Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (29 Nisan 2013)



İngiltere Basını
Guardian gazetesi baş sayfasında Libya’da İslamcı grupların ‘Batılılara yönelik tehdit’ oluşturduğuna dair özer bir habere yer veriyor.

Gazeteye konuşan diplomatlar, Mali’deki müdahaleye misilleme olarak, radikal İslamcı güçlerin Libya’da Batılıları hedef aldığı konusunda uyarıyor.

Geçen hafta Trablus’ta Fransa büyükelçiliğinin de saldırıya uğraması bu tehdidin bir uzantısı olarak görülüyor.
Guardian, Mali’nin Timbuktu kentinden sürülen cihat savaşçılarının kuzeye ilerleyip Sahra çölünü geçtiklerini ve Cezayir ile Nijer üzerinden Libya’ya ulaştıklarını aktarıyor.

Gazeteye konuşan Trablus’taki bir Batılı diplomat, Mali ve Libya’daki İslamcı gruplar arasında bağlantılı olduğunu ve Libya’daki siyasetçilerin Mali’deki çatışmaların Trablus’a sıçramasından endişe ettiklerini belirtiyor.

Guardian’ın haberinde görüşlerine yer verdiği Mali ordusu komutanları da, silahlı grupların Libya’ya kaçtığı iddialarını doğruluyor.

Komutanlar, bölgede Libyalıların yanı sıra Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin vatandaşı olan Cezayir ve Nijeryalılar bulunduğunu belirtiyor.

Boston maratonu saldırganlarının nasıl ‘radikalleştiğine’ dair soruların yanıtı aranmaya devam ediyor.
Daily Telegraph gazetesi, Boston maratonunda bombalı saldırı düzenleyen Tamerlan Tsarnaev’in, geçen yıl Dağıstan’da güvenlik güçleri ile girdiği çatışmadan ölen Rus kökenli İslamcı Kanada vatandaşı boksör William Plotnikov’la bağlantılı olabileceğini yazıyor.

Daily Telegraph, Rus Novaya Gazete adlı gazeteye dayandırdığı haberinde, İslam hakkında eğitim görmeye Dağıstan’a giden Kanadalı boksör ile Tamerlan Tsarnaev’in sosyal medya üzerinden iletişim kurduğu yazıyor.
Rus güvenlik güçlerinin 2010’da sorguladığı Kanadalı boksörün polise verdiği ‘Amerika ve Avrupa’daki gönüllülerin isim listesinde’ Tamerlan Tsarnaev’in de geçtiği belirtiliyor.

Gazetenin haberine göre, sorgudan sonra serbest bırakılan Kanadalı boksör Plotnikov, Dağıstan’daki kamplarda yaşıyordu ve diğer cihat savaşçılarının arasında ‘Kanadalı’ olarak anılıyordu.

Daily Telegraph, Tsarnaev ve Plotnikov’un yalnızca sosyal medya üzerinden mi, yoksa boks çevresinden mi tanıştığını bilinmediğini yazıyor.

Haberde ayrıca, Tamerlan Tsarnaev’in Dağıstan’da cihat savaşçılarına yeni üyeler kazandıran Mahmud Mansur Nidal’la da sık sık görüştüğü, bu nedenle Rus güvenlik güçlerinin de takibine alındığı belirtiliyor.
Mahaçkale’de 13 kişinin öldüğü bombalı saldırıyla bağlantılı olmakla suçlanan Nidal da silah dolu bir evin içinde kuşatıldıktan sonra öldürülmüştü.

Gazeteye konuşan ve ismini vermekten kaçınan bir kaynak, Nidal’ın ve Kanadalı boksörün Rus güvenlik güçleriyle çatışarak ölmesinden iki gün sonra Tsarnaev’in önce Rusya’ya, ardından Amerika’ya döndüğünü söylüyor ve Tsarnaev’in radikal isyancılara katılmak için Dağıstan’a gelmiş olabileceğini ifade ediyor.
Times gazetesinin baş sayfasında elinde tüfekle görülen Ruken adlı Suriyeli bir Kürt kadının fotoğrafı dikkat çekiyor.

“Kadınlar Esad’a karşı silahlanıyor” başlığı altında, Suriyeli muhaliflerin safında yer aldığı belirtilen Kürt kadının hikâyesi iç sayfalarda daha detaylı inceleniyor.

Gazete, “Sakallı İslamcılar, kendilerini Ruken adlı komutanın idaresindeki kadın birliklerle aynı safta savaşırken buluyor” ifadesiyle giriyor habere.

Times muhabiri Anthony Loyd, Halep’in Şeyh Maksud mahallesinde, duvarlarında Abdullah Öcalan’ın posterlerinin bulunduğu bir kuaför salonunda buluştuğu 27 yaşındaki Ruken’in, Halep’te 40 Suriyeli Kürt kadından oluşan birliğin başında olduğunu yazıyor.

Aristo ve Nietzsche okuyan genç bir kız olarak tarif edilen Ruken, ilk defa birini geçen ay Rus yapımı bir tüfekle öldürmüş.

Gazeteye konuşan Ruken, “Bu benim için yalnızca halk için değil, kadınlar için de bir mücadele” diyor.
Times, Ruken’in ‘Türkiye’deki PKK ile bağlantılı’ milis grubu olarak tarif ettiği Halk Savunma Birlikleri YPG üyesi olduğunu yazıyor ve YPG üyelerinden çoğunun PKK lideri Abdullah Öcalan’a bağlı olduğunu belirtiyor.

Haberde, Mart sonuna kadar daha tarafsız bir çizgi izleyen YPG’nin Şam rejimine bağlı birlikle Şeyh Maksud bölgesinde beş gün boyunca çatıştığı hatırlatılıyor.

Times muhabiri, YPG ile bir dönem Suriye’nin kuzeyinde çatışan ve daha sonra anlaşma imzalayan Özgür Suriye Ordusu savaşçılarının bazıları için ‘başı açık’ kadınlarla aynı safta yer almanın şaşırtıcı olduğu yorumunu yapıyor.

Suriyeli Kürt kadınların komutanı Ruken ise bu yoruma şu cevabı veriyor:

“İslamcı savaşçılar arasında kadınların savaşamayacağı veya kendilerini güçle ifade etmemeleri gerektiği algısı var. Kalaşnikof öldürmek için, ben de öldürdüm. Özgür Suriye Ordusu benim böyle savaştığımı görünce önce inanamadılar, ama artık bana biraz da olsa saygı gösteriyorlar.”

Muhabir, siyah üniforması içinde, bir elinde dergi, bir elinde telsiz olan bu genç kadın için “Suriyeli bir isyancıdan çok, Güney Amerikalı bir devrimciye benziyor” ifadesini kullanıyor.

Gazete, Suriyeli Kürtlerin siyasi olarak kendi aralarında ayrıştığını, bazı grupların Türkiye’deki PKK’ya yakın olduğunu bazılarının da Kuzey Irak’ta Kürdistan Demokrat Parti destekçisi olduğunu yazıyor.

“Çoğu, devrimden özerk bir Kürt yönetiminin doğmasını istiyor” yorumunu yapan gazeteye göre bu özellikleri, kendilerini İslamcı bir devlet kurma arayışındaki Özgür Suriye Ordusu’ndan ayıran bir özellik.

YPG’nin da müdahil olduğu rejim karşıtı savaşın artık Halep’ten Kürtlerin yoğunlukta olduğu doğu kenti Kamışlı’ya yayılmakta olduğu gazetenin dikkat çektiği noktalardan.

Muhabir, geçen Çarşamba günü gittiği Suriye’nin Ziara köyünde, ‘rejimin saldırısı sırasında’ ölen yedi Kürt’ten ikisinin cesedini gördüğünü yazıyor.

Gazeteye konuşan YPG komutanları, rejimle aralarının açılmasını, Türkiye’nin PKK ile yürüttüğü barış görüşmelerinin neden olduğu güven kaybına bağlıyor.

Haberde, Irak’taki hükümet kaynaklarının, bin 500’den fazla PKK savaşçısının Türkiye’nin güneyinden ayrılıp, Kürt bölgelerini korumak için Suriye’ye girdiğine dair öne sürdükleri iddialar da yer alıyor.

Times’a konuşan YPG'nin güvenlikten sorumlu yetkilisi Halis Afrin, “Suriye rejimi, Öcalan ve Ankara arasındaki görüşmelerin sonucu olarak tüm Orta Doğu’nun değiştiğini görüyor. Bizim büyüyen gücümüzden korktukları için bize saldırmaya başladılar” diyor.

Independent gazetesinin deneyimli muhabirlerinden Patrick Cockburn, Erbil’den izlenimlerini “Irak ordusu kuzey bölgelerin kontrolünü Sünni ve Kürt isyancılara kaybederken Irak’ın bölüneceği endişesi” başlığı altında paylaşıyor.

Petrol kenti Kerkük’te Kürt birliklerin güneye doğru ilerleyip Irak ordusunun çekildiği bölgeleri ele geçirmeye başladıklarını belirten yazar, Iraklı politikacıların ilk defa ülkenin bölünmesinden bahsettiklerini dile getiriyor.

Independent’a konuşan Kerkük Valisi Necmeddin Kerim, askerlerin protestocuları vurmak yerine, ordudan ayrılmayı tercih ettiğini söylüyor.

Kerim, ordudan ayrılanların çoğunun Sünni ve “yabancı bölgelerde inanmadıkları bir amaç uğruna savaş istemeyen Şiiler” olduğunu ifade ediyor.

Muhabirin telefonda görüşlerini aldığı eski Irak Ulusal Güvenlik danışmanı Muvaffak el Rubai de, “Bağdat’ta ilk defa Iraklı politikacıların ülkenin bölünmesinden bahsettiklerini” aktarıyor.

Independent gazetesi, “Tehlikedeki Sesler” başlığıyla zor koşullar altında çalışan gazetecilerle ilgili yazı dizisi ve kampanyasını tanıtan bir yazıya yer veriyor iç sayfalarında.

Gazete, Sınır Tanımayan Gazeteciler ve sivil toplum örgütleriyle ortak başlattıkları ve ‘işlerini yapmak için hayatlarını tehlikeye atan, hapse giren ve öldürülen gazeteciler’ ile ilgili yazı dizisinin ilk bölümünde ifade özgürlüğü ile ilgili röportajlara, analizlere değinileceği anlatıyor.

Kampanyanın 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü’ne destek için başlatıldığı belirtilirken, Türkiye’de KCK operasyonu kapsamında Aralık ayında tutuklanan Evrensel gazetesi muhabiri Sadiye Eser ve benzer durumda olanlar gazetecilerle ilgili haberlerin yer alacağı ifade ediliyor.

Haberde ayrıca, Sınır Tanımayan Gazetecilerin Türkiye için kullandığı “Gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi” ifadesi de hatırlatılıyor.

Daily Telegraph gazetesinin iç sayfalarındaki bir haberde, Hamas’ın Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan bir programda, çocuk yaştaki öğrencilerin kalaşnikof ve el bombası kullanımının eğitimden geçtiği ve patlayıcı maddelerin nasıl yerleştirileceğine dair dersler verildiğini yazıyor.

Habere göre, Hamas’ın geçen Eylül ayında müfredata koyduğu “Futuvva” adlı eğitim programı, yaşları 15 ila 17 arasında değişen 37 bin erkek çocuğa İsrail’e karşı mücadele etmeleri için eğitimler verildi ve yeni bir kuşak yetiştirmek hedeflendi.

Eğitimlere katılan 17 yaşındaki İzzeddin Muhammed, ilk yardım, ateşli silahlar ve kalaşnikof kullanımına dair dersler almış.

Gazeteye konuşan Muhammed, ‘silah kullanmayı öğrenmenin heyecan verici’ olduğunu söyleyip eğitim önemini şu sözlerle ifade ediyor: “İşgalden dolayı çok önemli. Bu bilgilerle kendimi daha güçlü hissediyorum, bunları işgalciye karşı kullanabilirim.”

Gazetenin görüşlerine yer verdiği, Filistinli insan hakları savunucuları ise Hamas Eğitim Bakanlığı’nın programına tepki gösteriyor ve İsrail’in Gazze’yi vurmak için bu okulları bahane olarak sürebileceğini dile getiriyor.

Gazeteye konuşan, Eğitim Bakanlığı programından sorumlusu Muhammed Syam da “Biz okullarımızda askeri eğitim değil, bilgi veriyoruz” diyor.

Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı iddiaları İngiliz gazetelerinin sayfalarında geniş yer ayırdığı konulardan biri.

Daily Telegraph gazetesi, “Milletvekilleri Suriye’de sarin gazı kullanıldığına dair kanıtları talep ediyor” başlıklı yazısında, Suriye’ye yönelik herhangi bir müdahale öncesi hükümetin kimyasal silah iddialarını kanıtlaması yönünde baskıların arttığını yazıyor.

Irak’ta 2003 yılında kitle imha silahları bulunduğuna dair asılsız iddialar hatırlatılırken, haberde Muhafazakar Parti Dış İlişkiler Komisyon başkanı Richar Ottaway’in şu sözlerine yer veriliyor:

“Kararlı bir eyleme geçmeden önce büyük ölçüde bir netlik oluşması gerekir. Daha fazla istihbarata ve teyit edilmesine ihtiyacımız var.”

Benzer bir yorum da, Liberal Demokratların eski lideri ve Parlamento İstihbarat ve Güvenlik Komisyonu üyesi Menzies Campbell’dan geliyor. Campbell, de kanıtların “çelişkili” olduğunu savunuyor.


Fransa Basını
Liberation: Fransa’da 3 milyon 200 bin işsiz, korkunç rekor

Bu seferki veriler tarihi öneme sahip. Mart ayında birinci kategoride 3 milyon 224 bin 600 işsiz sayısıyla Fransa 1997 Ocak ayındaki işsizlik rekorunu kırmış bulunuyor.

İkinci ve üçüncü kategorilerle birlikte ele alındığında ise işsizlerin toplam sayısı 5 milyonu gçiyor.

İşsizlikten en çok muzdarip olanlar ise 25 yaş altındaki gençler ve uzun süredir işsiz olanlar.

İşsizlikteki bu rekor, iktidar için yeni bir darbe niteliğinde. Çin ziyaretine devam eden François Hollande’dan “Fransız halkı bu ulusal amaç etrafında toplanmalı; halkımızı bir araya getirmesi gereken bu amaç da işsizlikle mücadeledir” dedi.

Hükümetten gelen tepki ise, her zamanki gibi verilerin kendilerinden önceki iktidarın politikalarının bir sonucu olduğu şeklindeydi.

İtalya'da yeni hükümetin kurulması, Alman Yeşiller Partisi'nin kongresi ve Bayern Münih futbol kulübünün başkanı Hoeness'in adının karıştığı vergi skandalı, bugünkü Alman basınında öne çıkan yorum konuları.
İtalya'da Başbakan Enrico Letta liderliğindeki yeni merkez sol koalisyon hükümeti hafta sonunda yemin ederek görevine başladı. Yemin töreni yapıldığı sırada başbakanlık binası önünde iki saldırgan etrafa ateş açarak üç kişiyi yaraladı, ancak olayın münferit bir eylem olduğu açıklandı. Dresdner Neueste Nachrichten adlı gazetenin konuya ilişkin yorumunda şu görüşler yer alıyor:
“Hükümet binası önünde ateş açılmamış olsaydı, dün neredeyse İtalya'nın normalleşme yolunda olduğunu düşünebilirdik. Anlaşıldığı kadarıyla iki büyük parti, merkez sol Demokrat Parti (PD) ile merkez sağdaki Özgürlükçü Halk Partisi (PDL) nihayet ülkenin realitesine boyun eğdiler ve başka bir seçenek de olmadığı için bu koalisyon hükümetinde uzlaştılar. Ne var ki dünkü kurşunlama eylemi olmasaydı bile bu hükümetin normalleşme ile bir ilgisi olduğu söylenemez. Zira hükümet siyasî anormalliği kişiselleştirmiş olan Silvio Berlusconi'ye bağımlı durumda.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung'un aynı konudaki yorumunda, İtalya'da yeni hükümetin kurulmasının Avrupa'ya olası yansımaları analiz ediliyor:
“Başbakan Letta daha hükümet kurulmadan Avrupa politikalarına ilişkin pozisyonunu belirlemişti. Letta tasarrufta yoğunlaşan politikaların çıkmaz yol olduğunu savunuyor ve bu görüşle Euro Bölgesi'nin kurtarılması için Almanya'nın sunduğu reçetelere gittikçe daha belirgin bir biçimde karşı koyan -Fransa dahil- diğer güney AB ülkelerinin pozisyonunu güçlendirmiş oluyor. Oysa ki aslında bu politikalar çoktan gevşetildi. Önce Avrupa Merkez Bankası'nın para politikaları sayesinde, şimdilerde de AB Komisyonu'nun borçlu konumdaki ülkelere malî iyileştirme planlarını uygulamada daha fazla zaman tanımasıyla… . Aradan geçen zaman sonunda Berlin'de de artık vurgu (tasarruftan çok) ekonomik büyümeye yapılıyor. Ancak ekonomik büyüme için Başbakan Letta'nın kendi ülkesinde temel ön şartları oluşturması önündeki en büyük hedef olarak duruyor. Letta'nın başarısı bu hedefi ne ölçüde tutturabildiğine göre ölçülecek.”
Alman Yeşiller Partisi hafta sonunda 800 delegenin katılımıyla düzenlediği kongrede, sonbahardaki genel seçimler öncesinde parti programını belirledi. Yeşiller yeni programlarıyla hem çevreci, hem de sosyal hedefleri öne çıkartıyorlar. Stuttgarter Nachrichten gazetesinin kongreye ilişkin yorumunu okuyoruz:
“Eğer Yeşiller yeniden muhalefete düşmek istemiyorlarsa, hem Sol Parti'ye, hem de Hrıstiyan Birlik partilerine açık olmaları gerekiyor. Almanya'da Sol Parti, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller'den oluşacak bir ittifak, sosyal demokratlarla Yeşiller açısından çok kolay olmaz, ama toplumun merkez sol çizgide olması nedeniyle istikrar sağlayıcı bir faktör olarak kabul görebilir. Yeşiller Partisi, bünyesindeki her üyenin ekonomiye, malî ya da toplumsal politik gelişmelere ilişkin ortaya attığı görüşlerle seçmene hoş görünmeyebilir, ama parti gerçeklerin üstesinden nasıl geleceğini de öğrenmiş durumda. Yeşiller'de tezler ve görüşler, üzerlerinde görüşmek için masaya yatırılıyor – seçmenden korkulduğu için çekmecelere kapatılmıyor.”
Almanya'da Bayern Münih futbol kulübünün başkanı Uli Hoeness'in adının karıştığı vergi skandalı ve genel olarak hükümetlerin vergi politikaları gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel adlı gazeteden seçtiğimiz yorumun eleştiri okları yine Hoeness'e çevrili:
“Geçen zaman sürecinde kumarcı Hoeness'in türbo kapitalizmin mekanizmalarını, sporda centilmence yarıştan daha iyi kavradığı ortaya çıkıyor. Bencilliğin ve hatta vicdansızlığın, iyi bir insan olduğu varsayılan Hoeness'e hiç de yabancı olmayan özellikler olduğu anlaşılıyor. Ama şimdi bunun sonu geldi. Hoeness şimdiye kadar hep saldırı pozisyonundaydı, onun için de affedilmeyi beklemesin. Artık sosyal politik konularda görüş belirtmeye yeltenmesin, çünkü o zaman masalcı amca diye alaya alınacaktır. Uli Hoeness, kendi eliyle ağzını tıkadı. Ne var ki oyun henüz bitmedi.”

Diğer..


Wall Street Journal Europe: Clinton başkanlığa hazırlık yaptı
ABD’nin Texas eyaletinde George W. Bush Başkanlık Kütüphanesi açılışına katılan beş ABD başkanının eşleri de konuklar arasındaydı. Önümüzdeki dönem başkanlık yarışına girmeye hazırlanan Hillary Rodham Clinton da konuşma yapmak için çıktığı başkanlık kürsüsünde seçim hazırlıklarına hızlı bir başlangıç yaptı.
Açılışta duygu yüklü bir konuşma yapan Bush, kendi dönemindeki tartışmalı kararlardan da söz etti. Dönemin şartlarına göre hareket ettiğini belirten Bush eğitimde atılan adımlarla ve ülkeleri diktatörlerinden kurtarmakla doğru kararlar verdiğini belirtti.
Tören sırasında eski anlaşmazlıklarını bir kenara bırakan başkanlar saygılı ve samimiydiler. Parkinson hastalığı nedeniyle yürüyemeyen Baba George H.W. Bush ve oğlu arasında da duygu dolu anlar yaşandı.

(bbc türkçe/dw türkçe/trttürkhaberdar)



Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.