Header Ads

AKP, Kadın ve Demokratlık: Oksimoronlar Yumağı

- ALİ E. EROL -
Başbakan’ın kürtaj, sezaryen ve 3 çocuk hakkındaki açıklamaları, kadına karşı yapılan en büyük şiddetlerden biridir...

AKP’nin internet sayfasında “Kadına Karşı Şiddete Son!” başlığı altında yazılan kısa yazıda, AKP kadınları ne kadar önemsediğinin propagandasını çok etkili bir şekilde yapmaya çalışıyor. Kadınları önemsediklerini, kadına şiddeti cezalandırmak istediklerini ve toplumda kadına yer açmak istediklerini tekrar tekrar belirtiyorlar.

AKP’nin propagandasına, geçen sadece bir iki yıl içerisinde öldürülen onlarca ve şiddete maruz kalan yüzlerce kadın hakkında kıllarını dahi kıpırdatmadıklarını unutmadığımızı belirterek bakmaya başlayalım. Bununla beraber, Başbakan’ın kürtaj, sezaryen ve 3 çocuk hakkındaki açıklamalarının, kadına karşı yapılan en büyük şiddetlerden biri olduğunu söyleyerek devam edelim.

Başbakan’ın ve yakın çevresinin muhafazakâr ve ataerkil penceresinden dünyaya baktığımız zaman, şiddet sadece fiziksel şiddet olarak görülebilir. Fakat şiddet sadece fiziksel bir olay değil. Psikolojik, yapısal ve kültürel şiddet, şiddetin diğer boyutları. Üstüne üstlük, yapısal ve kültürel şiddet, fiziksel şiddete ehliyet verdiği için, çok daha tehlikeli ve zararlı bir şiddet türü. Başbakan’ın kadınlar hakkında söyledikleri de tam olarak bu noktaya konuyor. Erdoğan, muhafazakar bir ataerkil bakış ile kadınların kendi bedenleri üzerinde olan yetkilerini gasp etmeye ve kendi ideolojisini kadın bedenine dayatmaya çalışıyor.

Bu dayatma sırasında, kadının iradesi pek tabii “Başbakan” Erdoğan’ın fermanı altında eziliyor. İradenin ne demek olduğunu bir kere daha hatırlatmakta fayda var: İrade, sosyokültürel hareket kapasitesidir. Muhafazakar ataerkil bakış, iradeyi bireysel olarak tanımlamaya eğimli olabileceği için, iradenin, herşey gibi, toplumsal bir olgu olduğunun altını çizmek önemlidir. 

Bu ne anlama geliyor? Başbakan, kadınların bedenleri üzerindeki dayatması ile, Türkiye’de kadınların iradelerini geliştirebileceği toplumsal bir alanı tamamen yok etmektedir. Yani, Başbakan, kendi ideolojik tercihini, kendisi gibi inanmayanların üzerine zorla ve güçle dayatmaktadır. Çünkü Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturan ve insanların sağlığını geliştirmekten sorumlu olması gereken Recep Akdağ, aldığı fermanı yürürlüğe koymaya başlamış ve sezaryen yapan özel hastanelere ceza kesileceğini buyurmuştur. 

Neticede, Erdoğan’ın kendine inancına dair söylemi, bakan tarafından siyasete geçirilmektedir. Tabii, böyle bir retorik ve uygulama ile Türkiye devletinin laikliğine dair söylentinin efsane olduğu ve tüm toplumun muhafazakar ataerkil bakışın dayatması altında yaşamaya mahkum edildiği tekrar ve tekrar kanıtlanmıştır. Erdoğan’ın Ortadoğu ülkelerine anlattığı “laiklikten korkmayın” veya “ben laik değilim ama devlet laiktir, öyle yönetirim” masallarına kendisinin ne kadar inanıp ne kadar inanmadığının da güzel bir göstergesi olmuştur. 

Şimdi, Erdoğan’ın bu açıklaması, sağlık bakanlığı olması gereken kurum yerinde duran kurumun uygulaması, Fazıl Say’a “dine hakaret” bahanesi ile devletin açtığı davalar ard arda geldikçe, demokratlık yalanı altında önce kendini sonra etrafındakileri kandıran muktedir muhafazakarların “biz kimsenin hayat tarzını tehdit etmiyoruz” gibi yalanlarına kimse inanmaz.

Bir de, bütün bunlar yetmezmiş gibi, Başbakan, Uludere katliamını kürtaj için metafor olarak kullanması var. Uludere’de yaşananlara dair tavrından dolayı ger yönden eleştiri almaktayken, kendi eli ile seçtiği iç işleri bakanı, kendi vatandaşlarına, ölümlerinin ardından her türlü hakareti uygun görürken ve Erdoğan yönetemediği bu krizden kurtulamazken, devlet tarafından katledilen azınlıkları kürtaja benzeterek ne yapmak istiyor, emin olmak mümkün değil.

PEMBE GÖZLÜKLERİ BİR KENARA ATIN

Sadece son bir hafta içerisinde yaşanan bu gelişmeler 10 yıldır yaşanmaktadır ve yaşanmaya devam etmektedir. AKP’nin üçüncü iktidarı göstermektedir ki, bu sorunlar giderek artmakta ve agresifleşmektedir. 

AKP’nin dördüncü iktidarı, Erdoğan ideolojisinin en baskın şekilde topluma dayatıldığı zaman dilimi olacaktır. Bunu görmek için özel bir yeteneğe gerek yoktur. AKP’yi ilk başlarda destek çıkan liberallerin ve solcuların son 10 yılda yaşanan motifi görerek, toz pembe gözlüklerini bir kenara atmaları gerekmektedir. “Artık Kürt meselesini tartışıyoruz, uluslararası itibarımız arttı ama” gibi bahaneler, tamamen gerçek dışı olmaları bir yana dursun, egemen ideolojinin en tehlikeli söylemsel aygıtları haline gelmişlerdir. 

Tüm sorunlarımızın, her yönde, daha şiddetli, daha derin ve daha yoğun yaşandığı, ve toplumsal kutuplaşmanın tamir edilemez boyutlara doğru arttığı gün gibi ortada iken böyle bir güç istismarını desteklemeye devam etmek, güç şehveti içerisinde kendini kaybetmiş Makyavelist bir duruş dışındaki duruşlara karşıdır.

*BirGün

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.