John Locke Kesk Eylemindeydi Ya NeoLiberaller?
![]() |
- GÖKSEL ARSLAN - |
İktidar kendi çıkarlarından başka hiçbir kimsenin hakkını tanımaz biçimde kullanıldığında halkın böyle bir otoriteye
karşı direnme hakkı var mı dır? Soruya
Locke olumlu cevap verir. Evet,vardır. Locke’a göre “sözleşmenin” ihlali, kişilere yalnızca
bireysel direnme değil kolektif direnme
hakkı da
verir.
J.Locke,
onyedinci yüzyılın ilk yarısında "İnsan haklarına saygıyı kaldıran
devletin meşruiyeti kalkar, devlet zulmüne karşı direnme hakkı hakların en
kutsalıdır" der ve ideo-politik felsefesinin özünü taçlandırır. Liberalizmin
çıkış noktası da denebilecek hakların ve özgürlüklerin hukuksallaştırılması
başka deyişle “siyasal iktidarı sınırlama” fikri ilk kez dillendirilmiştir Aynı zamanda bu, toplumsal ilişkiler bütünü
olarak düşünüldüğünde liberalizmin ideolojik kurucu öğesinin yetkin bir berraklıkta
dile getirilişidir.
Zorba (Tiran), iktidarı kendi çıkarları doğrultusunda hiçbir sınır
tanımadan kullanan otoritedir. Locke’a
göre, iktidarın dışındakilerin hak ve özgürlüklerinin yok edildiği yerde zorbalık (tiranlık) başlar. Zorbalık ve zulüm başladığında, halkın böyle bir
yönetime karşı mücadele
etme, direnerek özgürlüklerini kullanma hakkı
doğar. Zira en başta
siyasal iktidar, hak ve özgürlüklere, kamu yararına uygun davranmak zorundadır. İktidarın
otoritesi hak ve özgürlüklerle sınırlıdır. Dolayısıyla bu sınırlar ihlal edildiğinde,
halk haklarını koruyabilmek
için siyasal iktidarın
otoritesine karşı direnişe
geçebilir.
Locke'un
siyasal iktidarın sınırlandırılması
temeli üzerine inşa edilen fikirleri, liberal mecranın daima hak ve özgürlüklerin kullanılması yönünde
otoriter müdahalelerin karşısında yer alma ve siyasal otoriteye mesafeli durma
anlayışını da beraberinde getirmiştir.
Ne var ki bu, yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren iktidar
seviciliği, otoriteyi destekleme hali,
hak ve özgürlüklerin siyasal alandan buharlaştırılıp piyasa ilişkileri
eriyiğinde çözülmesiyle ete kemiğe bürünen neoliberal mecra hegemonyasıyla
ezilmiştir. Klasik liberalizm tarihin antika müzesine kaldırılmıştır.
Neoliberal
mecra hak ve özgürlüklere otoriter
müdahalelere imkan tanımasıyla klasik liberal mecradan temelden ayrılır. Zira
özgürlük anlayışı piyasa aktörleri de denen sermaye gruplarının özgürlüğüne,
siyasal iktidar anlayışı güvenlik uygulamaları da denen hak ve özgürlüklerin
sıfıra doğru daraltılmasına indirgenmiştir. Bireyin özgürlüğü değil sermayenin
özgürlüğü esastır. Ortaya çıkan sınıfsal kutuplaşmanın ve sefaletin
sonuçlarından sermayeyi güvenlik şemsiyesi altında tutmak elzemdir. Dolayısıyla
zorba siyasal iktidarlar pekala desteklenir. Direnme hakkı asla kabul edilmez
daha da ötesi “terörizm” gibi etiketlemelerle şeytanlaştırılır ve korku
hissiyatı harekete geçirilir. Sonuç olarak hak ve özgürlükler kullanılamaz hale
gelir.
Bu
topraklarda ki neoliberal akım da her ne kadar kendisini klasik liberal
özgürlükçü olarak sunsa da gerek siyasal iktidar (devlet) otoritesi ile aynı
kulvarda hareket etmesi, gerek hak ve özgürlüklere müdahalelerde otoritenin
yanında yer alması ile neoliberalizmin ana karakterini yansıtır.
KESK
ve destek veren örgütlerin 28-29 Mart’ ta ki Ankara Kızılay eylemine neoliberal
mecranın yaklaşımı bu ana karakterin ortaya çıkmasına, görünür olmasına yol
açmış ve bir kez daha neoliberal özgürlükçülüğün ne olduğu anlaşılmıştır.
4+4+4 olarak bilinen İlköğretim ve Eğitim
Kanunu ve Kamu Görevlileri Sendikalarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’na ilişkin itirazlarını kamuoyuna
duyurmak için 28-29 Mart tarihlerinde KESK’in yaptığı eylem siyasi
iktidar ve otoritenin aşırı bir güç kullanımıyla karşılandı. Çeşitli illerden
yola çıkan otobüsler akıl almaz gerekçelerle engellendi. Yüzlerce kişi toplu
gözaltı uygulamasına maruz kaldı. Ankara ablukaya alındı. Kızılay’a
ulaşabilenlere gaz bombası, tazyikli su, cop ve tekmelerle saldırıldı ve birçok
kişi yaralandı. Saldırılarda helikopter ve panzerler kullanıldı.
Saldırılara
rağmen KESK açıklamalarında ısrarla şu cümlelerin altını çizdi.“Hazırlanış
süreçlerinde görüş, öneri ve itirazlarımıza hiçbir şekilde yer verilmeyen bu
düzenlemelere karşı yasal ve meşru hakkımızı kullanarak basın açıklaması yapmak
en doğal hakkımızdır.”
Oysa
siyasal iktidar ve otorite, açıklama yapma, itiraz etme, direnme hakkını
terörize ederek adli vaka haline
getirmişti. Ankara Valiliği pes dedirten utanç verici açıklamasıyla polislere
yönelik teşekkür mesajı yayımlayarak bu vahşeti “çağdaş güvenlik
mühendisliğinin emsalsiz örneği” olarak sundu.
Neoliberal
mecra, hakların ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yol açan “çağdaş güvenlik
mühendisliği” uygulamalarına karşı utangaçça eleştiren birkaç cılız ses dışında
hayırhah bir tavır takındı. Önde gelen kimi temsilcileri KESK’in direnmesine
karşı siyasal otoritenin yanında yer aldı.
Bugüne kadar ki özgürlük söylemleri, abartılı şiddete rağmen emekçilerin
tavizsizce savunduğu hak ve özgürlük eylemlerinin altında kaldı. Zorba siyasi iktidar ve otorite ile mükemmel uyum içinde
ilerlendiği, ortak mecranın gündelik çatışmaların dışında baki kalacağı ve bir
devlet ideolojisi haline geldiği anlaşıldı
KESK
eylem sonrası yaptığı açıklamayla AKP’ye seslenirken aslında neoliberal
anlayışa da sesleniyordu.
“Meclisteki
326 adet sandalyesine güvenerek, demokrasiyi çoğunluğun diktası sanan AKP
iktidarına sesleniyoruz. Demokrasi, dört yılda bir seçimlerle işbaşına gelen
hükümetlerin seçildikten sonra dilediği gibi hareket etmesi değildir.
Demokrasi, oy çokluğuna dayanarak keyfiyet uygulamak da değildir. Demokrasi,
aynı zamanda halkın önemli kararların alınma süreçlerine örgütlü güçlerinin
katılmasıyla, seçilmiş hükümetlerin bu süreçlerde eleştiriye tahammül
göstermesiyle, düşünce ve ifade özgürlüğünün, örgütlenme hakkının sınırlarıyla
da ölçülür. Bu ölçütlerden bihaber olduğunuzu biliyoruz. Sizde bilin ki; bizler
her dediğinize, her yaptığınıza asla biat etmeyeceğiz.”
Locke’çu
anlayışın değil, Şili’de Pinochet, Arjantin’de Videla, Türkiye’de ki Evren
dönemindeki politik-ekonomi anlayışının takipçisi neoliberal mecra, hakları ve
özgürlükleri ortadan kaldıran siyasi iktidar ve otoritenin “güvenlik” çi müdahalelerine biat ederken aynı zamanda “özgürlük”
söylemlerine kuşkusuz devam edecek. Emekçilerin hak ve özgürlüklerine müdahale
olduğun da direnme hakkını kullananları şeytanlaştırıp özgürlük alanını
terörize eden siyasi iktidarın yanında yer alacak. Devletin küçülmesi
mistifikasyonuyla hak ve özgürlük alanları daraltılırken gerçekte devletin
egemenlik alanı genişleyecek. Herhangi bir şehir de herhangi bir heykelin
kaldırılması otoritenin iki dudağının arasından çıkan keyfi bir sözcüğe bağlı
olacak. Emekçilerin hak ve özgürlükleri kamusal alandan piyasa ilişkilerinin
bataklığına sürülürken görmezden gelecek fakat vicdan alanına dahil “din”
kamulaştırılırken ve resmi din oluşturulurken alkışlayacak.
İktidar kendi çıkarlarından başka hiçbir kimsenin hakkını tanımaz biçimde kullanıldığında halkın böyle bir otoriteye
karşı direnme hakkı var mı dır? sorusuna, asla cevabını verecek. Siyasi
otoriteye mutlak bağımlılık, hak ve özgürlüklerin daraltılmasına rıza muhafazakarlıkla
eklemlenmiş neoliberal mecra içinden üretilecek. Emekçilerin itiraz imkanları,
direnme şartları bir bir yok edilirken o “özgürlük” masalları anlatacak.
.
YanıtlaSil