Header Ads

Osman Kavala: Çözüm Yolunda İlerlendiğini Gösterecek Somut Sonuçlar Alınamazsa Geriye Gideriz.


İmralı’da Öcalan ile görüşen Ahmet Türk’ün yeni sürece ‘rehberlik’ edecek üç isim arasında saydığı Osman Kavala, Temas ve Diyalog Grubu olarak yürüttükleri çalışmaları anlattı . Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı yeni sürecin, CHP’nin tavrı nedeniyle öncekilerden farklı olduğunu söyleyen Osman Kavala, “Umarım MHP ile de görüşme imkânımız olur” diyor.

Abdullah Öcalan ile MİT ve BDP’li vekillerin görüşmesinin ardından, İmralı’ya gidenlerden biri olan Ahmet Türk, Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge” programına katıldı ve barış süreci için rehberlik edecek üç isim önerdi. Bunlardan biri Osman Kavala’ydı. Kavala, yıllardır toplumsal meseleler konusunda çalışan, elini taşın altına koymaktan hiç imtina etmeyen bir iş adamı. Son olarak onu Temas ve Diyalog Grubu içinde Adalet Bakanı Sadullah Ergin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı BDP’lilerle yaptığı görüşmelerde gördük. Osman Kavala’ya, her ne kadar görüşmeler dillendirilse de nasıl ilerleyeceği hâlâ muğlak olan barış süreci ile ilgili öngörülerini sorduk. (Zeynep Miraç)

* Barışa nasıl bir katkınız olur?
Sanırım Sayın Ahmet Türk, isimlerimizden Temas ve Diyalog Grubu çalışmalarımız kapsamında bahsetmiştir. Süreci dikkatle gözlemlemeye çalışıyoruz. Siyasi aktörlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Çözüme ulaşmak için daha fazla katkıda bulunmaları gerektiğinin mesajını vermeye çalışıyoruz. Belki, tarafların yapmasının daha zor olabileceği temasları biz daha kolay yürütebiliriz diye düşünüyoruz.

* Akil adamlar fikri daha önce de gündeme geldi. Süreçte iki taraf bir aracıya mı ihtiyaç duyuyor?
İmralı’da kapsamlı görüşmeler yürütüldüğüne, bunlar olumlu yönde ilerlediğine göre aracıya ihtiyaç yok demektir. Zaten biz kendimizi akil adamlar olarak da tanımlamıyoruz.

* Siz arabuluculuk ya da hakemlik gibi bir rolü benimsemiyor musunuz?
Hayır.

* Ya sizden böyle bir görev üstlenmeniz istenirse?
İsteneceğine dair bir işaret gözlemlemedik.

* Kürtlerin tarafından bu konuda işaret edildiniz. Ahmet Türk tarafından böyle bir talep geldi mi?
Böyle bir şey olmadı. Biz grup olarak Adalet Bakanı ile görüştük. Sayın Bakan da bizim ve başka sivil kuruluşların sürece katkıda bulunmalarının çok yararlı olacağını ifade etti.

* Söyleşi rica ettiğimde süreçle ilgili henüz anlayamadıklarınız olduğunu söylediniz. Sizin konumuzdaki birinin bile soru işaretleri olması bize sürece dair ne söylüyor?
Bu sürecin hangi aşamasında olduğumuzla ilgili kafamda bazı soru işaretlerinin olduğu doğru. Şöyle bir asimetri yüzünden: Bir taraftan, özellikle hükümet çevrelerinden daha rahat bilgi alma imkânına sahip gazeteciler, bir yol haritası üzerinde uzlaşmaya varıldığını yazıyor, bunun kritik safhalarıyla ilgili bilgi veriyorlar. Fakat biz, siyasi aktörlerle temaslarımız sırasında bu tür bilgi almadık.

* Sizinle mi paylaşmadılar, yoksa bilgileri mi yoktu?
Adalet Bakanı’ndan bizi bilgilendirin diye bir talepte bulunmadık, bu uygun olmazdı. Görüştüğümüz BDP’li siyasetçiler süreçle ilgili fazla bilgi sahibi olmadıklarını söyledi. Sayın Kılıçdaroğlu da kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğini ifade etti. Basında böyle bir enformasyon patlaması yaşanırken, önemli bir aktör olan BDP’nin ve bu sürece destek vereceğini söyleyen ana muhalefet partisinin bilgi sahibi olmaması doğrusu bende hangi noktada olduğumuza dair tereddüt yarattı.

* 2005 yılında da bir aydınlar grubu olarak Kürt sorunun çözümü konusunda Başbakan’la bir görüşme yapmıştınız. Sizce barışa en yakın olduğumuz zaman hangisiydi?
O dönemin kendine göre zorlukları ve avantajları vardı. Bu yüzden net bir mukayese yapmak zor. Ama bulunduğumuz dönemin şartlarının, böyle bir çözüm için, barışa uygun olduğunu düşünüyorum.

* Bugün çözüm açısından iyimser misiniz?
İyimserim.

* Bugünü farklı kılan ne?
Bu süre içinde çeşitli girişimler oldu, bunlardan dersler çıkarıldı. Bu konuda çalışmış çeşitli STK’lar kapsamlı raporlar yayınladılar. Türkiye’de Kürt meselesiyle ilgili bilgilenmenin ve çözüme yönelik perspektiflerin genişlemiş olduğunu düşünüyorum. Kamuoyunda ölümlerin, silahlı çatışmaların, bir barışma süreciyle sona ermesi yönünde güçlü bir duyarlılığın ortaya çıktığı kanaatindeyim. Bu işin sonlandırılması için Öcalan’la görüşülmesi gerektiğini kabul etmeyen neredeyse kalmadı. 2005 ile mukayese edildiğinde belki de en önemli yeni faktör, CHP’nin tavrının olumlu yönde değişmesi.

* Kötü senaryoyu düşünürsek... Bu kez de bir çözüme ulaşılamazsa neyle karşılaşırız?
Çatışmalar ve siyasi kutuplaşma sürdükçe toplumsal ayrışma maalesef devam ediyor. En son Uludere-Roboski’ye gittiğimizde ve Şerafettin Elçi’nin cenazesine katıldığımızda bölgedeki gençlerin karamsar olduklarını, geleceğe umutla bakmadıklarını gözlemledim. Bu psikoloji çözüm açısından ciddi bir engel, bunun değişmesi lazım. Batıdaki gençler için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Toplumun bir arada yaşamasını sağlayacak ortak değerlerin aşındığını gözlemliyoruz. Kısa zaman içinde çözüm yolunda ilerlendiğini gösterecek somut sonuçlar alınamazsa geriye gideriz.

* Temas ve Diyalog Grubu olarak Başbakan’dan da randevu istediniz mi?
Henüz istemedik. Tabii ki, belli bir aşamaya geldikten sonra bu bizim için temel hedef olacak.

* Bundan sonra planlanmış görüşmeleriniz var mı?
BDP ile bir görüşme daha yapacağız. Umarım MHP ile de görüşme imkânımız olur.

‘Öcalan ve PKK, BDP’nin daha güçleneceği politika izleyecek'
* 9 Ekim’de Radikal’de yayımlanan bir yazınızda dediniz ki, “PKK’nın talepleriyle Kürtleri etkileyen sorunlar arasında grift bağlar var. Bu yüzden müzakerelerin Öcalan ve PKK ile sınırlı tutulması sakıncalı”. Hangi aktörler devreye girmeli sizce?
Hedeflenen PKK’nın silahsızlanması olduğuna göre, öncelikle PKK’nın sürece bir şekilde katılması gerekiyor. BDP’nin rolünün de çok önemli olacağını düşünüyorum. İmralı’ya BDP’lilerin gitmesi her tarafta olumlu bir etki yarattı. Silahsızlanma süreci ilerledikçe İmralı-Kandil-BDP üçgeninde, BDP’nin daha aktif olacağını düşünüyorum. Sanırım Öcalan ve PKK da BDP’yi güçlendirecek bir politika izleyeceklerdir.

* Size bunu düşündüren ne?
Eğer amaç, kısa bir süre içinde silahlı mücadeleyi demokratik siyasete kanalize etmekse bunun olabilmesi için demokratik zeminde siyaset yapan kurumsallaşmış güçlü bir örgüte ihtiyaç var. Bir taraftan siyasetle uğraşmak isteyen Kürt gençleri için bir çekim merkezi; diğer taraftan Türkiye politikasını daha fazla etkileyen bir siyasi aktör olması gerekir. BDP, güçlü bir örgütlenme yapısına, yerel yönetimlerde zengin bir deneyime sahip. Barajlara rağmen Meclis’e girmiş olması, parlamentoda siyaset yapması, anayasa komisyonunda bulunması bu partinin kurumsallaştığının işaretleri. Önümüzdeki dönemde, hükümetin ve Meclis’teki diğer partilerin BDP ile daha ciddi bir diyalog içerisinde olmaları önemli.

* Öcalan’ın rolünü delege edeceğini düşünüyor musunuz?
PKK’nın silahsızlanma ile ilgili ortaya çıkacak yol haritasının, Öcalan liderliğinde ve denetiminde yürütülmesi önemlidir. Ancak, bu sürecin başarıya ulaşması için hükümet politikalarında, yasalarda, önemli bazı değişikliklerin yapılması da gerekiyor. Türkiye’de, Kürt meselesiyle ilgili son derece önemli bir siyasi müzakere süreci yaşanacak. Bunun, Kürtlerin önemli bir kısmını temsil eden, Türkiye siyasi sahnesinde güçlü bir meşruiyeti olan siyasi bir kurum tarafından yürütülmesi gerekir.

* PKK’nın silah bırakması sonrasında örgütün neye dönüşmesi planlanıyor?
BDP, PKK’yı destekleyenler için bir adres olabilir, PKK’nın silahsızlanmasından sonra BDP’nin kurumsal varlığı devam edebilir.

* KCK nerede duruyor bu denklemde?
Bildiğim kadarıyla, KCK’nın kuruluş amacı, PKK ile sivil örgütler arasında siyasi konularda diyalogun sağlanmasıydı. PKK, BDP’yi temel siyasi kurum olarak kabul ederse KCK ağı da BDP ile bütünleşebilir.

* Örgütün dönüşümü sırasında BDP’nin bir üst yapı görevi görmesini mi öneriyorsunuz?
Öngörü sadece. En azından kısa dönemde var olan bir siyasi kurumun işlevi önemli olacaktır.

* Örgütün ekonomik yapısı da BDP’ye mi devredilecek?
Silahlı faaliyetler sona erdiği aşamada da yasal siyasi ve sosyal faaliyetleri yürütmek için de kaynak sorunu olacaktır. Bunların bir kısmı için kamu kaynakları da kullanılabilir. Herhalde, bu safhadan sonra kaynak toplama zaten tamamen yasalara uygun yöntemlerle gerçekleşecektir. Ancak, tabii PKK’nın Suriye ve İran’da bulunan örgütlerle de yakın ilişkisi var, söylediklerim Türkiye’yi ilgilendiren faaliyetlerle ilgili.

* Sözünü ettiğiniz ihtimalde BDP çok güçlenecek. Hükümetin şu anda bu yola BDP ile çıkmak istememesinde bunun de etkisi var mı?
Olabilir belki, ama tersi bir mantık yürütme de gündemde olabilir. Hükümet çevreleri BDP’nin bölgede PKK eylemleri sayesinde çok oy aldığını ifade ediyor. Bu mantığı devam ettirirsek, PKK’nın silahlı eylemlerini sonlandırması halinde BDP’nin oy gücünde büyük oranda bir azalma olacağı bekleniyor olabilir. Eğer böyleyse, hükümet, bu kadar zayıflayacak bir partiyi niye muhatap alalım diye de düşünüyor olabilir.

* Sizce bu gerçekçi bir beklenti mi?
Ben hiç gerçekçi görmüyorum. Ayrıca, sürece faydalı bir strateji olarak da görmüyorum. BDP’nin önümüzdeki süreçte Türkiye’nin demokratik siyasetinde kritik önemde önemli bir işlevi olacağını, olması gerektiğini düşünüyorum.

‘Tüm aktörleri bağlayan irade beyanı yok’ 
* Adalet Bakanı ile görüşmenizde Türkiye’nin politikalarının değişimine dair nasıl bir izlenim edindiniz?
Bu sürecin olumlu yürümesi halinde önemli değişikliklerin olabileceği izlenimini edindik. Ancak, anayasa değişikliğine ihtiyaç olmayan somut değişikliklerin ne zaman gerçekleşeceğini bilemiyoruz. Bu takvimin, sürecin ilerlemesine bağlı olduğunu tahmin ediyorum. Şu anda, yol haritasıyla ilgili tüm aktörleri bağlayan, herkesin angaje olduğu karşılıklı bir irade beyanı yok. Belki yapılması düşünülüyor, belki de aleni bir anlaşma olmadan, bir dizi karşılıklı adımlarla, barış sürecin yürütülmesi şeklinde bir strateji planlanıyor. Ama tabii, bunun da başka riskleri olabilir.

* Nasıl riskler?
Silahlı çatışmaları sona erdirecek, taraflar için bağlayıcı bir anlaşmanın kamuoyuna duyurulması, endişelerin umut ve iyimserliğe dönüşmesi için önemli bir güç, momentum sağlar. Bunun yokluğunda ise bu dönüşüm daha yavaş olur, spekülasyonlar ve bazı endişeler devam eder, bu tür bir çözüme karşı çıkanlar, engelleme faaliyetlerine giderler. Taraflar, bir anlaşmaya kamuoyu önünde kendilerini angaje etmedikleri takdirde, karşı tarafın uygun davranmaması halinde güç kullanma opsiyonunu elde tutmak isteyebilir.

‘Öcalan Türkiye siyasetinde artık bir aktör’
* Hükümetin bu kez doğrudan Öcalan’la görüşmesinde Öcalan’ın açlık grevlerinin sonlanmasındaki gücü etkili oldu mu?
Önemi olduğunu düşünüyorum. Ancak, burada önemli bir unsur daha var. Açlık grevleri yasa dışı eylemler değil, bunlar sivil/siyasi direniş biçimleri. Galiba ilk kez Öcalan’la Türkiye’de önemli bir siyasal eylemle bunu yapanlar arasında somut ve meşru bir ilişki kuruldu. Bunun arkasından gelen BDP’li siyasetçilerle görüşme de aslında bir ilkti ve Öcalan’ın sivil siyasetle ilişkisini göstermiş oldu. Bu ilişkinin çok önemli bir rahatlama sağladığını düşünüyorum.

* Bu şekilde Öcalan Türkiye siyasetinde bir aktör mü oldu?
Öcalan Türkiye siyasetinde zaten önemli bir aktördü. Ancak, PKK ve silahlı mücadeleyle özdeşleştirilmiş olduğu için normal siyasetin dışında görünüyordu. Öcalan’ın Türkiye siyasetindeki meşru aktörlerle bir araya gelmesi, kanaatimce, bu algılamanın değişmesinin önünü açtı.

PARİS SUİKASTI
‘Gözü kara bir gücün işareti’
* Oslo süreci Silvan saldırısından sonra akamete uğramıştı. Paris suikastı şu andaki görüşmelere zarar verir mi?
Etkisi olacaktır. Moral bozucu ve güvensizlik yaratan bir suikast. Ancak faillerin bulunması konusunda güven verici bir çalışma olursa ve önümüzdeki kısa dönem iyi değerlendirilirse görüşmelere zarar vereceğini tahmin etmiyorum.

* Görüşmelerin yeniden başladığı sırada böyle bir suikast haberi almak sizi şaşırttı mı?
Şaşırttı ve üzdü. Olayın arka planı hakkında net bir şey söyleyebilmek için çok erken. Biri örgüt içinde efsaneleşmiş üç kadın militanın Paris’in ortasında bu şekilde öldürülmesi gözü kara bir gücün ilerde bu tür eylemler yapabileceğine de işaret. Bu tür suikastlar tekrarlanırsa süreci zora sokar.

Röportaj: Zeynep Miraç/Milliyet


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.