Avrupa Basınında Bugün (13 Aralık 2013)
İngiltere BasınıDaily Telegraph’ta biri Irak'ta diğeriyse Suriye'de Cihatçı grupların güçlenmesiyle ilgili iki haber-analiz dikkat çekiyor.
Irak'la ilgili haber Colin Freeman’a ait.
‘El Kaide Irak’ta siyah yönetim bayrağını çeliyor’ başlıkları haberde, Irak’ın Anbar bölgesinde çekilmiş ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) mensubu bir militanın elinde örgütün siyah bayrağını taşıdığı fotoğraf var.
Haberde ülkenin eski lidern Saddam Hüseyin’in yakalanmasından yaklaşık on yıl sonra Irak’ın, El Kaide nedeniyle katliamlarıyla karşı karşıya olduğu belirtiliyor.
El Kaide’nin saldırılarının mezhepçi özellikleri de barındırdığı belirtilen haberde Iraklı gençlerle de konuşulmuş.
Gençlerin çoğu terör nedeniyle ülkeyi terk etmek istediklerini belirtmişler.
Birleşmiş Milletler’e göre yalnız Ekim ayındaki saldırılarda 979 kişinin öldüğü aktarılıyor.
'Suriye'de iyi adamlar ve kötü adamlar'
Gazetenin forum bölümde Shashank Joshi imzasıyla yayınlanan analizin başlığı, “İyi adamlar Suriye’de kaybetti-savaşan sadece kötü adamlar kaldı”.
Joshi yazıda, Suriye’de son dönemde ılımlı muhalefetin güç kaybettiğini belirttikten sonra “Bu durumda Batı şimdi ne yapmalı?” diye soruyor.
Joshi yazısında özetle şu görüşleri dile getiriyor:
“Suriye’nin ılımlı isyancıları çöküyor. Gelecek yılki barış görüşmelerinden umutlanmayı da kapsayan Batı politikası da onlarla birlikte ufalanıyor.”
“Bu hafta, ABD ve İngiltere, Suriye’nin kuzeyindeki isyancılara ölümcül olmayan yardımı, büyük ölçüde ılımlı, Batı destekli Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) elindeki üslerin ve ellerindeki teçhizatın İslami Cephe tarafından altına üstüne getirilmesinden sonra askıya aldı.”
“Suriye’nin en güçlü isyancı gruplarından sekizi tarafından yakın dönemde kurulan bu koalisyon Selefilerin denetiminde.”
“ABD’nin silah temini ve bombalama konusundaki tereddütlerinde bıkmış, Özgür Suriye Ordusu’nun güçsüzlüğüne tahammülsüz, Washington ve Tahran’ın yakınlaştığı bir dönemde İran’ın etkisini yoklamak için istekli Suudi Arabistan, İslami Cephe üyelerine, özellikle de Şam merkezli İslam Ordusu’na olanca gücüyle destek veriyor.”
“İslami Cephe’deki yedi gruptan altısı açık bir şekilde Cenevre 2 konferansını reddetti.”
“ABD hala Esad’ın gitmesini ama Suriye devletinin yaşamaya devam etmesini istiyor.”
Joshi yazısının sonunda Ilımlı isyancıların silahlandırılmayacağını ama ABD’nin İslami Cephe’ye de silah göndermeyeceğini belirtiyor ve bundan sonra Cihatçıların çevre ülkelere yayılmasını önlemeye çalışacağını, Avrupa’dan gelen savaşçıların ülkelerine dönmelerinin izini süreceğini, Suriye’nin kimyasal silahlarını yok edeceğini ve gelecek yılki barış görüşmelerinin tam bir maskarlığa dönüşmemesi için dua edeceğini söylüyor.
'Batı Suriye politikasını yeniden ele almalı'
Times’ta da Suriye’de Cihatçı grupların güçlenmesi ve Özgür Suriye Ordusu’nun güçsüzleşmesiyle ortaya çıkan gelişmelerle ilgili iki yazı var.
Bunlardan biri gazetenin editoryal görüşlerini yansıtan sayfada ele alınmış.
Bu yazıda Suriye’de bugün yaşananlardan dolayı asıl olarak Suriye lideri Beşar Esad’ın suçlu olduğunun altı çizildikten sonra Batı’nın Suriye politikalarında başarısız olduğu, Batı diplomasisinin Suriye konusunda neyin ulaşılabilir olduğunu yeniden ele alması gerektiği belirtiliyor.
Gazete, bir savaş suçlusu olarak nitelediği Beşar Esad’la görüşülmemesi gerektiğini belirtiyor ama Esad’ın çevresindeki yöneticilere yargılanmadan muafiyet gibi bazı haklar sunularak bu kişilerin rejimden kaçarak rejim hakkında bilgi vermesinin sağlanabileceğini öneriyor.
Gazetenin Savunma Muhabiri Tom Coghlan’ın imzasıyla yayınlanan haberdeyse İslami Cephe’nin Özgür Suriye Ordusu'nun denetimindeki Türkiye ile bir sınır kapısını da içeren bir bölgeyi ele geçirmesinin ardından ortaya çıkan tabloyla ilgili olarak uzmanların görüşüne yer vermiş.
Uzmanlar, son gelişmeyle birlikte ÖSO’nun artık güçsüzleştiğini belirtmişler.
Bazı uzmanlar son gelişmelerle birlikte Cenevre görüşmelerinin daha da belirsiz bir hale geldiğini söylemiş.
'Akdeniz'de Afganistan'
Financial Times’ın gazetenin editoryal görüşlerini yansıtan sütununda da Suriye’de radikal İslamcılığın güçlenmesi konusu var.
Akdeniz’deki Afganistan başlıklı yazıda Suriye’de İslamcıların güçlenmesinin Suriye’de iç savaşta yeni bir safha açtığını yazıyor.
Yazıda özetle “ABD, ılımlı isyancı gruplar iç savaşın ilk dönemlerinde silah gönderseydi bugün manzara ortaya çıkmazdı” yorumu yapılıyor.
Yazının sonunda Esad’ın iktidarda kalmayı sürdürmesi durumunda Suriye’nin Akdeniz’deki bir Afganistan olma ihtimalinin artacağı belirtiliyor.
Guardian’ın ana sayfasında, Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki bir mülteci kampında kalan bir Suriyeli mülteci çocuğun kar altında çekilmiş bir fotoğrafı var.
Gazete, Suriyeli mültecilerin çetin kış şartlarında mülteci kamplarında yaşadıklarına tam sayfa ayırmış.
Haberde özetle şu bilgilere yer veriliyor:
"Orta Doğu’daki sert kış şartları Lübnan’da ve Suriye’nin diğer komşu ülkelerinde kalan Suriyeli mülteciler için hayatı zorlaştırıyor."
"Akdeniz’in Doğu kıyılarında etkili olan Alexa fırtınası nedeniyle Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki mülteciler çok zor şartlarda altında yaşam mücadelesi veriyor."
Gazeteye konuşan yardım örgütü Save for Children’dan Ahmet Baroudi, kamplarda kalan birçok çocuğun ayakkabısının olmadığını, terlik giydiklerini, naylon barınakların rüzgar nedeniyle yırtıldığını, yakacak odunu olmayan ailelerin plastik kutuları ve karton kutuları yaktıklarını söylüyor.
Almanya BasınıFrankfurter Allgemeine Zeitung Ukrayna'da muhalefetin haftalardır sürdürdüğü protesto gösterilerini ve Rusya'nın Ukrayna üzerindeki etkisini şöyle yorumluyor:
"Putin'in konuşması AB için Rusya'ya karşı, her iki tarafın da çıkarlarını gözetecek, mantıklı ve gerçekçi bir politika izlemenin ne kadar zor olduğunu ibret verici bir biçimde gösteriyor. Putin'in Ukrayna konusunda söyledikleri ciddiye alınacak olursa, o zaman ilişkiler daha basit hale gelir, Avrupa da daha emin olur. Ancak Moskova'da yapılan açıklamalar ve izlenen icraatlar birbirinden o kadar uzak ki, ikisinin birbiri ile hiçbir biçimde alakası yok. Bu durum özellikle Rus hükümeti dostane davrandığında sorun olacaktır. Putin'in şimdi Rusya'nın Ukrayna'yı kesinlikle zorlamadığını söylemesi güzel. Peki, ama o zaman Ukrayna ile son aylarda birbiri ardına ekonomik konularda yaşanan ihtilafların nasıl bir açıklaması var?”
Neue Osnabrücker Zeitung aynı konuyla ilgili yorumunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ulusa sesleniş konuşmasında Ukrayna ile yaptığı açıklamaları mercek altına alıyor:
"Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ulusa sesleniş konuşmasında alışılmışın dışında uysal bir üslup kullandı. Barışçıl bir biçimde ülkesinin süper güç olmak istemediğinin ve bölgesel bir nüfuz kurma arzusunda da olmadığının güvencesini verdi. Ancak uygulanan politikaların iç yüzü sözlerinin yalan olduğunu ortaya çıkarıyor. Bu dev ülke için bölgesel üstünlüğün ne kadar önemli olduğu, şu sıralar Ukrayna örneğinde somut biçimde görülüyor."
Magdeburg'da yayımlanan Volksstimme Putin'in açıklamalarını Batılı ülkelere tavrı açısından sorguluyor. Yorum şöyle:
"Vladimir Putin Batı'yı dejenere ve ahlaksız olarak görüyor. Avrupa'nın toplumsal değerleri Putin'e yabancı ve tamamen zıt. Bunun yerine, dünyadaki insanların ortak yaşamının bekçisi, güçlü Rusya senaryosunu ortaya atıyor. Devlet Başkanı Putin için en önemli konu Rus ekonomisinin güçlendirilmesi. Yeraltı zenginlikleri ve silahlar dışında çok kaynağa sahip değil. Putin, ulusal bağımsızlık konusunda daha fazla ısrar edebilir. Çünkü ekonomik açıdan beğenmediği Batı ile ortaklığa girişmek istemiyor."
Moskova ile Berlin'in ekonomik açıdan daha sıkı ilişkilere sahip olduğunu belirten Westdeutsche Zeitung buna rağmen Rusya'nın artık Almanya ve AB ile ilişkilere çok da önem vermediğini vurguluyor:
"Rusya'nın siyasi açıdan Almanya'ya ilgisi azaldı. Yeltsin döneminde Moskova Almanya'yı köprü kuran ve Rusya'nın AB ile ilgili perspektiflerinin avukatlığını yapan bir ülke olarak görüyordu. Ancak AB, Rusya için cazibesini yitirdi. Putin, artık daha çok AB üyesi ülkeler arasında köprü görevi görmenin avantajlarını kullanıyor. Burada Avrupa'nın ortak bir dış ve güvenlik politikası oluşturamamasının acısı çıkıyor. AB'nin dış politika yüksek temsilcisi Catherine Ashton'un Ukrayna'ya yaptığı ziyaret, Rusya açısından sembolik bir öneme bile sahip değil."
Rusya BasınıRus hükümet gazetesi Rossiyskaya Gaseta Ukrayna ilgili "AB Ukrayna'da diyaloğu engelliyor" başlıklı yorumunda şu görüşleri savunuyor:
"Muhalefet liderleri AB ve ABD'den temsilcilerle buluştuğunda, Kiev'de yuvarlak bir masa etrafında ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkış yollarının aranması planlanıyordu. Ancak muhalefetten hiç kimse buraya gelmedi. Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'ten sürekli olarak siyasi rakipleriyle diyalog arayışına girmesini isteyen Avrupalı politikacılar, bu diyaloğu engellemek için ellerinden geleni yapıyor. AB, yurtdışından gelen şiddetli yardıma rağmen yeni bir Turuncu Devrim olmamasını kabul edemiyor. Avrupa bayrağı altında rejimi değiştirme çabası ve uyguladığı 'Made in Europa' siyaset teknolojisi, başarısız oldu. Bu, AB Komisyonu temsilcilerinin ve Batılı kurumların Kiev'in AB ile Ortaklık Anlaşması'nı imzalamayı reddetmesinin ardından aldığı ikinci yenilgi."
Ukrayna BasınıUkrayna'dan Komsomolskaya Pravda gazetesi ise "Muhalefet Kiev'i ele geçiriyor" başlıklı yorumda şu görüşleri savunuyor:
"Bağımsızlık Meydanı'ndaki protestolar sosyal açıdan aktif vatandaşların inisiyatifi ile başlamıştı, onların zekalarıyla. Şimdi yeniden onların şifalı ve makul düşüncelerine ihtiyaç var. Ancak onlar çoktan kayboldu, siyasi liderlerin ağırlığı altında ezildiler. Bu nedenle muhalefetten önce Bağımsızlık Meydanı'na giden insanları dinlemeye değer."
Fransa BasınıFransız Ouest-France'ın Ukrayna ile ilgili yorumunda şu satırlar göze çarpıyor:
"Ukrayna muhalefeti soğuğa, kara rağmen sokakları dolduruyor ve geri çekilmiyor. Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in iktidarı sallanıyor. Bu büyük Doğu Avrupa ülkesinin geleceği tehlikede. Durum farklı da olsa aslında Kiev'i 2004 yılında sarsan Turuncu Devrim'in ikinci perdesini yaşıyoruz. Ukraynalıların yüzlerini Batı'ya dönmek için binlerce nedeni var. Polonyalı komşularının yakın zamanda sahip olduğu refahı kıskanıyorlar. Özellikle de gündelik hayatlarını Polonya ile kıyasladıklarında... AB bu çağrıyı yanıtsız bırakamaz."
Bir başka Fransız gazetesi Le Monde ise, "Avrupa sesini yükseltmek zorunda" başlıklı yorumunda şu görüşleri savunuyor:
"Avrupa saklanamaz. 46 milyon nüfuslu Ukrayna'nın kaderinin, çevremiz üzerinde önemli etkileri olacaktır. Kiev'de şiddetin tırmanma tehdidi içinde olduğu şu günlerde açık ve somut bir bir mesaj göndermenin zamanı geldi: AB, Kiev'de otoriter bir yönetime kayışın sonuçları olacağını açıklamak zorunda. Örneğin Ukrayna'da giderek belirgin hale gelen siyasi baskının sorumlusu politikacıların yurtdışındaki mal varlıklarının dondurulması ve seyahat yasağının konulması gibi sonuçlar..."
(dw türkçe/bbc türkçe)

YORUM YAZIN