskı ile PKK’nin eylemlerine aynı anda karşı çıkabiliyorsunuz ne de gazetecilerin tutukluluğu ile Ergenekon’a… Sosyalizm sanılan baskıcı, totaliter anlayış ile kapitalizmi aynı anda reddedemiyorsunuz. “Yoksa siz devletin, kapitalizmin, Ergenekon’un yanında mısınız?” ya da tam karşıtlarının…

Bu toplumsal psikolojinin temelindeki nedenler deşilmeye muhtaç. Bu halin önemli bir gösterge olduğu kanaatindeyim. Yerel bir olgu da değil bu. Hâlihazırdaki karşıt konumlanmaların basit izahları bunu anlaşılır kılmaya yetmiyor çünkü. Biraz gözlemlerimi paylaşmaya çalışacağım.

Toplumsal alanda insanı nefessiz bırakan, son derece rahatsızlık verici bir durum hakim. Oldum olası her düzeyde eleştiriye kulaklarını tıkayan ve bunu bir saldırı olarak anlayan bir eğilim buralarda olagelmiştir. Fakat şimdiki kadarına ben rastladığımı söyleyemem. Böylesine katılaşmış inançların hüküm sürdüğü yerlerde soru sormak bile şimşekleri üzerinize çekmek için yetiyor.

Bir yandan kültler, idoller, tabular üst üste devriliyor, öte yandan hemen yerlerine yenileri büyük bir gayretkeşlikle dikiliyor. Öncekiler ne kadar kudretinden sual olunmaz idiyse yeni dikilen heykeller için de zemin o denli sağlam olsun isteniyor. Her an her yolla dayatılıyor ama tutmuyor, olmuyor, yetmiyor…

Buna tutmama, yetmeme haline zıt bir gelişme gibi görülebilecek bir eğilim daha güçleniyor. O da şu: İnsan gittikçe daha fazla, bir aidiyet üzerinden kendini anlamlı kılan ve onun dışında var olma becerisi geliştiremeyecek kadar zayıflamış, silikleşmiş bir hal alıyor. Daha fazla yığının parçasına dönüşüyor. Bununla idollerin, tabuların etkisini yitirmesi arasında bir zıtlık yok aslında. Birazdan izah edeceğim.

Müşteri, yurttaş, Fenerbahçeli, Müslüman, Kürt, Türk, X partiden, Y derneğinden,  her ne olursa olsun… Bütün bunlara benliğin/biricikliğin reddiyle daha bir sıkı bağlılık gelişiyor. Had safhada… Bu kimlikler seküler ya da dini olsun aynı işleyiş prensibine sahip. Hepsini bir tür inanç var ediyor. Bireyin, özgün ve özgür iradesinin reddine dayalı işliyor ve sadece varolmanın nişanesi bir aidiyet vaat ediyorlar.

Oysa bu kimlikler, sistemin yeniden üretimi için vardılar ve varlar. Korku filmlerindeki gibi… Canavardan kaçarken sığındığın aslında onun eviymiş! Kapitalizm fırın, cep telefonu, otomobil vb. tüketim metalarını “akıllı” hale getirirken, “birey(sel)leştirirken”, insanları daha bir mekanikleştiriyor.

Elbette burada yeni bir olgu yok. Fakat ait olunan bütün, görülmedik bir biçimde kutsallaşıyor, dokunulmazlık kazanıyor. Yarattığı tek sonuç fanatikçe bir bağlılık. Yani muhafazakârlığın yükselişi.

İşte az önce zıtmış gibi görülebilir ama değil dediğim şeyin açıklaması burada yatıyor. Yani idollerin inandırıcılığını yitirmesini boşa çıkaran bir durum değil bu. Sadece bir çöküş dönemi yaşandığını gösteriyor.

Bu aynı zamanda çağcıl ve küresel bir eğilim. Modernizmin tüm iddialarının iflası. Kapitalizmin bir döneminin, belki de kendisinin topluca sonu. 

Politik, iktisadi, kültürel, ideolojik bir tıkanma, kendini yeniden üretememe durumu çok net görülüyor. Kapitalist modernite, var ettiği “karşıtlarıyla” beraber bir varoluş krizi içinde.

Ne devletler ne ulus üstü kuruluşlar ne de bunlara muhalif hareketler bu krizden muaf. Meşruiyetlerini gittikçe yitiriyorlar. Bu yerel düzeyde de küresel düzeyde de böyle.

Varoluş krizi saldırganlığın boyutunu artırıyor, fanatizmi yükseltiyor. Kapitalizm, liberalizm, piyasacılıkla birlikte, ulusal kurtuluşçuluk, sosyalizm de topluca bir krizde ve tüm bunların taraftarları birbirlerini yiyor. Tanımları ve kavramları yaşamın gerçekliği karşısında ya yetersiz kalıyor ya karşılığını yitirmiş.

Ancak aynı zamanda mevcut eşitsiz, adaletsiz, yoz toplumun yarattığı illüzyon da yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Sonrası şimdilik belirsiz görünse de bu daha adil, eşit ve özgür bir toplumun gerçekleşebileceğine dair bir umut veriyor.

Tablo karamsar gibi görülebilir ama umutsuz değil. Bu umudu yeşertmek elde. Şimdiye kadar mevcut taraflar ve onların fanatizminden söz ettim. Bu taraflaşmalar içinde de başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair arayışlar var ancak bu varoluş krizinin yarattığı saldırganlığın ilk hedefi onlar oluyor maalesef. Yapılacak şey direnmek ve eşit, adil, özgür bir toplumu kuracak bilinci, gönüllü katılıma dayalı, kolektif, dayanışmacı bir pratik içinde inşa etmeye girişmek.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.