Özgür Erkeğin Gölgesinde Şüpheci Kadın
![]() |
| - GÜLSÜNAY UYSAL - |
Bugün başka türlü bir toplumsallığın içindeyiz. İlişki
biçimleri hızla değişiyor. Sabitlenmemek üzerine bir anlayış hâkim. “Değişkenlik” ve “yenilenme”; “güven” ve “istikrar”dan daha önemli. Aşk
ilişkileri de böyle işliyor. “Her zaman bir
yerlerde daha iyisi var” mantığı bir hayli yaygın. Bugün bireyler hala
evlenme talebinde (kapitalist sistemin süregelişiyle) belki ama İstanbul’da evlenme
yaşı gitgide ileri çekilmiyor değil.
Geçen gün 25 yaşındaki bir genç erkek bugünkü ilişki
biçimlerini şöyle anlattı: “Kendini
birine adamak şövalyelik gibi bir şey. İnsanlar artık bunu istemiyor. Bu onur
yok insanlarda bugün. Karşı tarafta bunu kaldıramıyor. Ciddi bir şeyler
istediğin zaman insanlar korkuyor geri çekiliyor.” “Ciddiyet” bugüne ait bir kelime değil artık. “Onur” da, “adanmak” da,
“şövalyelik” de. Tüketim toplumunun
orta yerinde bu gibi değerlerden bahsetmek bir hayli arkeik. Çünkü artık hızlı,
kolay, pratik şeyler peşindeyiz. Kitap değil de televizyon. Tarhana değil hazır
çorba. Kısaca vakit yok, iş çok. Ortada bu yeni kimlikler dolanıp dururken; vakit
ve iş elbette yeterli değil bu tüketime dayalı ilişkiselliklerin biçimini
açıklamaya. Artık akışkan aşkları seviyoruz. Esnek sosyal yapılarda “like”, “RT” ediyor, yeni bir ilişkiye başladığımızda ise eski aşkımızı “blok”luyoruz.
Bu “blok”lar zihnimizde kolayca gerçek bloklara dönüşebiliyor. Çünkü bizim
sosyal gerçekliğimiz böyle bir alanda etkileşimselliğe giriyor. Bu gibi bir
sosyal alanda görmediğimizde de unutmak sorun olmuyor. Çünkü zihnimiz ve
kalbimiz Facebook ve Twitter’daki “Like” ve “Favorite”
butonlarıyla sınırlanıyor.
Kadın ve erkek için sınırlandırılmış olan aşk bugün likit
bir şey. Akıp gitmesiyle değer kazanan bir şey. Bu yazıda yeni erkeklerin yeni
ilişki biçimlerinde yoğunlaşacağız. Erkekler bugün (bu bugün kadınlar böyle
değildir demek değil, sadece bu yazıda erkekleri ele alıyoruz) aldatmalarına
ses etmeyecek kadınları arıyorlar. Tek eşlilik ise onlar için bir imkânsızlığa
denk düşüyor. Evet hala erkekler evlenmek istiyor. Bu yaşı mümkün olduğunca
ileri çekseler de üreme erkek olmaları için toplumsal baskılardan ötürü ya da
gerçekten istedikleri için –çünkü o zaman daha çok toplumun makbul erkeği gibi
hissedebiliyorlar- temel vazifeleri.
Pekii bugün modern
erkeklerin bir ömür geçirmek istedikleri kadın nasıl bir kadın? Bu kadın
ilk başta eğitimli bir kadın. Çalışıp çalışmaması kendisine kalmış. Ama çocuk
olduktan sonra işler değişiyor. Bir süre de olsa işi bırakabilmeli. Modern erkeğimizin ideal kadınının en
belirgin özelliği karısını aldatmasına göz yumacak biri olması. Dırdır etmemesi.
Bunu “anlayışlı” olarak tanımlayan erkekler eve gelince kendilerine huzur
verecek olan, işin yorgunluğunu sohbet ederek atabilecekleri bir kadın ile
yaşamak istiyorlar. Kaçamaklara göz yumacak, bunu dile getirmeyecek bir
kadın, olgun bir kadın ama tabii bu erkekler eşlerinin böyle bir yaşam tarzı
içinde olmalarını akıllarından bile geçirebiliyor değiller. Bu prototip, aşkı
riskli bir şey olarak tanımlıyor ve evliliğin mantık üzerine kurulan bir şirket
ya da bir devlet kurumu olarak görüyor. Bu kadın kendine güvenen, neşeli,
eşinin sosyal çevresine uyum sağlayabilen, otoriter, çekip çeviren bir kadın.
Erkeğin özgürlük talebi sınırsız. Ciddi bir ikilem içinde
boğuluyor. Evlenip, çocuk sahibi olmak istiyor ama çok eşli hayatın verdiği haz
inanılmaz. Zaman zaman yoruluyor, yıpranıyor ve tek eşli yaşamak istiyor ama
hesap vermek istemiyor. Her akşam eve dönmek istemiyor. Her akşam eve dönünce
her akşam eşiyle birlikte yemek yemek istemiyor, her akşam eşiyle bir şeyler
yapmak, iş bölümü yapmak istemiyor. Akşamlarının aynı kadınla tekrar
edilmesinden korkuyor. Özgürlük sahip olduğu en önemli şey. Erkek kendine ait
alanları ve zamanlarıyla eşdeğer kılıyor varlığını. Ama annesinde gördüğü çekip
çeviren, sahip çıkan, üreten, pişiren, derdini dinleyen bir varlık olmadan da
edemiyor. Mutlaka böyle bir kadını hayatında tutuyor. Sonra ne oluyor?
Günün kadın hastalığı: ŞÜPHE. Sorup soruşturduğunuzda
göreceksiniz. Kadınların en moda hastalığı “sevgililerinin eski sevgilisi” ya
da sonsuz güvensizlik. Bir tehlike sezdiklerinde ya da birini erkeklerini
elinden alabilecek rakip olarak gördüklerinde uykusuz geceler, telefon
karıştırmalar, Facebook, Twitter takipleri başlıyor. Neden telefonunu saklıyor?
Neden açmadı o çağrıyı? Acaba bir kadın mı var? Kiminle mesajlaşıyor? Sosyal ağlarda
neden bu kadar vakit geçiriyor? Benimle mutlu değil mi? Aldatıyor mu? Kendi
kendinin acziyetinin farkında olduğu halde kontrolü çoktan kaybetmiş bu şüpheci
kadın kimliğini üreten özgür erkek. Hesap vermeyi sevmeyen erkek. Kadının içini
rahatlatmak için açıklamalar yapmak yerine gizemli ve eyvallah etmeyen olmayı
seçen erkek.
Bu durum şöyle çözülüyor: Toplum bekâr bir kadını uzun süre
dalgalarında yüzdürmüyor. Sıkıştırıyor, boğuyor. Kadın için anne, baba, komşu,
bakkal, iş arkadaş baskısıyla evlenmek başarılması gereken bir sınav. Bugün bir
erkeği evliliğe ikna etmek! Ama diğer yandan toplumun adaletsiz terazisi erkeği
bekâr –veya değil- seviyor. İçine alıyor. Diğer yandan kadını sıkıştıran
biyolojik faktörler de var. Kadın içgüdüsel olarak doğurmak isteğini duyuyorsa
bunun için bir yaş sınırı var. O yüzden de 30 yaşından sonra evlenmek için
birini arıyor ister istemez. 35’e geldiğinde hala evlenmediyse bu kadını büyük
depresyon bekliyor. Erkek bu konuda şanslı. Böyle bir biyolojik yaş sınırı yok.
Dolayısıyla kadın toplumun kendinden beklediği evliliği başarmak için erkeğin
aldatmalarına göz yumuyor. Ailesine, işinde, arkadaş ortamında mutlu ve
başarmış kadını oynuyor. Diğer yandan da şüphe ile donanmış bir kişilik
bozukluğu yaşamaya başlıyor.
Erkek mutluyu oynamıyor. Erkek mutlu. Annesinin aslan oğlu, karısının koruyucusu,
evinin direği, çocuğunun babası, eve ekmek getiren ve metreslerinin en mükemmel
sevişen erkeği. Sonsuz tatmin, sonsuz iktidar, sonsuz kir!
*Bu yazı bir genelleme değil yüzleşemediğimiz
yeni erkek kimliğinin çoğunluğunun derlemesidir.
Gülsünay Uysal
30 Ocak 2013

YORUM YAZIN