Avrupa Basınında Bugün (12 Kasım 2013)
İngiltere Basınıİngiliz gazetelerinin ortak konusu, dün olduğu gibi, bugün de Filipinlerdeki tayfun felaketinin etkileri...
Gazeteler gerek birinci sayfaları gerekse iç sayfalarında aklın sınırlarını zorlayan bir yıkım manzarasından görüntülere yer veriyor.
Independent tayfundan en şiddetli etkilenen Tacloban kentinde, her bir binanın, her bir evin yıkıldığını aktarıyor.
Financial Times manşetinde ülkede "milli felaket" ilan edildiğini bildiriyor.
Times bir Filipinlinin şu sözlerini aktarıyor: "rüzgara hazırlıklıydık ama su duvarına değil"...
Gazete ayrıca, "benzer bir fırtına İngiltere'yi vursa ne yapardık" sorusuna da yanıt arıyor.
Guardian felaket sahasından "ölüm, korku ve insanlık" öyküleri aktarıyor.
Daily Telegraph da tayfunun yerle bir ettiği yerlerde kaosun hakim olduğunu, yaygın yağmalamalar yaşandığını yazıyor.
İran'ın dini liderinin dünyevi güç kaynağı
Independent İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in 95 milyar dolarlık bir "iş imparatorluğunu" yönettiğini yazıyor.
Gazeteye göre, pek bilnmeyen Setad adlı bu şirket, Hamaney'in gücünün temeli.
Bir çok alanda yatırımı olan bu topluluğun sırdan İranlıların mal varlığına el konarak kurulduğu ileri sürülüyor.
İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu Ayetullah Humeyni'nin imzasıyla kurulan şirket, devrim yıllarının kaos ortamında, fakirler ve gazilere yardım için iki yıllığına kurulmuş.
Ama günümüzde değeri 95 milyar doları bulan şirketin hayır işlerine ne kadar para ayırdığı bilinmiyor.
Suriye'de savaşan Türk gençler
Guardian Suriye'deki çatışmalarda uluslararası gündemin ön sıralarında olmayan bir konuya dikkat çekiyor: Türkiye'den Suriye'de savaşmaya giden gençler...
Gazete, Türkiye'den bir çok gencin, el Kaide tarafından Suriye'de jihad saflarına çekildiğini yazıyor.
Ana babalar da çaresizlik içinde çocuklarını arıyor.
Guardian bunlardan biri olan Fatih Yıldız'ın öyküsünü aktarıyor.
İki oğlu el Kaide tarafından jihada katılmaya ikna edilen Fatih Yıldız, çocuklarının izini sonunda, Halep yakınlarındaki bir gerilla kampında bulmuş.
Yıldız, Trabzonlu olduğu ileri sürülen, yerel el Kaide komutanından çocuklarını kendisine teslim etmesini istemiş.
Aldığı yanıt ise şu olmuş: "Onlar şehid olmak için buradaş sen kafir misin ki onların elinden cennete gitme fırsatını almaya çalışıyorsun".
Guardian Yıldız'ın "elimde silah olsa o herifi orada vururdum" dediğini aktarıyor.
Baba Yıldız, 20li yaşlarındaki oğullarını ne görebilmiş ne de onlarla konuşabilmiş.
Yıldız bu islamcı savaşçılar arasında Türklerin yanı sıra, Çeçenler, Cezayirliler, Libyalılar ve Avrupalıların da olduğunu belirtiyor.
Diyarbakırlı Ali Kara da fabrikada çalışmaya gideceğini söyleyerek evden ayrılan oğlunun, önce izini kaybettiğini, aylar sonra da bir arkadaşından oğlunun Suriye'de "şehit" olduğunu öğrendiğini anlatıyor.
Gazete Türkiye'nin Suriye'de faaliyet gösteren radikal islamcı örgütlere "destek vermesi veya bu faaliyetleri görmezden gelmesinin" giderek daha fazla tepki çektiğini belirtiyor.
Guardian, Fatih Yıldız'ın şu sözlerini de aktarıyor: "Halep'te konuştuğum bir çok kişi bana Esad'ı bu savaşçılara tercih ettiklerini, bu grupların hayatı onlar için cehenneme çevirdiğini söyledi".
Mısır'da Müslüman Kardeşler'e destek
Daily Telegraph, Mısır'da Müslüman Kardeşler'e desteğini dile getiren bir futbolcunun büyük tartışmaya neden olduğunu yazıyor.
Gazete, önde gelen futbol kulüplerinden biri, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye destek veren bir oyuncusunu kadrodan çıkardığını bildiriyor.
El Ehli futbol takımı, Pazar günü bir maçta dört parmaktan oluşan işareti yapan futbolcu Ahmet Abdül Zaher'in gelecek ay Fas'ta oynanacak FIFA Dünya Kulüpler Kupası'nda forma giymeyeceğini açıkladı.
Zaher el işaretini yaptığında, El Ehli'nin 2-0 kazandığı Afrika Şampiyonlar Ligi'nin final maçında attığı golü kutluyordu.
Daily Telegraph tüm ülke için büyük kutlama nedeni olması gereken bir futbol zaferinin, ülkedeki siyasi gerilimin gölgesinde kalarak, büyük bir tartışmaya yol açtığını belirtiyor.
Almanya BasınıWetzlarer Neue Zeitung Polonya'nın başkenti Varşova'da başlayan iklim konferansında tüm ülkeleri elini taşın altına sokmaya çağırıyor:
"Uluslararası toplum Filipinler'deki gibi felaketler söz konusu olduğunda iki ayrı cephede savaşmak zorunda oluğunun bilincinde olmalı. Bir yandan dünya çapında bir enerji dönüşümü için acilen önlemler alınması. Öte yandan giderek etkisini artıran iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan tehlikelerle mücadele etmek için dünya çapında bir yardım oluşturulması. Kuzey yarımkürede insanların keyifle sırtlarını koltuklarına yaslayıp, iklim değişikliğinden kaynaklanan görece küçük sorunlarını pul parasına çözümlemeleri kabul edilmez."
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un aynı konudaki yorumu ise şöyle:
"İşte tam da şimdi ve Varşova'da 'canavar tayfunlar' ve iklim değişikliği arasında basit bir bağlantı olmadığını, bunların daha da artma ihtimalinin düşük olduğunu söylemek, dürüst ve sorumluluk bilincinde bir hareket olurdu. İklim değişikliği felaketleri artarken, neden şu anda bir 'iklim değişikliği molası' olsun ki? İnsanlığın doğal afetlerin sorumlusu olarak damgalanması; ideolojik açıdan doldurulmuş, başına buyruk bir neden- sonuç ilişkisine sahip enerji ve iklim politikalarının en büyük yanılgısı. Bu nedenle Almanya iklim politikası konusunda en çok şeyi yapan (ve en az şey başaran) ülkelerden biri."
Die Welt gazetesi ise bugünkü yorum sütununu Almanya'da devam eden koalisyon görüşmelerine ayırmış.
"Birbirlerine güvenmeyen üç parti birbirlerine güvenmeye çabalıyor. Bunu yapabilmek için uzun vadeli bağlayıcı senetlerin altına imza atmak zorundalar. Müzakerelerin uzun sürmesinin aslında başka bir nedeni var. Eğer şu anda parlamentoda çoğunluğa sahip olan üç sosyal demokrat parti birleşseydi, her biri devlet kasasından daha fazla dağıtmak için birbiriyle yarışırdı. Bu durumda vatandaşların mali işlerine karışmak istemeyenler ve devletin küçülmesi gerektiğini düşünenlerin söyleyecek lafı olmazdı. Bu konuyu açıklığa kavuşturmak işlerini düzgün şekilde yapmak istediklerinden değil, korkularından ve güvensizliklerinden dolayı çok uzun ve zorlu olacak."
Alman basınında geniş yankı bulan bir diğer konu ise Münih’te 2022 Kış Olimpiyatları adaylığı için yapılan referandumdan 'hayır' yanıtı çıkması. Süddeutsche Zeitung bu konuda şu yoruma yer veriyor:
"Münih bir Londra değil. Germering'in doğusunda bir köyden daha fazlası olduğunu göstermek için tüm gücüyle başkaldırdı. 2012 yılında İngiltere'nin başkentinde yapılan Olimpiyat Oyunları için vatandaşların çoğu yaşanacak rahatsızlıklara katlanmaya hazırdı. Londra bir yaz boyunca dünyanın başkentiydi. Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin inanılmaz mutlak kudretine rağmen, kent uzun süre akıllardan silinmeyecek keyifli bir Olimpiyat Oyunları'na sahne oldu. Münih 2022'de birkaç haftalığına benzeri olumlu bir deneyim yaşayabilirdi. Sonrasında da bu sirk geride kalmış olurdu. Ancak Münihliler kendi dağ ve parkları, sadece kendilerine kalsın istiyor."
İtalya Basınıİtalyan gazetesi La Repubblica'nın Filipinler’i vuran Haiyan Tayfunu’nun yıkıcı sonuçlarına ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Haiyan bir istisna değil. Kötü havalar kendini gösteriyor. Güneydoğu Asya’yı etkisi altına alan bu tayfun net bir mesaj vermiş oluyor. Bu mesaj, artık normal ve makul hava durumu beklentilerinin bir yana bırakılması zorunluluğudur. İklim açısından bir dönem sona ermiş bulunuyor ve artık her olağan gelişme olağanüstü gelişmeye dönüşebilir. Herkes şimdi endişelenmekte haklı, ama bu sonuç sürpriz olmadı. Bundan dört yıl önce yayımlanan bir BM raporunda, önümüzdeki yılların (iklim açısından) bir ‘aşırılıklar çağı’ olacağına işaret ediliyordu. Yani insanların düne kadar bilmediği, olağanüstü ve yeni olan, düzenli olarak meydana gelmeye ve normal olarak algılanmaya başlayan hava durumlarının damgasını vuracağı bir çağdan bahsediliyor.”
Fransa BasınıFransız Dernieres Nouvelles d'Alsace gazetesinden seçtiğimiz yorum ise Varşova’da başlayan BM İklim Konferansı’na ilişkin:
“Büyük ekonomik güce sahip ülkelerin ve rakiplerinin kalkınmanın eşiğinde olan ülkelerdeki ekonomik iştahlarını gemlemeleri için büyük bir mucize olması gerekirdi. Çünkü onlar ilk elde ekonomik büyümeye bakıyorlar ve bu kapsamda fosil enerjilere bağımlılar. Piyasalar ise doğadaki gelişmelerle fazlaca ilgili değiller. Fransa örneği çarpıcıdır! Bu ülkede tır araçları için çevreci bir otoyol geçiş ücretinin kabul ettirilmesi bile güçtür. Kriz dönemlerinde paranın başka yerlere harcanmak zorunda olduğu gerekçesi ileri sürülüyor. Ancak iyi dönemlerde de iklimin korunması meselesi ekonomik büyümeye daha ziyade ayak bağı olarak algılanıyor. Bu anlamda Varşova’daki İklim Konferansı'nın başarı şansı pek yüksek değil. Onların şiarı, acilen bir şeyler yapmak yerine eli kolu bağlı durmayı yeğlemek… .”
İsviçre Basınıİsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung ise İran’ın nükleer programına ilişkin Cenevre’de hafta sonunda yapılan ve sonuçsuz kalan görüşmeleri yorum sütununa taşımış:
“İran’ın nükleer politikalarında ‘U dönüşü’ yapacağı yönünde bir işaret görünmüyor. İran’da yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’nin iş başına gelmesiyle birlikte İran diplomasisine damgasını vuran “profesyonellik” ve “dostluk havası” kimsenin gözünü boyamasın! İran’ın sadece taktiksel bir manevra yapması ve Batı’yı bir kez daha tongaya düşürmesi tehlikesi gerçekten de var. İran bundan 10 yıl önce kendisine uygulanacak yaptırımları savuşturmak için uranyum zenginleştirme işlemlerini bir süreliğine askıya almıştı. O zamanlar başmüzakereci pozisyonunda olan Ruhani, daha sonraları yaptığı açıklamada, o dönemde kendileri için çok değerli olan zamanı kazandıklarını ve bu zamanı rahatça uranyum zenginleştirme fabrikası kurmak için kullandıklarını övünerek anlatıyordu.”
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN