Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (15 Ekim 2013)


İngiltere Basını
Independent gazetesinde üç muhabirin imzasıyla yayınlanan ve Suriye’deki radikal İslamcı grupları ele alan tam sayfalık analiz-haber dikkat çekiyor.

Haberde El Kaide ile bağlantılı radikal grupların Suriye’de git gide güçlendiği, Suriye’deki savaşı bir başlangıç olarak gördükleri, bütün Orta Doğu’da bir devrimi hedeflediklerinin altı çiziliyor.

Yazıda bu grupların etkin olduğu bölgelerde bazı yöre sakinlerinin onların kurallarından rahatsız olarak bu bölgeleri terk ettikleri bazılarınınsa getirilen 'düzen ve disiplinden' memnun olduklarını aktarılıyor.

Haberde özetle ve cümlelerin kısaltılmış haliyle şu satırlara yer veriliyor:

“İslamcılarla bağlantılı bir isyancı tugayında savaşan ve Ürdün’deki röportajda kendini Abu Abdullah olarak tanıtan 23 yaşındaki Ürdünlü-Filistinli, 'El Nusra olsun Irak Şam İslam Devleti olsun hepimiz aynı akideye sahibiz. Amaç Müslüman toprakları özgürleştirmek ve orada İslam bayrağının olması' diyor.”

“El Kaide bağlantılı gruplar diğer isyancı gruplarla, zaman zaman da kendi aralarında çatıştılar. Yabancı savaşçıları çok yoğun bir şekilde kullanmaları ve ultra muhafazakar bir ideolojiyi zorla kabul ettirmeye çalışmaları laik düzene alışkın bazı Suriyelileri uzaklaştırdı.”

'Cihatçılar Suriye'de, Irak'ta olamadıkları kadar kontrole sahipler'
“Durum çok kötü’ diyen Rakka kentinden aktivist Muhammed Abdelaziz, Irak Şam İslam Devleti'nin (ISIS) tütün kullanımı suç olarak ilan ettiğini ve halka açık infazlar yaptığını söylüyor. Abdelaziz, ‘Birçok kişi kentten kaçtı ve birçoğu da kaçmaya hazırlanıyor" diye ekliyor.”

“Ancak başka Suriyelilerse onları kucakladı ve düzenin geri dönmesini hoş karşıladı. Kendisini Abu Bahri olarak tanıtan 22 yaşındaki Suriyeli savaşçı, kasabası Azaz’dan yaklaşık 100 kişinin, daha ılımlı Kuzey Fırtınası Tugayı’nın etkisizliğinden dolayı hayal kırıklığına uğrayarak ISIS örgütüne katıldığını söylüyor. Ve Batı’nın katliamı sonlandırma konusundaki başarısızlığı köktencilerin mesajını güçlendirdi. Reyhanlı’da bulunan Palmiralı yardım görevlisi Muhammed Saeed, ‘Onları destekliyorum çünkü bizi aldatan ABD’den, Batı’dan nefret ediyorlar' diyor. ”

“Washington merkezli araştırma kuruluşu Middle East Forum’dan Suriyeli Cihatçılar üzerine uzman olan Aymenn al-Tamimi, 'İslamcılar Suriye’de, Irak’ta hiçbir zaman sahip olamadıkları bir kontrol seviyesine sahipler’ diyor.”

“Bir keskin nişancı tarafından vurulan kuzenini Türkiye’de bir hastanede ziyaret eden, Halepli 30 yaşındaki tüccar Muahmud el-Hasan ‘ISIS organizeyse ve insanların hayatına müdahale etmezse onları hoş karşılarız’ diyor”

“Batılı gözlemcileri telaşlandıran bu grupların cesaretle savaşması değil, Esad’ı iktidardan indirmenin ötesine geçen ortak Cihad anlayışları. Eski ve yeni ABD ve Orta Doğu’lu yetkillerin söylediğine göre diğer isyancı gruplar Esad’ı iktidardan indirmek için savaşırken El Kaide bağlantılı gruplar çatışmayı Batı’ya ve İsrail’e karşı sembolik bir mücadeleye dönüştürmek istiyor.”

Londra’daki gözaltıların Suriye’yle ilgili bağlantısı mı var?
İngiliz gazetelerinde bugün dikkat çeken haberlerden biri de İngiltere’nin başkenti Londra’da terör saldırısı hazırlığı yaptıkları iddia edilen biri Türkiye kökenli dört İngiltere vatandaşı gözaltına alınması.

Gelişmeyi ana sayfasından duyuran Times gazetesi, soruşturmayı yürüten dedektiflerin olayın Suriye’yle bağlantısı olup olmadığını araştırdıklarını aktarıyor.

Times, zanlıların etnik kökenlerindeki farklılığın dikkat çekici bulduklarını yazıyor.

Gazete, Suriye’de savaşmak üzere İngiltere’den bu ülkeye 2000 ila 3000 arasında Cihatçının gittiğini bildiriyor.

Mısır’ın Gazze’deki tünelleri engellemesi Gazze’yi etkiliyor
Guardian’da Harriet Sherwood tarafından Gazze’den kaleme alınan haberde, Mısır’daki yeni yönetimin Mısır ile Gazze arasında ticaret yapılmasını sağlayan tünelleri yok etmesinin Gazze’deki hayatı olumsuz etkilediği aktarılıyor.

Sherwood haber için Gazze’nin en büyük pazarını gezmiş ve yiyeceklerin fiyatlarının bu tünellerin kullanılamaz hale getirilmesi nedeniyle son derece arttığını gözlemlemiş.

Mısır’daki yönetimin iktidara gelmesinden bu yana yaklaşık 800 tüneli harap ettiği bildiriliyor.

Sherwood Temmuz ayında Mısır’da gerçekleşen askeri darbeden bu yana Gazze ve Mısır arasındaki tünellerdeki faaliyetlerin yüzde 80 ila 90 oranında düştüğünün aktarıyor.

Buna göre Gazze ekonomisi Temmuz ortasıyla Ağustos sonu arasından 280 milyon dolar kayba uğramış.

Almanya Basını
Pazar günü 25 yaşındaki bir gencin ölümü nedeniyle düzenlenen protesto, kısa sürede ırkçı bir gösteriye dönüşmüş, protestocular göçmenlerin yoğun olarak çalıştığı bir pazar yerine hücum etmişti. Cinayet zanlısının Orta Asya veya Kafkasya kökenli bir göçmen olduğu tahmin ediliyor. Die Welt gazetesi olayları şöyle değerlendiriyor:

"Böyle eylemler kısa vadede memnuniyetsiz bir kesimi teselli edebilir, ama uzun vadede sadece yabancı düşmanlığını tetikler. Devlet, tüm Rus vatandaşlarını geçmiş zaferlerle gurur duyması gereken bir ulus olduğuna inandırmaya çalışıyor. Ama Ruslar, ülkelerinde modern bir toplumun gurur duyması gereken şeylerin eksik olduğunun farkında: İşlevini gören bir devlet ve ekonomik güç. İstekler ve gerçekler arasındaki bu çatlaktan, insanları yurtdışına göçe ya da milliyetçiliğe sürükleyen bir kimlik sorunu ortaya çıkıyor. Rusya’da toplu şiddet olaylarını engellemenin yolu demokratik bir devlet kurulmasından geçiyor, bir Potemkin köyü kurulmasından değil."

Frankfurter Rundschau gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumunda da şu satırları okuyoruz:

"Öfke ve nefret, Putin'in Rusyasında patlayıcı madde özelliği taşıyan tipik bir karışım. Burada, üst düzey politikacılar bile aynı klişelere hizmet ettiği için dizginlenemeyen ilkel bir yabancı düşmanlığı, yoksul bölgelerden zengin bölgelere doğru bir göç akını ve devlet kurumlarına güvenmemenin bir karışımı söz konusu. Rus yönetimi, her zaman yaptığı şeyi yine yapacaktır: Yani uzun vadede yeni bir ateş çıkmasını engellemek yerine telaşla mevcut yangını söndürecektir. Bir devlet, kökeni ne olursa olsun her vatandaşın resmi makamlara ve böylece birbirlerine güven duymasını sağlamalıdır."

Lüneburg’da yayımlanan Landeszeitung ise Dünya Açlıkla Mücadele Örgütü’nün açıkladığı 2013 Dünya Açlık Endeksi’ni yorum sütunlarına taşıyor:

"Avrupalıların içini kemiren acı, televizyondaki Afrika görüntülerinin hatırlattığı uzak bir geçmişten ibaret değil. Zira Kızıl Haç’ın alarm veren raporlarına göre, mali kriz, Avrupa’ya açlığı geri getiriyor. Açlık zaten çok kısa bir süreliğine uzaklaştırılmıştı. Zira 20’nci yüzyıla gelinceye kadar Avrupalılar açtı. Hem de sık sık tarihin akışına yön veren böyle güçlü bir kıtada. 1789 yılında Fransa’daki Bastille Hapishanesi’ne hücum edenler karnı aç, işsiz zanaatkârlar topluluğuydu... O nedenle hangi siyasi parti kombinasyonundan oluşursa oluşsun, kurulacak yeni Alman hükümetinin, artık dengesiz kamu bütçesinin ürkütücü hayaleti tarafından yönlendirilmesine son vermesi gerekir. Zira açlığın ürkütücü hayaleti, çok daha korkutucu olabilir."

Basın turumuzu Mainz’da yayımlanan Allgemeine Zeitung’un aynı konuya ilişkin yorumu ile noktalıyoruz:

"Dünyadaki her sekiz kişiden bir aç. Bu Tanrı’nın eseri değil, isteği de değil. Zira gezegenimiz bugün üzerinde yaşayan insanların iki - üç katının, hatta daha bile fazlasının karnını doyurabilecek durumda. Çünkü insanlık, bir gıda maddesinin nasıl üreticileceğine daha önce şimdi olduğu kadar hakim olmamıştı. Daha önce insanlar, şimdi olduğu gibi hızlı ve kapsamlı bir şekilde açlıkla mücadele eden insanlara ulaşabilecek durumda değildi. İyi de niye tüm bunlara rağmen dünyada bu kadar çok insan hâlâ aç ve bu sebeple de ölüyor? Bunun en temel sebeplerinden birisi, yeni yüzyılda da devam eden savaşlar. Milyonlarca insan evlerinden kaçıp hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bir başka temel sebep ise biz insanlığın doğayı katletmesi. Ormanları yakıp yıkıp, denizlerde acımasızca aşırı avlanıp dere ve nehirleri zehirlememiz. Bu şekilde kendini savunacak durumda olmayan temel yaşam kaynağına zarar veriyoruz. Peki bu kadar zengin bir dünyada her sekiz kişiden birinin açlıktan ölmemesi için ne yapmalı? Öncelikle her gün yaşanan bu felaketin bizden çok uzakta olmadığının farkına varmalıyız. Bu aslında çok yakınımızda. Çünkü o felaket, bizzat kendimiziz. Engelleyebilecekken savaşlara izin veren, en azından sebep olan, aramızdaki hırstan gözü dönmüşleri durduracağımıza onlara yol açan biziz."

Fransa Basını
İtalya'nın Lampedusa adası açıklarında son günlerde peşpeşe meydana gelen kazalarda yüzlerce Afrikalı kaçak göçmenin can vermesi, dikkatleri yeniden mülteci sorununa yöneltti. Meseleyi derinlemesine irdeleyen Katolik Fransız gazetesi La Croix'dan bir yorum:

"Ortadoğu ve Afrika kaynaklı bu mülteci hareketlerinin kökeninde iç savaş ve uluslararası savaşların yanı sıra şiddet ve yoksulluk yatıyor. Tüm bunların sorumlusu ise kötü hükümetler. Tabii bir de kaçak göçmenlerin sırtından yüklü miktarda para kazanan suç örgütleri var. En ufak bir aksilikte alabora olması kuvvetle muhtemel, tıka basa dolu yolcu gemilerinin limanlarından ayrılmasına göz yuman Kuzey Afrika ülkelerinin sorumluluğunu da unutmamak gerek. Tüm bu gerçekler zaten herkesin malumu. Asıl cevap bekleyen soru şu: Kazaları mümkün mertebe önleyebilmek için artık harekete geçmemiz gerekmiyor mu?"

Slovakya Basını
ABD'deki bütçe krizini ele alan sol liberal Slovak gazetesi Pravda, yaşananları büyük bir sorumsuzluk olarak nitelendiriyor. Ülkenin göz göre göre felakete doğru sürüklendiğini savunan gazetede özetle şu satırlar yer alıyor:

"17 Ekim tarihi, tüm ekonomistlerin takvimlerinde özel olarak işaretlenmiş durumda. Eğer o zamana kadar Amerikalı politikacılar akıllarını başlarına toplamazsa, 17 Ekim dünya tarihine geçecek: Zira ilk kez bir ekonomik kriz, piyasa koşullarının doğurduğu nedenlerden dolayı değil de politikacıların bilinçli olarak tetiklemesiyle ortaya çıkacak."

İsviçre Basını
ABD yönetiminin, Mısır'a yaptığı askerî yardımlarda büyük oranda kısıtlamaya gideceğini duyurması, İsviçre gazetesi Basler Zeitung tarafından eleştiriliyor:

"Obama için gerçekten de demokrasinin yeniden tesis edilmesi önemli olsaydı, Kahire'ye yardımları kesmek yerine daha da artırdı. Hatta yardım kozunu, bir an önce seçime gidilmesi için kullanabilirdi. Buradan doğacak malî boşluğu doldurmak için Mısır'daki askerî rejimin hiç endişe etmesine gerek yok. Zira Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden yeterince para akıyor. Bu ülkeler, Mursi'nin devrilmesinden sonra işbaşına gelen askerî yönetime 12 milyar dolarlık yeni kredi vaadinde bulundu. Bu rakam, ABD'nin yaptığı yardımların kat kat üstünde. Obama, Mısır ordusuna ders vermek isterken, aynı zamanda kriz bölgesi Ortadoğu'da ABD'nin rolünü de zaafa uğratıyor. Kaldı ki mevcut Mısır yönetimi, geçtiğimiz aylarda Sina yarımadasında terörle mücadele yolunda kararlı adımlar attı. Kahire'yi şimdi cezalandırmak son derece anlamsız."



(dw türkçe/bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.