Mısır Devrimi 2.0
![]() |
- FOTİ BENLİSOY - |
Bir hususu baştan vurgulamak ve belki sonra da tekrar tekrar anmak gerekiyor: Mısır devrimi, ülkeye son otuz küsür yılda hâkim olmuş siyasal atalet ve apatiyi berhava etti. Adına yaraşır her devrim gibi, muazzam bir toplumsal enerjiyi açığa çıkardı, aşağıdakilerin kolektif siyasal inisiyatifini kışkırttı; bir “sokak siyasetinin” serpilmesine yol açtı. Mübarek'in devrilmesinin arka planında önceki yıllarda gelişmiş işçi ve gençlik hareketleri, yani devrim köstebeğinin görünmeyen, sessiz ve derinden faaliyetinin etkisi büyüktü elbette. Ancak geniş kitlelerin kendi kolektif güçleriyle uzun yıllar hüküm sürmüş bir diktatörü mağlup etmeleri, ahali nezdinde muazzam bir siyasal özgüven patlamasına yol açtı. Mısır devrimini ABD emperyalizminin bir siparişi addedenlerin idrak edemediği, tam da aşağıdakilerin kendi kolektif eylem ve güçlerine olan inancında yaşanan bu sıçrama. Son günlerde yaşanan hadiseler, şubat günlerini andıran ve askeri yönetimi hedef alan kitle seferberliği, “sıradan insanlar” nezdinde yaşanan bu bilinç sıçraması ve özgüven hesaba katılmaksızın anlaşılamaz.
Başbakan Essam Sharaf'ın
istifasına yol açan ve esas itibariyle Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi
(SKYK) tarafından devrimin saptırılmasına, “demokrasiye geçiş” ve
“normalleşme” adı altında demokratik makyajlı bir askeri rejim tesisine
karşı gerçekleşen gösteriler, Mısır devriminin ne ölçüde radikal bir
birikim yaratmış olduğunu ortaya koyuyor. Devrimin siyasal ve sosyal
rezerv güçleri tükenmek bir yana anlaşılan daha da radikalleşmiş
bulunuyor.
Mübarek'in devrildiği şubat
günlerinde ordu diktatörlüğü muhafaza etmek adına diktatörü feda etmiş,
kendisini devrimin adeta hami ve banisi ilan ederek halk hareketini
karşısına almamaya özen göstermiş ve bu suretle de kitlelerin
sergilediği radikalizmi soğurmayı hedeflemişti. Umut edilen, Mübarek'in
devrilmesinin ardından demokrasiye “düzenli” bir geçiş yaşanması, yani
bir iki liberal kozmetik müdahale haricinde eski düzenin temel
parametrelerinin değişmeden kalmasıydı (bu “geçiş” lafzı
otoriteryanizmden “demokrasiye” bir tür doğrusal-evrimsel ilerleme
varsaydığı için oldukça problemli bir tabir elbette). Bu stratejinin
belli bir dönem başarıyla uygulandığı söylenebilir. Öyle ki karşı devrim
sürecinin tamamlandığı, SKYK'nin eski rejim taraftarları ve Müslüman
Kardeşler'in dolaylı destek ve yardımıyla devrimin açığa çıkardığı
enerjiyi soğurduğu ya da denetim altına aldığı yorumları sıklıkla
duyulur olmuştu. Yeni bir “ihanete uğrayan devrim” vakasıyla karşı
karşıyaydık: Askeri mahkemelerde yargılanan protestocular, yasaklanan
grevler, Kıptilere yönelik saldırılarda ve genel olarak devlet
şiddetinde artış... Esasında yaklaşmakta olan seçimler tıpkı sabık
Mübarek devrindeki gibi giderek artan otoriterleşme eğilimine
“demokratik” bir kamuflaj vermenin ötesine geçmeyecekti.
Son beş gündür yaşanan
gösteri ve en az 33 kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar kazın
ayağının öyle olmadığını gösteriyor. Sokak siyaseti, kurumsal-elit
siyasetine teslim olmamakta direniyor. Kitleler devrimlerinin göz göre
göre ellerinden çalınmasına öyle kolay kolay razı olmuyor; devrimin
açığa çıkardığı siyasal ve sosyal özlemler öyle hemen hızlıca ortadan
kaldırılamıyor. SKYK'nin demokrasiye geçiş sürecini yönetme biçimine
karşı çok farklı siyasal ve sosyal kesimleri biraraya getiren
(gösterilere 25 Ocak devriminin başını çeken gençlik örgütleri ve sol
kadar mesela Selefiler de katılıyor) geniş bir muhalefet oluşmuş
durumda.
Burada küçük bir paranteze
ihtiyaç var belki: Müslüman Kardeşlerin son günlerdeki gösteriler
karşısında takındığı mütereddit tutum onu zor durumda bırakıyor. Örgüt
son olarak üyelerine salı günü gerçekleştirilen gösterilere katılmama
çağrısında bulunmuştu. Bu durum, yani Müslüman Kardeşlerin SKYK ile
protestolar arasında kararsız kalması, örgütün tabanında ve özellikle
devrim sürecinde radikalleşmiş genç üyeler arasında tepki topluyor.
Aslında genel olarak sokak hareketinin inisiyatif kazandığı durumlar,
demokrasiye sınırlı ve kontrollü bir “geçişle” esastan sorunu olmayan
Müslüman Kardeşleri zor durumda bırakıyor. Seçimlere Hürriyet ve Adalet
Partisi adıyla girmeye hazırlanan ve ciddi bir başarı beklentisinde olan
örgüt esas itibariyle ordu denetiminde tesis edilen ya da edilecek
“huzur ve güven ortamından” memnun denebilir. Ancak diğer yandan ordunun
(başbakan yardımcı El-Selmi'nin son anayasa önerilerinde söz konusu
olduğu gibi) yeni siyasal dönemde çok da güçlenmesi ve siyasal süreçler
üzerinde tek hâkim konumunda olması taraftarı da değil. Dolayısıyla bir
yandan ordunun böylesi önerilerini zaman zaman eleştiriyor diğer yandan
da protestoların “aşırıya” kaçmaması gerektiğini salık veriyor. Hem
sokağın ve devrimin hem de müesses nizamın sözcüsü olmaya çalışıyor,
yani ne yardan vazgeçiyor ne serden. Bu kararsız ve salınan tutumun
örgütün Aşil topuğunu oluşturduğunu, kitle muhalefetinin yükselmesinin
onu daha da sıkıştırabileceğini söylemek mümkün.
Neticede Mısır'daki
gelişmeler kritik bir noktaya doğru evriliyor. Silahlı Kuvvetler Yüksek
Konseyi Başkanı Tantawi salı gecesi televizyona çıkarak devrimin en
hararetli günlerinde Mübarek'in yaptıklarını hatırlatan bir konuşma
yaptı. Hükümetin istifasını kabul etti ve sivil idareye daha hızlı geçiş
sözü verdi. Aslında ordu iki seçenekle karşı karşıya: Ya gösterileri
daha da yoğun ve şedid bir baskıyla karşılayacak ya da daha fazla taviz
verip protestoların “gazını” almaya çalışacak. Her iki seçenekte de
sokak hareketinin daha fazla inisiyatif kazanması muhtemel. Ancak şunu
da unutmamak gerek: 25 Ocak devriminin şokunu atlatan düzen güçleri SKYK
öncülüğünde hızla yeniden organize oluyor; paralize olmuş devlet aygıtı
yenileniyor. Sokaktaki güçlerin, “Tahrir Cumhuriyeti”nin bu koşullarda
basıncı ne kadar sürdürebileceği meçhul. Devrimin belki de kaderini
tayin edecek nihai bir kapışmaya doğru ilerliyoruz.
Arap ayaklanmaları sürecinin
Bahreyn'den Libya'ya bir dizi ülkede şu ya da bu biçimde geriletildiği,
emperyalist müdahaleciliğin inisiyatif kazanmaya çalıştığı koşullarda
Mısır'da bu kapsamda bir yeni mücadele dalgasının oluşmasının ülke
sınırlarının ötesinde etkileri olabilir. Eğer hareket SKYK'yı
geriletmeyi başarabilirse bu Arap devrimleri sürecinde mücadeleleri daha
radikalize edip derinleştirecek bir itilim sağlayabilir. Sürecin
tavsamasının ya da saptırılmasının önüne geçip aşağıdan mücadeleleri
harlayabilir.
Aslında Mısırlılar
demokratik devrimlerin ancak aşağıdakilerin elinde kaldığı sürece
“güvende” olabileceğini, elit siyasetine ve onun kurum ve kurallarına
bırakılamayacak kadar ciddi meseleler olduğunu kanlarıyla hatırlatıyor.
Hasılı en iyisi, Mısırlı devrimci sosyalistlerin ifadesiyle bitirmek:
“Şehitlere şan, devrime zafer, halka güç ve zenginlik!”
YORUM YAZIN