Avrupa Basınında Bugün (2 Eylül 2013)
İngiltere Basını
Financial Times gazetesi, sürmanşetini Amerika'nın Suriye'ye askeri müdahale gerçekleştirmesi olasılığına ayırmış.
"ABD, rejimin sarin gazı kullandığı iddiasıyla Suriye'ye askeri müdahaleyi savunuyor" başlığı altında gazete Başkan Barack Obama'nın müdahale için Kongre'nin onayını talep edeceğini bildirmesinin danışmanlarını bile şaşırttığını yazıyor.
Zira gazete, İngiltere'de Suriye'ye müdahale tezkeresinin Parlamento'dan geçmemesine rağmen Amerika'nın önceden planladığı gibi hafta sonunda müdahale yapılacağını ima ettiğini hatırlatıyor.
Financial Times, Obama'nın Suriye'ye müdahale için Kongre'ye gideceğini, ama burada partiler arası farkların daha da belirgin olduğunu ve bazı Cumhuriyetçi milletvekillerinin sırf kendisine muhalefet için Suriye hakkındaki görüşleri ne olursa olsun ret oyu kullanabileceklerini yazıyor.
'Fikir değişikliği Batı'nın savaş hakkındaki düzensizliğini gözler önüne seriyor'
Financial Times gazetesi için bir makale kaleme alan Roula Khalaf, Amerika'nın önceden yaptığı planların aksine hafta sonunda Suriye'ye füze yağdırmamasıyla Cumhurbaşkanı Esad'ın rahatladığını ama muhalefetin çok kızdığını yazıyor.
Khalaf, makalesine şöyle devam ediyor: "Amerika'da yaşayan Suriye eylemcisi Rıdvan Ziyadeh 'Demokrasilerin Beşar gibi diktatörleri koruyor olması büyük hayal kırıklığı.' diyor.
Amerika halkının kuşku duyduğu bir planda milletvekillerine akıl danışmanın tabi ki de iyi yanları var. Ama ABD Başkanı'nın müdahalenin bu hafta sonu beklendiği bir anda verdiği bu son dakika kararı Şam'da yine Batı'nın zayıflığı olarak görülecektir.
Sınırlı olacağına söz verilse de askeri müdahale olasılığı Obama'nın son dakika kumarı sonucunda milletvekillerinin onayı olmadan belirsizliğe sürüklendi.
Esad, 21 Ağustos'ta gerçekleşen kimyasal saldırısından dolayı hâlâ cezalandırılabilir, veya Batı demokrasisinin ve Orta Doğu'daki karmaşık savaşların Batı'da yarattığı yorgunluğun kazanan tarafı olabilir.
Obama'nın fikrini değiştirmesi daha önce görülmediği kadar Suriye konusunda uluslararası düzensizliği gözler önüne serdi. Esad bu düzensizlikten pek çok kez yararlandı."
'Eylemciler rötarı bekliyordu'
Independent gazetesi için Gaziantep'ten yazan Kim Sengupta ise farklı bir görüşte. Ona göre Suriyeli muhalif eylemciler İngiliz Parlamentosu'ndaki oya veya Barack Obama'nın askeri müdahaleyi erteleme kararına şaşırmadı.
Sengupta, eylemcilerin Batılı liderlerin askeri müdahaleyi iyi gerekçelendiremediklerine inandıklarını yazıyor.
Sengupta, konuştuğu Suriyeli Naji El Jarf'ın "İngiltere ve Amerika'da Irak ve Afganistan'ın anıları var. Bundan etkilenip kendi çıkarları doğrultusunda oy kullandılar" dediğini aktarıyor.
Yazara göre Suriye'deki muhalifler, Batılı gemilerin Akdeniz'e gelmesi ve askeri müdahale tehditlerinin ardından Esad'a bağlı güçlerin faaliyetlerini düşürdüğünü söylüyor.
'Obama bize yalan söyledi'
Suriye'deki muhaliflerin Amerika'nın askeri müdahaleyi ertelemesine dair tepkisini sayfalarına taşıyan bir başka gazete Guardian.
Guardian gazetesinden Peter Beaumont, Ürdün'deki Zaatari mülteci kampından yazdığı haberde mültecilerin askeri müdahalenin ertelenmesi haberini hayal kırıklığıyla karşıladığını aktarıyor.
Beaumont, konuştuğu bir mültecinin "Konuşmaya başladığı anda Beşar Esad rejimine yönelik askeri müdahalenin o anda başlayacağını düşündük. Ama sonra 'fakat' dedi. Bunu dediği anda yıkıldık. Obama bize yalan söyledi." dediğini aktarıyor.
Beaumont, Özgür Suriye Ordusu için savaşan ve yaralı olan bir başka mültecinin öfkeyle sınırı geri geçip yeniden savaşmak istediğini söylediğini de yazıyor.
'Obama ahlaki üstünlük için gazdan ayağını kesti'
Times gazetesi için yazan David Taylor, Amerikan hükümetinin 24 saat içinde dehşet verici savaş konuşmalarından bürokrasiye geçmesinin büyük bir fark olduğunu yazıyor.
Taylor, Kerry'nin Suriye konusunda adım atmamaları durumunda tarih önünde "çok sert yargılanacaklarını" söylediklerini hatırlatıp, bundan sonra Obama'nın sabrının öne çıktığını söylüyor.
Taylor'a göre Obama kendini bir ikilemin ortasında buluyor: kendisi ne Suriye'deki savaşta taraf olmak istiyor, ne de George Bush'un Irak konusundaki hatalarını tekrarlamak istiyor.
Yazar makalesinin sonlarında, Barack Obama'nın kendi kararıyla askeri müdahale başlatması durumunda Nobel Barış Ödülü sahibi bir başkanın ülkesini BM kararı olmadan bir hafta sonunda savaşa sokmasının sorgulanacağını söylüyor.
Taylor, bu kararı sonucunda Obama'nın oyun sonucu üzerinde kontrolünden feragat ettiğini ama ahlaki cesaretin ve Amerikan değerlerinin olası reddinden Cumhuriyetçiler'in sorumlu tutulacağını yazıyor.
'Başbakanın Suriye'ye müdahaleyi yeniden gözden geçirmesi isteniyor'
Amerika'da Obama'nın Suriye'ye müdahale olasılığını Kongre'ye götürmesi tartışmaları devam ederken İngiltere'de Başbakan'a bunu yeniden gözden geçirmesinin istenmesi Times gazetesinde yayınlanan bir başka haberde ele alınmış.
Gazete, geçen hafta Parlamento'nun askeri müdahaleyi reddetmesinin ardından Başbakan David Cameron'ın verdiği Suriye'ye askeri müdahale yapılmasını bir daha gündeme getirmeyeceği sözünden dönmesi yönünde baskı altında olduğunu yazıyor.
Times, Cameron'ın kararının ana muhalefet lideri Ed Miliband'i bile şaşırttığını belirtiyor.
Times gazetesi, Dışişleri Bakanı William Hague'in Suriye'de bir daha kimyasal saldırı olması durumunda bile Parlamento'ya müdahaleye izin verilmesi için gitmeyeceklerini söylediğini de aktarıyor.
'Saldırının ertelenmesi İngiltere ve Başbakan için olumlu bir gelişme'
İngiltere'deki Suriye'ye askeri müdahale oylaması hakkında Daily Telegraph gazetesi için bir makale kaleme alan Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, askeri müdahaleyi erteleyerek Amerika'nın "doğru karar verdiğini ve David Cameron'a saygı gösterdiğini" yazıyor.
Oylama sonrasında gazetelerin ve milletvekillerinin "Amerika ve İngiltere arasındaki özel ilişkinin sona erdiğini" söylediğini yazan Johnson, Barack Obama'nın da sonradan Londra'nın görüşlerini bir kenara atamayacağını anladığını söylüyor.
Johnson'a göre, askeri müdahaleyi erteleyerek Obama, Cameron'ı ve Parlamento'yu örnek alıp Kongre'de konunun müzakere edilmesini sağlıyor.
Boris Johnson, Suriye konusunda bir karara varıldığında David Cameron'ın liderliğinin kanıtlanacağını yazıyor.
Almanya BasınıStuttgarter Zeitung yorumunda Suriye’ye olası bir askerî müdahaleyi tüm dünyanın bakış açısından irdeliyor:
“Suriye trajedisi insanı çaresiz bırakıyor. Esad rejiminin zehirli gaz saldırısına karşı bir misilleme operasyonu düzenlenmesi konusunda hem soru işaretleri hem de muhalif sesler gittikçe artıyor. Sadece dünyanın birçok devleti değil, çok sayıda Batılı ülkenin parlamentosu ve devlet başkanı da ABD Başkanı Barack Obama’nın kırmızı çizgilerine onay vermekten yana değil. Herkes zehirli gaz katliamının sözlerle kınanmasında hemfikir; ancak bunu yapanların cezalandırılması konusunda ülkeler omuz silkerek birbirine ve özellikle Washington’a bakıyor. Bu yüzden de Başkan Obama -son derece haklı olarak- askerî müdahale için yetki istiyor. Zira hem bir şeyler yapılmasını talep etmek hem de hiç bir şey yapmamak mümkün değil.”
Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin Suriye’ye olası askerî müdahale konusunda Başkan Obama’nın tavrını değerlendirdiği yorumunda şu görüşler göze çarpıyor:
“Başkan Obama -istemediği halde- kendini müdahalede bulunma zorunda hissettiğinden, en azından arzu edilmeyen sonuçların riskini sınırlı tutmak istiyor. Onun bu tavrında Suriye’den daha ziyade iç politika etkin rol oynuyor. Cumhuriyetçiler, tavrı ne olursa olsun Obama’ya saldırılarını sürdürüyorlar. Şimdi Kongre’de yapılacak oylama ile Obama, Cumhuriyetçileri de pozisyonlarını netleştirmesi için zorlamış olacak. Kongre'nin Başkan Obama’ya onay vermemesi pek beklenmiyor. ABD’de Obama’ya yöneltilen başlıca eleştiri, Obama'nın Arap Dünyası’ndaki isyanları etkilemek üzere Amerika’nın gücünü fazlaca kullanmaması! Ancak Obama zaman kazanıyor ve Moskova’da yapılacak 20’ler Grubu zirvesine üzerinde bir askerî müdahale baskısı olmadan gidebilecek. Burada en hayırlı şey, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Obama ile uzlaşma sağlaması olurdu.”
Süddeutsche Zeitung, Başkan Obama’nın Suriye konusunda alacağı kararı bölgesel ölçekte analiz ediyor:
“Başkan Obama alacağı kararın risklerini tartarken Kongre’ye de danışmak istemesi ona zarar vermez. Eğer Suriye’ye ilişkin karar alırken parlamentoyu saf dışı bırakmış olsaydı, o durumda iç politikada yoğun baskı altında kalır ve geri kalan üç yıllık görev süresinde planladığı birçok projeyi herhalde rafa kaldırmak zorunda kalırdı. Ancak Obama’nın özellikle dış politikada oynanan büyük senaryoları göz önünde bulundurması gerekir, çünkü bu senaryolar onu gerçekten bir savaşın içine itebilir ve bu konuda Amerikan kamuoyu ile Kongre’nin desteğine ihtiyacı bulunuyor.”
Almanya’da 22 Eylül’de yapılacak genel seçimlere üç hafta kala başbakanlığın iki önemli adayı arasında merakla beklenen televizyon düellosu dün akşam yapıldı. Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) partili Başbakan Angela Merkel ile Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) rakibi Peer Steinbrück’ün kozlarını paylaşmalarının ardından izleyicilerle yapılan anketlerde her iki adayın birbirine açık üstünlük sağlayamadığı, berabere kaldıkları ortaya çıktı. Heidelberg’te yayımlanan Rhein-Neckar-Zeitung'un bu televizyon düellosuna ilişkin çıkarttığı sonuç şöyle:
“Düellodan sonraki durum, düellodan önceki durumu yansıtıyor, yani belirgin bir değişim yok! Ve ajansların düellonun ilk yarım saatinden sonra Merkel’ın bu seçim kampanyasında ona karşı aday olan (Sosyal Demokrat Peer Steinbrück) adını ilk kez zikretmiş olmasını haber yapmaları, Almanya’da bugünlerde siyaset tartışmalarının ne düzeyde olduğunu da çok iyi bir biçimde ortaya koyuyor.”
Avusturya BasınıViyana'da yayımlanan Die Presse gazetesi, yorumunda Irak savaşından ders alındığını belirtiyor:
“Bundan birkaç gün öncesine kadar Esad rejiminin cezalandırılmasında son derece kararlı görünen savaş heveslilerine ne oldu? Kendi cesaretlerinden mi ürktüler, yoksa kulaklarına su mu kaçtı? Savaş nidaları atılmaz oldu. Barack Obama, ırk ayrımıyla mücadelenin kahramanı Martin Luther King'in anıldığı gün verdiği televizyon mülakatında fevri tepkiye kalkışmayacağını belli etti. En yakın destekçisi İngiltere Başbakanı David Cameron, Avam Kamarası'nda muhalefete söz geçiremedi. İngiliz muhalefetinin Irak savaşından ders aldığı belliydi.”
Macaristan BasınıMagyar Nemzet adlı Macar gazetesi Suriye'ye yapılacak küçük bir müdahalenin bile bütün bölgeyi ateşe verebileceği yorumunda bulunuyor:
“1999 yılında Yugoslavya'nın bombalanmasından ve 2003 yılında da Irak'a saldırılmasından sonra yeniden Birleşmiş Milletler'in yetki vermediği bir askerî harekât yapılması ihtimali artıyor. Barbarlığa ve anlamsız kan dökülmesine devletler hukuku devre dışı bırakılarak karşılık verilemez. Böyle bir şey ahlaki bakımdan kabul edilemez olduğu gibi, Irak örneğinde olduğu gibi, zaten istikrarsız olan bir bölgeyi daha büyük bir istikrarsızlığın içine atar. Suriye'ye yapılacak müdahale, büyük bir ihtimalle bölgesel krizin sınırlardan taşıp, savaşın ihraç edilmesine yol açacaktır.”
Hollanda BasınıHollanda gazetelerinden de Volkskrant'ın, Suriye'ye karşı askeri önlemlere başvurulmasının İngiltere Avam Kamarası'nda ret edilmesini konu alan yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Londra'daki gelişmeler, ABD Başkanı Barack Obama açısından büyük bir kayıp oldu. Hem harekâtı geciktireceği hem de İngiltere'nin tutumuyla ilgili güvensizliği arttırdığı için. ABD Başkanı askerî serüven meraklısı değil. Başka çare kalmadığına kanaat getirdiğinde ise müttefiklerinin desteğine ihtiyaç duyacaktır. En yakın müttefiki de İngiltere. ABD ve İngiltere son yirmi yılın askeri müdahalelerinde yapışık ikizler gibi davrandılar. Obama açısından askeri müdahaleden önce inandırıcı kanıtlar göstermek, müttefiklerini harekete geçirmek ve gelişmeyi kuşkuyla izleyen kamuoyunun desteğini kazanmak çok önemli. Son günlerde bütün bu üç noktada da talihsizlik peşini bırakmadı.”
Fransa BasınıFransız Le Monde gazetesi yorumunda Suriye krizinin baş müsebbibine kesin teşhis koyuyor:
“Suriye'de bir süper güç var. Bu süper güç, iki yıl önce muktedir Beşar Esad'ı itidale zorlayabilirdi. Hükümet ile muhalefet arasındaki diyaloga öncülük edebilirdi. O günlerde muhalefet henüz radikal dincilik virüsünü kapmamıştı ve barışçı gösteriler yapıyordu. Bu süper güç, olağanüstü rol oynayabilirdi. Ama yapmadı. Başka bir oyun oynadı. En kötü siyasi oyunu. Suriye rejiminin kitle imha silahlı tabusunu yıkmasında onun da muazzam sorumluluğu var. Sözünü ettiğimiz süper gücün adı, Suriye'yi silahlandıran ve ordusunu eğiten Rusya'dır.”
(bbc türkçe/dw türkçe)
YORUM YAZIN