Header Ads

Ulan Hepiniz Oradaydınız Be!

- ABDURRAHMAN UYAN -

1980 yaz sonu. Yine Çukurova’nın sıcağından kaçıp Toroslara sığınmışız. Yaylada dut, erik, vişne ağaçlarının tepesinde geçen mutlu, uzun bir yaz tatili. Mutluyuz, çünkü çocuğuz. Büyüklerimizde ise bize belli etmemeye çalıştıkları bir huzursuzluk var. Çocuk aklımızla fazla bir şey anlamıyoruz ama memlekette işlerin iyi gitmediğini insanların yüzündeki memnuniyetsizlikten az çok kestirebiliyoruz.

Yaylada evler küçük ve oda sayısı sınırlı. Ben annemlerin odasında uyuyorum. Babam her sabah 7 haberlerini dinlemek için radyoyu açıyor, bense uykum bölünmesin diye söylene söylene yorganı kafama çekiyorum her seferinde. Bir sabah haberlerin başlayacağını işaret eden o sevimsiz dıııt sesinin arkasından spikerin tok sesiyle beraber babamın “Oh be” nidasıyla yataklarımızdan fırlıyoruz. Asker yönetime el koymuş. Dağlık yerde sokağa çıkma yasağı bir şey ifade etmiyor. Kendimizi sokağa atıyoruz. Biz çocuklar oyunlar oynuyoruz yine, büyükler ise yüzlerinde tuhaf bir mutluluk ifadesi ile dolaşıyorlar.

Askeri darbe ülkenin büyük çoğunluğunda olduğu gibi sağcı gelenekten gelen ailemde ve çevremde de memnuniyet yaratmış. Günlerimiz gösterişli generallerimizin ülkeyi nasıl uçurumun eşiğinden kurtardıklarını dinlemekle geçiyor. Kötü insanlar dışarıdan ve içeriden güzel ülkemizi yıkmak üzereyken bu oyunu nasıl bozduklarını anlatıyorlar. Tüm dünyanın bize düşman olduğu, eğer birlik ve beraberlik duygusu içinde onları desteklemezsek eski kötü günlere döneceğimiz propagandasıyla korkutuyorlar bizi. İnanıyoruz. Siyaseten askerin yanında duruyoruz.

2013 yaz başı. 12 yıldır hiç yenilgi tatmamanın verdiği kibirle kendinden olmayan herkesin üzerine çullanan iktidar tüm muhalifleri isyan ettirmiş. Sokağa dökülmüşüz. Daha önce bir benzeri yaşanmayan çalkantılı birkaç haftanın sonunda ülke neredeyse tam ortasından Geziciler ve Hükümetçiler olarak ikiye bölünmüş. Sokağa çıkanlara uygulanan mesnetsiz ve orantısız devlet şiddeti ölümlere yol açmış. Gencecik çocuklar anlaşılmaz bir şiddetin kurbanı olmuşlar.

Tam o dönemde ben de önceden planlanmamış, tamamen kendiliğinden oluşan bir vesile ile, amatörce ve gönüllü olarak, ve kısıtlı yeteneklerimle Gezi kayıplarının aileleriyle röportaj yapmaya başlıyorum BirGün gazetesi adına. Evlerde, hastane kantinlerinde, kafelerde yakınlarını kaybetmiş acılı insanlarla konuşuyorum.

Hep bir kişinin eksik olduğu sofralarında lokmalar boğazımıza dizile dizile yemeklerini yiyorum. Bir odası artık kullanılmayan evlerinde geceleyip aslında kimsenin uyumadığını bilerek uyuyor numarası yapıyorum.

Televizyonda Başbakan ülkemizin kötülüğü için uğraşan dış güçleri ve onlara piyonluk eden iç mihrakları bir general iştahıyla anlatırken bizim bakışlarımız duvarlardaki güzel yüzlü güzel gülüşlü çocukların fotoğraflarında donuklaşıyor.

Sessiz beddualar ediliyor bu evlerde. Bir şaşaalı ışıltılı ve şımarık iktidar dünyasına bakıyorum, bir acılarını sessizce yaşayan, intikam değil adalet isteyen bu insanların alçakgönüllü dünyasına; bir iktidarın şiddeti sonucu ölen çocukların adını bir kez olsun ağzına almayıp kaldırım taşı hesabı yapan güçten iktidardan yana insanların tiksindiren tavırlarına bakıyorum, bir kısıtlı maddi imkânlarıyla ülkenin dört bir yanından bu acılı annelerle birlikte yas tutmaya gelenlerin gönül zenginliğine.

İdam edilen, işkence gören, göz altında kaybedilenlerin aileleri evlerinde kimseye duyuramadıkları acılarını yaşarken çocukken bile olsa paşaları alkışlamış olmanın hiç dinmeyen utancını hatırlıyorum sonra. Doğru tarafta durmanın en çok insanın kendisine yaradığını anlıyorum.

Sizler doğru yerde, haklıların yanında durdunuz dostlarım. Yıllar sonra katillerin hırsızların tarafında durduğunu gizlemek için hikâyelerini değiştirerek anlatanlardan olmayacaksınız. Yaralılara elinde sargı beziyle koşmuş doktorlarsınız, göz altına alınanları karakolların önünde uykusuz gözlerle bekleyen avukatlarsınız, Emel Korkmaz’a, Gülsüm Elvan’a, Hatice Cömert’e, Ayvalıtaş ailesine, Sayfı Sarısülük’e, Emsal Atakan’a, Fahriye Yıldırım’a, Nuray Gedik’e eli, nefesi, duası değmiş insanlarsınız.

Belki hiç seçim kazanmadınız ama asıl kazanan sizsiniz. Çünkü haklısınız.

Hiç haklıyla haksız bir olur mu?

Abdurrahman Uyan

http://birgun.net/haber/ulan-hepiniz-oradaydiniz-be-14302.html

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.