Avrupa Basınında Bugün (7 Ocak 2014)
İngiltere Basınıİngiltere'deki gazetelerde, Türkiye ekonomisi ve siyasetindeki dalgalanmalar ile Irak ve Suriye'deki gelişmeler hakkındaki yorumlar göze çarpıyor.
Londra merkezli iş dünyası gazetesi Financial Times'ın Şirketler ve Piyasalar ekindeki bir haber, "Türkler 20 milyar dolardan fazla döviz satın aldı" başlığını taşıyor.
Haberde, Türkiye'de 'yerli' döviz mevduatı miktarının Temmuz 2013'te 98,3 milyar dolar iken, sene sonunda 119,3 milyar dolara çıktığı belirtilerek, daha önce Türk lirasına yönelen yatırımcıların, içine girilen zorlu dönemde hükümete güvenmediği tıklayın belirtiliyor.
Gazetede ayrıca, İstanbul merkezli Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen’in, rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile sarsılan Türk siyasi yapısıyla ilgili bir makalesi yer alıyor.
“Türkiye’nin siyasette daha az paraya, yargıda daha az siyasete ihtiyacı var” başlıklı makalede Ülgen, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinin yolsuzluk ve kayırmacılığın sardığı siyasi sisteme duyulan tepkilerle iktidara geldiğine dikkat çekerek şöyle diyor: “AK Parti’si yolsuzluk karşıtı söylemiyle halktan yetki aldı. Partinin ismi ‘AK’ bile bunu yansıtıyor. Şimdi ise, Türkiye’nin yolsuzluk kaynaklı siyasi kriz döngüsünü kökünden halledemiyor veya halletmek istemiyor gibi gözüküyor.”
Türkiye’de yolsuzluğun üst seviyelerde olmasının sebebinin, siyasetin finansmanında olduğunu belirten Ülgen, ekonomik rantın keyfi kararlarla müttefikler arasında paylaştırıldığı bir düzen tablosu çiziyor.
EDAM Başkanı, liberalleşmeyle birlikte ithalat ve üretim izinleri gibi siyasi takdir yetkilerinin ortadan kalkmasının ardından, siyaset finansmanının inşaat sektörüne kaydığı tespitini dile getirerek, iktidar yanlısı grupların kamu ihaleleri, imar kanunlarındaki değişiklikler ve inşaat izinleri ile ödüllendirildiğini anlatıyor.
Ülgen, 17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından çıkarılacak dersleri özetle şöyle sıralıyor:
Siyasi kampanya harcamaları izlenmeli ve bunlara bir sınırlama getirilmeli.
Partilerüstü kurumlar geliştirilmeli. Demokrasiye ‘kazanan hepsini alır’ mantığıyla bakılmamalı.
Erdoğan’ın “çoğunlukçuluğunun”, bağımsız yargı gibi kurumlaşmalara ters düştüğünü vurgulayan Ülgen, politize olmuş bir yargının demokrasi için yapısal bir sorun ve yolsuzlukla mücadele çabalarına bir engel oluşturduğunu belirtiyor.
Ülgen burada, son operasyonların yargı bağımsızlığının değil, Erdoğan ile eski müttefiği Fethullah Gülen arasındaki ayrışmayı gösterdiğinin altını çiziyor.
Yerel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin arifesinde olunduğunu hatırlatan Ülgen, anahtar önemdeki devlet kuruluşlarının bağımsızlığını ve siyasetin finansmanının düzenlenmesini öngören reformlar önererek şöyle diyor: “Türk siyasi sınıfı bu reformun mecburiyeti üzerinde ne zaman mutabakat sağlarsa, ülke o zaman uzun dönemli siyasi istikrara dönebilir.”
Hindistan’da ‘Sokaktaki Adam’ hareketi
Financial Times’ın başyazısında da yolsuzluk sorunu irdeleniyor. Bu defa örnek ülke Hindistan.
800 milyon seçmenin sandık başına gitmeye hazırlandığı Hindistan’da, yolsuzluk karşıtı bir hareket olarak örgütlenen “Sokaktaki Adam” partisinin geleneksel partiler arasındaki güç dengesini değiştirebileceğine dikkat çekiliyor.
Yalnızca 1 yıl önce ortaya çıkan bir partinin 28 eyaletli ülkede bu kadar güç kazanması, orta sınıfın mevcut durumun değişmesini ne kadar istediğinin göstergesi olarak görülüyor.
Irak’taki durum
Times gazetesinin başyazısı, Irak ordusunun Anbar vilayetinde kontrolü El Kaide çizgisindeki militanlara kaptırması üzerine.
“Uçuruma dönüş” başlıklı makalede, Şii kökenli Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin “birlik sağlama” vaat ederken bir iç savaşın eşiğine sürüklendiği belirtiliyor.
Felluce gibi kentlerde, 2 yıl önce çekilen Amerikan ordusunun bile tam kontrol sağlayamadığını hatırlatan Times, Maliki yerel Sünni aşiretlerine güven vermedikçe Irak ordusunun bunu başarma şansı olmadığı kaydediliyor.
Roger Boyes ise yorumunda El Kaide için “Geri geldiler ve hilafet rüyasının peşindeler” diyor.
El Kaide çizgisindeki grupların birlikte savaşmalarına rağmen nasıl dua edecekleri üzerine bile fikir birliği olmadığından hareketle, El Kaide lideri Eyman el Zevahiri’nin Felluce merkezli hilafet fikrinin hayal olduğunu belirtiyor Boyes.
Ancak yorumcu, Suriye’deki iç savaş sürdükçe, El Kaide’nin genç mülteciler içinden asker devşirmeyi sürdüreceği ve tekrar tekrar gruplaşacağı uyarısında bulunuyor.
Suriye’de muhalifler arası çatışmalar
Richard Spencer ise Daily Telegraph gazetesinde, Suriye’deki silahlı isyancı gruplar arasındaki çatışmalara mercek tutuyor.
İslamcı grupların, El Kaide çizgisindeki Irak Şam İslam Devleti’ne karşı ortak saldırıya geçtiğini hatırlatan Spencer, bu saldırıları düzenleyen İslamcı grupların da demokrasiyi veya Batılı değerleri benimsemediklerini aktarırken şöyle diyor: “Fakat daha birleşik bir Sünni muhalefet, Batı tarafından doğru yönde bir adım olarak değerlendirilecektir.”
Spencer, böylece Cenevre’de yapılması planlanan barış görüşmeleri öncesinde Suriye’deki Beşar Esad rejiminin müttefiği Rusya karşısında Batılı ülkelerin elinin güçlenebileceğini belirtiyor.
Almanya BasınıNeue Ruhr Zeitung, Irak'ın El Anbar vilayetine bağlı Felluce ve Ramadi kentlerindeki çatışmaları konu alan yorumunda geçmişin hatalarından dem vuruyor:
“Felluce, Irak'taki Amerikan müdahalesinde uğranılan başarısızlığın sembolü sayılır. 2004 yılında Amerikan birlikleri ile asiler arasındaki şiddetli çarpışmalar sırasında işgal kuvvetleri fosfor ve uranyum bombaları kullanmıştı. Felluceliler bu silahların acısını hâlâ çekiyor. Kanser vakaları ve bebek ölümleri katlanarak arttı. Şimdi de El Kaide militanları Felluce'de yuvalandılar.
Irak'taki Amerikan işgali aynı zamanda Saddam Hüseyin'in teröristleri desteklemesi ve onlara ricat alanı açmasıyla da gerekçelendirilmişti. Tıpkı kitle imha silahlarının varlığı gibi bu gerekçe de tamamen hayal mahsulüydü. Irak'ta iyice yayılmaya başlayan El Kaide, Ramadi ve Musul ile Suriye sınır bölgesinde büyük tehlike oluştururken başkent Bağdat da her gün bombalı saldırılarla sarsılıyor.
ABD savaştan sonra kültürel ve siyasi realiteler hakkındaki bilgisizliğinden dolayı hata üzerine hata yapıp ardında etnik ve mezhebi uçurumların açıldığı bir ülke bıraktı. İstenmeden de olsa güç dengesi İran lehine değişti ve Suriye'deki iç savaşın fitili ateşlenmiş oldu. El Kaide, Suriye'nin geniş kesimlerine hâkim oldu. Amerikan dış politikası terörle mücadele etmiyor, aksine terör yetiştiriyor.
ABD'nin yapması gereken, İran ile ilişkilerini düzeltmektir. Tahran, Irak'ın sağı solu belli olmayan despot başbakanı Maliki'yi dizginleyecek güce sahiptir. ABD aynı zamanda müttefiki Suudi Arabistan'a da, radikal Sünnileri desteklemesine göz yummayacağını belli etmelidir. ABD, Fellucelilere ve bütün Irak halkına en azından bunu borçludur.”
Berlin'de yayımlanan Die Welt gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
“Barack Obama yaklaşık bir yıl önce Kongre'de yaptığı konuşmada, El Kaide'nin bastırıldığını ve savaşın hemen hemen kazanılmış olduğunu söylemişti. Aradan geçen aylar zafer açıklamasının aslında kendini kandırmaktan ve ütopik bir düşünceden başka şey olmadığını gösterdi. El Kaide'ye bağlı Irak Şam İslam Devleti’nin yıpratma savaşı şiddetlenerek devam ediyor. Durumun kontrolden çıkmak üzere olduğunu görmemek mümkün değil. Militan İslamcılar, ya şimdi ya hiç anlayışıyla fırsatı değerlendirip üsler ele geçirmeye ve Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail gibi devletlere, terör yoluyla müzakerelerin, anlaşmaların ya da yatıştırmaların sona erdiremeyeceği yıpratma savaşı ilan etmeye hazırlanıyorlar.”
Neues Deutschland gazetesi, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin son Ortadoğu temaslarını konu ettiği yorumunda, Kerry'nin öncelikle Suriye meselesinin İran’ın desteği olmadan çözüme kavuşturulamayacağını idrak ettiğini vurguluyor:
“Kerry’nin de ifade ettiği gibi ihtilafın bütün ana konuları masaya yatırılmış olabilir. Ancak her iki taraf da zaruri olan acı tavizlere kararlı bir şekilde direniyor. Kerry’nin bölgedeki bir diğer kriz odağı ile ilgili sözleri ise kısa vadede etkisini gösterebilir: Amerikan Dışişleri Bakanı ilk kez, 22 Ocak’ta Cenevre’de yapılması planlanan Suriye konferansında İran’ın önemli rol oynayabileceğini ifade etti. İran, Beşar Esad’ın önemli müttefiki olduğu için Washington şimdiye kadar bu ülkenin konferansa davet edilmesine karşı çıkmaktaydı. Oysa Şam ve Moskova kadar Birleşmiş Milletler de İran’ın görüşmelere ortak edilmesinden yana çıkmaktaydı.”
Almanya’nın fosil enerji kaynaklarından yeşil enerjiye geçiş politikası, dönüşümün aboneye finanse ettirilmesini ve enerji sarfiyatı yüksek branşların faturalarından yapılan indirimin de tüketiciye ödetilmesini öngörüyor. Faturaların vergi ve harçlarla daha fazla kabarmaması için yapılan uzun vadeli finansman önerisiyle konu, yeniden gündeme geldi. Münchner Merkur gazetesi maliyeti astronomik boyutlar alan enerji dönüşümüyle ilgili yorumunda şu satırlara yer veriyor:
“Sağmal inek yerine konduğunu düşünen vergi mükellefi ve elektrik abonesi, ‘Devlet neden elektrik vergisini kaldırmaz?’ diye soruyor. Ya da neden verginin yenilenebilir enerji kesintisinin arttığı oranda düşürülmediğini bilmek istiyor. Her yıl vergi tahsilâtı rekorları kıran devletin gücü aslında buna yeter.”
İspanya BasınıSağ liberal İspanyol gazetesi El Mundo, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Ortadoğu’daki sondaj görüşmelerine ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“John Kerry, İsrail ile Filistinliler arasındaki barış sürecini kişisel meselesi haline getirdi, ancak zaman aleyhine çalışıyor ve şu ana kadar bir başarı da kaydetmiş değil! Dün bölgeye yaptığı onuncu ziyarette, ‘yapbozun parçaları yavaş yavaş yerine oturuyor’ diye açıklamada bulunmuş olsa da, İsrail ve Filistinlileri önemli hususlarda tatmin edecek bir anlaşma ufukta görünmüyor. Bölgede büyük bir istikrarsızlık durumu söz konusu. Kerry’nin deyimiyle yapboz parçalarının bir araya gelmeme tehlikesi de var. Bu konuda son tarih 29 Nisan. Ondan sonra devreye Papa girecek. Papa, önümüzdeki mayıs ayında barış elçisi olarak kutsal topraklara hacca gideceğini açıkladı.”
Danimarka BasınıLiberal Danimarka gazetesi Politiken de yorumunda Ortadoğu konusunu ele alıyor:
“İsrail Başbakanı Netanyahu'nun, Filistinliler ile kalıcı bir barışı sağlama ve İsrail’in uzun vadedeki barış ve güvenlik hedeflerine ulaşmak üzere Batı-Şeria’nın işgalinden ve buradaki yerleşim birimi inşaatlarından vazgeçmesi gerektiğini kavraması şart! Bu, barış için çıkmış en iyi fırsat ve Netanyahu sadece Filistinlilerin haklarına saygılı olmak açısından değil, İsrail’in isteği de bu yönde olduğu için barış zamanının geldiğini idrak etmeli. Bunun alternatifi ise ancak İsrail’in daha fazla siyasî ve ekonomik izolasyonu olur.”
Hollanda BasınıHollanda gazetesi De Volkskrant, Irak’ta şiddet ortamının giderek tırmanması ve İslamcı milisler ile Irak Ordusu arasındaki çatışmaların artması kapsamında yer verdiği yorumda, ABD Başkanı Barack Obama’nın bu gelişmeleri görmezden gelemeyeceğini belirtiyor. Yorum şöyle devam ediyor:
“Başkan Barack Obama üzerindeki baskıların yeniden artması olası. Irak’tan sembolik anlam taşıyan mesajlar yükseliyor. Irak Savaşı sırasında Ramadi ve Felluce’de bin 300 kadar Amerikan askeri can vermişti. Başkan Obama o zamanki savaşın kendisinin değil, bir önceki Başkan George W. Bush’un eseri olduğuna göndermede bulunuyor olabilir. Ancak 2011 sonunda Irak'taki tüm birlikleri geri çekme kararı Obama’ya ait. Özellikle Iraklılar eğer bazı birlikler ülkede kalmaya devam etmezse, ülkede tehlikeli bir boşluğun ortaya çıkacağı yönünde uyarıda bulunmuşlardı. Ancak Obama, o zaman seçim arifesinde bulunduğu için kararında direnmişti. Şimdi Irak’ta baş göstermesi muhtemel yeni bir iç savaşın faturası Obama'ya kesilecek.”
Fransa BasınıKatolik Fransız gazetesi La Croix, Irak ve Suriye’deki gelişmelere ilişkin yorumunda bazı tahminlerde bulunuyor:
“Irak ve Suriye'deki gelişmeler Lübnan'da 40 yıldan bu yana devam eden duruma benzer bir hal alabilir. Zayıflamış bir devlet yapısı içinde güçlü bölgesel topluluklar merkezî hükümetin selahiyetlerini tanımamaya başlayabilir, kamu düzenini ya da sınır kontrollerini kendisi üstlenmeye çalışabilir. Kürtler Kuzey Irak'ta özerk yönetimin tadına varmış görünüyorlar. Ülkenin güneyindeki Şiiler, merkezî Şii hükümet ile uyum içindeler. Ancak Irak'ın batısındaki Sünniler kendilerini kenara atılmış görüyorlar; bu da aşırı güçlerin beslenmesine yol açıyor. Buna benzer şeyler Suriye'de de olabilir. Orada da mevcut anlaşmazlıklar zayıflamış bir devlet gücünün çatısı altında çeşitli toplulukların kontrolünde belirli bölgelerin oluşmasına yol açabilir.”
(dw türkçe/bbc türkçe)

YORUM YAZIN