Avrupa Basınında Bugün (10 Aralık 2013)
İngiltere BasınıGuardian gazetesinin bugün ana sayfa manşetinde, dünyanın dört bir yanından 500’den fazla ünlü yazar ve sanatçının imza atarak dijital çağdaki kitlesel gözetlemeyi eleştirdiği manifestoyla ilgili haber var.
Metinde, istihbarat servislerinin milyonlarca insanın dijital iletişimini gözetlemesinin dünyada yaşayan herkesi potansiyel şüpheli durumuna düşürdüğü ve demokrasinin altını oyduğu belirtiliyor.
İmzacılar arasında Türkiye’den Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Buket Uzuner ve Murathan Mungan bulunuyor.
81 ülkeden metne imza koyan diğer isimlerden bazıları şöyle Günter Grass (Almanya), Arundhati Roy (Hindistan), Nick Cave (Avustralya), Björk (İzlanda), Amos Oz (İsrail), Tarık Ali (İngiltere), Ian McEwan (İngiltere), Louis de Bernieres (İngiltere), Hanif Kureishi (Abd, Pakistan), Paul Auster (ABD).
Yazarlar, bu alandaki hakların korunması amacıyla Birleşmiş Milletler’e Uluslararası Dijital Haklar Beyannamesi oluşturma çağrısı yapmış.
Haberde dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinin, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve Kongresi'ne mektup yazarak izleme faaliyetlerinde geniş çaplı değişiklik yapılmasını talep ettiği de hatırlatılıyor.
AOL, Apple, Facebook, Google, LinkedIn, Microsoft, Twitter ve Yahoo şirketleri "Devlet İzlemesinde Reform Yapın" adlı bir grup oluşturmuştu.
Guardian’ın son dönemde yayınladığı Edward Snowden belgelerinde istihbarat servislerinin dünya çapındaki gözetimlerinin boyutu ve yöntemleriyle ilgili çarpıcı bilgiler ortaya çıkmıştı.
Suriyeli çocukların savaş travması
Independent’ta savaştan kaçan Suriyeli mülteci çocukların savaşın travmasını üzerilerinden atamamasıyla ilgili bir haber dikkat çekiyor.
Haberde, Richard Hall’ın Kilis’teki mülteci kampını ziyaretinde edindiği izlenimler aktarılıyor.
Hall’a konuşan, kampta çalışan yardım kuruluşu görevlileri ve öğretmenler çocukların psikolojilerinden duydukları kaygıları aktarmış.
Hasan isimli bir bilişim öğretmeni şunları söylemiş: “Savaş zihinlerine kazınmış. Sürekli gördükleri şeylerden, bombalardan ve patlamalardan konuşuyorlar. Bundan dolayı git gide daha fazla kaygılanıyorum. Her şeyi hatırlıyorlar.”
Hall, çocukların korkularını aileleriyle de kendilerini ziyaret eden gazetecilerle de paylaşmadığını söylüyor.
Haberde ayrıca özetle şu bilgilere yer veriliyor:
“UNICEF’e göre bir milyon fazla çocuk Suriye’den kaçtı ve mülteci kaydı yaptırdı. Yaklaşık 294,000’i Türkiye’ye gelirken diğerleri Lübnan, Ürdün ve Irak’a gitti."
"Ürdün’deki Zaatari mülteci kampı 130,000 kişiye ev sahipliği yapıyor ve bunların yüzde 65’i 18 yaşının altında. BM’ye göre buradaki 300’den fazla çocukta travma sonrası stres bozukluğu teşhis edildi.”
Obama ve Castro birarada
Times gazetesi Perşembe günü yaşamını yitiren eski Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Madela’nın bugüne yapılacak resmi cenaze töreniyle ilgili uzun bir habere yer veriyor.
Gazete haberde, Mandela’nın ölümüyle Castro ve Obama’yı biraraya getirdiğini yazmış.
Haberde törenin ABD Başkanı Barack Obama ve Küba Devlet Başkanı Raul Castro’nun aynı sahneden milyonlarca kişiye seslenmesini sağlayacağına dikkat çekiliyor.
ANC'nin geleceği
Financial Times’ta ise yer alan bir analizde ise Mandela’nın ölümü sonrası ANC’nin (Afrika Ulusal Kongresi) liderliğinin politik olarak çok daha fazla tartışılacağı ele alınıyor.
Andrew England imzasıyla Johannesburg’dan kaleme alınan analizde Moagi Morake adlı bir ANC destekçisinin görüşlerine de yer verilmiş.
Morake şunları söylemiş: “ANC kibirli ve yozlaşmış ve bizi Madiba’nın (Nelson Mandela) bize söylediğinden başka bir yöne götürüyor.”
Analizde bu tür şikayetlerin büyüdüğü, Jacob Zuma'nın liderliğindeki partinin gelecek yıl yapılacak seçimlerde de birinci parti olacağı ancak oy oranlarının düşmesinin beklendiği tespitinde bulunuluyor.
Yazıda ANC taraftarlarının partinin eski ruhunu kaybettiğini düşündüğü, parti liderliğinden memnun olmadığı aktarılıyor ve bu durumun da Mandela’nın ölümü sonrası partinin çizgisini ve liderlerini çok daha fazla tartışmalı hale getireceğini öne sürülüyor.
Almanya BasınıSüddeutsche Zeitung, Ukrayna’da devam eden hükümet karşıtı protestoları ele aldığı yorumunda AB’nin hata yapma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu öne sürüyor:
"Avrupa’da tanınan bir isim olan Kliçko güvenilir, dürüst birisi olarak görülüyor. Batı’nın adamı olarak değerlendirilen Kliçko'ya ayrıca Ukrayna’da geleceğin kazananı da olarak bakılıyor. Ancak ya Ukraynalılar bu durumu farklı görüyorsa? Avrupa Birliği, Ukrayna ile Ortaklık Anlaşması müzakerelerinde yaptığı hatayı tekrar etme tehlikesi ile karşı karşıya: Zira Brüksel ve Berlin, Ukrayna’ya büyük bir özgüvenle bakıyor. Ancak Ukrayna muhalefeti tek bir isimden ibaret değil. Muhalefet kendini ne kadar 'birleşik' olarak nitelese de aksine parçalanmış durumda."
Geçiyoruz Almanya’ya… Başbakan Angela Merkel'in partisi Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) üyeleri Berlin'deki mini parti kongresinde Sosyal Demokrat Parti ile planlanan koalisyon sözleşmesini onayladı. Berliner Zeitung’un konuya ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz.
"En zor görevlerinden biri, Hrıstiyan Demokrat Birlik'i bekliyor. Ve bu da büyük koalisyon değil. Ondan daha da zor bir görev. CDU’nun Genel Başkanı Angela Merkel’in halefini seçmenin yolunun hazırlaması gerekiyor. Bununla son yıllarda önce uygunsuz bir istek, ama sonrasında bir doğa yürüyüşü gibi algılanan birçok konunun yeniden gözden geçirilmesi söz konusu. Örneğin enerji dönüşümünün. İçinden çıkılması zor bir konu, evet. İyi ama CDU, Merkel’in yerini doldurabilecek birini nereden bulacak? Ufukta liderliğe oynayan ve yükselen bir isim görünmüyor. Şimdiye kadar gündeme gelen adaylar ya skandallarla zarar gördü ya istifa etti ya da tartışmalı bulundu."
Frankfurter Allgemeine Zeitung’un aynı konuya ilişkin yorumu ise şöyle:
"Hrıstiyan Demokrat Birlik için Merkel'in iki büyük adımı, yani emekliliğin 67 yaşına yükseltilmesinden geri dönüş ve asgari ücretle ilgili uzlaşma çok az somut gerekçeye dayandırılıyor. Böyle bir uzlaşma, daha çok erken seçimlere gidilmesine mani olma baskısına dayanıyor. Merkel’in prim yapmayı denediği konular ise 2015 için öngörülen dengeli bir bütçe, enerji dönüşümü ve Avrupa politikasıydı. İşte tüm bunları karara bağlamak neredeyse 3 ay sürdü. Merkel’e göre, Almanya’da bir süre yeni yasal düzenleme yapılmasa da ülkenin durumu hiç de kötü değil. Bu da demek oluyor ki; asıl önemli olan büyük olan, küçükler biraz bekleyebilir. Ancak büyük olan her ne ise, Almanya heyecanla onun yolunu gözlüyor."
Aralarında Facebook, Microsoft, Google, Twitter, Yahoo ve Linkedln gibi dev isimlerin yer aldığı şirketler ABD Başkanı Barack Obama ve Amerikan Kongresi üyelerine hitaben bir mektup yazdı. Gizli servislerin internetteki casusluk programlarına karşı atağa geçen şirketler, kullanıcılarının internetteki faaliyetlerinin resmi kurumlar tarafından izlenmesine sınırlama getirilmesini talep ediyor. Frankfurter Rundschau'un bu konuya ilişkin yorumu şöyle:
"ABD’nin en büyük internet firmalarının bu girişimini çok dikkatli değerlendirmek gerekiyor. Şirketler istihbarat servislerinin daha sıkı denetlenmesini talep ediyor. İnternetin izlenmesinde reforma gidilmesini ve bir dönüşüm başlatılmasını istiyorlar. Dev firmalar, tabii ki kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Çünkü kitlesel bir izlemenin işletme esaslarına zarar verdiğini ve her şeyden önce de müşterilerinin güvenini kaybettiklerini dikkate almak zorundalar. Özel şirketlerin özgürlük, mahremiyet ve onur gibi temel değerlerin anlamını demokratik hükümetlere anlatması çok utanç verici. Hükümetlerin istihbarat birimlerinin izleme hastalığına karşı çoktan bir girişim başlatmaları gerektirdi. Bu bağlamda Almanya hükümetinin eyleme geçmemesi de ağır ihmalkârlık."
İspanya BasınıSağ liberal İspanyol gazetesi El Mundo, kitlesel protestolara sahne olan Ukrayna’da en iyi çözümün seçimlere gitmek olduğunu belirttiği yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Kiev’deki gerginlikler tehlikeli boyutlara ulaştı. Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in AB ile Ortaklık Anlaşması'nı imzalamayı reddetmesi üzerine halkın belirli kesimlerinde Rusya karşıtı bir atmosfer oluşmaya başladı. Devlet başkanının parlamentoda çoğunluğa sahip olması nedeniyle durum daha da çetrefil. Yanukoviç yandaşları ile muhalefet çevreleri arasında uzlaşma sağlanmasının çok zor hatta hiç mümkün olmadığı görülüyor. Tüm bu hususlar göz önüne alındığında en iyi çözüm seçimlere gitmektir. Yeni seçilecek bir devlet başkanı ile yeni parlamento, bekleme aşamasında olan kararları alabilme meşruiyetine sahip olacaktır.”
Polonya BasınıSol liberal Polonya gazetesi Gazeta Wyborcza ise yorumunda Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un Soçi boykutunu konu alıyor:
“Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Rusya’ya bağlı Soçi’de düzenlenecek Kış Olimpiyat Oyunları’nı boykot ediyor. Bu durum Avrupa ile Rusya arasındaki ilişkilerin daha da zor hale gelmesini beraberinde getiriyor. Ne var ki Gauck başka türlü davranamazdı. Yıllardan beri Almanya’da demokratik bir toplum inşasıyla uğraşan ve halkını insan haklarına saygılı olmaya davet eden Gauck, her şeyin toz pembe olduğu izlenimi verilmek istenen Soçi’deki Olimpiyat Köyü’nde boy gösteremezdi. Üstelik bunu da yıllardır Rus toplumunu cenderede tutan, komşu ülkelere uyguladığı baskılarla nüfuz kazanmaya çalışan bir adamın yanında durarak yapması mümkün değil.”
Danimarka BasınıLiberal Danimarka gazetesi Politiken de Dünya Ticaret Örgütü’nün Endonezya'nın Bali adasında küresel ticaretin liberalleşmesine yönelik paket üzerinde uzlaşmaya varmasını yorum sütununa taşımış:
“Bali Antlaşması'yla birlikte küresel hedefler yeniden canlanıyor ve bunların daha da güçlendirilmesi gerekmekte. Zira daha fazla adil ticaret yoksullukla mücadelede önemli bir araç. Dünya Ticaret Örgütü, dünya çapındaki ticaret ilişkilerinde kalkınmakta olan ülkelerin fırsatlarının artması bakımından önlerine çıkan en iyi kuruluştur. Kalkınmakta olan ülkeler açısından bu kuruluş, daha güçlü ve zengin ülkelerin birtakım kurallara tabî kılınmasını sağlamak için güçlü bir destek ve olanak anlamına gelmekte. Bunların yapılması için zamana ihtiyaç var, süreç ise engelli ve zor. Ancak Dünya Ticaret Örgütü, siyasî irade olduğu zaman gerçekten ilerleme sağlanabileceğini göstermek suretiyle değerini bir kez daha ispatlamış oldu.”
Fransa BasınıSol liberal Fransız gazetesi Liberation geçen perşembe akşamı vefat eden ve yarın ilk resmî cenaze töreni yapılacak olan Güney Afrika’nın efsanevî lideri Nelson Mandela’nın manevi mirasını yorum konusu seçmiş:
“Güney Afrika ve dünyanın geri kalan ülkeleri bugün yetim kaldı. Afrikalılar, mücadelelerin, hapis cezasının ve iktidar koltuğunun bile karakterini bozamadığı bu dev sesi yitirdiler. Güney Afrika’nın ilk siyahî lideri Nelson Mandela tüm bir kıtaya ümit ve onur bağışladı. Bu kıta bugün hâlâ bölünmüş ve sömürge geçmişi nedeniyle hasta durumda. Bu kıta ayrıca, Mali ve Orta Afrika’da görüldüğü üzere kendi kötü ruhlarıyla mücadele etmekten uzak. Mandela’nın sesine herkes kulak verildi, çünkü o, ırkları ve ten rengini önemsiz kılan bir dünya arzu ediyordu. Tek bir ulus, tek bir halk, tek bir aile istiyordu. Güney Afrika için verilmiş olan bu ders tüm dünya için geçerlidir.”
(dw türkçe/bbc türkçe)

YORUM YAZIN