Avrupa Basınında Bugün (28 Mayıs 2014)
İngiltere BasınıTimes gazetesinde yer alan "Göreviniz Bayan Merkel, AB'yi kurtarmak" başlıklı bir analizde, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İngiltere ve Fransa'da AB karşıtı partilerin elde ettiği başarınının, Almanları, savaş sonrasında Avrupa haklarını birleştirme projesini sadece kendilerinin kurtarabileceğine ikna ettiği belirtiliyor:
"Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ikinci dönemi Euro'yu kurtarmaya çalışmakla geçti. 3. dönemini ise Avrupa Birliği'ni, Pazar günkü seçimlerde seçmenlerin yarattığı varoluşsal krizden çıkarmaya öncülük etmeye adayacak. Bu, Alman yorumculara göre İngiltere'de David Cameron, Fransa'da da François Holllande'ın iktidarını mahvetmeye başlayan Avrupa Birliği karşıtlığına pratik cevaplar bulmayı gerektirecek."
"Die Welt'e göre Avrupa'yı kurtarma görevi sadece Merkel'in değil Sosyal Demokrat Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel'in de omuzlarında olacak. Sağ ve sol Almanya'da nasıl birlikte çalışıyorsa, AB de Avrupa yanlısı partilerin "büyük koalisyonu"yla kurtulacak."
AB'nin geleceği
Times'ın başyazısında ise Avrupa Birliği'nin son 60 yılda yapılanları korumak için "daha az şey yapması" gerektiği savunuluyor. Yazıda şöyle deniyor:
"Aşırı uçtaki partilerin göreceli zaferinin olumlu yanı, AB'nin değişmesi gerektiğini söyleyen Başbakan David Cameron'ın işini kolaylaştıracak olması. Cameron 2015 seçimlerini kazanırsa, İngiltere'nin AB ile ilişkilerini yeniden müzakere edeceği sözünü vermişti. Özellikle seçimlerden sonra bu yolda yeni müttefikler kazanıyor."
"Avrupa Birliği küçülmeli. İş dünyasına ilişkin mevzuatta daha az söz hakkı olmalı. İnsanların serbest dolaşımı konusunda ulusal parlamentolara daha fazla yetki devretmeli. AB, kurulduktan sonra ana amaçlarından biri olan Avrupa'da barışı koruma görevini yerine getirdi. Ancak başka bir rol bulmakta zorlandı. Bu Euro'nun yaratılması ve anayasa yazmaya teşebbüs edilmesi gibi maceralarla sonuçlandı. Liderler şu basit mesajı almalı. Avrupa daha az şey yapmalı ve çok daha iyi yapmalı."
Yabancı düşmanlığı
Guardian gazetesinin manşetinde yer alan bir araştırma, İngiltere'de 2000 yılından sonra, ırkından dolayı kendilerine önyargılı bakıldığına inananların sayısının arttığına işaret ediyor.
Gazete, göçmenlere karşı hasmane tutum ve yaygın İslam düşmanlığının ırklar arası ilişkileri 20 yıl geriye götürdüğünü belirtiyor.
Guardian bu bulgularla göçmenlik ve Avrupa Birliği karşıtı söylemiyle İngiltere'de Avrupa Parlamentosu seçimlerinde birinci parti olan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin zaferi arasında paralellik kuruyor.
Daily Telegraph gazetesi, "29 milyar sterlinlik başarısızlık" başlıklı haberinde bir düşünce kuruluşunun araştırmasına dayanarak Irak ve Afganistan'ın işgalinin İngiletere'ye 29 milyar sterline (yaklaşık 49 milyar dolar) mal olduğunu yazıyor.
Araştırmada, Irak'ın 2003'te işgal edilmesi, en az 100 bin Iraklının ölmesine, "terörün artmasına" ve iki milyondan fazla insanın mülteci durumuna düşmesine neden oldu:
"2006'dan bu yana İngiltere'nin Afganistan'ın Helmand vilayetindeki operasyonları, şiddetin tırmanmasına, uyuşturucu üretiminin artmasına yol açtı. Bu iki savaş, 1990'dan bu yana İngiliz birliklerinin katıldığı 10 askeri harekâtın en büyükleri. Bu harekâtlar, daha küçük çaplı, ancak başarılı dış müdahalelerin gölgede kalmasına neden oldu".
Çeçen savaşçılar
Financial Times gazetesinde yer alan bir haberde, Çeçen militanların, Ukrayna'nın doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçıların saflarında savaştıkları belirtiliyor.
Gazete, bu gelişmenin Ukrayna'da krizi daha tırmandırabileceğini belirtiyor. Haberde özetle şöyle deniyor:
"Financial Times'ın Donetsk'te bölgesel hastanenin önünde konuştuğu altı Çeçen militan, kendilerinin ayrılıkçılara yardım etmek için bir hafta önce buraya gelen Çeçen birliğinde yer aldığını söyledi. Adının Selimhan olduğunu söyleyen 33 yaşındaki bir militan, 'Emri Başkanımız Ramazan Kadirov verdi. Çağırdılar biz de geldik" dedi, birliklerinin adının "Vahşi Tümen" olduğunu söyledi."
"Çeçenler, Ukrayna ordusunun Donetsk havaalanını geri almak için düzenlediği hava saldırısında gruplarından bir kişinin öldüğünü, dört kişinin de ağır yaralandığını anlattılar. Göğsünde büyük bir kurt dövmesi bulunan Muhammed adlı 30 yaşındaki bir militan ise, 'Adamlarımızdan birini öldürdüler. Ama bunu unutmayacağız. Kardeşimizin intikamını 100 kişiyi öldürerek alacağız' dedi."
"Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna'da Rus askerlerinin ayrılıkçılara yardım ettiği iddialarını reddediyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili Çeçenlerin ayrılıkçılarla aynı saflarda çalıştığı haberlerini, yabancı medyanın 'uydurması' olarak niteledi."
"Bu yetkili, 'Eğer bu kişiler Çeçense Rusya Federasyonu'nun vatandaşlarıdır. Biz vatandaşlarımızın nereye gittiğine karışamayız. Ama oraya askeri birlik göndermediğimiz konusunda sizi temin ederim' diye konuştu."
"Ancak Ukrayna'daki yetkililer, Çeçen militanların varlığının Kremlin'in bölgeyi istikrarsızlaştırma çabalarının kanıtı olduğunu belirttiler. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı Rusya'nın "açık saldırganlığıyla" karşı karşıya olduklarını, Rusya'nın ülkelerine terör ihraç ettiğini öne sürdü."
"Bakanlığın açıklamasında 'bölgeye gönderilen teröristlerin Kremlin ve Rus özel kuvvetleri tarafından örgütlendiği ve finanse edildiğini kanıtlayacak bulgular var. Doğudaki güvenlik güçlerimiz iyi hazırlanmış, soyguna, işkenceye ve vatandaşlarımızı öldürmeye hazır Rus paralı askerleriyle karşı karşıya' dendi."
Almanya BasınıLüneburg'da yayımlanan Landeszeitung Fransa'da seçimlerden Ulusal Cephe'nin birinci parti olarak çıkmasını mercek altına alıyor:
“İnsan haklarının anavatanı, ideallerine ihanet mi ediyor? Her dört Fransızdan biri, Hitler selamı vererek fotoğraf çektiren danışmanlarla etrafı çevrili olan Marine Le Pen'e oyunu verdi. Kamuoyu yoklamalarına göre her iki Fransızdan biri, ‘beyaz ve Hristiyan bir Avrupa' isteyen ve ‘Merkel Avrupası'na' karşı mücadele eden Ulusal Cephe'nin zaferinden memnun. Seçimleri protesto amacıyla kullanmak, demokrasinin bir parçası. Ancak bu seçim Beşinci Cumhuriyeti sarsacak türden. Özellikle de devleti sırtlayan partiler Sosyalistler ve Halk Hareketi Birliği (UMP) acınacak derecede kötü sonuçlar aldığı için. Seçkinlerin başarısızlığı Marine Le Pen'in önünü açtı. Bu partilerin ödevi kendilerini tekrar iktidara giden yola sokmak.”
Berlin'de yayımlanan Die Welt gazetesi Ulusal Cephe'nin zaferi sonrasında Fransa'daki siyaset sahnesini şu sözlerle değerlendiriyor:
“Fransa'daki siyasi manzara vahim durumda. Hükümet felç olmuş, sivil muhalefet intihar etmiş görünüyor. Aşırı sağcı parti açısından siyasi vaziyet hiç bu kadar elverişli olmamıştı. 2017 yılında yapılacak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 21 Nisan 2002'nin tekrarlanması, Marine Le Pen'in babasının o zaman yaptığı gibi ikinci tura kalmayı başarması hiç bu kadar gerçekçi olmamıştı. Peki, bu neden kaynaklanıyor? Yerleşik güçleri gözden düşüren tüm skandallardan ve son üç cumhurbaşkanının Fransa'da gerekli olan reformları hayata geçirmeyi ihmal etmiş olmasından. Eski partilerden bir şey beklemedikleri için artık işçilerin yüzde 50'si ve 35 yaşın altındakilerin yüzde 30'u oyunu aşırı sağcılara veriyor.”
Hamburg'da yayımlanan Die Zeit gazetesi düzenlenen seçimler sonrasında Avrupa'nın durumunu şöyle değerlendiriyor:
“Son yıllarda Avrupa üzerine yapılan tartışmalar, neredeyse Avrupa Birliği'den hiç memnun olmayan güçler tarafından yönlendiriliyor. Buna bu tuhaf yapıya yukarıdan bakan ve onu adeta sosyalist bir öğrenci evi gibi gören Amerikalılar dâhil. Buna elbette çoğulluğumuzu ve liberalliğimizi bozulma olarak gören ve dalga geçen Rusya dâhil. Bu sürekli homurdananlar safına ulusal yanılsamalara sahip Avrupa şüphecileri, dâhil. Ama aynı zamanda Avrupa'nın durumundan bir türlü tatmin olmayanlar da dâhil. Hepsinin bu seçimlere çok yakından bakması gerekiyor. Bu Avrupa'nın, şu anda olduğu ve oluşmakta olduğu haliyle bu Avrupa Birliği'nin hesaba katılması şart. Hepsine rağmen aynı zamanda oldukça garip bir şey oluyor: Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor, otoriteryenizm hayaleti.”
Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra Avrupa Birliği Komisyonu başkanlığına kimin geleceği merak konusu. Avrupa Birliği liderlerinin seçimleri dikkate alarak bir aday belirlemesi ve bu adayın Avrupa Parlamentosu'nda mutlak çoğunluğu alması gerekiyor. Mannheimer Morgen gazetesinin yorumu şöyle:
“Avrupalı muhafazakârlar Jean-Claude Juncker'i liste başı aday göstererek gerçi en çok oyu aldı ama sadece küçük farkla. Adayın şimdi yeterli çoğunluğu arkasına alması gerekiyor. Bu, farklı çıkarlara sahip birçok aktörün olduğu Avrupa Birliği'nde çok daha karmaşık ama özünde ulusal düzeyde olandan farklı değil. Hatırlatmak gerekirse Başbakan Angela Merkel de Federal Meclis seçimlerinden sonra Büyük Koalisyon oluşana dek uzun süre sondaj çalışmaları yapmıştı. Bunun için kapalı kapılar ardında pazarlıklar yürütülmüştü. Şimdi Merkel tekrar tekrar Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından otomatik bir işleyiş olmayacağını vurguluyor. Lizbon Antlaşması'na göre Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanlarının seçim sonuçlarını sadece 'dikkate alması' gerekiyor. Ancak seçimden zaferle çıkmış bir adayı parlamentoda geniş bir çoğunlukla görmezden gelmek de son derece büyük bir aldırmazlık olacaktır. Eğer bu olursa haklı olarak Avrupa Birliği'nin yöneticilerine kızılabilir. Ama ancak bu olduktan sonra.”
(BBC Türkçe/DW Türkçe)
YORUM YAZIN