Header Ads

Kürkçü'den Iglesias'a: KKTC Sorunsalı

- MERVE EROL -
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dünya üzerindeki nesnel varlığına ve hikmetine dair anlamlı kelâmlar Meclis içinde sadece BDP milletvekillerinden geliyor. Öyle ki bunları Türkiye’de duymak, dünyanın neresine gitse aynı lafları dinleyen Egemen Bağış’ın “ağrına gidiyor”.

“Kıbrıs’ı işgal ettik, askerlerimizi oradan nasıl çekeceğimizi bilemiyoruz. Taburlarla asker yığdık, Kürdistan coğrafyasını kana buladık, orayı şimdi nasıl temizleyeceğimizi bilemiyoruz” diyen Ertuğrul Kürkçü, daha sonra şunları eklemişti:

“Bakanımızı üzdüğüm için üzgünüm ama, sadece benim sözlerimden bu kadar üzülmese iyi olur. Bu sözleri, bu kavramları karşı karşıya geldiği bütün uluslararası diplomatlarla bütün uluslararası forumlarda dinliyor. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nin 550 sayılı kararı şöyle diyor: ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından işgal altında kalan kısmında yapılan karşılıklı büyükelçi atamaları ve anayasal referandum yapılması, Kıbrıs’ın bölünmesi için yapılan ayrılıkçı hareketlerdir. Ben bu kararı tekrar ediyorum. Bu kararın hakikate bakanınkindne daha denk düştüğünü düşünüyorum. Kıbrıs halkının belli bir bölümü de böyle düşünüyor. Burada gururlanarak konuşmak yerine, çoktandır yaptığımız tarih tartışmalarını hatırlamaya davet ediyorum herkesi. 1930′larda Dersim’de olanlar için kim bilir ne kadar gururlanıyordu o zamanın bakanları. Ama şimdi başbakan o zamanın bakanları adına özür diliyor. Gelecekte Kıbrıs harekâtı, Türkiye tarihi, dünya tarihi açısından belki başka bir gözle değerlendirilecektir. O zaman BM Güvenlik Konseyi kararına ve benim gibi düşünenlerin görüşlerine de müracaat etmek ihtiyacı olacaktır. O nedenle, bu Meclis’in altında söylenmezse esas ayıptır düşünceler. Bu Meclis’ten başka yerlerde bakanımız, her gün BM ve AB kulislerinde bunların yüzüne karşı söylendiğini dinlemektedir, ama burada bir milletvekilinin ‘böyledir’ demesinden gocunmaktadır.”

Ve Egemen Bağış atılıyordu: “Burada ağrıma gidiyor.”

Peki Egemen Bağış “dış dünya”da kimlerle mi karşılaşıyor? Mesela Julio Iglesias gibilerle.

Yeni Düzen’in haberine göre, ’70′lerde ve ’80′lerde Türkiye’de de fırtına gibi esen Julio Iglesias, (“Akdeniz” biraz da ondan sorulurdu), KKTC’de bir konser vermek üzere 2010 yılında bir anlaşma imzaladı, ancak “Rum kesimi”nin baskısı üzerine konser iptal edildi, avans geri verilmedi, bir de üstüne Kıbrıs’taki ajansa ve hatta bizzat KKTC’ye karşı dava açtılar. Dava dilekçesinde kandırıldıklarını söylüyorlardı: Araştırmalarına göre KKTC bir devlet değil, “tüzel kişiliği olmayan yasadışı örgütlenme”ymiş. Davayla ilgili hazırlanan şikâyetnamede KKTC’nin bir suç örgütü gibi kabul edilmesi, konser verilecek otelin arazisi de dahil olmak üzere KKTC’deki mülklerin Güney Kıbrıslılara ait olduğunun tescili isteniyor.

İşte Egemen Bağış, Türkiye’den adımını dışarı attığı anda bunlarla karşılaşıyor. Ama bunlar Türkiye’de söylenince “ağrına gidiyor”. Gerçi Kıbrıs söz konusu olunca her şey tersine dönüveriyor. Düne kadar Ergenekon’un kaç numarası olabileceği tartışılan Rauf Denktaş öldükten sonra boşuna mı badem gözlü oldu, Kıbrıs halkının evet dediği Annan Planı’na savaş açan, bu uğurda AKP’yle de kapışan Denktaş’ın ardından boşuna mı ulusal yas ilan edildi?

Demokrasi geri de olsa, ileri de, Türkiye’de bu mevzunun sonu yok. Biz dönelim Iglesias’a, şöyle güzel bir performansa:


* birdirbir.org adresinde ilk olarak yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.