Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (30 Ekim 2013)


İngiltere Basını
Guardian gazetesinin haberinde, Marmaray Projesi'yle ilgili uzman uyarıları yer alıyor. Libya'nın doğusundaki özerklik ilanı, Suriye'de on binlerce kişinin açlık ve hastalıkla yüz yüze gelmesi ve Mısır'ın ünlü komedyeninin yine hedefe konması diğer dikkat çekici haberlerden.

Marmaray projesinin tünel kısmının açılışı, uzmanların uyarılarını da içeren bir Guardian haberinin konusu.

İç sayfa manşetindeki haberde, iki kıtayı birleştiren tünelin, dünyanın en derindeki (56 metre) sualtı demiryolu tüneli olduğuna dikkat çekiliyor.

Projenin bir benzerinin, Osmanlı Sultanı I. Abdülmecid’in hüküm sürdüğü 1860 yılında teknik yetersizlikler nedeniyle rafa kaldırıldığı da haberde hatırlatılıyor.

Guardian muhabiri Constanze Letsch, tünelin henüz projenin tamamlanmadan açılmasıyla ilgili olarak uzmanların görüşlerini almış.

Projede çalışmış olan mühendis Rıza Behçet Akcan’ın ve Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin, elektronik uyarı sistemlerinin çalışmadığı gerekçesiyle “kimsenin bu metro hattını kullanmamasını” istediği belirtiliyor haberde.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “her türlü önlemin alındığına” ve “tünelin 9 şiddetindeki depreme dayanıklı olduğuna” ilişkin karşılıkları da haberde yer buluyor.

Şehir Planlamacıları Odası İstanbul Şubesi yöneticisi Tayfun Kahraman ise toplu taşımacılığın geliştirilmesi açısından projeyi olumlu bulmakla birlikte şu uyarıda bulunuyor: “Marmaray Projesi’ndeki riskler ve güvenlik açıklarıyla ilgili bağımsız bir değerlendirme gerekir ve bulgular kamuoyuna açıklanmalıdır. Bu sadece hükümetin verdiği sözle bir kenara itilemez.”

Günde 1,5 milyon kişiyi kentin iki yakası arasında taşıması beklenen Marmaray hattıyla ilgili olarak Prof. Murat Güvenç’in uyarıları ise daha derinlikli.

Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Güvenç, Marmaray Projesi’nin sosyoekonomik sonuçlarıyla ilgili bir araştırma yapılmadığından şikayet ederek şöyle diyor: “Marmaray özünde teknik bir proje. Şehri ve içindekileri nasıl etkileyeceğine, kent yaşamını olumlu mu olumsuz mu etkileyeceğine dair hiçbir fikrimiz yok. Fakat emin olabiliriz ki İstanbul’un korunmasız sakinleri etkiyi diğerlerinden daha çok hissedecek.”

Kiraların artmasıyla yoksulların ve küçük işyeri sahiplerinin birçok bölgeyi terk etmek zorunda kalabileceğini belirten Prof. Güvenç, “Marmaray hattının açılmasıyla birlikte Boğaziçi Boğazı bir engel olmaktan çıkacak. Bu, bildiğimiz şekliyle İstanbul’un sonu demektir.”

Libya’da özerklik ilanı
Libya bölünüyor mu? Cevabın ipuçları, Times gazetesinin haberinde.

Habere göre, petrol tesislerinin eski muhafız komutanı 32 yaşındaki İbrahim Cadran, ülkenin doğusunda “Sirenayka Konseyi” adı altında 22 kişilik bir kabine kurmuş durumda.

Ecdebiye’de açıklama yapan Cadran, Trablus’taki merkezi hükümeti petrol gelirlerini çalmakla ve suçlayarak, 1951 anayasasındaki diğer federal bölgeleri de aynı yolu izlemeye çağırdı.

Haberde, doğudan petrol akışının durması üzerine Libya’nın günlük 1,4 milyon varil düzeyindeki petrol üretiminin 650 bin düzeyine kadar düştüğünün altı çiziliyor.

20 bin kişilik silahlı gücü olan Cadran’ın, mevcut durumda her gün 140 milyon dolarlık petrol geliri kaybına uğrayan merkezi hükümeti köşeye sıkıştırdığı belirtiliyor haberde.

Diğer yandan, Cadran’ın özerklik ilanına Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC, petrol şirketleri ve yabancı yatırımcıların göstereceği tepki merak ediliyor.

Suriye’de açlık ve hastalık savaşı
Financial Times’ın başyazısında, Suriye’deki Beşar Esad rejiminin kimyasal silahlarını teslim ve imha etmesi için ABD ve Rusya arasında varılan uzlaşma eleştiriliyor.

Silah denetçilerinin 20’yi aşkın kimyasal silah deposuna girmesinden ABD’nin memnun göründüğü belirtilen başyazıda, “bayram etme zamanı olmadığı” belirtilerek şöyle deniyor:

“Birincisi; Esad rejiminin elindeki tüm stokları teslim etmesi muhtemel değil. Şüphesiz bir miktar kimyasal madde bulunduracaktır. Daha önemlisi; kimyasal silahların ayıklanması anlaşmasının, ülkeyi harap eden iç savaşın çözümüne hiçbir katkısı olmayacak. Bu gazete, söz konusu anlaşmanın kısmen Suriye’ye yönelik bir Amerikan füze saldırısını önlediği için haklı olduğuna inanıyor. Fakat bu anlaşma öteden beri, Beşar Esad’ın diğer araçlarla halkına yönelik kanlı saldırılarını meşrulaştırarak, onun konumunu sağlamlaştırma riski taşıyordu.

“Şimdi bu korkular gerçeğe dönüşüyor. ABD geçen hafta, Esad rejiminin kimyasal silah kullanmak yerine, isyancı bölgelere karşı ‘açlık savaşı’ başlattığını belirtti. Nüfusun büyük bölümüne tıbbi yardımı, gıda teminini ve insani desteği engelliyor. Taktikleri düpedüz barbarca.”

Gazete, ABD Başkanı Barack Obama’ya, tekrar iç savaşı sona erdirmek üzerine yoğunlaşmayı tavsiye ediyor.

Guardian’ın Orta Doğu Editörü Ian Black de, yarım milyon civarında Suriyeli bebeğin çocuk felci riskiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.

Black, BM’nin ve yardım kuruluşlarının İslamcı savaşçılara ve rejim güçlerine, çocuk felci aşısı yapılabilmesi için ateşkes çağrıları yaptığını aktarıyor.

Mısırlı komedyen yine hedefte
Mısır’da 2011 yılındaki devrimle birlikte üne kavuşan siyasi taşlamacı Basim Yusuf ile ilgili haberler İngiliz basınında yer almaya devam ediyor.

Financial Times’ın haberinde, ülkenin seçimle işbaşına gelen ilk Cumhurbaşkanı olan Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi’ye hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan Yusuf’un, bu defa ordu yanlılarının hedef tahtasında olduğu aktarılıyor.

Yusuf, Mursi’nin Temmuz ayında devrilmesinin ardından ilk defa sahne aldığında, bu defa Genelkurmay Başkanı General Abdülfettah Sisi’nin etkisiyle kurulan yeni yönetimi hicvetmekten geri durmadı.

Milliyetçi kesimler ise hemen, “orduyu küçük düşürerek milli güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle savcıları göreve çağırdı.

Financial Times, bütün bunlara karşılık olarak Yusuf’un şu sözlerini aktarıyor:

“Hiçbir şekilde bize saldıran, bizi dinden dönmüş ilan eden ve bizim için darağacı kuranlara omuz vermeyeceğim. Aynı zamanda, bu vatan hainliği suçlamalarına, sindirmelere ve güvenlik kuvvetlerinin keyfi tutuklama ve şiddetine de karşıyım… Korkuyoruz ki din adına yapılan faşizmin yerine; millet ve milli güvenlik adına yapılan faşizm geçecek.”

Almanya Basını
Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'nun Almanya Başbakanı Angela Merkel'in cep telefonunu dinlemesine tepkiler sürüyor. Münchner Merkur gazetesi, konuyu şöyle yorumluyor:

"Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, NSA'in dinleme skandalı yüzünden Avrupalılarla Amerikalıların birbirine düştüğünü keyifle nasıl izlediğini tahmin etmek için çok fazla fantaziye gerek yok. Taraflar arasındaki trajik güven kaybı, Rusların geçmişin süper gücünün günümüzün güçlü ülkeleri arasındaki yerini yeniden sağlama alma çabalarını kolaylaştırıyor. Elbette aynı zamanda daha fazla söz hakkına sahip olmak için de. Kremlin'in lideri Putin'in bu konuda olağanüstü bir kozu var: Edward Snowden. Bu Amerikalı köstebeğin açığa çıkaracağı başka gerçekler, Batı'ya siyasi açıdan zarar verecektir. Vladimir Putin de bunun olması için elinden geleni yapacaktır."

Straubinger Tagblatt ise NSA dinleme skandalıyla ilgili yorumunda şu satırlara yer veriyor:

"Bu riskli bir manevra: Amerikan Senatosu İstihbarat Komisyonu Başkanı Diane Feinstein'in Obama ve Komisyon'un Angela Merkel'in dinlendiğinden haberdar olmadığını açıklaması, Amerikan gizli servislerinin tamamen kontrolden çıkıp çıkmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Ayrıca Başkan Obama, Merkel'ın politikalarına ilişkin hassasiyetle hazırlanmış dosyalar önüne konulduğunda, bunun kaynağını hiç sormadı mı? Başkan kendi yönetim aygıtında neler olup bittiğini bilmiyor mu? Belli ki Obama 'bihaber lider' rolünü oynarsa, zararın mümkün olduğunca az olacağına karar verdi."

Düsseldorf merkezli ekonomi gazetesi Handelsblatt ise Almanya - Fransa ilişkilerini ve bu bağlamda Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın izlediği politikayı masaya yatırıyor:

"Hollande, Avrupa'da Almanya Başbakanı Angela Merkel'in alternatifi olduğu etkisini yaratmak istiyordu. Ama piyasalar tarafından cezalandırılmamak için Hollande'ın izlemek istediği aynı bütçe açığını düşürme politikası başarılı olmadı. Ve sonuçta sadece Almanya ile olan ilişkiler gerildi. Buna rağmen Berlin, Fransız ortağı ile ilişkilerine özen göstermek zorunda. Çünkü daha da kötüsü olabilir: Önümüzdeki yıl aşırı sağcı Ulusal Cephe güçlenmeye devam ederse, Hollande'ın siyasi hareket alanı yeniden daralır."

Neue Osnabrücker Zeitung da Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) arasındaki koalisyon müzakerelerini ele alıyor. Gazete müzakerelerin gidişatını şöyle yorumluyor:

"Koalisyon müzakerelerinin hızla ve kararlı bir şekilde devam etmesi sevindirici. En azından Avrupa politikası konusunda taraflar arasında bir çekişme söz konusu değil. Hrıstiyan Birlik partileri ve Sosyal Demokrat Parti tartışmalı mali işlem vergisinin yürürlüğe konulması konusunda çok hızlı bir biçimde uzlaşma sağladı. Bu, şaşırtıcı değil: Bu talebe taraflar seçim programlarında da yer vermişlerdi. Asgari ücretin toplu sözleşmeye göre belirlenmesi uygulamasının yürürlüğe girmesi konusunda da taraflar uzlaşmaya hazır. Ancak sağlık ya da ulaşım politikaları gibi içinden çıkılması zor ve kapsamlı konularda uzlaşma ihtimali ise belirsiz."

İspanya Basını
Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu NSA'in gizli dinleme faaliyetleri ile ilgili tartışmalar yeni bilgiler ışığında daha da alevleniyor. Almanya, Başbakan Angela Merkel’in telefonunun dinlenmesi skandalıyla çalkalanırken, İspanya da Amerikan istihbaratının ülkede sadece geçen yıl aralık ayında 60 milyonu aşkın telefon görüşmesini dinlediği haberine odaklanmış durumda. İspanyol El Mundo gazetesi, İspanyol başsavcılığının dinleme faaliyetlerini gerçekleştiren Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu’na dava açması gerektiğini savunuyor:

“Gazeteci Glenn Greenwald'un ortaya çıkardığı üzere İspanyol vatandaşlarının kapsamlı bir şekilde dinlenmesi, resmî makamların ivedilikle güçlü ve net bir yanıt vermesini gerektirir. ABD Büyükelçisi, bu kapsamlı casusluk iddiasıyla ilgili hükümete bilgi vermek üzere çağırıldı. Ki artık bu iddia teyit edilmiş durumda. Bu nedenle Dışişleri Bakanlığı’nın resmî nota vermesi ve Başbakan Rajoy'un Almanya ve Fransa’nın ABD’ye karşı başlattığı girişime katılması gerek. Ayrıca başsavcılık milyonlarca İspanyol’un özel alanının ihlâli suçlamasıyla NSA’e karşı dava açmalı. Ceza Kanunu’nun 197’nci maddesi uyarınca bu suç, dört yıla varan hapis cezası gerektiriyor.”

İtalya Basını
İtalyan Corriere della Sera gazetesinin, NSA'in dinleme faaliyetleri ile ilgili yorumu ise şöyle:

“Washington’ın elinde pek çok kart var. Olay sadece dost ve düşmanın niyetini ortaya çıkarmak değil. Aynı zamanda gizli operasyonlar için her zaman kullanılabilecek bilgilere ulaşmak. Örneğin bir siyasî lidere bu bilgiler ışığında baskı uygulanabilir, saklayacak şeyleri olan bir sanayi tröstünün başkanına şantaj yapılabilir ya da bir resmî yetkili işbirliğine ikna edilebilir. Elektronik casusluk sadece diğer araştırmalara temel teşkil edecek bir başlangıç noktasıdır. Beyaz Saray, 'heyecana gerek yok, bunu herkes böyle yapıyor’ diyerek kendini savunuyor. Bu doğru. Ama Çin’den ya da Rusya’dan bir Edward Snowden çıkarsa o zaman pek çok şey keşfedebiliriz. Ama interneti en derin köşelerine kadar izleyebilen tek taraf olan Amerikalılar şüphesiz rekabete hiç meraklı değil.”

Hollanda Basını
Hollanda’nın Amsterdam kentinde yayımlanan 'de Volkskrant' gazetesi, ABD’nin İran ile diyalog politikasını ele alıyor ve bu durumun başta İsrail olmak üzere müttefikleri endişelendirdiğini belirtiyor:

“İran ile yürütülen görüşmeler nedeniyle Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin neredeyse her gün Ortadoğu’daki sadık müttefikleri yatıştırması gerekiyor. Geçen hafta İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile yedi saatlik bir görüşme yaptı. Kerry’nin, ‘İran ile kötü bir anlaşmadansa hiç anlaşma yapılmayacağına’ dair verdiği güvenceler de şüpheleri gidermiyor. Sorun, ‘iyi bir anlaşmanın’ ne olduğu konusunda görüş birliği olmaması. Suudi Arabistan gibi İsrail de herhangi bir dönemde nükleer silah sahibi olma imkânının İran’ın elinden alınması gerektiği görüşünde. ABD ise çok kapsamlı ön koşulların hepsine razı olmadığı görünümü veriyor. Suudi Arabistan da İsrail de Amerikalıların Suriye ya da İran'a yönelik askeri eylemlere kalkışacağına artık inanmıyor. En aşırı durumlarda bile.”

Slovakya Basını
Slovakya'dan Pravda gazetesi ise Çek Cumhuriyeti'nde pazar günü yapılan meclis seçimlerinin ortaya koyduğu tabloyu irdeliyor:

"Erken seçimler Çek Cumhuriyeti'ne şüphesiz daha fazla değil, daha da az siyasî istikrar getirdi. Yine de seçimler boşuna değildi. Kökleşmiş partilere dramatik bir ara bilanço çıkarmış oldu. Bu tür ara bilançolar özellikle de can çekişme döneminin uzadığı ve ileride daha da radikal bir patlamaya yol açma riskini uyandırdığı durumlarda yararlı olabilir."

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.