Avrupa Basınında Bugün (27 Şubat 2013)
İtalya'daki seçimlerde Demokrat Parti liderliğindeki merkez sol blok parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu elde etti. Ancak parlamentonun üst kanadı Cumhuriyet Senatosu'nda ne merkez sol ne de merkez sağ çoğunluğu sağlayabildi. Seçim sonuçlarına göre İtalya'nın eski Başbakanı Silvio Berlusconi yeniden aktif siyasete dönerken, İtalyan siyaset sistemine savaş ilan eden 5 Yıldız Hareketi'nin lideri Beppe Grillo da başarı kaydetti. İspanyol El Mundogazetesi mali krizdeki İtalya'da siyasi istikrarsızlığa işaret eden seçim sonuçlarını değerlendiriyor:
“İtalya yönetimsiz kalabileceği tehlikeli bir dönemin eşiğinde. Komedyen Beppe Grillo ile eski Başbakan Silvio Berlusconi‘nin toplam oyların yüzde 50'sini alması siyasi sistemin krizde olduğunu açıkça ortaya koydu. Seçmenlerin çoğunluğu Mario Monti'nin reformlarını reddetti. İtalya'daki seçim sonuçlarının AB'ye de olumsuz etkileri olacak. Finans piyasaları yeniden huzursuz olursa başta İspanya sarsılabilir. Ancak Mariano Rajoy liderliğindeki Madrid yönetiminin İtalya'nın aksine kendini ciddi ve güvenilir bir ortak olarak sergileme şansı var.“
Der Standart gazetesi de İtalya’da yaşanabilecek siyasi krizin AB’ye etkisi olacağını yazıyor:
“Seçim sonuçlarının önceden kestirilemeyen etkileri olacaktır: Mario Monti'nin yeniden yapılandırma konusunda kaydettiği küçük başarılar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ülkenin bir kez daha hükümet krizine girmesi İtalyanları ve AB'yi olumsuz etkileyecek. Euro krizi yeniden arşivden çıkarılmak zorunda kalacak. Seçim sonuçlarının dolaylı etkisi ise daha da vahim. Tüm Avrupa ülkelerinde son dönemde yapılan seçimlerde marjinaller ve radikaller destek kazandı.“
Hollanda'da yayımlanan de Volkskrant gazetesi ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin İngiltere'den başladığı Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ziyaretine değiniyor:
“Kerry'nin göreve geldikten sonra ziyaretlerine Avrupa'dan başlaması doğal. Ziyaretleri Suriye'deki iç savaşı sona erdirme çabası olarak görülüyor. Avrupa, Roma‘da önümüzdeki hafta Suriyeli isyancılarla yapılacak görüşme için tarafsız, mükemmel bir yer. ABD Başkanı Obama, Libya'da Fransa'nın görevi üstlenmesine izin verdi ve Fransa'nın Mali operasyonundan da memnun kaldı. Ne zaman birileri ‘dünya polisi‘ rolünü üstlenmeye kalksa ve bunun bedellerini ödemeye hazır olsa, ABD bunu mükemmel buluyor. Fakat bundan ABD'nin Avrupa'nın konumunu yeniden değerlendirdiği sonucunu çıkarmak abesle iştigaldir.“
İngiltere Basını
İngiltere'de gazeteler bugün Mısır'da turistleri taşıyan bir balonun havada infilak etmesini, Türkiye'nin yabancı sermaye ihtiyacını ve eski Başbakan Tony Blair'in Irak savaşı konusundaki sözlerini ele alıyor.
Duman ve patlamanın ardından turistleri taşıyan balon çakıldı
İngiltere'de yayınlanan gazetelerin hemen hemen hepsi Mısır'da, aralarında İngilizlerin de olduğu turistleri taşıyan bir balonun havada patlayıp yere çakılmasını manşetten duyuruyor.
Independent gazetesi, balonun yakıt tanklarından birinin patladığının tahmin edildiğini; görgü tanıklarının da kıyafetleri alev almış turistlerin balondan atlayışına şahit olduğunu yazıyor. Gazete, balondan atlayan bir turistin ve pilotun sağ kurtulduğunu; ama ismi Michael Rennie olan turistin eşinin ölümüne tanık olmak zorunda kaldığını aktarıyor.
Gazete, hayatını kaybeden diğer turistlerin Hong Kong, Japonya, Fransa ve Macaristan vatandaşları olduğunu yazıyor.
Guardian gazetesi tarihin gelmiş geçmiş en kötü balon kazası olarak nitelendirilebilecek olayın Mısır'ın hali hazırda zorda olan turizm sektörünü derinden sarstığını yazıyor.
Haberin devamı şöyle: "Mısır'ın turizm sektörü Hüsnü Mübarek'in 2011 yılında devrilmesinden bu yana geçen iki yılda yaşanan siyasi kargaşadan zaten zedelenmişti. Mısır'ın sivil havacılık bakanı Valit el-Madavi dün balonların uçmasını yasaklayıp kaza soruşturmasına başkanlık edebilmek için olayın yaşandığı Luksor şehrine gitti."
'Türkiye'nin modernleşebilmesi için nakde ihtiyacı var'
Financial Times gazetesinde Daniel Dombey imzasıyla yayınlanan bir haber, Türkiye'de 5,7 milyar dolarlık otoban işletme ihalesinin iptal edilmesinin büyük projelerin yaşadığı sorunları ortaya koyduğunu öne sürüyor.
Dombey'nin haberi bir bankacının Türkiye'de altyapı inşası için 20 ila 30 milyar euroluk 5 yıl sürecek yatırımlardan söz ettiğini, hükümetinse elektrik sektörü için 107 milyar dolara ihtiyacı olduğunu söylediğini belirtip şöyle devam ediyor: "Türkiye'nin bu tür paraları tek başına karşılaması mümkün değil. Türkiye'nin ekonomisini modernleştirebilmesi için dış sermayeye ihtiyacı var."
(…) Bankacılar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 5,7 milyar dolarlık otoban ihalesini iptal etmesinin Türkiye'nin içinde bulunduğu ikilemi gözler önüne serdiğini söylüyor. Büyük projeler için şirketlerin topladığı fonlar gelecek gelirleri ve uzun dönemli sermayeyi hesaba katılıyor. 2008 yılında Lehman Brothers'ın çökmesinden sonra uzun dönemli sermayeleri bulmak da zorlaştı.
Ama bu son yaşanan olaylar Erdoğan'ın kişisel gücünü de ortaya koydu. Özelleştirmeler konusunda son sözü söyleyen Erdoğan, kariyeri boyunca İslami köklere dayanan partisine kuşkuyla yaklaşan 'beyaz Türklere' yani laik elit kesime saldırdı.
Bu, şirketlere yaklaşımına da yansıyor. Ne de olsa otobanlar konsorsiyumunun %20'isini oluşturan Yıldız Holding'in özel sermaye şirketi Gözde başbakana yakın olsa da, %40'ını bu kesimin başını çeken Koç Grubu oluşturuyordu."
Blair: 'Irak savaşına girmemizin doğru karar olduğu yönünde insanları ikna etmeye çalışmaktan vazgeçtim.'
Times gazetesi, Irak savaşının başlamasının onuncu yıl dönümü öncesinde BBC'de bir programa katılan dönemin İngiltere başbakanı Tony Blair'in kararlarını açıklamaya çalışmaktan artık vazgeçtiğini söylediğini yazıyor.
Times, Blair'in "İnsanları Irak savaşına girmemizin doğru karar olduğu yönünde ikna etmeye çalışmaktan vazgeçtim. Onun yerine insanlara verdiğim kararın ne kadar karmaşık ve zor olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ne de olsa bunu anlayamazsak gelecek yıllarda almamız gerekeceğini düşündüğüm kararları alırken doğrularını seçemeyebiliriz." dediğini aktarıyor.
Times ayrıca Blair'ın Saddam Hüseyin'in devrilmesinin ardından oluşan tablonun tahmin ettiğinden farklı olduğunu kabul ettiğini yazıyor ve ülkede her hafta mezhep çatışmalarının yaşandığını hatırlatıyor.
Telegraph: "Nükleer bomba üretmek için İran'ın B planı"
Telegraph gazetesi, kendilerinin ele geçirdiği bilgilere dayanarak İran'ın plütonyum üretmek için kurduğu bir santralin faaliyette olduğunu iddia ediyor.
Gazete "Uydudan çekilen fotoğraflar İran'ın plütonyum üretebilecek bir santrali faaliyette tutarak nükleer silaha uzanan ikinci bir fırsat geliştirdiğini kanıtlıyor" diye başladığı habere şöyle devam ediyor: "Daily Telegraph, son 18 aydır uluslararası silah denetçilerinin sokulmadığı bir santralde olanları açıklıyor.
Uydudan çekilen fotoğraflar İran'ın Arak ağırsu üretim santralini devreye soktuğunu gösteriyor. Plütonyum üretmek için kullanılan bir nükleer reaktörün ağırsuya ihtiyacı var. Plütonyum da nükleer silah üretiminde kullanılabilir.
Görüntülerde ağırsu üretiminin olduğuna bir işaret olan su buharının santralden yükseldiği görülüyor."
“Borsalar düşüşe geçti, politikacılar da borç krizinin aşıldığına yönelik umutların boşa çıktığına dair kederli değerlendirmeler yapıyor. Politikacılara göre, bu seçimler AB’nin geleceği için bir uyarı niteliğinde. İtalya felce uğramak ve hareket yeteneğine yitirme tehlikesiyle karşı karşıya. Avrupalı ortaklarının övgüler yağdırdığı Monti ise başarısızlığa uğradı. Bütçe disiplini politikası ve planladığı yapısal reformlar, seçmenden destek görmedi. Buna karşılık seçmen, tasarruf tedbirlerine, Almanya ve ortak para birimi Euro’ya karşı agresif ajitasyonları ile halkı etkilemeye çalışan eski Başbakan Berlusconi’yi ve komedyen Grillo’yu haddinden fazla oyla ödüllendirdi. İtalya’da popülistlerin yıldızı parladı. Euro Bölgesi’nin en büyük üçüncü ülkesinin ekonomisi ve ortak para birimi Euro’nun geleceğine dair endişeler, kesinlikle yerindedir."
Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Akıllı bir İtalyan arkadaşın şimdiye dek fark ettiği bir şey, seçimlerden sonra iyice netlik kazandı. O da; İtalya’da ilk kez Almanya karşıtı bir çoğunluğun oluştuğuydu. 'Merkel’e karşı olmak' komedyen Grillo'nun sloganıydı. Berlusconi de aldığı etkileyici seçim sonucunu bu savaş çığlığına borçlu. Yani seçimin şifresi Almanya’ydı. AB’nin ekonomik ve siyasi açıdan en güçlü ülkesi büyük bir memnuniyetsizliğe neden oluyor. İnsanlar kendi güçsüzlüklerini hissediyor. Hem de sadece alt tabadakiler değil. Fransa’nın muhafazakâr eski bir bakanlarından biri bu konuda kitap bile yazdı. Kitabında firmaların ve sigorta fonlarının emredeceği ve politikacıların sadece bir kukla gibi boyun eğeceği günü beklediğini yazıyor. Kitabın 'Gücün Günü' adlı alaycı bir başlığı da var."
Geçiyoruz İtalya’dan Türkiye’ye… Die Welt gazetesi, Merkel ve Erdoğan’ın Türkiye’nin AB üyeliğine dair birkaç saatlik görüşmeden daha fazla konuşacak konuları olduğuna dikkat çekiyor:
“Gerçekten de Türkler, resmî olarak tanımadıkları ve limanlarını kullanmasına izin vermediği Kıbrıs’ın üye olduğu bir AB'ye üye olmak istiyor mu? Ve eğer Angela Merkel, gerçekten İsrail’in güvenliğini de içeren Alman devletinin yüce çıkarları konusunda ciddiyse o zaman Erdoğan’dan hoş olmayan bazı gerçekleri esirgeyemez. Diğer yandan elinde kimyasal silah bulundurma ihtimali olan bir rejime sahip Suriye’de süren iç savaş, İran’ın nükleer planları ve bir de İsrail’le savaşa hazır Lübnan’daki Hizbullah var. İşte bunların hepsi, sadece birkaç saatlik görüşmede üstesinden gelinebilecek konular değil.”
Basın turumuzu Lausitzer Rundschau gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumu ile noktalıyoruz:
"Berlin ve Ankara ne istediklerini dürüstçe dile getirmeleri gereken bir noktada birbirine giderek yaklaşıyor… Birlikte olmak mı olmamak mı? Avrupa için bu, Türklerin diz çökmek zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Avrupa Birliği'ne katılım kriterleri herkes için aynı: Hukuk devleti olmak, düşünce ve din özgürlüğünün sağlanması ve demokrasinin tesis edilmesi. Yoksa diğer hiçbir şeyin bir anlamı yok. Bununla birlikte yeni gelişmeler, amacın gelecekte daha farklı ifade edilmesi gerektiğini gösteriyor. Zira imtiyazlı ortaklık yerine şimdi şunun söylenmesi gerekiyor: Üye olmanızı gönülden arzu ediyoruz ve gerekli koşulları yerine getirebilmeniz için elimizden geleni yapacağız. Ancak Merkel, ziyaretinde böyle bir ifadeyi ağzından çıkaramadı. Yoksa seçim öncesi, ani bir manevra değişikliği olarak değerlendirilebilirdi."
(dw türkçe-bbc türkçe)
Duman ve patlamanın ardından turistleri taşıyan balon çakıldı
İngiltere'de yayınlanan gazetelerin hemen hemen hepsi Mısır'da, aralarında İngilizlerin de olduğu turistleri taşıyan bir balonun havada patlayıp yere çakılmasını manşetten duyuruyor.
Independent gazetesi, balonun yakıt tanklarından birinin patladığının tahmin edildiğini; görgü tanıklarının da kıyafetleri alev almış turistlerin balondan atlayışına şahit olduğunu yazıyor. Gazete, balondan atlayan bir turistin ve pilotun sağ kurtulduğunu; ama ismi Michael Rennie olan turistin eşinin ölümüne tanık olmak zorunda kaldığını aktarıyor.
Gazete, hayatını kaybeden diğer turistlerin Hong Kong, Japonya, Fransa ve Macaristan vatandaşları olduğunu yazıyor.
Guardian gazetesi tarihin gelmiş geçmiş en kötü balon kazası olarak nitelendirilebilecek olayın Mısır'ın hali hazırda zorda olan turizm sektörünü derinden sarstığını yazıyor.
Haberin devamı şöyle: "Mısır'ın turizm sektörü Hüsnü Mübarek'in 2011 yılında devrilmesinden bu yana geçen iki yılda yaşanan siyasi kargaşadan zaten zedelenmişti. Mısır'ın sivil havacılık bakanı Valit el-Madavi dün balonların uçmasını yasaklayıp kaza soruşturmasına başkanlık edebilmek için olayın yaşandığı Luksor şehrine gitti."
'Türkiye'nin modernleşebilmesi için nakde ihtiyacı var'
Financial Times gazetesinde Daniel Dombey imzasıyla yayınlanan bir haber, Türkiye'de 5,7 milyar dolarlık otoban işletme ihalesinin iptal edilmesinin büyük projelerin yaşadığı sorunları ortaya koyduğunu öne sürüyor.
Dombey'nin haberi bir bankacının Türkiye'de altyapı inşası için 20 ila 30 milyar euroluk 5 yıl sürecek yatırımlardan söz ettiğini, hükümetinse elektrik sektörü için 107 milyar dolara ihtiyacı olduğunu söylediğini belirtip şöyle devam ediyor: "Türkiye'nin bu tür paraları tek başına karşılaması mümkün değil. Türkiye'nin ekonomisini modernleştirebilmesi için dış sermayeye ihtiyacı var."
(…) Bankacılar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 5,7 milyar dolarlık otoban ihalesini iptal etmesinin Türkiye'nin içinde bulunduğu ikilemi gözler önüne serdiğini söylüyor. Büyük projeler için şirketlerin topladığı fonlar gelecek gelirleri ve uzun dönemli sermayeyi hesaba katılıyor. 2008 yılında Lehman Brothers'ın çökmesinden sonra uzun dönemli sermayeleri bulmak da zorlaştı.
Ama bu son yaşanan olaylar Erdoğan'ın kişisel gücünü de ortaya koydu. Özelleştirmeler konusunda son sözü söyleyen Erdoğan, kariyeri boyunca İslami köklere dayanan partisine kuşkuyla yaklaşan 'beyaz Türklere' yani laik elit kesime saldırdı.
Bu, şirketlere yaklaşımına da yansıyor. Ne de olsa otobanlar konsorsiyumunun %20'isini oluşturan Yıldız Holding'in özel sermaye şirketi Gözde başbakana yakın olsa da, %40'ını bu kesimin başını çeken Koç Grubu oluşturuyordu."
Blair: 'Irak savaşına girmemizin doğru karar olduğu yönünde insanları ikna etmeye çalışmaktan vazgeçtim.'
Times gazetesi, Irak savaşının başlamasının onuncu yıl dönümü öncesinde BBC'de bir programa katılan dönemin İngiltere başbakanı Tony Blair'in kararlarını açıklamaya çalışmaktan artık vazgeçtiğini söylediğini yazıyor.
Times, Blair'in "İnsanları Irak savaşına girmemizin doğru karar olduğu yönünde ikna etmeye çalışmaktan vazgeçtim. Onun yerine insanlara verdiğim kararın ne kadar karmaşık ve zor olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ne de olsa bunu anlayamazsak gelecek yıllarda almamız gerekeceğini düşündüğüm kararları alırken doğrularını seçemeyebiliriz." dediğini aktarıyor.
Times ayrıca Blair'ın Saddam Hüseyin'in devrilmesinin ardından oluşan tablonun tahmin ettiğinden farklı olduğunu kabul ettiğini yazıyor ve ülkede her hafta mezhep çatışmalarının yaşandığını hatırlatıyor.
Telegraph: "Nükleer bomba üretmek için İran'ın B planı"
Telegraph gazetesi, kendilerinin ele geçirdiği bilgilere dayanarak İran'ın plütonyum üretmek için kurduğu bir santralin faaliyette olduğunu iddia ediyor.
Gazete "Uydudan çekilen fotoğraflar İran'ın plütonyum üretebilecek bir santrali faaliyette tutarak nükleer silaha uzanan ikinci bir fırsat geliştirdiğini kanıtlıyor" diye başladığı habere şöyle devam ediyor: "Daily Telegraph, son 18 aydır uluslararası silah denetçilerinin sokulmadığı bir santralde olanları açıklıyor.
Uydudan çekilen fotoğraflar İran'ın Arak ağırsu üretim santralini devreye soktuğunu gösteriyor. Plütonyum üretmek için kullanılan bir nükleer reaktörün ağırsuya ihtiyacı var. Plütonyum da nükleer silah üretiminde kullanılabilir.
Görüntülerde ağırsu üretiminin olduğuna bir işaret olan su buharının santralden yükseldiği görülüyor."
Almanya BasınıAlmanya’nın saygın gazetelerinden Frankfurter Allgemeine, İtalya’daki seçim sonuçlarını ele alan yorumunda, gelişmeleri ortak para birimi Euro’nun geleceği açısından endişe verici buluyor:
“Borsalar düşüşe geçti, politikacılar da borç krizinin aşıldığına yönelik umutların boşa çıktığına dair kederli değerlendirmeler yapıyor. Politikacılara göre, bu seçimler AB’nin geleceği için bir uyarı niteliğinde. İtalya felce uğramak ve hareket yeteneğine yitirme tehlikesiyle karşı karşıya. Avrupalı ortaklarının övgüler yağdırdığı Monti ise başarısızlığa uğradı. Bütçe disiplini politikası ve planladığı yapısal reformlar, seçmenden destek görmedi. Buna karşılık seçmen, tasarruf tedbirlerine, Almanya ve ortak para birimi Euro’ya karşı agresif ajitasyonları ile halkı etkilemeye çalışan eski Başbakan Berlusconi’yi ve komedyen Grillo’yu haddinden fazla oyla ödüllendirdi. İtalya’da popülistlerin yıldızı parladı. Euro Bölgesi’nin en büyük üçüncü ülkesinin ekonomisi ve ortak para birimi Euro’nun geleceğine dair endişeler, kesinlikle yerindedir."
Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Akıllı bir İtalyan arkadaşın şimdiye dek fark ettiği bir şey, seçimlerden sonra iyice netlik kazandı. O da; İtalya’da ilk kez Almanya karşıtı bir çoğunluğun oluştuğuydu. 'Merkel’e karşı olmak' komedyen Grillo'nun sloganıydı. Berlusconi de aldığı etkileyici seçim sonucunu bu savaş çığlığına borçlu. Yani seçimin şifresi Almanya’ydı. AB’nin ekonomik ve siyasi açıdan en güçlü ülkesi büyük bir memnuniyetsizliğe neden oluyor. İnsanlar kendi güçsüzlüklerini hissediyor. Hem de sadece alt tabadakiler değil. Fransa’nın muhafazakâr eski bir bakanlarından biri bu konuda kitap bile yazdı. Kitabında firmaların ve sigorta fonlarının emredeceği ve politikacıların sadece bir kukla gibi boyun eğeceği günü beklediğini yazıyor. Kitabın 'Gücün Günü' adlı alaycı bir başlığı da var."
Geçiyoruz İtalya’dan Türkiye’ye… Die Welt gazetesi, Merkel ve Erdoğan’ın Türkiye’nin AB üyeliğine dair birkaç saatlik görüşmeden daha fazla konuşacak konuları olduğuna dikkat çekiyor:
“Gerçekten de Türkler, resmî olarak tanımadıkları ve limanlarını kullanmasına izin vermediği Kıbrıs’ın üye olduğu bir AB'ye üye olmak istiyor mu? Ve eğer Angela Merkel, gerçekten İsrail’in güvenliğini de içeren Alman devletinin yüce çıkarları konusunda ciddiyse o zaman Erdoğan’dan hoş olmayan bazı gerçekleri esirgeyemez. Diğer yandan elinde kimyasal silah bulundurma ihtimali olan bir rejime sahip Suriye’de süren iç savaş, İran’ın nükleer planları ve bir de İsrail’le savaşa hazır Lübnan’daki Hizbullah var. İşte bunların hepsi, sadece birkaç saatlik görüşmede üstesinden gelinebilecek konular değil.”
Basın turumuzu Lausitzer Rundschau gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumu ile noktalıyoruz:
"Berlin ve Ankara ne istediklerini dürüstçe dile getirmeleri gereken bir noktada birbirine giderek yaklaşıyor… Birlikte olmak mı olmamak mı? Avrupa için bu, Türklerin diz çökmek zorunda olduğu anlamına gelmiyor. Avrupa Birliği'ne katılım kriterleri herkes için aynı: Hukuk devleti olmak, düşünce ve din özgürlüğünün sağlanması ve demokrasinin tesis edilmesi. Yoksa diğer hiçbir şeyin bir anlamı yok. Bununla birlikte yeni gelişmeler, amacın gelecekte daha farklı ifade edilmesi gerektiğini gösteriyor. Zira imtiyazlı ortaklık yerine şimdi şunun söylenmesi gerekiyor: Üye olmanızı gönülden arzu ediyoruz ve gerekli koşulları yerine getirebilmeniz için elimizden geleni yapacağız. Ancak Merkel, ziyaretinde böyle bir ifadeyi ağzından çıkaramadı. Yoksa seçim öncesi, ani bir manevra değişikliği olarak değerlendirilebilirdi."
(dw türkçe-bbc türkçe)
YORUM YAZIN