Header Ads

Türkiye Medyasının Çocukluk Hastalığı: Irkçılık ve Hedef Gösterme

Türkiye’de ırkçılık yoktur masallarına itibar etmiyorsak medyanın ciddi derecede ırkçı bir dile sahip olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Medyanın ülkemizdeki azınlıklara ve özellikle Kürtlere, Araplara, Yahudilere, Ermenilere, Çingenelere, eşcinsellere karşı ön yargılı ve ayrımcı bir dil kullandığına çok sık şahit oluyoruz. Yazılı ve görsel tüm haberlerde ayrımcı,  provakatif ve çoğu zaman nefret söylemine varan bir  dil toplumda düşmanlığı tetiklese de yüksek tiraj ve reyting getiriyor.

Yıllar önce Star Gazetesi’nde Leeds United Galatasaray maçında öldürülen 2 İngiliz taraftar için “Two Size” manşeti atan Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil gibi “gazeteciler” hala sahip oldukları köşelerde ırkçılık ve kan akan kalemlerinden yazılar yazmaya devam ediyorlar. İşin acı yanı ise bahsi geçen her iki isimde Türkiye’nin en çok okunan “köşe yazarları”

Türkiye’de uzun yıllardan bu yana birçok nedenden kaynaklı kutuplaşmalar yaşanıyor.”Öteki” ne olan ön yargılar, nefrete dönüşüyor. Laikler mütedeyyinleri sevmiyor, mütedeyyinler Alevilerden hoşlanmıyor, Türkler Kürtlerden hazzetmiyor. Bu önyargıları, tahammülsüzlüğü ve hatta nefreti “kaşıyan”, “provake eden” ise genelde hep medya ve onun ırkçı söylemleri oluyor. Medyanın milliyetçi/ırkçı söylemi birçok nefret suçu diye tabir edilen siyasi cinayetlere de katkı sunuyor. Hatırlanacağı üzere, Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi Yasin Hayal ifadesinde Hrant Dink’i şahsen tanımadığını ama okuduğu gazetelerden “Türk Düşmanı” olduğunu söylemiştir. Hrant Dink cinayetinden hemen sonra İzmir Ayasofya Kilisesi rahibine saldıran zanlı da Ogün Samast gibi “kahraman” olmak istediği için bu eylemi yaptığını itiraf etmiştir.

Geçen yıl Van depremi sonrası Habertürk Spikeri Duygu Canbaş’ın “Türkiye bugün bir başka acı haberle sarsıldı, tüm Türkiye, her ne kadar doğusundan, Van’dan gelmiş olsa da bu haber hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü” sözleri ırkçı düşüncelerinin bilinçaltından taşması olarak okunabilir.

Yine Van depremiyle ilgili canlı yayında Müge Anlı da, “Herkes haddini bilecek. Yeri gelince taş atacaksınız, kuş avlar gibi avlayacaksın sonra yardım isteyeceksin. O polisler hemen yardımına koştu oradakilerin. O taş atanların eli kırılsın” demişti.

Kaş’ta çıkan bir yerel gazete olan Kaş Aydın Haber’in 7 Ağustos 2012 tarihli sayısında Hande Güllü tarafından kaleme alınan “Kürtlere soruyorum” başlıklı köşe yazısı Kürt düşmanı, ırkçı ifadeler içeriyor. Yazısında Kürtlere yönelik olarak; “Kimse sizi etnik kimliğinizden ötürü dışlamıyor. Ülkenin en güzel yerlerinde, refah içinde sürdürebiliyorsunuz. Üstelik hiçbir şey vermeden sürekli almayı alışkanlık edinmişsiniz… Demokrasiden bahsedip, ülkeyi kana boyamak ne anlamsız bir çelişki? İşine gelince Türk olup, ay yıldızlı nüfus cüzdanını çıkartan, işine gelince Kürt kimliği ile övünen bu kitle bu vatan için hangi fedakarlıkta bulunmuştur?” ifadeleri ile açıktan faşizan düşüncülerini ortaya koymuştur. Başka bir ülkede olsa kesinlikle nefret söylemi ve Faşizm propagandası suçlarından yargılanacak olan bu isimler sosyal medyada birer kahraman ilan edilerek paylaşım rekorları kırmakta, “Trend Topic” olmakta.

Medyada nefret söylemi üzerine 4 ayda bir izleme raporları hazırlayan Hrant Dink Vakfı 2011’de nefret söylemi içerikli 106 haber ve köşe yazısı tespit etmiş, 2012’nin ilk dört ayını içeren raporunda ise 115 haber ve köşe yazısı ile geçen yılın toplam rakamını dört ayda tabir yerindeyse “sollamıştır”

Son dönemde medyada patlayan bu nefret içerikli haberler, yorumlar, köşe yazıları yeni Ogün Samastlar, Yasin Hayaller yaratabilir.

Nefret söylemi ve kişileri/kurumları hedef gösteren yayıcılığın en kristalize örneği Yeni Akit gazetesi olsa gerek. Gazete, geçen hafta manşetinde yer verdiği haberde Milliyet yazarı Hasan Cemal ve Radikal yazarı Cengiz Çandar'ı hedef gösterdi.

PKK'nin eski yöneticilerinden Şemdin Sakık'ın cezaevinden yolladığı mektubu gazetenin manşete taşıyan Akit, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'ın PKK'yi ve Öcalan'ı kutsayıp yücelttiğini, fanatik PKK'lilerden daha çok savunduğunu iddia etmişti.

Akit'e göre, Şemdin Sakık mektubunda Milliyet yazarı Hasan Cemal'in Öcalan ve Karayılan'ı kutsadığı, Cengiz Çandar'ın ise en fanatik PKK'lılardan daha çok PKK'yı savunduğunu yazdı. Bu yazıyı okuyan ve yıllarca ırkçı-şovenist fikirlerle beslenen birilerinin Ogün Samast gibi eline silahı alıp bu “hain-bölücü” gazetecilere saldırmayacağının hiçbir garantisi yok.

Norveç’te geçen yıl kanlı bir faşist saldırı yapan Anders Behring Breivik’in eylemlerinin nedenlerini açıkladığı 1500 sayfalık manifestosunda popüler ırkçı- İslamofobik Yazarlar Pamela Geller ile Robert Spencer’in yazılarından ayrıca yıllardır insanları “İslam tehdit”ine karşı “uyaran” diğer Amerikalı blogculardan ve yazarlardan ve daha nice faşist ideologdan onlarca alıntının olduğu bir gerçek.

Nefret söylemine, ifade özgürlüğünün vardığı en uç nokta olarak tahammül edilemez. Bu söylem neyse o şekilde, yani çirkin ve tehlikeli bir kışkırtma olarak görülmelidir. Çünkü kelimeler önemlidir.

Kendilerine karşı muhalif yazılar yazan, haberler yapan gazetecileri terörist olarak lanse eden, kitapları bombaya benzeten bir başbakan ve iç işleri bakanı neden bu kışkırtıcı, hedef gösteren, nefret söylemi içeren haberlere, yazılara, onları yapanlara hoşgörü ile bakmaktadırlar? Bu ülkede yeni bir Zirve Yayınevi Katliamı ya da yeni bir Hrant Dink cinayeti işlendiğinde hesabını kim verecek? Hesap verilse bile gidenler yerine getirilebilecek mi?

M.Utku Şentürk

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.