Avrupa Basınında Bugün (20 Mayıs 2014)
İngiltere gazetelerinde bugün öne çıkan haberler arasında radikal din adamı Ebu Hamza'nın ABD'deki davası, MI5'in 'işkenceye karıştığı' iddiası ve Manchester United takımının yeni teknik direktörü Louis van Gaal'a ilişkin haberler öne çıkıyor.
Guardian gazetesi, Soma'da bir protestocuyu tekmelerken görülen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Yusuf Yerkel'in, sağ dizinde doku şişliği tanısıyla yedi günlük darp raporu almasını sayfalarına taşıyor. Yerkel'in doktorlara 'düştüğünü' söylediğini yazan gazete olayın hemen ardından 'hakarete uğradığı ve provokasyon yapıldığı için' önce özür dilemeyi reddeden Yerkel'in, fotoğrafın sosyal medyada yayılmaya başlamasıyla özür dilediğini de hatırlatıyor.
İngiltere'den ABD'ye iade edilen radikal din adamı Ebu Hamza'nın New York'ta çıkarıldığı mahkemede 'terör faaliyetlerinden' suçlu bulunmasına İngiltere basını geniş yer ayırıyor.
'Terör örgütlerine yardım etmekten' suçlu bulunan Ebu Hamza, 8 yıl süren hukuk mücadelesinin ardından 2012 yılında İngiltere'den sınır dışı edilmişti.
Yemen'de 1998 yılında 16 turistin kaçırılması ve ABD'nin Oregon bölgesinde 'terör eğitim kampı kurma teşebbüsünden' yargılanan Ebu Hamza ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya.
The Daily Telegraph gazetesi bu haberi baş sayfadan "Suçlu Hamza ABD hapishanesinde ölecek" başlığıyla veriyor.
The Times gazetesi de baş sayfa manşetini ayırdığı haberde, ABD'li başsavcı yardımcısı Edward Kim'in Ebu Hamza için mahkemede şu ifadeleri kullandığını aktarıyor:
"Ebu Hamza teröristleri eğiten biriydi. Dini kullanarak Londra'da gözden uzak kalabildi."
Suriye'ye yardımThe Daily Telegraph gazetesi, geçen ay 'Suriye rejiminin kimyasal silah kullanmaya devam ettiğine' ilişkin haberinin ardından İngiltere Eski Dışişleri Bakanı ve AB'nin Yugoslavya özel temsilcisi David Owen'a konuyla ilgili bir köşe ayırmış.
Gazete bugünkü haberinde bu iddiaları yineliyor ve geçen ay, saldırıların olduğu bölgelerden elde edilen toprak örneklerinde yapılan incelemelerde klor ve amonya izine rastlandığını hatırlatıyor.
Geçen ay saldırıların gaz dolu varil bombalarıyla düzenlendiğini ve saldırıların hedefinde sivillerin olduğunu yazan gazete "Bölge halkı gazların rejime ait helikopterlerdeki bombalardan sızdığını söyledi" diye ekliyor.
"Hava gözetleme üniteleri, zararlı maddelerden arındırma kitleri ved kimyasal koruma başlıkları bölgenin kullanımı için hazırlanıyor" ifadelerinin yer aldığı haberde eski bakan Owen'ın da sivillerin bilinçlendirilmesi için harekete geçilmesi çağrısı aktarılıyor.
Gazetenin iç sayfalarında da konuyla ilgili bir makale kaleme alan Owen şu ifadeleri kullanıyor:
"Klor bombasının etkilerini azaltmak için yalnızca 5 bin kimyasal başlık, (yakınlarda kimyasal madde kullanılması durumunda uyarması için hastanelere ve kliniklere) 50 hava gözetleme ünitesi, zararlı maddelerden arındırıcı kitler ve bu malzemelerin doğru ve hızlı kullanımı için çalışanların eğitilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Toplam maliyeti 1 milyon sterlin. Ama bu, başarılması mümkün ve arzulanan bir sonuç için küçük bir bedel."
MI5 işkenceye karıştı mı?Independent gazetesi, İngiltere iç istihbarat teşkilatı MI5'ın bu yıl Şubat ayında Mısırlı bir gencin güvenlik güçleri tarafından yapılan işkenceye 'suç ortaklığı yaptığı' iddiasını sayfalarına taşıyor.
Bu yıl Şubat ayında Mısır'da bir hapishanede güvenlik güçleri tarafından işkence gördüğünü söyleyen 25 yaşındaki Ahmed Diini, işkence sırasında MI5 yetkilileri tarafından sorgulandığını iddia ediyor.
Independent gazetesi iddiaların, İngiltere güvenlik ve istihbarat birimlerinin geçen yıl yaptıkları 'şüphelilerin işkence gördükleri ve yabancı bir ülkede yasadışı yollarla gözaltına alındıkları operasyonlara katılmadıklarına' dair açıklamalarla ters düştüğüne dikkat çekiyor.
Somalili askeri diktatör Siad Barre'nin torunu olan Diini, Kahire'de tutuklu kaldığı sekiz aylık dönemde işkenceye maruz kaldığını ve yetkililerin karısına tecavüz edileceği tehdidinde bulunduğunu öne sürüyor.
Independent gazetesi, hapishaneden avukatı aracılığıyla ilettiği mektupta Diini'nin 'tutuklu kaldığı dönemde, bu yıl MI5 için çalıştığını düşündüğü bir İngiliz tarafından ziyaret edildiğini' söylüyor ve İngiliz yetkilinin 'İngiliz güvenlik güçleriyle çalışmayı kabul etmesi durumunda serbest bırakılacağı' sözünü verdiğini ifade ediyor.
Hollanda vatandaşı olan ve iki kız çocuğu İngiltere'de yaşayan Diini, Birmingham'da yaşadığı 2006-2011 yılları arasında da MI5'in hedefinde olduğunu öne sürüyor.
Mısır'da Müslüman Kardeşler'in askeri darbeyle devrilmesinden birkaç hafta sonra gözaltına alınan Diini, avukatı aracılığıyla gönderdiği mektupta şu ifadeleri kullanıyor: "17 Şubat 2014'te çok garip bir şey oldu. İngiltere gizli servisinin bu belanın bir parçası olduğundan yüzde 100 eminim. Çünkü özgürlüğüme karşılık, beni onlar için çalışmaya ikna etmek isteyen bir İngiliz gizli servis ajanıyla karşılaştım. Beni burada hapishanede ziyaret etti. Londra aksanlı beyaz bir İngiliz'di. Bana Hollanda hükümetinin benim için hiçbir şey yapamayacağını söyledi."
Radikal İslamcı faaliyetlerinden ötürü İngiltere'ye girişi 2011'de yasaklanan Diini Mısır'da yaşıyordu. Independent gazetesi, Mart ayında Mısırlılar tarafından serbest bırakılan Diini'nin Hollanda'ya dönüş yolunda ABD'nin yakalama kararı üzerine İstanbul'da gözaltına alındığını ve Türkiye'de bir cezaevinde tutulduğunu yazıyor. Gazete, eş-Şebbab üyesi olmakla suçlanan Diini'nin ABD'den gelecek talepleri beklediğini belirtiyor.
Gazete iddialarla ilgili haberini şöyle noktalıyor:
"Mısır'ın Londra Büyükelçiliği'nden bir sözcü iddiaların soruşturulacağını söyledi fakat yorum yapmadı. MI5 da olayla ilgili yorum yapmayı reddetti."
İç çamaşırında 20 bin euroLondra Heathrow Havaalanı'nda geçen Ocak ayında İstanbul uçağına binmek üzereyken, iç çamaşırında 'Suriyeli muhaliflere ulaştırılmak üzere' taşıdığı iddia edilen 20 bin euro ile yakalanan genç kadın, çıkarıldığı mahkemede suçlamaları reddetti.
The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre 26 yaşındaki üniversite öğrencisi Nawal Masaad, 16 Ocak'ta Türkiye'ye uçup iç çamaşırında taşıdığı binlerce euro'yu Suriyeli muhaliflere ulaştırması için İstanbul'da daha önceden anlaştığı birine vermeyi planlıyordu.
Havaalanı güvenlik kontrolünden geçerken Masaad'ın iç çamaşırında streç filme sarılı 500 euro'luk banknotlar halinde toplam 20 bin euro bulundu.
Çıkarıldığı mahkemede Masaad'ın, 27 yaşındaki Amal el Vahabi tarafından görevlendirildiği ve parayı İstanbul'da El Vahabi'nin kocası Aine Davis'e teslim etmesi için anlaşmaya vardığı belirtildi.
Mahkemede Davis'in de Suriye'deki "terör faaliyetleriyle bağlantılı" olduğu iddiası dile getirildi.
Her iki kadın da suçlamaları reddetti. El Vahabi ve Masaad, suçlu bulunmaları durumunda 14 yıl hapis cezasına karşı karşıya kalacak.
The Daily Mail gazetesi de Masaad'ın Facebook sayfasında 'masum olduğunu ve cihatçılarla bağlantısı olduğu' iddialarını yalanladığı mesajını aktarıyor.
Facebook'taki mesajında Masaad şöyle diyor:
"16 Ocak 2014'te Heathrow Havaalanı'nda gözaltına alınım ve terör amaçlı Suriye'ye para taşımakla suçlandım."
"Suriye'ye gitmiyordum, Türkiye'ye, Suriye sınırından çok uzaktaki İstanbul'a seyahat ediyordum."
Daily Mail'in haberine göre Fas kökenli Masaad kendisini "Müslüman bir İngiliz" olarak tanımlıyor ve ırkından dolayı hedef seçildiğini söylüyor.
Masaad Facebook'ta paylaştığı mesajda, "Adım Natalie olsaydı ve Surrey'de yaşasaydım yetkililer yine bana terör suçlamaları yöneltir miydi merak ediyorum" diyor.
Kefaletle serbest bırakılan El Vahabi ve Masaad'ın davası 7 Temmuz'da başlayacak.
The Daily Telegraph, biri beş yaşında, diğeri yedi aylık iki çocuk annesi Masaad'ın mahkeme salonuna bileğinde elektronik kelepçeyle gülümseyerek geldiğini yazıyor.
Haberde, Masaad ve El Vahabi'nin Suriye'deki çatışmalarla bağlantılı "terör suçlamalarından" yargılanacak 'ilk İngiliz vatandaşı kadınlar' olduğu belirtiliyor.
Gazete, aybaşında 17 yaşında iki genç kızın Heathrow havaalanında İstanbul seferi yapan bir uçağa binmek üzereyken gözaltına alındıklarını ve beş günlük sorgularının ardından serbest bırakıldıklarını da hatırlatıyor.
Van Gaal, Manchester United'da
İngiltere gazetelerinin spor sayfalarında, Premier Lig takımlarından Manchester United'a teknik direktörlük görevine getirilen Hollanda Milli Takımı'nın başındaki Louis Van Gaal'a ilişkin haberler öne çıkıyor.
Kulübün ilk yabancı teknik direktörü olan Hollandalı Van Gaal, İskoç David Moyes'un ayrılmasından sonra bu görevi son birkaç haftadır geçici olarak devralan Ryan Giggs'i de teknik direktör yardımcılığına getirdi.
Independent gazetesi Van Gaal'ın takımın başına geçmesini, Hollandalı teknik adamın "Beraber tarih yazacağız" sözleriyle manşete taşıyor.
Aynı ifadeleri manşete çeken bir diğer gazetede de Daily Telegraph. Gazete spor ekinde Giggs ve Van Gaal'ın fotoğraflarını Manchester United logosu aralarında olacak şekilde baş sayfaya yansıtıyor ve takım için "yeni rüya takım" ifadesini kullanıyor.
Financial Times gazetesi yazarı Roger Blitz, Van Gaal'ı "eski tarz ve her zaman doğru olduğu hissine sahip biri" olarak tanımlıyor.
Teknik adam için "Narsist (kendini beğenmiş), paranoyak, istekli ve hükmedici" ifadelerini kullanan yazar, bu özelliklerinin Wayne Rooney ve takım arkadaşları tarafından kabul görecek 'doğru özellikler' olarak karşılanacağı yorumunu yapıyor.
Times gazetesi yazarı James Ducker da, Alex Ferguson'dan sonra teknik direktörlük yapan David Moyes'un "başarılı olması imkânsız bir iş" devraldığını fakat Louis van Gaal'ın şimdi "rüya gibi bir işe sahip olduğunu" yazıyor.
Yazar, Ferguson gibi efsane bir isim yerine David Moyes'un yerini doldurması için de Van Gaal için "zamanlaması doğru bir karar oldu" diyor.
Almanya BasınıDer Tagesspiegel gazetesi, Erdoğan'ın ziyaretini, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un kısa süre önceki Türkiye ziyareti ile karşılaştırıyor. Yorum şöyle:
"Recep Tayyip Erdoğan gittikça daha az, demokratik ve belli bir dönem seçilmiş bir hükümet başkanı gibi davranıyor. Aksine, yolsuzluk ve görevin kötüye kullanılmasının kendisini durduramadığı, demagojik bir otokrat gibi davranıyor. Bu nedenle, acaba kendisi Köln'de memnuniyetle karşılanmalı mı? Hayır. Köln'de konuşmasına izin verilmeli mi? Evet. Erdoğan'ı, Alman hükümeti davet etmedi ve bu nedenle de daveti geri çekemez. Köln ziyareti, resmi misafirlik hakkı doğuran bir resmî ziyaret değil. Öyle ki, kamuya açık bir konuşma çağrısı bile içermiyor. İşte bu durum Erdoğan'ın, son derece nazik eleştirilerine karşı sözlü çıkışlarda bulunduğu Almanya Cumhurbaşkanı Gauck'un kısa süre önceki Türkiye ziyareti ile aradaki farkı oluşturuyor.“
Türkiye Başbakanı'nın Köln ziyaretine dair bir yoruma da Nürnberger Nachrichten gazetesinde yer veriliyor. Gazete, Erdoğan'ın misafir olarak geldiği bir ülkedeki tavrına yönelik bir değerlendirme yapıyor. Yorum şöyle:
"Kimi zaman, Erdoğan'ın Alman topraklarında kendi ülke insanında seçim mücadelesi atmosferi yaratmasına tahammül etmek çok zor. Zira konuşması her seferinde, buradaki insanların da Başbakanı olduğu ve bir bölümü onyıllardır burada yaşayan Türklerin yeni memleketleriyle kaynaşmalarının önemli olmadığına dair gizli mesajı da içeriyor. Ama ne var ki, bununla birlikte Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un son Türkiye ziyaretinde görüldüğü üzere, kendisi hiçbir surette eleştiri kabul etmiyor."
Aynı konu Kieler Nachrichten gazetesi tarafından da değerlendiriliyor. Gazete, Erdoğan'ın Köln'de konuşmasına izin verilmesi gerektiği görüşünü şu sebeplere dayandırıyor:
"Böylesi, öngörülemeyen, görgüden uzak bir politikacının Almanya'da konuşmasına izin verilmeli mi? Evet, tabii ki verilmeli. İzin verilmemesi Erdoğan ve AKP'liler tarafından, Gauck'a yönelik eleştiriler konusunda kısasa kısas yapıldığı şeklinde izah edilecektir. Erdoğan'ın ağzını kapatarak, fikrini söylemesini engellemek, Almanların demokrasi anlayışına uygun değil. Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier de demokrasimizin buna dayanıklı olduğunu belirtti. Erdoğan'ın konuşmasına izin vermemek, hiç şüphesiz Almanya'daki en sadık yandaşlarının, Alman toplumuna uyum gösterme isteği olmayan katı dindar Türklerin değirmenine su taşımak olacaktır. Bundan kaçınmalıyız."
Bonn merkezli General-Anzeiger gazetesi de Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın ziyaretini Soma'da yaşananlar ışığında değerlendiriyor. Gazetenin yorumu şöyle:
"Erdoğan'ın, Soma'daki faciadan henüz birkaç gün sonra ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için yurtdışındaki Türklerin oylarını toplamaya çıkması, bir bumerang gibi ters etkiye yol açabilir. Her zaman kendini sade insanların savunucusu olarak sunan Erdoğan'ın maskesi, iktidarının üzerine titreyen normal bir siyasetçi gibi davranmasıyla birlikte düşüyor: Sultan çıplak."
Fransa BasınıEuro konusundaki Maastricht anlaşmasının kabulünden 22 yıl, Avrupa Anayasası anlaşması için yapılan referandumda net bir hayır cevabı verilmesinden 9 yıl sonra Fransız halkı Avrupa Birliği’nden gittikçe daha çok uzaklaşıyor.
Ipsos-Steria araştırma şirketlerinin Le Monde için yaptığı kamuoyu yoklamasının sonuçlarından çıkan temel sonuç da bu işte…
Anketin sonuçlarına bakılacak olursa, Fransız halkının yüzde 39’u Fransa’nın AV’ye bağlı olmasını “iyi bir şey” olarak nitelendirirken yine yüzde 39’luk bir kesim de “ne iyi ne kötü bir şey” olarak nitelendiriyor.
Halkın Avrupa Birliği’ne bakış açısı da oldukça ilginç. Ankete katılanların yüzde 72’si, Avrupa Birliği’ni “Avrupa’da barış ve adaletin güvencesi” olarak görürken diğer alanlarda negatif bir algı söz konusu.
Zira ankete katılanların yüzde 85’i Avrupa Birliği’nin “ekonomik ve ticari çıkarları yeterince korumadığını” düşünüyor. Tüm bu sorulara Ulusal Cephe ekseninde bakıldığında ise AB’den vazgeçişin çok daha keskin olduğu görülüyor.
YORUM YAZIN