4320 Münferit Bir Yasadır
![]() |
| - GÜLSÜNAY UYSAL - |
Kocasından şiddet gören, ölümle tehdit edilen kadınlar, babasına gittiğinde, “O senin kocan? Tabii ki sahip çıkacak”, “Kimbilir ne yaptın da vurdu”, “Sakın eve dönme” dedikçe öleceğiz. Günde beşer beşer öleceğiz. Kadın olduğumuz için öleceğiz. Boşandığımız kocamız tarafından, ayrıldığımız sevgilimiz tarafından öldürüleceğiz, ağabeyimiz, babamız tarafından akrabalardan biri tecavüz ettiği için ya da adımız çıktı diye namus(!) adına öldürüleceğiz.
Bugün çok uzakmış gibi gelecek bu ölüm haberleri ama belki birgün 3. Sayfada özne biz olacağız. Son 7 yılda %1400 artmışken kadın ölümleri çokta zor bir ihtimal gibi görünmüyor. Kısa bir zaman içinde kadın olduğumuz için öleceğiz. Yakın ve uzak tarihsel süreçte basitçe gözlemlenebildiği üzere. Kadın doğduğumuz ya da kadın olmak istediğimiz için biraz özgürlük, biraz adalet, biraz eşitlik istediğimiz için öleceğiz.
Bir gün ölebiliriz çünkü bize hiçbir koruma sağlamamıştır görevi bu olan kurumlar. En başta da Hayat Bilgisi dersinde öğrendiğimiz hani en küçük toplumsal kurumumuz ailemiz! “Kocandır döver de sever de” denmiştir o kurumdan bize. “Aman bizi ele güne rezil etme buraya dönüpte” denmiştir çünkü. Emniyet amirlerimiz “aile içine girilmez” diyerek aile kutsallığına yaptıkları atıfta aslında bizi ölüme salmışlardır. Kadınlar adına inşa edilmiş olan sığınaklar, korunaklar, barınaklar zaten o kadar her yerdedir ki kadının sığınacağı günün sayısı bellidir, kapıda dayakçı koca pusada beklemededir.
Mesela kısa bir sürede Ayşe Paşalı[1] kadar meşhur olabilirsiniz siz de. Tüm kadınlar olabilir. Yüzünüz gözünüz mor bir şekilde koruma istemeyegidebilirsiniz mahkemeden. Oşanmış olduğunuz için hiçbir önlem alınmayabilir, bu başvurudan kısa bir süre sonra Ayşe Paşalı gibi siz de eski kocanız tarafından öldürülebilirsiniz. 11 yerinizden bir İstikbal Yetkin tipolojisi tarafından bıçaklanabilirsiniz. Sonra katilin internetteki son aramalarına bakıldığında şunlarla yüzleşebilirsiniz: "Öldürücü darbeler nasıl vurulur”, “TCK adam öldürmenin cezası.” Yasa yetersizdir ve cinayetler çoğu kez münferit değildir.
Münferit Olan Cinayet Değil Yasa
Sivil toplum kuruluşlarının, siyasilerin uzun süredir üzerinde çalıştığı ve umutla beklenen taslak önce tam bir düşkırıklığı oldu. Aslında bu düşkırıklığı bir yandan da kadın-erkek eşitliği mücadelesinde yasalarla değişime inanmış kadınların hırçın bir “uyanış”ı da oldu. Adı itibariyle en başta bir sıkıntı vardı ortada. Kadının korunması esas mesele iken aileyi öngören bir taslak gördük. Bu da korunma talep eden kadının başvuru yaptığı durumlarda “sen evine dön”, “aile kutsaldır” işin özü “dizini kır otur, dayağını ye” diyen mekanizmaları meşrulaştıran nokta değil miydi zaten? Neydi değişen? Şuydu anlıyorduk ki bu kadınların şiddet görmesini isteyen oyunun erkek kurucuları meseleyi alenen resmediyorlardı artık. Düşünün ki esas olarak Adalet Komisyonu’nda görüşülüyor bu yasa ve orada 26 üye var. Bu üyelerin 2 tanesi kadın. Yani meselenin kurgusu erkek zihinlerden üretildikçe hangi eşitlikten bahsediyorsunuz siz en çok bunu merak ettik aslında biz. Kaldı ki ortaya çıkmış olan tasarıda da görüldü ki kadın-erkek eşitliği üzerine tüm ifadeler kaldırılmış. Kadını bir birey olarak görülmekten çok: Anne, eş rolleri üzerinden evin içinde yaşayan bir canlı olarak tanımlayan bir zihniyet vardı bu taslakta. Ayrıca kadına yönelik şiddeti yeniden üreten zihniyet tam da kadının varoluşunu bu rollerle sınırlayan ataerkil sistem değil mi? Yani kadını ancak bağımsız bir birey olarak gören tavır ile yazılacak yasalar kadın-erkek arası eşitliği sağlamaz mı? Bu tasarı ile şiddetin taşıyıcı annesi olan eşitsiz güç ilişkileri ortadan kalkmadıkça, şiddet ancak yeniden üretilir.
Derken itirazlar vesaire ve onandı: Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası. Şiddet ve tehdit mağduru olan kadınlara ‘yeni bir kimlikle başka şehirde yaşama’ şansı sunuldu. Şiddete son vermek için dayak atan ya da tehdit eden kocaya ise ‘elektronik kelepçe’, ‘evden uzaklaştırma’ ve ‘hapis’ gibi cezalar var.[2]
Göreceğiz ne değişecek yasayla. Bu yeterli mi? Azalma olacak mı? Gözü dönmüş erkek ağır ceza korkusuna cayacak mı “kadınını” doğramaktan? Ama görmek için biraz daha öleceğiz yapacak bir şey yok.
Vahşi Doğa
Ya da kadın olarak varolma mücadelesi bu deyip biz öldüreceğiz vücudumuza, kadınlığımıza, yaşam alanlarımıza hükmeden erkeği. Geçip kameralar karşısına diyeceğiz ki ardından kahraman edasıyla: “Kimse korumadı. Savcılığa gittim, emniyete gittim kimse korumadı” diyeceğiz. “Ben de bıçağı aldım sapladım. Ya ben kalacaktım ya o.” Sonra çocuk hasreti, cezaevi günleri. Başka türlü ıstıraplarla kuşatılacak olan simsiyah ve yine erkek egemen bir “gelecek” ve özgürlük belki de hiç gelmeyecek. Ama biz biliriz ki özgürlük içimizdedir. Yapabildiğimiz, edebildiğimiz yani dönüştürebildiğimiz sürece kadınızdır. Özgürlük cezaevinde, 4 duvar arasında, sadece sade bir odada çöp kovasını ters çevirip bir örtü örtüp onu fiskos görebilmektedir. Gördükçe özgürdür kadın, her yerde.
Bir yandan oranalara bakınca görüyoruz ki kadınlar bir ülkedeki toplam cezaevi nüfusunun %2’si ile %9’u arasındaki bir kesimi oluşturuyorlar.[3] Bahsettiğimiz bu “vahşi doğa” metaforundan yola çıkarsak bu “survivor”ı genelde erkekler kazanıyor. (Ülkemizde hükümlü ve hükmen tutuklu kadın sayısı 4076, erkek kadın toplam hükümlü sayısı ise 115.000.[4])
Peki toplumun çoğunlukta olan erkek katillerini nasıl doğuruyor kadın analar? Nasıl katil oluyor bu erkekler? Tabii ki sorun bir çok perspektiften ele alınabilir. Ve de birçok sebebi vardır ve hatta herhangi bir sebebi olmayadabilir. Ama biz burada erkekler üzerindeki anne faktörüne yönelirsek yine ataerkil yapı erkek gibi erkekler yetiştirmeyi pek seviyor anlıyoruz. Erkek doğan insan erkekleşme yolculuğunda alnının teri ile kazanıyor madalyalarını. Küçücük yaşta eline oyuncak diye silah tutuşturuluyor. Kız çocuğuna ise ne savunmaya dair bir kalkan ne de karşıt bir şey. Oyuncak diye kız çocuğunun eline bir bebek veriliyor. Kadın kafasını bebekten kaldırıp, camdan dışarısını görmek istediğinde de; erkek insan, çocukken eline verilmiş oyuncak silahın gerçeğini bulup kadında patlatıyor.
Kadın cinayetleri işleyen erkeklerin sayısının bir hayli fazla olmasının ve artmasının en önemli sebeplerinden biri, kahraman oğullar yetiştiren anneler değil midir? Karısını döven oğluna: “Oğlum ben sana 9 tane kadın alırım” diyen ve bu şiddeti meşrulaştıran anneler değil mi bu cinayetleri tetikleyenler? Ya da erkek oğullarını namus uğruna kız kardeşlerini öldürmeleri için teşvik edenler de kadın anneler değil mi? İşte gördüğümüz tabloda da bu kadınların akıllarını ipe un serercesine körelten töreler, adetler... Ve ölü kadınlar. Annesiz çocuklar. Katil babalar! Katil anneler. Kafası kesilmesi gereken kendini korumaya çalışan kadının kocasının kafası değil, kafası kesilmesi gereken nefes almak isteyen kadınlar da değil, kafası kesilmesi gereken bir şey var evet o da bu töreler belki de. Ama yeter mi hayır sadece törenin işlediği yerde mi oluyor bu cinayetler hayır. Kadını koyun erkeği egemen yapan bu doğanın bu acımasız dengesizliği biraz da krimonolojik, biraz da psikolojik, biraz da hegemonik, çokca da adicedir.
Yani ataerkil şiddet her yerdedir. Herhangi bir coğrafyaya atfedilemez. Ataerkil şiddet töreyle ilişkili olduğu gibi bununla sınırlı değildir. Doğu’da değildir sadece. Batı’da da görülür. Erkek şiddetinin Batılı olmayana ait olduğunu söylemek ırkçı bir iddiadır. Bununla birlikte Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya’da yaygın olduğu gerçeği de gözardı edilemez. Mesela İranlı, Afgan ve Suudi Arabistanlı kadınlar teokratik rejimlerin altında acı çekmektedir. Ayrıca iç savaşların (1961’den beri Irak’ta, 1984-2000 arasında Türkiye’de, 1979-1980’ler arasında İran’da, 1978’ten beri Afganistan’da), bölgesel savaşların (1980-1988 arası İran-Irak savaşı, 1990-1991 arası Irak-Kuveyt savaşı, 1979’dan beri Afganistan’da devam eden savaş) ve yeni sömürgeci savaşların (ABD’nin 1991’de ve 2003’te Irak’a karşı ve 2001’de Afganistan’a karşı giriştiği savaşlar) halk arasında terörü körüklediği ve ataerkil şiddetin serbestçe hüküm sürmesine yol açtığını burada eklemek gerekecektir. [5]
Belki de bu çözüm yolunda mercek altına alınması gereken erkektir. Çare çözüm yolunda öznenin kadın nesnenin erkek olmasıdır. Erkek egemen zihniyetin el verdiğince bir şeyler yapıldı bugüne kadar şimdi bizzat kadın çareyi aramalıdır belki de. Çünkü buraya kadar anlaşılan şu oldu: Egemen kuvvetlerin, feminist yaklaşım sorun yaratır, toplumda çözülmelere sebep olur, bizim dokumuzu bozar, karımıza kızımıza dokanır çekinceleriyle çare bulunamıyor çünkü egemen erkek zihniyet töreyi, geleneği korurken kadını korumayı unutuyor. Kadınlar daha özgür olacak, daha fazla hak talep edecek diye ödü kopuyor. Kadınlar için hak talep eden, kadın-erkek eşitliği mücadelesindeki insanlar da egemen güçlerin her yaptığına kuşkuyla ve büyük güvensizlikle yaklaşıyor ve işte bu dönmeyen çark böylece yıllardır kadınları öldürmeye devam ediyor.
Kadınlar bir arada kalarak mücadeleye devam ederse, yasa şiddet uygulayan erkeği caydıracak düzeye gelirse, karısını öldüren erkek herhangi bir ceza indirimi almazsa, kadınlar emniyete gittiklerinde, savcılığa gittiklerinde korunursa ve destek görürlerse, sığınma evleri kapasiteleri arttırırlarsa, Doğan Cüceloğlu gibi kıymetli ve kitleleri etkileyebilecek insanlar artık televizyonda: “Babannem derdi ki: Kadın üç şeyden korkacak, Allah’tan, kocasından, babasından” gibi sözler etmezse... Bir gün değişecek bir şeyler... Değiştireceğiz!
*Başlıkta geçen 4320 sayısı 4320 Sayılı Kadına Yönelik Her Türlü Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi, Şiddetle Mücadeleye Dair Kanun Tasarısı’na ilişkindir.
[1] http://haber.sol.org.tr/kadinin-gunlugu/ayse-pasalinin-katili-de-namusun-arkasina-sigindi-haberi-39034
http://video.cnnturk.com/2012/haber/1/24/-ayse-pasali-cezasi-onandi
[2] http://www.haberturk.com/gundem/haber/722928-siddet-goren-kadina-koruma-dayakci-kocaya-kelepce
http://www.haberaj.com/yasam/6653/2012-kadina-siddet-yasasi-neleri-kapsiyor-kadina-siddet-yasasinin-detayi
[3] http://www.unodc.org/documents/justice-and-prison-reform/crimeprevention/UNODC_Women_and_Imprisonment_Turkish.pdf
[4] http://www.cezaevindestk.org/duyuru-4-cezaevi_mudurleri_ve_politika_yapicilar_icin_kadinlar_ve_hapsedilme_uzerine_el_kitabi_tanitim_toplantisi_ve_cezaevlerinde_yasayan_kadinlar_icin_sivil
[5] Namus Adına Şiddet, Shahrzad Mojab – Nahla Abdo

YORUM YAZIN