Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (12 Eylül 2013)


İngiltere gazeteleri, hafta boyunca sıkça yer verdikleri Suriye krizine ilişkin haberleri ve yorumları bugün de sayfalarına yansıtıyor.

BM Güvenlik Konseyi ve Cenevre’deki diplomasi trafiği öncesi İngiltere gazetelerinin yazarları Suriye’de yaşananları bölgeden izlenimleriyle aktarıyor.

Guardian gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Martin Chulov, Halep’te muhaliflerin nabzını tutuyor.

Televizyonda ABD Başkanı Barack Obama’nın açıklamalarını bekleyen muhaliflerle görüşen muhabirin aktardıklarına göre, muhalif kanata bir hafta içinde hayal kırıklığı ve umutsuzluk hâkim oldu.

Muhabir, daha bir hafta öncesine kadar ‘Suriye rejiminin Amerika’dan korkacağını’ söyleyen muhaliflerin artık, Obama’nın diplomasi yolunu tercih etmesi üzerine “Amerikalılara inanmak yerine böyle yapacaklarını daha önceden bilmeliydik” dediklerini aktarıyor.

Halep’te binaların bombalar ve Scud füzeleriyle vurulduğunu ve kentin doğu kesimlerinin de boşaldığını belirten Guardian muhabiri Martin Chulov Halep’e yeni cihat savaşçılarının da geldiğini ifade ediyor.

Gazeteye konuşan muhalif Liva el Tevhid Tugayı komutanı Şeyh Ömer Osman, “Guta’da halkın çektiği acı, tüm acıların sona ermesi için bir fırsat yaratmış olabilir” diyor.

Suriyeli muhalif: ABD bizi yalnız bırakacak

Suriye ordusundan ayrılıp muhaliflere katılan Albay Ebu Hamza da, askeri müdahale yerine diplomasi yoluna girilmesinden duyduğu rahatsızlığı şu sözlerle ifade ediyor:

“Son iki haftayı Beşar’nı yalancı olduğunu, cezalandırılması ve yaptıklarının cezasız kalmayacağını söyleyerek geçirdiler. Sonra da ona, her zaman yaptığı gibi cinayet işlemeye devam edecek. [Esad] onları oyalayacak, onları kandıracak ve zayıflatacak. Onlar da gemileri geri gönderecekler. Biz de yalnız bırakılacağız.”

Guardian muhabiri Martin Chulov, Suriye’nin kuzeyindeki milislerin, ABD’nin olası saldırısıyla ilk defa havadan koruma sayesinde rahat ilerleyebilecek askeri harekat hazırlıkları yaptığını aktarıyor.

Muhaliflerin görüşlerini aktaran Chulov şöyle devam ediyor: “ABD’nin çekilmesiyle, somut umutlar yerini karmaşık duygulara bıraktı.”

'Putin, ABD'yi silahsızlandırdı'

Guardian gazetesinin editör yardımcısı ve köşe yazarı Simon Tisdall ise Suriye krizinde iki önemli aktör, Rusya ve ABD’nin diplomasi yolundaki arayışlarını kaleme aldığı yazısını “Putin ABD’yi silahsızlandırdı ve Rusya’nın çıkarlarını ileriye taşıdı” başlığıyla paylaşıyor.

Simon Tisdall, Rusya’nın önerisi üzerine ABD’nin Suriye’ye yönelik askeri operasyonu rafa kaldırması için “Esad değil, Beyaz Saray silahsızlandı” diyen yazar, “Moskova’nın Ortadoğu’daki rolünün uzun vadedeki olası stratejik çıkarımları için diplomatik bir zafere işaret ediyor” yorumunu yapıyor.

Times gazetesi de başyazısını Suriye’ye ayırıyor.

“Kimyasal poker” başlıklı yazıda şu ifadeler yer alıyor:

“Obama ve müttefiklerinin bir tesellisi var: Suriye’de güç kullanımını oylayacak olan Kongre’deki yenilgiyle küçük düşürülmekten kurtuldu ve zaman kazandı. Ama yine de kaybedecek zaman yok… Obama, David Cameron ve François Hollande’ın yapılan hatalardan ders çıkarıp jeopolitik bir felaketi önlemek için haftaları değil, günleri var.”

“Obama’nın iki seneden uzun bir süredir iktidarı bırakma çağrısı yaptığı Suriye liderinin, Amerika yeni başkanını seçerken hala iktidar olması ihtimali var… Obama’nın Suriye’nin verdiği sözleri yerine getirmesi için bir tarih vermesi lazım. Eğer sözler yerine getirilmezse de BM veya Kongre’nin desteği olsun olmasın Suriye’ye saldırmaya hazır olmalı. Esad rejimi bir bakıma haksız yere şartlı tahliye oldu. Eğer şartları yerine getirmezse, cezası hızla ve ciddiyetle verilmeli.”

ABD ve İsrail arasında 'gizli' istihbarat anlaşması

Guardian gazetesi, eski CIA ajanı Edward Snowden’ın sızdırdığı bilgileri paylaşmaya devam ediyor.

Gazetenin sızan belgelere dayandırdığı habere göre, ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA), ABD vatandaşlarına ait özel bilgilerin de bulunduğu istihbarat belgelerini elemeden geçirmen ham halleriyle düzenli olarak İsrail’le paylaşıyor.

Gazete, İsrail ve ABD arasında istihbaratın ham haliyle paylaşılması konusunda yapılan gizli anlaşmanın ‘mahremiyeti ihlal’ sayılabileceğini belirtiyor. Guardian’a yazılı açıklama yapan bir NSA yetkilisi ise gizliliği ihlal etmediklerini ve İsrail’le paylaşılan istihbaratın gizlilik kuralları çerçevesinde değerlendirildiğini söylüyor.

Gazetenin haberine göre ABD ve İsrail arasında 2009’da varılan anlaşmada, ABD vatandaşlarının telefon konuşmaları ve e-posta yazışmalarının da aralarında bulunduğu verilerin kullanımı konusunda herhangi bir yasal sınırlama da getirilmiyor.

İngiltere hastanelerinde 'yüksek ölüm oranları'

Times gazetesi manşetine İngiltere’deki hastanelerde artan ölüm oranlarına ilişkin bir haberi taşıyor.

Gazete, Prof Brian Jarman’ın liderliğinde London Imperial College Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya dayandırdığı haberinde İngiliz hastanelerinde yatan hastaların, ABD’de yatan hastalara kıyasla yüzde 45 daha yüksek bir oranla ölüm riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Times, gelişmiş altı ülkeyle kıyasladığı İngiltere’de hastanede ölüm oranlarının diğer ülkelere çok daha fazla olduğunu yazıyor.

Haberde, Avrupa, Kuzey Amerika, Asya ve Avustralya’yla yapılan kıyaslamalarda İngiliz hastanelerinde ölüm sayısının yüksek olması ülkenin yapısal ve kültürel sorunlarına bağlanıyor.

Verilere göre, her yıl İngiltere hastanelerinde 220 bin hasta ölüyor. Brian Jarman, bu hastalar için “Başka ülkelerdeki hastanelerde tedavi görüyor olsalardı hala yaşıyor olurlardı” diyor ve ekliyor:

“Doktorlar şikâyetleri dinlemiyor, sorunları tahlil edemiyorlar. Daha çok obezite ve alkol sorunu var ama inceleme az. Tüm bu faktörler ölüm oranlarını etkiliyor.”

Hillsborough'da yargı süreci 'yavaş işliyor'

Independent gazetesinin baş sayfa manşetinde 1989 yılında Hillsborough Stadı’nda 96 taraftarın ölümüyle sonuçlanan izdihama ilişkin soruşturmaya dair bir haber var.

Gazete, yaklaşık bir yıl önce yürütülen soruşturma sonunda, olayın sorumlularının o dönem iddia edildiği gibi taraftarlar değil polis ile ambülans hizmetlerinin olduğunun ortaya çıkmasına rağmen sorumlularının ceza almamasını eleştiriyor.

Haberde, Hillsborough faciasında yakınlarını kaybeden ailelerin yavaş işleyen yargı süreci nedeniyle adalete olan inançlarını kaybetmek üzere oldukları yazıyor.

Liverpool ve Nottingham Forest taraftarları arasında çıkan izdihamda yaşanan ölümleri soruşturan bağımsız komisyonun geçen yıl açıkladığı raporda, 164 polisin ifadesinin ‘taraftarları suçlayacak şekilde’ değiştirildiği, 116’sının da emniyet ve sağlık birimlerinin ihmalleri olduğuna dair ifadelerin kaldırıldığı ortaya çıkmıştı.

Komisyon raporuna göre, “Zamanında müdahale edilseydi 96 taraftardan 41’inin hayatı kurtulabilirdi.”

“1989 yılı Nisan ayında hayatını kaybeden 96 Liverpool taraftarlarının ölümüyle ilgili şimdiye kadar ne bir kişi ne de bir kurumdan hesap soruldu” ifadelerini kullanan Independent gazetesi, bağımsız komisyonun bir yıl önce açıkladığı ve sorumluları işaret ettiği rapora rağmen ailelerin yasal sürecin sağlıklı işlemediği ve sorumluların yargı önüne çıkarılmadığına ilişkin şikayetlerini aktarıyor.

Almanya Basını
Hannover’de yayımlanan Neue Presse gazetesi yorumunda Suriye’ye ilişkin varılan uzlaşma konusunda şunları yazıyor:

“Başkan Barack Obama parmağını tetikten çekti. Şimdilik Suriye’ye bir Amerikan saldırısı olmayacak. Uluslararası toplum anlaşmazlığa yeniden siyasi bir çözüm bulma çabasına girdi. Ancak şu sıralarda Suriye’de insan kıyımı devam ediyor. BM verilerine göre 100 bin kişi öldü, ülkesinden kaçan 2 milyon 600 bin kişi mülteci konumunda. Almanya’nın ülkeye kabul etme yükümlülüğü üstlendiği 5 bin mülteciden 107’si (önceki gün) Hannover’e geldi. Buradan verilen sinyal önemli: Almanya, mültecilerle diğer Avrupa ülkelerinden daha yoğun bir biçimde ilgileniyor. Buna rağmen 5 bin mülteci çok az bir sayı! Uluslararası toplumun çok daha fazla çaba göstermesi gerektiği aşikâr. İki yıldan bu yana uluslararası toplumun Suriye'deki iç savaşı sona erdirme çabaları hazin bir şekilde başarısızlığa uğruyor.”

Braunschweig kentinde yayımlanan Braunschweiger Zeitung'un Suriyeli mülteciler kapsamındaki yorumu da şöyle:

“Önceki gün Almanya'ya gelen Suriyeli mülteciler, sadece izlemekle yetinmeyip, aktif girişimlerde bulunacak bir uluslararası toplumu çaresizlik içinde bekliyorlar. Bunun güç gösterisi ile değil, tüm iç savaş taraflarına baskı uygulayarak yapılması gerekiyor. Amerika, Rusya ve Çin artık nihayet ortak sorumluluklarının bilincine varabilirlerse, Suriyelilere gerçekten yardımcı olacak bir çözüme ulaşılabilir. Sadece görüşme yolu barışı getirebilir.”

Almanya’nın Leipzig kentindeki Federal İdare Mahkemesi, Müslüman kız öğrencilerin okullardaki yüzme derslerine erkek öğrencilerle birlikte girmeleri gerektiğine karar verdi. Yargıçlar Müslüman kızların “Burkini” olarak adlandırılan haşema giyerek yüzme dersine katılmalarında bir sakınca olmadığına da hükmetti. Frankfurt kentinde okula giden 11 yaşındaki Müslüman bir kız öğrencinin ailesi kızlarının yüzme dersinden muaf tutulması için mahkemeye başvurmuştu. Berliner Zeitung’un konuya ilişkin yorumu:

“Nasıl ki Müslüman kız öğrenciler için okula gitme yükümlülüğü olağansa, onların da okul dairelerinden bazı beklentileri olması olağandır. Ama bu noktada beklentiler karşılanmıştır. (Mahkemenin verdiği) Müslüman kız öğrencilerin ‘burkini’ ile yüzme dersine girebilmelerine yönelik kararı mantıklı bir tekliftir. Mayolu erkek öğrencilerin görüntüsünün tahammül edilemez bir durum olduğu hissinin ise Kuran’ı Kerim ile değil, o dönemde 11 yaşında olan kız öğrencinin ailesine dayatılmış ahlâk anlayışı ile alâkası vardır.”

Münih’te yayımlanan Münchener Merkur gazetesi de aynı konudaki yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

“Mahkemenin kararı, dünyevî bir devlette kökten dinci yorumlara ve onların hukuksal uygulamasına imkân bırakmıyor; haklı olarak! Aksi takdirde bundan sonraki adım ne olurdu? ABD’de olduğu gibi, Darwin’in evrim teorisi öğretiliyor diye kökten dinci Hrıstiyan öğrenciler biyoloji dersinden muaf mı tutulmalıdır? Böyle bir durum tüm öğrencilere modern ve hümanist bir eğitim olanağı sağlama görevini yerine getirmekle yükümlü seküler devletin yenik düşmesi anlamına gelirdi. Burada söz konusu olan sadece din değil, topluma uyum, eşitlik ve toplumsal katılımdır ve bunlar Alman okullarında eğitim gören hiç kimseden esirgenemez. Göçmen olarak bunları istemeyenler, sahip oldukları farklı değerleri dünyanın istediği herhangi bir bölgesinde istediği gibi yaşayabilir.”

Hollanda Basını
Hollanda'da yayımlanan de Volkskrant gazetesi Suriye'nin kimyasal silahları teslim etmesi yönünde Rusya'nın yaptığı teklifi değerlendiriyor:

“Tüm dikkatler gündeme gelen öneriye çevrilirken, asıl hedef gözden kaçma tehlikesiyle karşı karşıya: O da Suriye'deki iç savaşın sona erdirilmesi. Bu konuda AB'nin ciddiye alınabilecek bir girişimi neredeyse yok gibi. Geriye bir tek, ABD'nin baskısının ardından Rusya'nın yaptığı öneri ile Cenevre'de konunun masaya yatırılması ve müzakerelerin başlamasını umut etmek kalıyor. Bu yolla sadece kimyasal silahlarla verilen zarar değil, kan akması da önlenebilir.“
Fransa Basını
Fransa'nın Libération gazetesi de Rusya'nın önerisini yorum sütununa taşıyor:

“Rusya Devlet Başkanı Putin'in sunduğu öneri, Şam'da askeri yönetimi yumuşatıp, sarsılmaya başlayan Fransız ve Amerikan başkomutanlığının kararlılığını daha da zayıflatacaktır. Putin, öneriyi sunarken kamuoyunun Suriye'ye herhangi bir (askeri) operasyon yapılmasına karşı olan tutumu ile Amerikan Kongresi'nin kararsızlığının kendisine fırsat yaratacağını anladı. Ancak bu taktiksel hesaplar, Suriye'de bir diktatörün iki buçuk yılda 110 bin vatandaşını öldürdüğü ve cezasını çekmeden devam ettiği gerçeğini değiştirmeyecek.“

Danimarka Basını
Danimarka'nın Politiken gazetesi Suriye'ye ilişkin yeni gelişmeler hakkında şunları yazıyor:

“Uluslararası toplum, Esad'ın halkına kimyasal silahlarla saldırma imkanını elinden alabilirse bu planlanan sınırlı askeri operasyondan daha iyi bir çözüm olur. Guta katliamının bir daha tekrarlanmamasını – en azından kimyasal silahlarla – sağlayacak bir çözüm. Rusya, sivillerin öldürülebileceği kalan kimyasal maddeleri vermek için Suriye rejimini zorlarsa ancak o zaman barışçıl çözümlerden söz edebiliriz. Rusya'nın Esad'a kapıyı gösterme istediğini ispatlaması gerekiyor.“

İsviçre Basını
İsviçre'de yayımlanan Tages Anzeiger gazetesi BM Güvenlik Konseyi‘nin Esad'ın silahlarını nasıl yok edeceğine ivedi şekilde karar vermesi gerektiğini yazıyor ve ekliyor:

“Eğer Rusya yeniden pazarlık yapmaya başlarsa bu inanılırlığını zayıflatır. Çünkü Suriye'nin kimyasal silahları stratejik açıdan anlamını yitirdi. Bir kez daha kimyasal silah kullanılması rejimin yıkılması ile sonuçlanır. ABD savaş gemileri Akdeniz'in doğusunda seyretmeye devam ediyor. Diğer taraftan diplomatik bir çözüm Suriye halkına pek fayda sağlamayacak. Orada ölümler sürüyor ve insanlar kaçmaya devam edecek. Ölenlerin yüzde 99'u bomba ve mermi kurbanı. Toplu katliamlarda kullanılan esas silah sarin gazı değil, kalaşnikof.“

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.