Hayalet Olmak ve Hayal Kurmak
![]() |
| - yazı: EKİN KADİR SELÇUK - |
ÇOCUKKEN YALNIZLAŞMAK
Kanımca en az bunlar kadar, söylediği hiçbir şey önemsenmeyen, onun iyiliği için olduğu söylenen kurallara bağlı yaşamak zorunda kalan ve hayatın vahşiliğinin tedrisatından yavaş yavaş geçmeye başlamış küçük bir çocuğun yalnızlığı da son derece trajik olsa gerek. Yine de o diğerlerinden daha talihli; hayal kurabilir. Bir çocuğun hayal kurma kapasitesiyle kim başa çıkabilir ki? Tanımaya çalıştığı dünyayı zihninde baştan tasarlayacak, hoşuna gitmeyen çıkıntıları törpüleyecek, mutluluk anlarını rengârenk süsleyecek ve onlara küçük kahramanlık hikâyeleri ekleyecek. Bunun için de içinde bulunduğu ânı tüm ayrıntılarıyla zihnine kaydetmesi gerekiyor. Mevcut olanın ötesine ancak ayrıntılar vasıtasıyla geçileceğini içten içe biliyor.
Didem Ünal ilk romanı ‘Dünyanın Bütün Pastaneleri’nde böyle bir kız çocuğunun hayatını gözler önüne seriyor. Karşımızda, yaşanan gerçeklikle bir hayal dünyasının karışımı duruyor. Kilolarından ötürü devamlı eleştirilen ‘Ş… kız’, hayal dünyası üzerinden bize yaşadığımız gerçekliği sunuyor aslında. Onun feci sıkıcı geçen günleri bizim feci sıkıcı geçirdiğimiz günlerin bir bedeli gibi. Ünal romanında modern hayatın bize ve çocuklarımıza ne yaptığını gösteriyor usulca.
HAYALET OLMAK…
Ş… kız’ın önünden akıp geçen bu modern hayatın temel ilkesi hızlı olmak. İnsanlar vazifeleri için kurulmuş birer robot gibi birbirlerine değmeden koşturup duruyorlar sürekli. Burada birbirini tanımaya, dinlemeye ve anlamaya yer yok. Bu hayatı bize yıllar önce Sabahattin Ali, ‘Kürk Mantolu Madonna’ romanında fevkalade tasvir etmişti: “İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.” Aslında Sabahattin Ali’nin anlattığı bu herkesin herkese uzak olduğu hayat kamusal alanda yaşanıyordu. Sennett’in ‘Kamusal İnsanın Çöküşü’nde analiz ettiği gibi, kamusal alan artık geçip gidilen, herkesin birbirini yalnızca gördüğü ve izlediği, sessizlikle örülü bir yerdi.
Dünyanın Bütün Pastaneleri’nde yazar bize bu sessizlik ve yalnızlık halinin kamusal alandan özel hayatada nasıl sızdığını gösteriyor. Belki de 21. yüzyılı, bir önceki çağdan ayıracak en mühim özelliği de budur. 20. yüzyılda kamusal insanın çöküşü tamamlanmıştı, 21. yüzyıl ise içinde çıkarsız ve sıcak ilişkilerin kurulduğu iddia edilen özel alanın çöküşüne sahne olabilir. Ünal’ın romanı böyle bir gidişatın ihtimalini başarıyla önümüze seriyor. Böylesi bir hayatta insanın yapabileceği iki şey kalıyor: Ya görünür olmayı seveceksin ya da hayal kurmayı ve kendi kendine küçük oyunlar oynamayı. Ş… kız’ın “Galiba hayalet olmak hayal etmeyi kaçınılmaz kılıyor” şeklindeki sözleri tam da bunu ifade ediyor.
ANNE BABA VE AKBABA
Ünal’ın romanından bağımsız olarak soruyorum: Dünya üzerindeki herhangi bir çocuk ne zaman bir ‘hayalperest’ olmaktan, yani çocuksuluğundan vazgeçer de hayatın ‘gerçeklerini’ tam anlamıyla idrak eder? Ya da istisnasız herkes büyüyünce çocuksuluğunu ve ‘hayalperestliğini’ yitirip buzdan birer insana mı dönüşür? Bunun cevabı “Hayır” olmalı ki çevremizde inatla çocuk kalan; mesela dünyanın herhangi bir bölgesinde uçaklar gökyüzünden bomba yağdırdığında, hesap kitap yapmak yerine vücutlarını bombalan insanlara siper eden, ömürlerini, derileri para ediyor diye vahşice katledilen fok balıklarının kurtuluşuna adayan insanlar var. Romanda Ş… kız’ın annesiyle babası öylelerinden değil elbet. Onlar, izledikleri bir belgeselde, yaralı bir tilkinin etrafında uçuşan akbabaları görünce kızlarına bunun hayatın bir kuralı olduğunu ve fazla yufka yürekli olmaması gerektiğini söyleyenlerden. Bu nedenle Ş… kız roman boyunca ebeveynlerini ‘anne akbaba’ ve ‘baba akbaba’ olarak çağırmayı uygun görüyor.
Kitaptaki nefis pasta tarifleri arasında gezinirken kendinizden geçmeniz ve romanın geri kalanını, vitrinini envai çeşit tatlının süslediği bir pastanede okumayı tercih etmeniz mümkün. Ş… kız’ın şu sözlerine içtenlikle katılıyorum: “Ah pastalar, siz ne güzelsiniz! Hele sen çikolatalı… Bunu bazılarımızın göremeyişi ne üzücü... Seni ne çok sevdiğimi nasıl ifade etsem? Belki şöyle: Ben yeryüzünde ilkin, çikolatayla tanıştığımda gülümsemiş olmalıyım.”
Dünyanın Bütün Pastaneleri
Didem Ünal
Ayizi Kitap
318 sayfa
*akşam kitap

YORUM YAZIN