Avrupa Basınında Bugün (25 Kasım 2013)
İngiltere Basınıİran'ın nükleer programıyla ilgili olarak dün İsviçre'nin Cenevre kentinde varılan uzlaşma, tüm boyutlarıyla, ayrıntılı bir şekilde işleniyor İngiltere basınında.
Anlaşma uyarınca İran, uranyumu nükleer silah araştırmaları için kullanılabilecek seviye olan yüzde 5'ten daha fazla zenginleştiremeyecek, bu seviyenin üzerinde üretilmiş uranyum stokunu azaltacak, İran'ın nükleer tesislerindeki denetimin kapsamı genişletilecek, denetçilere Natanz ve Fordo tesislerinde her gün inceleme yapma imkanı verilecek.
Bunun karşılığında altı ay süreyle İran'ın nükleer programıyla bağlantılı hiçbir yeni yaptırım getirilmeyecek.
Yaptırımların hafifletilmesiyle de İran'a yaklaşık 7 milyar dolarlık ekonomik rahatlama sağlanacak.
Guardian dün sabahın erken saatlerinde kamuoyuna duyurulan uzlaşmanın İranlı ve Amerikalı yetkililer arasında geçen Mart ayından bu yana süren gizli görüşmelerin bir sonucu olduğunu yazıyor.
'Savunmaya değer uzlaşma'
Uzlaşmayı 'tarihi' diye tanımlayan gazete, 1979 İran İslam devriminden bu yana iki ülke arasında varılan en önemli anlaşma olduğunu söylüyor.
Guardian başyazısına da 'Savunmaya değer, tarihi bir anlaşma' başlığını atmış. Cenevre'de yaşananları ABD Başkanı Barack Obama'nın şimdiye kadarki en büyük dış politika başarısı olarak gören gazete anlaşmaya şüpheyle bakanlara şöyle sesleniyor;
"Uzlaşmaya 'Hayır' diyenlere, ABD Kongresi'ndeki şahinlere, İsrail'e, bazı Körfez ülkelerine ve tabi İran'dakilere karşı güçlü argüman, ellerindeki Ortadoğu'yu bir başka savaşa sürüklemek dışındaki alternatiflerinin ne olduğunu sormaktır. Beğenin ya da beğenmeyin Suriye lideri Beşar Esad'la yapılan kimyasal silah anlaşması, Suriye'deki bu korkunç silahlardan kurtulmakta güdümlü bir füzeden daha etkin oldu. Ama yine de Suudi hükümeti, bombalama olmadığı için müttefikini açıkça küçümsüyor. Benzer bir şekilde silah denetçilerinin yaygın varlığı, İran'ın taahhütlerine uyup uymadığına emin olmak için, nükleer biliminsanlarını suikastlarla öldürmekten daha çok işe yarar."
'Batı'nın pazarlık gücü darbe aldı'
Times ise çok daha farklı bir şekilde yorumluyor uzlaşmayı. Gazeteye göre Batı ambargoları kısmen kaldırarak İran üzerindeki pazarlık gücüne büyük darbe aldı. Dikkat çeken satırlar şöyle;
"Ülkenin enerji ihtiyaçları karşılamak için tasarlanmış bir nükleer program için İran'ın uranyum zenginleştirme kabiliyetine ihtiyacı yok. İran'ın iddia ettiği uranyum zenginleştirme hakkı bir hayal. Açık piyasadan daha ucuza alıp, ithal de edebilirler. Rejimin, tüm derecelerde zenginleştirilmiş nükleer yakıta ulaşmaktaki ısrarı, nükleer silah geliştirme manevrasını elinde tutmak istediğini gösteriyor. İran ödün verdiği yerlerde bunu baskı gördüğü için yaptı. Tahran, nükleer bombaya sahip olmasına yardımcı olacak faaliyetlerine sadece ara vermek yerine, tamamen imha edene dek baskı hafifletilmemeliydi. Uluslararası güçler İran'a bir rahatlama fırsatı vererek, son 15 yıldır başka hiçbir şeyin yapamadığını başaran yönteme geri dönüşün daha zor olduğunu görecekler".
'Uzlaşmaya şans verilmeli'
Financial Times ise başyazılarından birinde nihai bir anlaşmaya varmanın zor olduğuna dikkat çekiyor ama uzlaşmaya şans verilmesi gerektiğini de vurguluyor. Gazete şöyle devam ediyor;
'Nihai bir anlaşmaya varmak zor olacak. ABD Kongresi hala İran'a karşı yeni yaptırımlar gündeme getirerek uzlaşmayı baltalama hatasını yapabilir. Aynı zamanda Kuzey Kore tarafından nükleer silahlar konusunda kandırılan ABD İran konusunda dikkatli olmalı. Irak ve Afganistan'a karşı askeri müdahale geçtiğimiz on yılın üzerine gölge düşürdü. Diplomasi çok az zafer kazandı. Dünya buna bir şans vermeli"
Barış Atay'a gözaltı Times'ta
Times, 'Aktörler, öğretmenler, imamlar gösteriler nedeniyle ateş hattında' başlıklı haberinde Türkiye'de oyuncu Barış Atay'ın gözaltına alınmasını duyuruyor okuyucularına. "Türk polisi, misilleme gibi görünen gözaltıların sonuncusunda geçen yazki hükümet karşıtı gösterilere destek veren tanınmış, genç bir oyuncuyu tutukladı" diyor.
Gazete Atay'ın uçağa binmek üzereyken, Redhack soruşturması için İstanbul, İzmir ve Ankara'da düzenlenen operasyonlar kapsamında gözaltına alındığını yazıyor. Gazete Redhack grubunun Atay ve gözaltına alınan diğer 11 kişinin kendileriyle ilgisi olmadığını söylediğini aktarıyor. Haber şöyle devam ediyor;
"Sıklıkla nazik ve şehirli bir grup olan Gezi eylemcilerinin takibi, geniş bir sıra dışı muhalif çeşidini etkiledi. Bezm-i Âlem Sultan Camii İmamı ve Müezzini şehirden sürüldü. Onlarca gazeteci ya işten atıldı ya da el çektirildi. Terör bağlantıları iddialarıyla yargılananlar da var. Hükümet vergi soruşturmalarıyla protestolara destek veren işletmeleri hedef aldığı iddiasını reddediyor. Atay'ı polis götürürken, Türk medya kuruluşları, gösterilere katıldığı için maaşı kesilen ve evinden uzakta bir okula sürülen ilkokul öğretmeni Feray Bozoklar'dan bahsediyordu. Bozoklar ise iddiayı reddediyordu."
'Rusya'ya karşı konulmalı'
Independent dünya haberleri sayfalarında Ukrayna'da 100 binden fazla kişinin hükümetin Rusya'nın baskısıyla Avrupa Birliği'yle ekonomik işbirliği anlaşmasını askıya alma kararını protesto etmesine geniş yer ayırıyor.
Rusya, Ukrayna'yı Belarus ve Kazakistan'ın üyesi olduğu kendi gümrük birliğine dahil etmeye çalışıyor. Ukrayna'nın AB anlaşmasını Rusya'nın baskısıyla askıya aldığı belirtiliyor.
Gazetenin Kiev'deki muhabiri Ukrayna'da ana akım kanalların hiçbirinin 100 bin kişinin katıldığı eylemden görüntüler yer vermediğini söylüyor. Bunun yerine televizyonların şehrin bir başka köşesinde, hükümet yanlısı eylemi gösterdiği belirtiliyor. Gazete hükümet yanlısı eyleme binden az kişinin katılmasına karşın bir polis sözcüsünün 'iki eyleme katılımın aynı düzeyde olduğunu' söylediğini aktarıyor.
Financial Times ise başyazılarından birinde Batı'nın Moskova'ya daha sert bir tepki vermesi gerektiğini söylüyor. Dikkat çeken satırlar şöyle;
Rusya'nın Ukrayna, Moldova, Gürcistan ve Ermenistan'ın Avrupa Birliği arzuları konusunda yaptığı zorbalık, soğuk savaş sonrasında olunan ülkelerin egemen karar verebilme kuralına meydan okuyor. Rusya pratikte sadece savunma ittifaklarına değil, ticaret gruplarına giriş konusunda veto hakkı olacaksa, batı dünyası değerler sistemi tehdit altında demektir."
Almanya BasınıSüddeutsche Zeitung, İsrail'in Batılı devletlerle İran arasında varılan nükleer uzlaşmayı engelleme girişimine ayırdığı satırlarda şu görüşleri dile getiriyor:
“ABD ve İran'ın yönetim zirvesinde barışma ve uzlaşma gönüllülüğü artıyor. İsrail istihbaratı bile Başbakan Benyamin Netanyahu'nun aksine, İran ile çıkar dengesine dayalı siyasi ilişki kurmanın mümkün olduğu sonucuna varmıştı. Bir zamanlar Mısır kaybettiği savaşların neticesinde İsrail'i can düşmanı bellemişti. ABD'nin iki ülkeyle de iyi ilişkilerinin olması sayesinde Mısır ile İsrail sonunda barıştılar ve ikili barış günümüze kadar dayandı. Cenevre'deki uzlaşmanın ardından Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, Kudüs ile Tahran arasında da böyle bir üçgen kurabileceğine güvenen ve şartların müsait olduğunu söyleyenlerin sayısı artıyor. İran, Irak savaşında köşeye sıkıştığında İran'a gizlice silah gönderilmesinde İsrail, ABD ile işbirliği yapmıştı. İsrail açısından İran değil, Araplar düşman sayılıyordu. İran'ın İsrail'e savurduğu savaş nidaları propagandadan başka bir şey değildi. Aslında İranlılar Filistin meselesi ile de ilgilenmiyorlar. Şimdiye kadar hiçbir İran askerinin bir İsrail askerine ateş etmediği de unutulmamalı.”
Berlin'in Tagesspiegel gazetesinde, Cenevre'de varılan uzlaşmanın Başkan Barack Obama'yı ağır sorumluluk altında bıraktığına dikkat çekiliyor:
“Riskler ortadan kaldırılabilmiş değil. Çünkü müzakerecilerin kendi saflarındaki muarızları yakınlaşmanın ne kadar önemli olduğuna ikna edebilecek tavizleri kopardıkları söylenemez. ABD, başarılı baskı aracı olarak kullandığı petrol ambargosu ve dondurulan banka hesapları gibi kozları hemen elden çıkarmak istemediği görülüyor. Bunun nedenini anlamak zor değil. Ama bu tutumun İran'ı görüşmelere son vermeye itebileceği de unutulmamalı. Diğer tarafta ise Başkan Obama'nın, nükleer programın sadece durdurulmayıp, sıfırlandırılacağına dair de kanıtlara ihtiyacı var. Aksi takdirde Amerikan Senatosu anlaşmayı onaylamayacaktır.”
Düsselddorf'ta yayımlanan Rheinische Post gazetesi nükleer görüşmelerde kısa adımlar atılmasının diyalogun kesilmesinden evla olduğunu vurguluyor:
“Konuşulduğu müddetçe savaşılmayacağı diplomasi literatüründe sıkça kullanılan bir formüldür. İran ile varılan ön anlaşma, Ortadoğu'nun barışa kavuşacağı ve dünyamızın daha güvenli hale geleceği demek değildir. Ancak, önümüzdeki altı aylık sürede İran'ın nükleer programını kısmen dondurması karşılığında yaptırımların yumuşatılmasını öngören uzlaşma İsrail'in iddia ettiği gibi ‘tarihi bir hata' da değildir. Cenevre'de, yıllardır yerinde sayan diyalog arayışındaki ilk adım atılmış olmaktadır. Tarafların önünde daha uzun bir yol var. Umalım bu yolun sonunda, İran nükleer teknolojiyi yalnızca barışçı amaçlarla kullanan bir ülke olsun. Geçmişe baktığımızda hatırımıza sadece eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın Batı ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığı yıllar geliyor. Halefi Ruhani ve ekibinin siyasi zekâ ve ehliyet bakımından ondan çok daha farklı olduğu noktasından hareket edilebilir. Bundan böyle geleceğe bakmak ve İran'ı gözden kaçırmamak gerekir. Çıkan bütün çatlak seslere rağmen, yumuşama politikasının başka türlü olamayacağını bilmekte yarar vardır.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un Polonya'daki iklim konferansını konu alan yorumu:
“İklim konferanslarında konu iklimdir. Ama aynı zamanda milli egemenlik, tarihi suçluluk, tazminat ve önleyicilik gibi konular da ele alınır. Ancak, Batı tarafından genç sanayi ülkelerinden tavizlerin satın alındığı şeklindeki formül artık eskisi gibi geçmiyor. Bunun nedenlerinden biri, bazı genç sanayi ülkelerinin geleneksel anlamdaki sanayi ülkelerinden zengin oluşudur. Bunun iklim konferanslarında dikkate alınması gerekir. Diğer ülkeler de bağlayıcı kararlara yanaşmadığı sürece Avrupa Birliği ve Almanya'ya, daha fazla gayret göstermesi için yapılan ihtarlara kulak asılmayacaktır. Avrupa Birliği iklimi tek başına kurtaramaz.”
İsviçre Basınıİsviçre’de yayımlanan Neue Zürcher Zeitung Afganistan ile ABD arasında planlanan güvenlik anlaşması hakkında yorum yapıyor:
“Amerikalılar Bagram’daki hava üssünü kullanmaya devam etmek istiyorlar. ABD gerektiğinde Bagram’dan, Afganistan ordusunu ve polis teşkilatını, Taliban’a karşı mücadelesinde destekleyebilir. Askerî danışmanlarla dolaylı yoldan, savaş uçakları helikopter ve insansız hava araçları ile de doğrudan destek verebilir. Böylece Kabil’deki yönetime de hizmet edilmiş olur. Ayrıca Amerikalılar Bagram’dan diğer bölgelere de müdahale edebilir. Pakistan, İran, Keşmir gibi kritik ülke ve bölgelere Bagram’dan erişilebilir.”
Ukrayna BasınıUkrayna hükümetinin AB ile daha yakın siyasi işbirliği ve serbest ticaret öngören “Ortaklık Anlaşması”nı imzalamayacağını açıklaması yankı bulmaya devam ediyor. Ukrayna’nın Den gazetesi kararı eleştiriyor:
“Ukrayna AB ile siyasi işbirliğine ara verdi. Böyle bir adım hesaba katılıyordu ama yine de beklenmedik bir anda açıklandı. Hükümet bu açıklamayı yaptığında, Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç Viyana’da AB’ye uyum sürecini sürdüreceğini söylüyordu. Gerçi nihai karar Vilnius’ta yapılacak AB Doğu Ortaklığı zirvesinde verilebilir. Ancak şimdiden tüm taraflar; yani Ukrayna Hükümeti, muhalefet ve AB sorumluluğu üstlenmiş durumda.”
Rusya BasınıKommersant adlı Rus gazetesi Ukrayna’nın, Rusya’nın baskısı üzerine AB ile ortaklık arayışını askıya almasını şöyle yorumluyor:
“Ukrayna yönetiminin AB ile siyasi işbirliği ve serbest ticaret öngören ‘Ortaklık Anlaşması’nı şimdilik imzalamayacağını açıklaması Brüksel de bomba etkisi yapmış olmalı. Oradaki pek çok diplomat Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in şantaj yoluyla AB’den daha iyi şartlar koparmak amacıyla çekingen davrandığını sanıyorlardı. Oysa Yanukoviç kendi açısından çok mantıklı bir karar aldı. Çünkü Ukrayna, AB ile uyumlaşmanın avantajlarını ancak dört yıl sonra hissedilebilecekti. Moskova ile ilişkilerin zayıflamasının etkileri ise kendini hemen gösterecekti. Durumun kötüleşmesi de Yanukoviç’in 2015’te yeniden seçilme şansını tehlikeye sokabilirdi.”
Fransa BasınıFransa’da yayımlanan Le Figaro gazetesi Almanya’nın ihracat gücünden dolayı AB’den yapılan eleştirileri yersiz buluyor:
“Bu günlerde Brüksel’de Almanya’yı Avrupa’nın kötü notlu öğrencisi gibi gösterme eğilimi var. Almanya’ya yöneltilen suçlama gerçekten gülünç: Almanya çevresindeki genel kötü duruma rağmen ekonomisini dayanıklı, ihracatını güçlü tutmayı başarıyor. İşte bu da komşu ülkelere zarar veriyormuş. Neden öyle olsun ki? Almanya’da tasarruf normal karşılanırken diğer ülkelerde bütçe disiplini ciddiye alınmıyor. Almanya, halkın refahının işletmelerin rekabet gücüne borçlu olduğunu ilke edinmiş. Kendi başarısızlığının suçunu başkasına yüklemek her zaman cazip ve kolay gelir.”
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN