Avrupa Basınında Bugün (11 Haziran 2014)
İngiltere BasınıFinancial Times gazetesinin görüşüne başvurduğu Maplecrof danışmanlık şirketi uzmanı Jordan Perry, Musul'un Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanlarının eline geçmesinin, Irak güvenlik güçlerinin onlardan daha kötü silahlanmış olduğunu gösterdiğini söylüyor.
Borzou Daragahi ise analizinde, bir zamanlar Şam rejimini İslamcı militanlara kucak açmakla suçlayan Şii ağırlıklı Irak hükümetinin şimdi bu militanlara karşı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile aynı safa düştüğüne dikkat çekiyor.
Analizde görüşüne yer verilen Sünni politikacı Meysun el Demluci, her iki ülkedeki Şii ve Sünni militanların, sınır tanımaksızın her iki tarafta da karşıtlarına karşı savaşıyor olmasını "felaket" olarak tanımlıyor.
Daragahi, Şii-Sünni çatışmasının körüklenmesiyle IŞİD'in Bağdat hükümetine ters düşen Sünni Arap aşiretlerinden destek bulduğuna dikkat çekiyor.
Guardian'ın haberinde, Iraklı yetkililerin ülkede 6 bin civarında IŞİD militanı olduğunu tahmin ettiği, fakat Suriye'den de yüzlerce militanın rahatça ülkeye girip çıktığı aktarılıyor.
Irak Başbakanı Nuri Maliki ile ters düşerek görevinden ayrılan eski danışman İbrahim el Sümeydeyi, Irak güvenlik güçlerine verilen Amerikan silahlarının militanların eline geçme riski bulunduğunu belirtiyor.
Times'a konuşan Sümeydeyi şöyle diyor: "Musul'un IŞİD'in eline geçmesi, Irak ve Suriye cephelerini birleştirerek amaçlarına ulaştıklarını gösteriyor."
Catherine Philp ise aynı gazetedeki analizinde, Pazar günü eski BM Suriye Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi'nin, Suriye krizinin bölgeye yayılacağını ve bu ülkenin Afganistan veya Somali'ye benzeyeceğini söylediğini hatırlatıyor.
Philp ayrıca, IŞİD'in fidyecilik, kaçak petrol ticareti ve Musul gibi zengin kentlerde esnaftan yüz binlerce dolarlık haraç toplama gibi yollarla Suriye'deki en zengin silahlı grup olduğuna dikkat çekiyor.
Independent, "Irak'ta anarşi" manşetini kullanıyor.
Patrick Cockburn, başkent Bağdat'ta bile halkın, Musul'un ardından Tikrit'in de Sünni militanların eline düşmesinin ardından çatışmaların başkente sıçrayacağı endişesini yaşadığını aktarıyor.
Irak ordusunun kağıt üzerinde 990 bin personeli olmasına karşın, bu kişilerin çoğunun siyasi sebeplerle maaşa bağlanmış olduğuna işaret eden Cockburn, Iraklı bir subayın şu sözlerini aktarıyor: "Onları yenemeyiz. Onlar sokak savaşında eğitilmiş, biz eğitilmedik. Onları Musul'dan çıkarmak için bütün orduya ihtiyacımız var. Hayalet gibiler; ortaya çıkıp vurduktan saniyeler sonra yok oluyorlar."
Independent savunma muhabiri Kim Sengupta ise ABD'nin önündeki seçenekleri irdeliyor. Sengupta, ABD'nin Irak'a vermeyi taahhüt ettiği füzelerin ve insansız hava araçlarının kısa sürede yola çıkacağını belirtiyor.
Üst düzey bir ABD'li yetkili, ABD Kongresi'nde bazı itirazların olacağını fakat Irak'ın ikinci büyük kentinin El Kaide çizgisindeki militanların elinde olmasının kabul edilemeyeceğini belirterek, "Bağdat tehdit altına düşerse ne olacak?" diye soruyor.
Irak'a Amerikan askerlerinin dönüşünün söz konusu olmadığını vurgulayan Sengupta, ABD gizli servisi CIA ajanlarının Irak güvenlik güçlerine destek olduğunu, ayrıca Ürdün'de ABD ordusunun Iraklı askerlere eğitim verdiğini hatırlatıyor.
Gazetede ayrıca, Irak'taki El Kaide'nin başınca 2010 yılında geçen ve daha sonra örgütün liderleriyle ters düşerek IŞİD'i kuran Ebubekir el Bağdadi hakkında bilgi veriliyor.
Bu arada, IŞİD'in operasyonlarının planlanmasında, Irak'ın Amerikan-İngiliz işgaliyle devrilen lideri Saddam Hüseyin'in istihbarat ve ordu yetkililerinin rol oynuyor olabileceğinin altı çiziliyor.
Suudi Arabistan-İran çekişmesi
Financial Times yazarı David Gardner, Suudi Arabistan'ın bölgedeki başlıca rakibi İran'ın dışişleri bakanına davet yollamasını değerlendiriyor.
Riyad'ın geçen yıl İran'ın müttefiği Suriye'ye ABD müdahalesi gelmemesine ve Batı ülkeleri ile İran arasında nükleer program konusunda uzlaşma adımları atılmasına bozulduğunu belirten Gardner, bunun ardından Suudi Arabistan yönetim kadrolarında değişiklikler olduğunu hatırlatıyor.
Gardner'a göre, Riyad'ın çizgi değişikliğinde, ABD Başkanı Barack Obama'nın Orta Doğu'da Sünni-Şii çatışmasını körükleyen militanlara karşı mücadeleye öncelik vermesinin payı var.
Times gazetesi ise İran'da dini lideri atayan 83 kişilik 'uzmanlar heyetinin' başındaki Ayeullah Mehdevi Kani'nin ölüm döşeğinde olduğu aktarılıyor.
Gazeteye göre, Kani'nin ölümü halinde onun yerine geçecek kişinin kim olacağı konusunda şimdiki dini lider Ali Hamaney ile reformcuları destekleyen eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani arasında bir çekişme yaşanacak.
Times, İran Cumhurbaşkanlığı seçimini ılımlıların desteklediği Hasan Ruhani'nin kazanmasının ardından yeni dini liderin belirlenmesinde etkili olacak kişinin kim olacağının daha da önemli olduğuna işaret ediyor.
Samantha Pearson ve Joe Leahy ise Financial Times'taki tam sayfalık analizde, "Brezilya Dünya Kupası'nı kazanabilir ama sosyal etkilere ve insani maliyete bakıldığında çoktan kaybetti" diyor.
Yazarlar; gecekondu mahallerine yönelik baskınlar nedeniyle uyuşturucu çetelerinin daha küçük çocukları kullanmaya başladığını, inşaat projeleri nedeniyle 250 bin kişinin evini terk etmek zorunda kaldığını, protestolar sırasında 2600'den fazla kişinin tutuklandığını ve çok sayıda işçinin inşaatlarda hayatını kaybettiğini anlatıyor.
Almanya BasınıCumhurbaşkanı Joachim Gauck’un aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti taraftarları hakkındaki 'kaçık' nitelemesi hakkında Federal Anayasa Mahkemesi kararını verdi. Federal Anayasa Mahkemesi, Nasyonal Demokrat Parti'nin (NPD) Gauck'un ifadeleriyle ilgili dava başvurusunu reddetti. Kararda Cumhurbaşkanı'nın geniş bir söz söyleme özgürlüğü olduğu, temsiliyet ve uyum ödevlerini nasıl yerine getireceğine kendisinin karar vereceği ifade edildi. Frankfurter Rundschau gazetesi, eski komünist Almanya kökenli Gauck'un ne dediğini bildiğini belirtiyor yorumunda.
“Joachim Gauck'un sözlerinde, dikta yönetimindeki bir geçmişin deneyimi ve bugünün demokrasisine eleştirel yaklaşabilme bilinci ifadesini buluyor. Almanya'da birbirine ait olan ne varsa onun içinde birleşiyor. Köln'de ırkçı NSU örgütünün düzenlediği bombalı saldırının onuncu yılı vesilesiyle katıldığı törende, daha fazla medeni cesaret çağrısında bulundu ve saldırgan ve aşırılıkçı davranışlar görüldüğü anda diğerlerinin arkasında duran, onları savunan herkese teşekkür etti. Herkesin bu cumhurbaşkanında en kararlı destekçiyi görmesi bir armağandır. Umalım ki daha birçok kez ‘kaçıklara' ve diğer insanlık düşmanlarına insan onuru adına karşı çıksın.”
Berliner Zeitung Gauck'un yükümlülüklerine uygun hareket ettiğine ilişkin bir yoruma yer veriyor:
“Anayasa, cumhurbaşkanına keyfi olarak partiler arası rekabette taraf olmayı yasaklıyor. Ancak, aynı zamanda anayasa ona ülkenin ve halkın temsilcisi olarak temel değerleri koruyucak şekilde davranmasına ve Almanlara bu konuda örnek olmasına izin vermekle kalmıyor, bununla yükümlü de kılıyor. Irkçıları ve diğer insanlık düşmanlarını ‘kaçık' diye tanımlayan bir Cumhurbaşkanı, sözcük seçiminde biraz yanlış davrandı, zira bu bağlamda ‘kaçık' neredeyse bir hüsnütabir örneği.”
Nürnberger Zeitung'da kararın gelecekteki olası etkilerine dair bir yorum bulunuyor:
“Şimdi bakılınca, Federal Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu için NPD'ye aslında müteşekkir olmak gerekiyor. Çünkü şu anda, ‘kaçıklara' haddini bildiren her demokrat, bunu Anayasa Mahkemesi'nin kararına dayandırabilecek. 'Demokrasi hocası' Joachim Gauck da ölçülü üslubunun yanında gelecekte de sözünü sakınmamalı.”
Badische Zeitung'da yer alan yorumda da kararın cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişinin özgürlüğünü genişlettiğine değiniliyor:
“Nasıl ki Neonaziler her şeye rağmen vatandaşlarsa ve temelinden yok etmek istedikleri devletin kendilerine sağladığı hakları sonuna kadar kullanıyorsa, Cumhurbaşkanı da bu ülkenin bir vatandaşı. Yasaları çiğnemediği sürece istediği gibi düşüncelerini ifade etmekte özgür. Anayasada, tarafsız olma yükümlülüğünden söz edilmiyor. Federal Anayasa Mahkemesi bu kararla, cumhurbaşkanının siyasi özgürlük alanını güçlendirdi. Gauck bunu kullanmayı bilecektir.”
YORUM YAZIN