Avrupa Basınında Bugün (3 Eylül 2013)
İngiltere BasınıSuriye konusundaki gelişmelerin geniş yer tutmaya devam ettiği İngiliz gazetelerinde bugün futbolcu Mesut Özil'in Londra takımı Arsenal'e transferi de yankı buluyor.
Telegraph gazetesi ana sayfasında sürmanşetten duyurduğu haberde Birleşmiş Milletler'den yayınlanan bir raporda Suriye'nin "asrın insanlık faciasına yol açtığını" söylendiğini aktarıyor.
Gazete, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nden yayınlanan raporda ayrıca Suriye nüfusunun üçte birinin evlerinden olduğunun ve komşu ülkelerdeki mültecilerin sayısı artarken 4,3 milyon kişinin de ülke içinde yerinden edildiğinin altının çizildiğini yazıyor.
Gazetenin haberine göre BM Mülteciler Yüksek Komiserliği bu mülteci akınının ne zaman durulacağını öngöremiyor.
Times: 'ABD 'güvenilmez' İngilizleri dışarıda bıraktı'
Times gazetesi, İngiltere Başbakanı David Cameron'ın askeri müdahalede taraf olmamaya karar vermesiyle İngiliz generallerin Suriye konusunda Amerikalıların yaptığı toplantılardan çıkarılmaya başlandığını aktarıyor.
Gazete, "Askeri kaynaklar, Florida'da bulunan ABD Merkezi Kuvvetler Komutanlığı'ndaki İngiliz askerlerin ilişkileri olmayan bir savaşla ilgili yüksek seviye istihbarat bakımından güvenilemeyeceklerinden görevlerinin düşürüldüğünü söylüyor." diyor.
Times gazetesi, kendilerine konuşan bir İngiliz savunma bakanlığı yetkilisinin "Merkezi Kuvvetler Komutanlığı'nda hiçbir İngiliz asker Suriye konusunda askeri hazırlığa dahil edilmiyor, ve bu planların hayata geçirilmesinde de rol oynamayacaklar." dediğini aktarıyor.
'İngiltere sadakatinin kime olduğunu bilmiyor'
Times gazetesinde yazan Rachel Sylvester, geçmişte Washington'a oranla yersiz gözüken İngiliz milletvekillerinin Suriye konusundaki gelişmelerle Amerika'da şok etkisi yarattığını yazıyor.
Sylvester makalesinde İngiliz milletvekillerinin Suriye'ye askeri müdahaleyi reddetmesiyle New York Daily News gazetesinin "İngilizler gelmiyor" manşeti attığını ve Barack Obama'nın da planlarını ertelemek zorunda kaldığını hatırlatıyor.
Rachel Sylvester, makalesinde milletvekillerinin aldığı kararın İngiltere'nin gittikçe yalnızlaşmasına neden olduğuna şöyle dikkat çekiyor: "İngiltere'nin AB üyeliğini referanduma götüreceğine söz vererek Avrupa'yı kızdıran Cameron, şimdi kendini Amerika'ya sırtını dönerken buluyor. Başkan'la omuz omuza durması gerekirken Amerika'ya sırtını dönmek zorunda.
Modern çağda bir ada ülkesi fazla müttefikini yabancılaştıramaz. Suriye'ye askeri müdahaleye karşı çıkan muhafazakârlardan çoğunun Avrupa Birliği'ne kuşkuyla yaklaşan ve AB'den ayrılmak isteyen kişiler olduğuna şaşmamalı."
Independent: 'İngiliz halkının çoğunluğu Orta Doğu'daki çatışmalardan uzak durmak istiyor – Irak yüzünden'
Independent gazetesi, İngiliz seçmenler arasında yapılan bir kamuoyu araştırmasının halkın üçte ikisinin Suriye'ye askeri müdahale yapılmasına karşı çıktığını ama milletvekillerinin Amerika'dan gelen kanıtlardan sonra oylamanın yeniden gözden geçirilmesinden yana olduğunu yazıyor.
Gazete İngiliz halkının %62'sinin Irak savaşından sonra İngiltere'nin Orta Doğu'daki çatışmalardan uzak durması gerektiğine inandığını; her iki kişiden birinin Amerika'nın müdahale planlarına karşı çıktığını aktarıyor.
Gazete, Amerika'dan çıkan kanıtların artmasıyla İngiliz Parlamentosu'nda da askeri müdahaleye desteğin arttığının gözlemlendiğini yazıyor.
'Suriye konusunda İran bize yardımcı olabilir'
Guardian gazetesi için bir makale kaleme alan Shirley Williams, kimyasal silah saldırısına geçmişte maruz kalan İranlıların savaşı sonlandırmak için yardımcı olmasının paha biçilmez olacağını yazıyor.
Williams, Obama'nın Suriye'ye müdahale için Kongre'ye gitmeye karar vermesinin diplomatik çabalara zaman tanıdığını, ve buna İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin de sevindiğini yazıyor.
İran – Irak savaşı sırasında kimyasal silah saldırısına maruz kaldığından dolayı İran'ın bunlara karşı sert tutumuyla tanındığını, ve hatta Şam'da gerçekleşen saldırının da cumhurbaşkanı tarafından kınandığını hatırlatıyor Williams.
İran'ın Suriye konusunda işbirliği çağrısı yaptığını da hatırlatan yazar, İran'ın yardımının alınabileceğini ama bunun için ülkeler arasındaki diplomatik ilişkilerin canlandırılması gerektiğini belirtiyor.
Almanya BasınıNeue Osnabrücker Zeitung'un Suriye'ye yapılması gündemde olan askerî operasyonla ilgili ABD Başkanı Barack Obama'nun güçsüz ve yalnız olduğunu savunuyor:
"Barack Obama mutedil olmak zorunda. Zira ABD Başkanı, askerî bir cezalandırma harekatını alelacele gündeme getirdi. Oysa birliklerini riskli bir savaşa sokmaktansa geri adım atması daha yerinde olur. Batı'nın dönüşü olmayan bir yola girmeyip Suriye tuzağına düşmemiş olması, İngiliz Avam Kamarası'nın vetosu sayesinde mümkün olabildi. Neyse ki NATO da hâlihazırda olaya pek müdâhil olma taraftarı değil. Tüm bu gelişmeler, Obama'nın güç kaybetmesine ve yalnızlaşmasına neden oldu. Askerlerin akıbeti meçhul bir maceraya atılmasındansa ABD Başkanı'nın acı gerçeklerle yüzyüze kalması evlâdır. Sahi, Batı'nın gerçek amacı ne? Esad'ı devirmek ve Şam'da radikal dincilerin iktidara gelmesini sağlamak mı?"
Suriye konusunda meydana gelen gelişmeler, Mısır'ın uluslararası gündemde ikinci sıraya itilmesine neden oldu. Oysa bu ülkede de kaos ve kargaşa ortamı olanca hızıyla devam ediyor. Askerî darbeyle iktidardan uzaklaştırılan Muhammed Mursi ve İhvan Hareketi'nin diğer mensuplarının yargı önüne çıkarılma kararını yorumlayan Almanya'nın doğusundaki Frankurt/Oder merkezli Märkische Oderzeitung'dan bir alıntıyla devam ediyoruz basın özetlerine:
"Mısır'daki gelişmeleri 'mâkul' olarak değerlendirebilmek zaten uzun zamandan buyana mümkün değil. Tıpkı daha önce iktidarda olan Müslüman Kardeşler gibi mevcut askerî rejim de aynı amacı güdüyor: İntikam ve karşı tarafı yok etmek! Asgari müştereklerde mutabık kalmaya çalışmak ve ılımlı hareket etmek ise şark toplumlarındaki en büyük eksiklerden birini teşkil ediyor."
Geçiyoruz Alman iç politikasına dair yorumlara... Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi, 22 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesinde Başbakan Angela Merkel ile ana muhalefetteki Sosyal Demokratların başbakan adayı Peer Steinbrück'ün televizyonda karşı karşıya geldiği tartışma programını ele alıyor. Gazete, yaklaşık 17 milyon kişinin izlediği ve gün boyunca tartışılan TV düellosu hakkında eleştirmenlerin yorumlarını alaycı bir üslupla değerlendiriyor:
"Sevgili eleştirmenler, bu ne kadar da sıkıcı bir seçim kampanyası değil mi? Sandıktan ister Hrıstiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Liberallerin (FDP) koalisyonu çıksın, isterse Muhafazakârlar (CDU/CSU) ile Sosyal Demokratların (SPD). İster Yeşiller ile Sosyal Demokratların koalisyonu olsun, isterse Yeşiller ile Hrıstiyan Birlik Partileri'nin (...) aslında hiçbir farkı olmayacak değil mi? Sonuçta bu koalisyon alternatiflerinin çoğunda Merkel, başbakan olarak kalmaya devam etmeyecek mi? Aslında Merkel ile Steinbrück'ün TV düellosu, seçim kampanyasındaki ateşli dönemin zirve noktası olmaktan çok, bunun başlangıcı gibiydi. Kesin olan bir şey varsa o da şu: (Şovmen) Stefan Raab'ın da bu TV düellosunda soru sorması sayesinde büyük olasılıkla artık Almanya'da 22 Eylül'de ne olacağını bilmeyen kalmamıştır."
Son olarak Berlin merkezli Neues Deutschland gazetesinden bir yorum aktaracağız. Gazete, Neonazi terör hücresi NSU'nun cinayetleri ve devletin ihmalleri konusunda Federal Meclis'te yapılan özel oturumu değerlendiriyor yorum sütunlarında. Yorumda, Federal Meclis'te tartışılmaya başlanan NSU Araştırma Komisyonu'nun sonuç raporu hakkında şu değerlendirme yer alıyor:
"Rapor, çok az umut veriyor. Yanıt bekleyen birçok soru sıralanıyor bu raporda. Soruşturmalardaki başarısızlıkların, çelişkilerin envanteri çıkarılıyor. Emniyet, yargı ve istihbarat teşkilatlarının dikkatsizlikleri, kendilerine aşırı güvenleri, kurumlardaki aşırı bürokrasi insanı şaşkınlığa uğratıyor. Ancak raporda sıralanan bu unsurlar, başarısızlığın nedenleri değil, emareleri olarak görülmelidir. Devletin sağa bakan gözünün kör olduğu eleştirilerini duyuyoruz. Ancak tüm bu ifadeler ziyadesiyle basmakalıp, basit ve sorumluları temize çıkarmaya yönelik bahaneler niteliğinde. Eğer her gün karşı karşıya kaldığımız ırkçılık ile gerek kamusal gerek özel alanda mücadele etmeyi başaramazsak, yeni tehlikelere yelken açıyoruz demektir. Üstelik de göz göre göre!"
Rusya BasınıRus gazetesi Kommersant, Başkan Obama’nın Suriye’ye olası askerî müdahalesi konusunda şu yoruma yer veriyor:
“ABD Kongresi'nin Başkan Obama’nın müdahaleye ilişkin talebini geri çevirmesi pek olası görünmüyor. Ancak Barack Obama’nın tavrı buna rağmen net değil. Ertelenmiş bir tehdit, tehdit olmaktan çıkar. Ve öte yandan planlanan sınırlı bombardıman bölgedeki ateşin büyümesine yol açabilir. Obama’nın ikinci görev döneminde şu nokta iyice belirginleşiyor: Aynı zamanda anayasa hukukçusu olan Obama, tarihe ikinci bir George W. Bush olarak geçme niyetinde değil. Bu yüzden insanların onu bir jeostrateji uzmanı olarak hatırlamayacak olmasını da göze alıyor. ABD'nin siyasi bütünlüğü onun açısından daha önemli.”
Danimarka BasınıLiberal Danimarka gazetesi Politiken, Başkan Obama’nın Suriye’ye askerî müdahale planını Kongre’nin onayına bağlı hale getirmesini şöyle yorumluyor:
“Bu riskli bir strateji. ABD Kongresi’nin kararları sonsuza dek erteleme konusundaki ünü bilinir. Ayrıca Obama yönetiminin Temsilciler Meclisi’nde çoğunlukta olan Cumhuriyetçiler ile ilişkileri -en hafif deyimle- berbat durumda. Ama yine de Obama’nın bu kararı anlayışla karşılanmalı. Obama siyasi açıdan kendisine arka çıkılmasını garanti altına alıyor. Öte yandan daha ilkesel bakıldığında, ABD'nin sınırlı bir müdahale konusunda Irak ve Afganistan'daki tecrübelere dayanarak temelden bir tartışma başlatması da anlaşılabilir bir gelişme.”
Hollanda BasınıHollanda gazetesi De Volkskrant da aynı konuyla ilgili şu görüşlere yer veriyor:
“İngiltere Başbakanı David Cameron’ın Suriye’ye askerî müdahale konusunda (Avam Kamarası’nda) yenilgiye uğramasından sonra Başkan Obama’nın askerî operasyon konusunda yalnız kalması gündeme gelmişti. Ama şimdi Obama, Kongre üyelerinin göğsüne bir anlamda silâhı dayayıp onlara Suriye’deki rejimin zehirli gaz kullanmasını cezasız bırakmak isteyip istemediklerini soruyor. Obama bu şekilde bir cezalandırma operasyonu için desteğini artırabilir. Başka bir olumlu gelişme de BM denetçilerinin araştırmasının sonuçlarını öğrenmek için şimdi daha fazla zaman kazanılmış olması! Zaten Londra ile Washington’ın telaş içinde askerî bir operasyon hazırlığı içinde oldukları yönündeki izlenim, İngiliz milletvekillerinin bu girişime karşı çıkmasının başlıca gerekçesini oluşturmuştu. Obama’nın Kongre’ye başvurma kararı onun bilgeliğini ve siyasî cesaretini de ortaya koyuyor.”
İsviçre BasınıAlmanya’da 22 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesinde iki başbakan adayı, Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) partili Başbakan Angela Merkel ile rakibi Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) Peer Steinbrück dün akşam televizyon düellosunda karşı karşıya geldi. Düellonun ardından izleyicilerle yapılan anketlerde her iki adayın birbirine açık üstünlük sağlayamadığı, berabere kaldıkları sonucu elde edildi. İsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung yorum sütunlarına Alman kamuoyunda bu merakla beklenen düellonun sonuçlarını taşımış:
“Her iki politikacı da görüşlerini açıklarken centilmen ve objektif olmaya dikkat etti. Kişisel ya da aşağılayıcı saldırılarda bulunmadılar. Buna rağmen televizyon moderatörlerinin sorularına verilen yanıtlar oldukça aydınlatıcıydı. Zira çok net argümanlar ortaya koyan ve kendini kabul ettiren Başbakan Merkel ile Başbakan'a zehir saçan saldırılarda bulunmaması yolunda tavsiyeler almış olduğu anlaşılan ve böylece seçmenin onayını tehlikeye atmayan rakibi Steinbrück vardı. Karşıtlarının kendisini çoğu kez kaçak güreşen ve tavizkâr olarak nitelediği Başbakan Merkel, moderatörlerin ve Steinbrück’ün yönelttiği sorular nedeniyle dikkatini dağıtmama kararlılığında olduğunu sergileyerek şaşırttı. Buna karşın Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı Peer Steinbrück hızlı, taşı gediğine koyan ve şık bir biçimde argümanlar sunarak, alçak sesle ve ironik bir tarzda eleştirilerini yöneltti ve kimse bu eleştirilerin öğretmen edasıyla ve sevimsiz bir tarzda yapıldığı izlenimine de kapılmadı"
(bbc türkçe/dw türkçe)

YORUM YAZIN