Avrupa Basınında Bugün (9 Eylül 2013)
İngiltere Basınıİngiltere gazetelerinde bugün Suriye ve Olimpiyat Oyunları'na ilişkin haberler öne çıkıyor.
Guardian gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Martin Chulov, Halep yakınlarındaki izlenimlerini aktardığı analiz haberde, ‘ABD’nin Suriye’ye yönelik müdahale tehdidinin, muhalif İslamcı gruplar arasındaki çatlağı derinleştirdiğini’ yazıyor.
Halep’te yol kenarındaki bir dinlenme tesisinde muhaliflerle görüşüp gözlemlerini aktaran Chulov, “Barack Obama, Beşar Esad’a saldırabileceğini söylediğinde Kuzey Suriye’deki binlerce cihatçı ne yapmaları gerektiğini gayet iyi biliyordu. O andan sonra hepsi büyük silahlarını sakladı, üslerini boşalttı, araçlarını ahırlara park edip kendileri de çiftliklere, fabrikalara ve gönülsüzce ağırlanacakları toplulukların arasına attı” diyor.
Suriye’nin kuzey doğusunda etkin olan ve cihatçı grupların başını çeken ve bölgeye Şeriat kanunları getirmek istediklerini belirten Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) liderlerinden Ebu İsmail’le konuşan yazar Chulov şöyle devam ediyor:
“Suriye’nin ana muhalifleri, açmazdan kurtulmak için bir şans olarak gördükleri Amerikan saldırısını desteklerken, aralarındaki cihatçı gruplar olayları prizmanın daha farklı bir yerinden görüyor. Onların bakış açıları daha çok, ‘Benim düşmanımın düşmanı, benim dostum değildir’ yönünde.”
Irak ve Afganistan’da savaşan üyeleri bulunduğunu belirten 26 yaşındaki Ebu Ebid adlı bir cihatçı Amerika’nın saldırması durumda “Bizim Emir’imiz nasıl üstesinden gelineceğini bilir. Herkes, Amerikalıların rejime saldırmak istediklerini söylemelerine rağmen, hepimizin onların düşmanı olduğunu biliyor” diyor.
Yazar, bulunduğu dinlenme tesisinde bir yanda cihatçıların sohbetine, diğer yanda ise yine aynı dinlenme tesisinde bulunan muhalif Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üyelerinin sohbetine kulak kabartıyor.
'Suriye'de savaş Irak'tan daha zor'
Cihatçılardan rahatsız olduklarını dile getirmekten çekinmeyen ÖSO üyelerinden biri cihatçıları kastederek “Amerikalılar onlara da saldırırsa umurumda bile olmaz… Aslında bundan memnuniyet bile duyarım. Birilerinden korkmaları lazım” diyor. Kahkahalar arasında sohbete devam eden gruplardan bir diğeri de “Umarım Amerikalılar [cihatçıların] karargâhlarının nerede olduğunu biliyordur” diye devam ediyor.
Halep’in kuzeydoğusundaki El Bab bölgesinde, IŞİD bayraklarının, El Kaide bağlantılı diğer gruplar El Nusra Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu bayraklarına göre daha yaygın olduğunu belirten Guardian gazetesi yazarı, yine bölgede etkin gruplardan Liva el Tevhid Tugayı üyeleriyle de görüşüyor.
Tugaya bağlı genç bir savaşçı da IŞİD’i eleştirip “Kendileri gibi davranmayanı veya kendileri gibi düşünmeyeni kafir olarak görüyor ve cezalandırılması gerektiğini söylüyorlar” diyor.
Genç savaşçı, “Amerikalılara karşı savaşmayı öğrenmiş olabilirler ama Irak’tan başka hiçbir şey öğrenememişler” sözleriyle eleştiriyor cihatçı IŞİD üyelerini.
Guardian yazarının konuştuğu IŞİD lideri Ebu İsmail, bölgeye Şeriat getirmek istediklerini belirtip “Eğer Suriye’nin bu bölgesini kontrol altına alırsanız, tüm Ortadoğu’yu kontrol altına almışsınızdır demektir” diyor ve devam ediyor:
“Burada savaş Irak’tan daha zor. Burada rejim, Hizbullah, Lübnan ordusu, Şebbiha, Şii paralı askerler ve İran var, hepsi bize karşı savaşıyor. Şimdi de belki Amerikalılar. Hava kuvvetlerini nasıl yenilgiye uğratacağımızı biliyoruz. Nasıl kaçılacağını ve nasıl saklanılacağını da biliyoruz. Onların öncelikli amacı, mücahitlerin stratejik silahlara erişimini engellemek. Esad’a saldırma planı, bize saldırma bahanesi.”
Guardian yazarı, makalesini Liva el Tehvid Tugayı üyesinin şu sözleriyle noktalıyor:
“Sence biz de evlerimizi boşaltmalı mıyız? İnsansız hava araçları (dronlar) hakkında sık sık konuşulduğunu duyuyoruz. Belki de Amerikalılar gerçekten dostlarının kim olduğunu bilmiyor. Onlara göre hepimiz aynıyız. Şeytanlaştırılması ve hiçe sayılması gereken insanlarız…”
Hristiyan bölgeleri muhaliflerin eline geçiyor
Independent gazetesi, Suriye’de El Kaide bağlantılı muhalif grupların, başkent Şam’ın kuzey doğusunda stratejik öneme sahip Hristiyan kenti Maalula’yı ele geçirdiğini yazıyor.
Unesco Dünya Mirasları arasında gösterilen Maalula, eski Arami dilinin konuşulduğu ve Hristiyanlar için büyük öneme sahip bir yer.
Gazete, El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi’nin geçen hafta Çarşamba günü bölgenin kontrolünü eline geçirdiğini ve çok sayıda sivilin kenti terk ettiğini yazıyor.
Kenti geri almak isteyen rejim birlikleri ve muhalifler arasında yoğun çatışmalar yaşandığını aktaran gazete yazıyı, Hristiyanlara “Ülkede kalmanız için size yalvarıyorum” diye seslenen Suriyeli Hristiyan Melkite Yunan Katolik Patrik’i Gregory III Laham’ın şu sözleriyle sonlandırıyor:
“Kalıyoruz. Eğer giderseniz, biz de gideriz. Bu yüzden size yalvarıyoruz, rahiplere gelip vize istemeye bir son verin. Eğer siz giderseniz kim kalacak? Yalnızca Müslüman kardeşlerimiz… ”
'Churchill'in torunlarına inanamıyorum'
Suriye’ye ilişkin bir diğer haber de Times gazetesinde.
Geçen yıl TIME dergisinde dünyanın en etkili 100 kişisi arasında gösterilen Suriyeli muhalif karikatürist Ali Ferzat, gazeteye verdiği mülakatta, İngiltere parlamentosunun Suriye’ye yönelik askeri müdahaleye destek çıkmamasını şu sözlerle eleştiriyor:
“Churchill’in torunlarına inanamıyorum. Bebekler, kadınlar çocuklara saldırıyorlar. Ama dünya, onları korumak için ahlaki sorumluluklarını görmezden geliyor. Bu, insanlığa rejimin yaptığından daha çok zarar veriyor. Harekete geçmemek, suçun kendisinden daha büyük bir suçtur.”
Times: Olimpiyatları İstanbul kazanmalıydı
Times gazetesi Olimpiyat Oyunları seçimi öncesi, hafta içi yayımladığı bir başyazıda Olimpiyat Komitesi’nin oyunu İstanbul’dan yana kullanması tavsiyesinde bulunmuş, bir diğer makalede de Olimpiyatların İstanbul’a gelmemesi durumunda bunun Gezi Parkı eylemcilerine karşı bir intikam fırsatı olarak kullanılabileceğini yazmıştı.
Times gazetesinin spor sayfalarında bugün yer alan bir diğer makalede İstanbul’un seçilmemesinden duyulan üzüntü dile getiriliyor.
Yazının imzası, Simon Barnes’e ait. Yazar, Tokyo’yu tebrik ediyor ancak İstanbul’un seçilmemesinden üzüntü duyduğunu yazıyor.
İstanbul’u ‘mükemmel’ bir şehir olarak tanıtan yazar, “Uluslararası Olimpiyat Komitesi için mesele, Japonya’daki radyasyon sızıntılarına karşı Türkiye’deki siyasi karışıklığının yanı sıra, muhalif siyasiler ve gazetecilerin hapse atılması arasında yapılacak bir değerlendirme meselesiydi” diyor ve devam ediyor:
“2008 Olimpiyatlarını Pekin’e verdiklerinde Çin’in insan hakları sicili konusunda bu kadar titiz değillerdi. Ama Çin daha güçlü bir millet o zaman sorun yok, öyle mi?”
Zamanında Çin’e de destek verdiğini belirten Times yazarı Simon Barnes, “Olimpiyat Oyunları’na en çok faydası olacak ülkeyi seçmeyin, Olimpiyatlardan manevi olarak en çok faydalanacak ülkeyi seçin” tavsiyesinde bulunuyor.
Olimpiyatların İstanbul’a ve Türkiye’ye nasıl bir etki yapabileceğini görmek istediğini ifade eden Barnes şu yorumu yapıyor:
“İslamcılar ve laikleri arasındaki gerilim büyük [Orhan Pamuk’un Kar adlı kitabını okuyun] ama Olimpiyat Oyunları, aşırılara biraz hoşgörü getirebilirdi. Hiçbir şey Olimpiyatlar’dan daha kozmopolit değil. 200’den fazla millet 26 farklı spor branşını kucaklıyor ve ayrım olmaksızın her iki cinsiyetin başarılarını da övgülerle kutluyor. İslamcılar, özellikle sonuncusunu ilginç bir deneyim olarak görebilirlerdi.”
Yazar makalesini, komitenin İstanbul’u seçmemesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek noktalıyor.
Olimpiyat seçimlerini sayfalarına taşıyan bir diğer gazete Independent da, Tokyo’nun doping konusunda kirlenmemiş elleri nedeniyle rakipleri Madrid ve İstanbul’un önüne geçtiği görüşünde.
Türk sporcularda doping tespit edilmesine karşılık hiçbir Japon sporcunun doping testinin pozitif çıkmaması ‘güvenli seçenek’ olarak tanımladıkları Tokyo’nun kazanmasındaki en büyük sebep olarak gösteriliyor.
İtalya'da ırkçılık artıyor mu?
Independent gazetesi, artan göçe paralel olarak İtalya’da yükselen ırkçılığa ilişkin bir habere yer veriyor.
Habere göre, İtalyan aileler çocuklarını, okullarında ‘çok fazla göçmenin bulunduğunu’ düşündükleri sınıflardan aldırıyor.
Haberde, İtalya’nın kuzey kenti Bergamo’daki Corti köyünde yedi İtalyan çocuğun ilkokulun birincisi sınıfta, aralarında Afrika, Arnavut ve Romanya kökenli çocukların bulunduğu 14 göçmen öğrenci sayısına nazaran azınlıklıkta kalmalarından ötürü ailelerin çocuklarını okuldan aldığı yazıyor.
Gazete, okulun 57 yaşındaki başöğretmeni Marinella Ducoli Bertoni’nin La Repubblica gazetesine yaptığı şu açıklamayı aktarıyor: “Önce, Noel’i kutlayamayacakları korkusu gibi ufak tefek şeylerle başladı. Belirsizlik yavaş yavaş yayılmaya başladı ve beş yıldır çocukları bizim okulda okuyanlar da fikirlerini değiştirdi.”
İtalya’nın Bergamo kenti göçmen karşıtı Kuzey Birliği partisinin kalesi olsa da, gazete benzer bir tutumun Milan’dan Palermo’ya kadar birçok kentte görüldüğünü ifade ediyor.
Almanya BasınıMünih’te yayımlanan Münchner Merkur gazetesi, Washington'ın Suriye’ye yapmak istediği ve bunun için Kongre’den karar beklediği askerî operasyona ilişkin yorumunda kuşkularını dile getiriyor:
“Elbette ki kimyasal silah kullanılması uluslararası toplum tarafından hoşgörü ile karşılanamaz. Ancak hukuk devletlerinde yargılamadan önce suça kanıt oluşturan delillerin ortaya çıkartılması olağan bir uygulama değil midir? ABD’ye inanılacak olursa, Esad’ın işlediği suç o kadar bariz ki, BM denetimcilerinin hazırlayacağı rapora bile gerek yok! Bu hem küstahça, hem de BM’yi bir kez daha ciddiye alınmayacaklar kulübüne indirgeyen bir tavır.”
Nürnberg merkezli Nürnberger Nachrichten adlı gazete, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Suriye konusunda net tavır almamasını eleştiriyor. Geçen haftaki G-20 Zirvesi’nde ABD’nin hazırladığı ve kimyasal silah kullanılmasının kınandığı bildirgeye Başbakan Merkel başta imza atmamış ve muhalefetin yoğun eleştirisine maruz kalmıştı. Gazetenin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Başbakan Merkel bu tokadı hak etti. Suriye krizi konusunda haftalardan beri ağırdan alıyor. Bir yandan -çok haklı olarak- Ortadoğu’da yeni bir savaş istemediğini söylüyor, öte yandan bu pozisyonunu ABD Başkanı Barack Obama’ya karşı savunmaya siyasî gücü yetmiyor. O yüzden ve tabii 22 Eylül’deki genel seçimleri de göz önünde bulundurarak, Alman seçmene kendisini şiddet karşıtı olarak lanse ediyor. Ama aynı zamanda uluslararası arenada ABD önderliğindeki savaş ittifakının güvenilir bir ortağı olduğu havası yaratmak istiyor. İşte şimdi Merkel’e, uyguladığı bu çok yumuşak ve arkasında ne olduğu çok iyi görülen taktiklerinin faturası kesilmiş oldu.”
Hafta sonunda Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yapılan oylamanın finalinde, 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları’nı Tokyo'nun düzenlemesinde karar kılındı. Karara ilişkin Landeszeitung Lüneburg’un yorumu şöyle:
“Olimpiyat Oyunları, eğer adaylığı sürekli geri çevrilen İstanbul’da yapılmış olsaydı, (dünyaya) cesaretli bir mesaj verilmiş olurdu. Anadolu Kaplanı, oyunların finansmanının üstesinden gelir ve Boğaz Köprüsü'nde bir kıtadan diğerine yapılacak bir maraton koşusu Olimpiyat ruhuna da çok uygun düşerdi. Ne var ki Taksim Parkı’ndaki vatandaş protestoları, görünen o ki, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) başındaki yaşlı yöneticileri ürkütmüş olacak. Ancak unuttukları nokta, 2020 yılında Asya ülkeleri arasında çok farklı boyutlarda anlaşmazlıkların baş gösterme olasılığıdır. Dünya politikaları açısından mantıklı gibi görünen trend, yani büyük spor karşılaşmalarının organizasyonunun dünyanın yıldızı parlayan bölgelerine verilmesi, aynı zamanda bu barışçıl karşılaşmaların patlamaya hazır bir fıçı üzerinde sunulması tehlikesini içinde barındırıyor.”
Flensburg’da yayımlanan Flensburger Tageblatt gazetesi ise aynı konudaki yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Bu seçimde en güçlü aday değil, sözde en az zaafı olan ülke başkenti kazanmış oldu. Olimpiyat Oyunları’nın daha önceleri demokratik olmayan ülkelere, 2008’de Pekin’e ve 2014’te Soçi’ye verilmiş olması dolayısıyla çok eleştiri alındığından, spor yöneticileri bu defa rahat yolu seçti. Kararın siyasî açıdan sorunlu olmayan, büyük olan organizasyonların altından kolayca kalkabilen ve arkasında güçlü finansmana sahip sanayi devlerinin bulunduğu Tokyo’da kılınması bu anlamda şaşırtmıyor. Ki bu sanayi devlerinin Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) zaten ağzına kadar dolu para kasalarını daha da doldurması bekleniyor. Ancak tüm bunlar tik-tak sesleri veren saatli bomba Fukuşima üzerindeki kuşkuları gidermiyor!”
Fransa BasınıSol liberal Fransız gazetesi Liberation, ABD ile Fransa'nın Suriye krizindeki tavrına ve G-20 Zirvesi'ne ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad askerî bir operasyonla 'cezalandırıldığında', ABD Başkanı Barack Obama ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande bununla ne amaçlıyor? Paris ile Washington'un zaten hedefinde bulunmayan Şam kasabının devrilmesi tek başına çözüm olamaz. Irak ve Libya'da, Saddam Hüseyin ile Muammer Kaddafi'nin devrilmesinden ve öldürülmesinden sonra buna herkes tanık oldu. Fransa ile ABD olası askerî operasyonlardan sonra Suriye'de gerçek bir siyasî geçişi desteklerse, hem inanırlıklarını korur hem de izolasyondan kurtulmuş olurlar. Böyle bir çözüm ise hem Suriye'deki rejimin müttefiği konumundaki Rusya ile İran'ı hem de Suriye'nin komşuları ve Suriye muhalefetini destekleyen ülkeleri kapsamalıdır.”
İsveç BasınıLiberal İsveç gazetesi Sydsvenskan yorumunda, Suriye nedeniyle ABD ile Rusya arasındaki soğuyan ilişkilere atıfta bulunarak, iki ülke liderinin diyalog kurmasının şart olduğunu savunuyor:
“Obama ile Putin arasındaki kişisel görüş ayrılıkları, BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkına sahip bir ülke ile dünyanın tek süper gücü ABD arasındaki temasları kolaylaştırmıyor. İki ülke arasındaki diyaloğun işlevsiz kalmasının tüm dünya üzerinde olumsuz etkileri var. İlişkilerin kötüleşmesinin temel sebebi, geniş ölçüde Rusya yönetiminin etrafındaki uyarılara pek de aldırış etmediği izlenimi veren otoriter bir yola sapmış olmasında yatıyor. Bu nedenle Washington ile Moskova arasındaki ilişkilerin nasıl iyileştirilebileceği sorusuna verilebilecek basit bir yanıt yok!”
Avusturya BasınıAvusturya gazetesi Neue Zürcher Zeitung, St. Petersburg'ta düzenlenen G-20 liderler zirvesinden Suriye anlaşmazlığına dair bir çözüm beklemiyor:
“ABD Başkanı Baracak Obama ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında pek fazla hareket alanı kalmadı. Moskova uzunca bir zamandan beri ve inatla Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a arka çıkmakta direniyor. Başkan Obama'nın askerî operasyon düzenlemek istediğini açıklamasından sonra Putin'in gözünde, uzlaşmacı bir tavır almak itibar kaybı anlamına gelir. Amerikan Başkanı bu zirvede de müdahale için yandaş aramaya devam edecek. Ancak bundan sonra uluslararası ittifaklara değil, ABD Kongresi'nin onayına bağlı olarak hareket edecek. Suriye krizi G-20 Zirvesi'ne gölge düşürüyor. Zirvenin Suriye anlaşmazlığının çözümüne katkıda bulunması ise mümkün görünmüyor.”
Hollanda BasınıHollanda gazetesi De Telegraaf, Suriye anlaşmazlığını “Eski hasımların savaşı” başlığı altında yorumluyor:
“Papa'nın bile G-20'nin önde gelen politikacılarına yönelik ‘Suriye için diplomatik çözüm arayın' çağrısı, Obama ile Putin arasındaki görüş ayrılıklarının giderilmesine yardımcı olamadı. St. Petersburg zirvesinde tüm gelişmeler, eski hasımlar, ABD ile Rusya'nın şimdilerde yeniden karşı karşıya geleceğine işaret ediyor. Gerçi BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Suriye rejimine karşı eldeki tüm çözüm önerilerinin BM Güvenlik Konseyi'ne sunulmasını isteyerek taraflara baskı yapmaya çalıştı, ancak ABD Kongresi'nden askerî müdahaleye yeşil ışık yakılması durumunda Başkan Obama'nın yeniden BM Güvenlik Konseyi'ne gitmesi pek olası görülmüyor. Çünkü Başkan, Esad'a karşı düzenlenecek olası askerî operasyonları Rusların Güvenlik Konseyi'nde bloke edeceğini biliyor."
(bbc türkçe/dw türkçe)

YORUM YAZIN