Header Ads

DİSK Başkanı Kani Beko: "1 Mayıs 1977'deki Katliam Aydınlanmadan Taksim'den Vazgeçmeyiz"


DİSK Başkanı Kani Beko, 1 Mayıs 1977'de 37 kişinin hayatını kaybetmesine neden olanlar yargı önüne çıkarılmadan Taksim'den vazgeçmeyeceklerini söyledi. Beko, "Yüzde 43 oranında oy aldık, Taksim’i işçilere açmayacağız demek doğru değildir" diyor.

DİSK (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) Genel Başkanı Kani Beko 1 Mayıs'ta Taksim ısrarından vazgeçmeyeceklerini söylüyor. Başbakan'ın, İçişleri Bakanı'nın ya da İstanbul Valisi'nin Taksim Meydanı konusunda uyarılarda bulunmasına anlam veremiyor. Beko, 2013'te inşaat çalışmaları gerekçe gösterilerek Taksim'in yasaklandığını, fakat kısa süre sonra Gezi olayları sırasında fiziki koşullar hiç değişmediği halde orada çok sayıda miting yapıldığını, polis müdahalesi olmadığında kimsenin burnunun bile kanamadığını söylüyor.

Hükümet DİSK'i, DİSK hükümeti eleştiriyor. Kani Beko, yerel seçimlerde yüzde 43 oy alan hükümetin,
aldığı oyları gerekçe göstererek Taksim'i işçilere kapatamayacağını söylüyor.

Kani Beko ile İstanbul Çatalca'da 2013'teki olaylı 1 Mayıs'tan, yerel seçimlere, Gezi olaylarından bu yılki 1 Mayıs kutlamalarına kadar pek çok konuyu konuştuk.

Siz 1 Mayıslarda Taksim’de olmayı neden bu kadar önceliyorsunuz?

Öncelikle, Türkiye işçi sınıfı Taksim alanında 1976 yılında 500 bine yakın emekçi yan yana omuz omuza birlikte 1 Mayıs kutlamasını yapabilen bir işçi sınıfıdır. 1977’ye geldiğimizde yine 500 bine yakın bir emekçi kardeşimiz Taksim alanına çıktığında Taksim’e yakın olan işçilere faşist katiller tarafından kurşun sıkılmış, burada 37 arkadaşımız can vermiş. Biz o tarihten bugüne konfederasyon olarak bir şey söylüyoruz: "77’de katledilen 37 işçi arkadaşımızın katilleri bulununcaya kadar adalete teslim edilinceye kadar 1 Mayıs, birlik dayanışma, mücadele ve anma gününü Taksim’de yapmak istiyoruz" dedik. Bizim Taksim’deki ısrarımız bu yüzdendir. Siz de biliyorsunuz 2010-2011-2012 yıllarında Taksim’de yine onbinlerce emekçi Taksim alanına geldi, hiç kimsenin burnu kanamadı. 2008 yılından bir de DİSK ve KESK’in Taksim’de 1 Mayıs kutlamaları yapılabilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açmış olduğu bir dava var. Anayasanın 34’üncü maddesi “Herkes önceden izin almadan silahsız ve barışçıl gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. AİHM kararının da işaret ettiği bu hak yer seçimini de kapsar. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de “Usulüne görev yürürlüğe konmuş temel hak ve özgürlükler için milletlerarası anlaşmalar ile kanunların farklı farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır" der. Yani, biz Türkiye olarak AİHM’e tarafız. Bu nedenle AİHM’in aldığı bu kararları başta İstanbul Valisi, İçişleri Bakanı ve Başbakan'ın yerine getirmesini talep ediyoruz. Ondan dolayı biz birlik dayanışma ve mücadele gününü Taksim’de kutlamak konusunda ısrarlıyız.

Hükümet de ısrar ediyor. Başbakan 'Gidin Yenikapı’da, Maltepe’de yapın, oraya yeni alanlar yaptık, 
Kadıköy’de de olmaz' diyor. Siz hükümetin bu tavrını nasıl yorumluyorsunuz? Sizce onlar ne demek istiyor?

Geçen yıl da aynı sorunlar yaşandı. Biz DİSK, KESK, TTB, TMMOB olarak İstanbul Valisi'ni ziyaret ettik. Geçen yıl TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ konfederasyonları da vardı aramızda. Taksim’de bir inşaat çalışması vardı. Bu çalışma için de bize 'bir alan çalışması yapalım' dedi. Onayladık. Bizim ekibimiz ve Vali Beyin görevlendirdiği ekip ile ölçümler yaptık. Metrekaresine 4 işçinin düştüğünü hesap ederek 230 bin işçinin çok rahat bir şekilde inşaat olan dönemlerde bile oraya sığacağını hesapladık. Bunun üzerine 175 milyon üyesi bulunan Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUK’un Genel Sekreteri Areon Sheron’u davet etmiştik bizimle 1 Mayıs’a katılmak üzere. Fakat 1 Mayıs sabahı erken saatlerden itibaren konfederasyonumuzun genel merkezine gaz bombaları, TOMA’lar ile işçilere uygulanan devlet terörü sonrası dört arkadaşımız hayati tehlikeyle hastaneye kaldırıldı. Yüze yakın işçi arkadaşımızı gözaltına aldılar, 10 binlerce insanımızı yaraladılar... Ben DİSK’in Genel Başkanı olarak sağımda soumda yaralılar için ambulans istediğimde yetkililer bize yollar kapalı olduğu için gelemeyeceklerini söylediler.

Siz geçen 1 Mayıs'ta bir ara Taksim Meydanı’na çıkmaktan vazgeçtiğinizi açıkladınız...

Ben Taksim’e çıkmıyoruz demedim, ifadem şöyleydi: Polisi artık buradan çekin, bu ablukayı ortadan kaldırın. Akşam oldu, bu saate kadar gaz attınız. Tazyikli su sıktınız. Karşınızda insanlar var. Bu insanların daha fazla yaralanmasından, hatta işçilerin ölmesi ihtimalinden tedirgin oldum. Çünkü acımasızca uygulanan bir şiddet vardı. Biz bu olayları da rapor ettik. İç hukuk yolları da tüketildikten sonra biz bunları AİHM’e götüreceğiz.
2013’te 1 Mayıs İstanbul’da bu şekilde yaşandı. Türkiye’nin birçok alanında arkadaşlarımız 1 Mayıs’ı çok iyi bir şekilde kutladılar. Birçok ülkelede de böyle kutlandı zaten. 1 Haziran’da gençler adalet, özgürlük, demokrasi  talebi, Taksim Gezi Parkı’nı AKM’yi korumak için meydanlara döküldüler. Taksim Meydanı’na Topçu Kışlası adıyla bir ucube dikmek istedi hükümet. Bu Taksim’e hiç yakışmayacak bir eserdi. Gençlerimiz bu konularla ilgili önce küçük direnişler başlattılar, daha sonra bu küçük direnişler beklenmedik bir şekilde toplumsal muhalefete dönüştü. Ancak bu muhalefet Taksim’i zorladığında yüzbinlerce insan Taksim’e girebildi, biz de onlara destek olduk. Yan yana onlarla birlikte Taksim’e girdik. Taksim’e bu insanlar girip polisin de müdahalesi olmadığında kimsenin burnu bile kanamadı. Daha sonra başka kutlamalar da oldu, şampiyonluklar, hemşehri yürüyüşleri oldu. Giresunlular derneğiydi galiba, binlerce insan yürüdü. Bunları Başbakan'a da söyledim. Bana ‘onlar fındık dağıttı’ yanıtını verdiler. Ben de ‘Onlar fındık dağıttıysa biz de karanfil dağıtacağız’ dedim.

Ardından Gezi olayları sırasında Taksim’de çok sayıda kalabalık mitingler yapıldı. Oradaki fiziki koşullar da çok fazla değişmemişti.

Sonuç itibarıyla herkese açık olan Taksim’in işçilere açık olmamasının nedeni bence şudur: Orada 37 işçi katledildi 1977 1 Mayıs’ında. Bizden arkadaşlarımızın katillerini unutmamızı istiyorlar. Yani Çorum’da, Sivas’ta yapılan katliamları unutmamızı  istiyorlar. Daha çok yakın, Roboski’de katledilen güzelim köylüleri bizden unutmamızı istiyorlar. Ama bunlar bu topraklarda yaşandı. Bunlar unutulacak şeyler değildir.

Peki size karşı bir toplumsal tepki olduğunu düşünüyor musunuz? Eski validen bugüne gelinceye kadar yolların kapatılması, vapur seferlerinin durdurulması nedeniyle mağdur olduğunu söyleyenler var.  Siz bu açıdan Taksim’e çıkmakta ısrarcı olan DİSK’e ve diğer kurumlara karşı bir tepki oluştuğunu düşünüyor musunuz? Bu açıdan baktığınızda örneğin son yerel seçim sonuçlarını DİSK açısından nasıl yorumluyorsunuz?

AKP hükümetinin elinde bir medya ordusu var. İstediği şekilde bu medya ordusunu yönlendiriyor ve başta DİSK’e karşı olmak üzere medyayı ajitatif propaganda yapmak üzere kullanıyor. Geçen yıl adı konulmamış bir ‘sıkıyönetim’ ilan edildi. Tabii bu uygulamalar nedeniyle İstanbul’un birçok yerinde, halkımız işlerine giderken mutlaka birtakım sıkıntılar çekmişlerdir. Ama ben şunu anlayamıyorum. Şimdi Taksim’de aylarca polis oradaki insanlara gaz sıktı. İçinde kimyasal maddeler bulunan kanser riski yaratan bu gaza maruz kalanlarda kansere yol açma riski var. AKP hükümeti öylesine acımasızca davranıyor ki, aylarca gaz sıktığınız Taksim’de, İzmir Gündoğdu Meydanı’nda, Adana’da, Kızılay’da küçük çocukları, yaşlı insanları da gözetmediler. Çeşitli semtlere bu şekilde gaz sıktığınızda bu gazlar uzun süre evlerin içine kadar giriyor. O evlerden dışarı çıkamayan hastalar var. İnsanları bu şekilde biber gazına doyurdular. Asıl olarak tepkisini koyamayan, tepkisini koysa da alanlara çıkamayan insanlar da var. Eğer bu yapılan belediye seçimleri ile bir oranlama yapılacaksa iş karmaşıklaşır. Bana göre 17 Aralık’ta yapılan cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu var; bakanların çocukları, Başbakan'ın çocuklarının isimlerinin geçtiği. Bize göre yerel seçimlerde de Türkiye tarihinin en büyük seçim yolsuzluğu yapılmıştır. Pekçok yerde yapılan seçimlere şaibeler karışmıştır. Bugün yüzde 43 oranında oy aldıklarını söylüyorlar. 2 milyonun üzerinde oy kayıpları var. Ben bu kaybın daha da fazla olduğunu düşünüyorum. Bana göre seçimler şaibeli. Gezi direnişinde 8 arkadaşımızı kaybettik. Bu oy oranı AKP’yi arkadaşlarımızın katlinde haklı çıkarmaz. ‘Yüzde 43 oranında oy aldık, Taksim’i işçilere açmayacağız’ demek doğru değildir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.