Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci, Akademisyen ve Çalışanlarından Soma Raporu
Boğaziçi Üniversitesi öğrenci, akademisyen ve çalışanları olarak 17 Mayıs 2014 tarihinde Manisa Soma, Balıkesir Savaştepe, İzmir Kınık ilçelerine gerçekleştirdiğimiz taziye ve gözlem ziyaretlerine dair rapordur:
Yaklaşık 140 kişiyle gerçekleştirdiğimiz ziyaretimizde Soma Merkez’e girişimize izin verilmezken Soma’nın Avdan Beldesi, İzmir Kınık Merkez ile Elmadağ, Büyükoba, Poyracık, Örtülü ve Köseler köylerinde, Balıkesir Savaştepe Merkez ile Sarıbeyler köylerinde gözlem yapabildik. Soma Merkez’de adı konulmamış bir OHAL ile karşılaşırken, diğer ilçe ve köylerde ise devlet yetkilileri tarafından (İzmir Kınık Kaymakamı İlyas Gün başta olmak üzere) ziyaretlerimiz engellenmeye çalışıldı, ‘dışarıdan gelen provokatörler’ olarak yansıtıldık; genel olarak taziye ziyaretlerimiz halk tarafından büyük bir içtenlikle karşılanırken, Savaştepe gibi alanlarda devlet ve kolluk güçlerinin birincil dereceden yönlendirmesiyle ‘eylem yapmaya gelen’ler olarak çeşitli sıkıntılarla karşılaştık.
Bölgeye dair temel gözlemlerimizi ve çıkarttığımız sonuçları aktarmadan önce belirtmekte fayda görüyoruz ki; resmi rakamlarla 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği bu iş cinayetinin sorumluluğu başta Başbakanlık, Enerji Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, TKİ, Soma Holding, sendika yetkilileri ve her düzeyde denetçilerdedir ancak bölge halkının gerek sendikal yetersizlikler, gerekse de siyasal örgütsüzlük ve ekonomik bağımlılık nedeniyle katliamda birinci dereceden sorumlu olanlarla gündelik ve hayati ilişkileri mevcut ve süreklidir. Katliamdan etkilenenler ile katliamın sorumluları arasında hesap sormayı zorlayacak/getirebilecek herhangi bir temsiliyet mekanizmasının bulunmamasının ötesinde işçiler ve aileleri katliamın sorumlularına ‘muhtaç’ bırakılmaya çalışılmaktadır. Gözlemlerimiz o yönlüdür ki, devlet yetkilileri iktidar ve makamlarını katliamın hesabının sorulmasının karşısında bir korunak olarak kullanmakta, başta araştırma/soruşturma olmak üzere her türden bağımsız gözlemin önünü tıkamaktadırlar.
Soma başta olmak üzere pek çok ilçe ve köy birincil travma bölgesidir, bu bakımdan araştırma/gözlem ve çalışmaların Soma ile sınırlı kalmaması önemlidir. Manisa Soma Merkez’in yanısıra Balıkesir’in İvrindi, Dursunbey ve Savaştepe, İzmir’in Kınık, Manisa’nın Kırkağaç ve Kütahya’nın Tavşanlı ilçeleri birincil travma ve kayıp bölgeleridir.
A. Bilgi Yokluğu/Kirliliği13 Mayıs tarihinde gerçekleşen katliama ilişkin en temel sorun bilgi yoksunluğu ve kirliliğidir. Başta ölü sayısı olmak üzere madende yaşananlara ve sonrasında yaşanabilecek olanlara dair başta işçi aileleri gelmek üzere tüm kamuoyunun güvenilir ve açık bilgilere ihtiyacı olduğu ortadadır.
a. Ölü sayısına dair ziyaret ettiğimiz tüm ilçe ve köylerde dile getirilen rakamlar açıklanan resmi rakam olan 301’in kat be kat üzerindedir. Birincil derecede tanıkların aktarımı da bu yönlüdür. Ancak, kanaatimiz bu yüksek sayıların en başta bilgi kirliliği ve karmaşası olmak üzere, yaşanan travmanın büyüklüğünden kaynaklandığı doğrultusundadır. Yüzlerce cenazeyle karşılaşmak durumunda kalan, arama kurtarma çalışmalarında böylesi sahnelere maruz kalan, bir günde yüzlerce cenaze gömmek durumunda kalan aile ve işçilerin sayılar konusunda travmaya bağlı olarak yüksek sayılara inanması olasıdır. Özellikle Soma Merkez’de bahsedilen kayıp ve kayıtsız gömme vakalarının araştırılması ile gerçek sayının 350 civarına çıkabileceği genel kanımızdır. Ancak, altı çizilmesi gereken en temel nokta sorumlu makamların bilgi vermemesinden kaynaklı ölü sayısı üzerinden yürütülen spekülasyonların kamuoyunun birincil gündemi haline gelmesindeki sorundur. Bu sorun, özellikle ‘sağ kalanların listelerininin açıklanması’ ve ölü/sağ listelerinin karşılaştırılması ile çözülebilecekken bu yönde AFAD’ın sağ listesi dışında bir adım henüz atılmamıştır. Gerek şirketin o gün madende bulunan tüm işçilerin listesini açıklaması, gerekse de sağ kurtarılanların listesinin ölü listeleriyle karşılıklı olarak incelenmesi için bağımsız ve güvenilir ekiplerin kurulması çok önemlidir. Ancak gözlemlerimiz CHP Kınık Teşkilatı gibi aileleri ziyaret ederek bu tarz çalışmaları yürüten grupların güvenlik güçlerinin görünür-gizli tacizine maruz kaldığını ve çalışmaya devam edemediğini ortaya koymaktadır.
b. Ziyaretlerimizde en çok dile getirilen sorunlardan bir başkası, özellikle şirketin sigorta masraflarını azaltmak amacıyla madenden ölü çıkartılan işçileri dışarıda ölmüş gibi göstermeye yönelik çabaları iddialarıdır. Bu iddia yine birincil derecede tanıkların iddiasıdır. Bu bağlamda, gerek adli tıp raporları gerekse de görevli doktorların soruşturmaya dahil edilmesi önemlidir.
c. Hukuki soruşturmalar da dahil olmak üzere, en temel sorun güvenilirlik ve adaletin tesisi hususudur. Özellikle, sendikal güvenilirliğin neredeyse sıfırlandığı koşullarda ailelerin ve çalışmaya devam edecek işçilerin hukuki, sendikal ve ekonomik temsiliyet sıkıntıları en temel sorundur. Gözlemlerimiz sonucunda ortaya çıkmıştır ki, her türden devlet makamı da dahil olmak üzere aileler ve işçiler, denetim mekanizmalarına yönelik büyük bir güven sorunu yaşamaktadırlar. İmzalanacak herhangi bir belgeye ilişkin büyük çekinceler taşımaktadırlar. Tüm bölgede yardımlar da dahil olmak üzere işçilerin ve ailelerin ‘haklarının’ ne olduğuna dair bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi büyük önem taşımaktadır. Bölge halkı ve çeşitli yardım kuruluşları devletin ailelere yapacağı yardımların sonrasında tazminatlarından kesilmesine dair endişeler taşımaktadırlar. Bu tarz vakaların, Van depreminde özellikle AFAD üzerinden yaşandığını dile getiren halkın kaygılarının önüne geçilebilmesi için somut adımlar atılmalıdır. Bu bağlamda, öncelik ölüm tazminatları, maaşlarının bağlanması; yaralı kurtulan işçilerin tazminatları olmak üzere başta ÇHD gibi hukuk örgütlülüklerinin çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Hukukçulardan oluşan bağımsız bir denetleme kurulunun oluşturulması en öncelikli hususlardandır. Sahada şu anda halihazırda ÇHD bünyesinde gönüllü avukatlar bulunmaktadır. Ancak hukuki ve insani desteklerinin uzun süreli sürebilmesi davaların takibi ve adaletin sağlanması için hayatidir, bu konuda kamuoyunun ve tüm diğer paydaşların desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.
d. Madenin sıcaklığının giderek arttığı istisnasız tüm işçiler tarafından haftalar öncesinde dile getirilmiştir. İş ve işçi güvenliğine dair de ortaklaşan pek çok nokta bulunmaktadır (yaşam odasından dahi haberi olmayan işçiler, maskelerin yetersizliği, daha öncesinde kapalı bulunan bölgelerin çalışmaya açılmış olması, denetimlerin önceden bilinen denetimler olması). Tüm bu noktalara dair delillerin karartılmaması, sorumluların yalnızca şirket çalışanları ve denetçilerle sınırlı kalmaması üzerinden çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, bu işlemeyen mekanizmaların tespiti, adil cezalandırılması halihazırda açık olan tüm madenlerdeki aynı işlemeyen mekanizmalar için emsal oluşturacak ve yakın tarihteki olası işçi cinayetlerini önlemeye katkıda bulunacaktır.
e. Ölü sayısının 500’ü aşkın olduğu, Suriyeli işçilerin çalıştırıldığı, kaçak işçilerin varlığı ve çocuk işçilerin çalıştırıldığı, madenden çıkartılmamış cenazelerin olduğuna dair rivayetler ziyaret ve gözlemlerimiz üzerinden yalanlanabilir rivayetlerdir.
f. Devlet tarafından AKP’li olduğu bilinen belde ve köylere yönelik çalışmalar daha çok katliamın üzerinin örtülmesi ve ekonomik bağımlılık üzerinden yeni sömürü alanlarının açılması şeklinde yürütülürken; özellikle Alevi köylere yönelik ayrımcılık politikaları dikkat çekmekte ve halktan tepki toplamaktadır.
İş/İşçi Güvenliği-İstihdam Politikalarıa. Soma dahil ve merkezi olmak üzere iş ve işçi güvenliği noktasında denetimlerin, yasal yaptırımların çöktüğü ortadadır. Başta dayıbaşılık gibi başka isimlerle yürütülen taşeron sistemi olmak üzere iş ve işçi güvenliğini tamamen ortadan kaldıran neoliberal düzenlemelere karşı hukuki ve örgütsel önlemlerin alınması gerekmektedir.
b. Denetimlerin hukuksuzluğu tüm ziyaret ve gözlemlerimizde ortaya çıkmıştır. Gerek sendika(lar)ın gerekse de devletin denetimlerinin tamamen bağımsız kurullar üzerinden, şeffaf ve habersiz gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
c. İşçiler ve aileler çalışma koşullarının, çalışma saatlerinin kölece olduğunu, madene mahkum bırakıldıklarını her fırsatta dile getirmektedirler. Bu bakımdan, bölgede yürütülecek iş ve işçi örgütlenmesi çalışmalarının ‘işçilere ve ailelere kendi koşullarını yeniden açıklayan, sömürüldüklerinin altını çizen, üstten, bilinç taşıma hedefli’ çalışmalar olmaktan çok, gündelik hayata müdahil olabilen ve somut karşılıklar üretebilen örgütlülükler olması hayati öneme haizdir.
d. Maden işçileri, aileler, bölgede bulunan avukatlar ve bağımsız gözlemcilerin altını çizdiği en temel neoliberal politika rödovans sistemidir. Devlet ile şirket arasındaki sınırsız işbirliğini de ortaya koyan bu sistem, madende çalışma koşullarının köleliğe dönüşmesinin en temel sorumlusudur. Rödovans sisteminin ortadan kaldırılması için yürütülecek her türden çalışma gerek bölge için gerekse de diğer maden bölgeleri için birincil önemdedir.
e. Bölge üzerinden tartışıldığında, işçilerin madende çalışmaya zorlanmasının neoliberal politikalar doğrultusunda yürütülen tarımsal kota, krediler üzerinden borçlandırma gibi uygulamalarla gerçekleştiği ortadadır. Bu bağlamda, bölgede tarımın yeniden güçlendirilmesi, başkaca istihdam olanaklarının yaratılması, kredi/borçlandırma politikalarının araştırılması üzerinden çalışmalar yürütülmelidir. Üniversitelerin İktisat/Ekonomi, ÇEKO bölümlerinde bu konuda özel görev düşmektedir.
f. Arama kurtarma çalışmalarında başta AFAD olmak üzere pek çok zaafiyet gösterildiği; maden arama kurtarması bakımından eğitimlerin neredeyse hiç olmadığı; kurtarma çalışmalarında aktif olanların genellikle işçiler olduğu gözlemlenmiştir.
Kadınlar, çocuklar ve yaşlılara. Bölgede hayatını kaybeden madencilerin aileleirnden ‘geriye kalan’lar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardır. Bu gruplar, sosyo-ekonomik ve psikolojik konumları gereği de nüfusun en kırılgan grubunu oluşturmaktadırlar. Bu bağlamda, başta yas üzerinden yürütülecek çalışmalar olmak üzere ekonomik ve psikolojik güçlendirme çalışmalarının bu grupları temel alacak biçimde yürütülmesi önemlidir. Yaşlıların ve çocukların bakım emeklerinin de kadınların sorumluluğuna gireceği düşünüldüğünde kadınlara yönelik psikolojik çalışmaların yoğunlaştırılması, tarımsal faaliyetlere yönelik kooperatif çalışmaları temel önemdedir.
b. Bölgenin en yoğun duygu durumu çocuklara yönelik geleceksizlik hissidir. Madenci çocuklarına vaat edilen bursların yasal güvenceye alınması başta gelmek üzere, iyileştirici ve güçlendirici eğitim çalışmalarının yürütülmesi bakımından eğitimcilerden oluşan bağımsız bir kurulun acilen oluşturulması ve çalışmalara başlaması gerekmektedir.
c. Gözlemlerimiz, bölgede alanında uzmanlaşmış psikolog, psikiyatrist ve sosyologlardan oluşan Psikolojik Rehabilitasyon Merkezi kurulmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Katliamdan etkilenen il, ilçe ve köy sayısı oldukça fazladır. 10binin üzerinde kişinin kayıplarla doğrudan ilişkisi olduğu tahmin edilmektedir. Verilecek psikolojik desteğin sadece ilçe merkezlerinde sınırlı kalmayıp mobil ekiplerle ilçe merkezlerine uzak, dağlık köylere ulaşması gerekmektedir.
d. Kayıp yakınlarıyla yaptığımız görüşmeler sonucu, kaybettikleri erkek çocuklarının genellikle maddi imkansızlıklar yüzünden okula devam edemediği bilgisi alınmıştır. Meslek liseleri ve meslek yüksek okullarından hayatını kaybeden öğrenciler üzerinden düşünüldüğünde bölgede madenciliğin zorunlu hizmet alanı olduğu ve bu durumun düzeltilmesi için eğitim politikalarında radikal değişiklikler gerçekleştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Ziyaret ettiğimiz köylerde üniversite mezunu sayısı yok denilecek kadar azdır. Bölgedeki okulların eğitim kalitesi ve fiziksel imkanlar açısından güçlendirilmesi, okulu bırakma riski olan çocukların ve gençlerin yakın takibi ve ihtiyaçları konusunda desteklenmesi Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından acilen takip edilmesi gereken konulardandır. Üniversitelerin Eğitim Fakültelerindeki akademisyenlere, alanla ilgili sivil toplum kuruluşlarına da sürecin izlenmesi görevi düşmektedir.
Hukuki Boyuta. Bölgede yaygın olan güvensizlik hissi hukuk bağlamında da geçerlidir. Bireysel davaların açılmaması konusunda baskı politikaların uygulandığı ve uygulanacağı yaygın bir kanıdır. Bu bağlamda, her bir ailenin durumuna ilişkin değerlendirmelerin yapılması özel önem taşımaktadır.Bağımsız avukatlar tarafından dava açma ve takibi süreci ile ilgili ailelere birebir destek verilmesi, dava sürecinde ise konu sıklıkla kamuoyu gündemine taşınması önerilmektedir.
b. Açılması gereken ve açılan davaların takipçiliği yalnızca hukukçuların sorumluluğunda değildir. Bağımsız kuruluşların davalara müşteki olarak katılımı, gerekli duyarlılığın oluşturulması için çalışmaların yürütülmesi önemlidir.
c. Tüm dava süreçlerinin kamuoyuna açık ve şeffaf yürütülmesi birincil taleplerden olmalıdır.
Üniversitemizde Soma İçin Adalet/Boğaziçi Komisyonu kurulmuştur ve yürütülen/yürütülecek çalışmalar bu komisyon üzerinden örgütlenecektir. Ayrıca, komisyonumuz SİTAP (Sivil Toplum Afet Platformu) tarafından kurulan ve 23 farklı kurumun katıldığı çalışmalara da katılacaktır. Yürütülen çalışmaların bağımsızlığı, güvenilirliği ve koordinasyonunun sağlanması bakımından SİTAP’ın 4 Haziran 2014 tarihinde İstanbul’da gerçekleştireceği ikinci toplantısına katılım önemlidir.
Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri, Öğrencileri ve Çalışanları
Komisyonumuzun çalışmalarına bogazicisomaya.blogspot.com adresinden ulaşılabilir.

YORUM YAZIN