David Fincher Dünyasında ‘Tutunamayan’ Olmak
- JANET BARIŞ - |
Fincher’ın Dövüş Kulübü ve Sosyal Ağ filmlerinde gördüğümüz, tutunamamış adamlar ve hezeyanları. İçten içe yaşanan bu eksiklik kimi zaman hırsın götürdüğü yerde büyük bir başarı hikâyesiyle, kimi zaman da kayboluş, çöküş ve intiharla son bulabilir. Tutunamamış adam tehlikelidir, çünkü içinde bir ben daha taşır. Kimsenin anlayamadığı ‘ben’ gün gelir ete kemiğe bürünür, insanın içinden çıkar, dolaşır. Oğuz Atay da Tutunmayanlar’da Selim ve Turgut üzerinden tutunamamışlığı tahlil eder. Böylelikle birbirine dolaşmış adamlar bazen bir roman bazen de bir filmde çıkıverir karşımıza.
Vizyona girdiğinde fırtınalar estiren Dövüş Kulübü, Chuck Palahniuk’un aynı adlı romanından yapılmış bir uyarlama. Özünde iki adamın birbirine karışması, içsel bir geçiş ile hezeyanların kol gezdiği bu filmde rastladığımız zihin oyunu önce şaşırtır, sonra yavaş yavaş anlamlandırmamızı sağlar. Film boyunca iki ayrı adam gibi hissettiğimiz, algıladığımız Jack ve Tyler’ın, tıpkı Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki Turgut ile Selim arasında olduğu gibi görünmez bir ilişkisi vardır, bu iki adam(lar) aynı yataktan beslenmese de saklı bir isyan barındırır.
Oğuz Atay, Selim’i daha baştan öldürür, hayaletini dolaştırır, sonrası sadece Turgut’a kalmış gibi gözükür ama öyle de değil. Turgut, Selim olmadan, onu aramadan nasıl yaşayamazsa, Jack de Tyler olmadan varolamaz. Tyler, Jack’in olmak isteyip de olamadığı, içinde sakladığı adamdır. Görünmez iplerle bağlıdırlar birbirlerine ve içten içe bu bağlılığı bildikleri için çaresizdirler. Bir başkasının ipine asılı kalmak demek, onun boyunduruğundan kurtulamamak demektir çünkü.
Chuck Palahniuk’un romanına ister tüketim toplumu eleştirisi, ister kapitalizm eleştirisi, çelişkileri deyin David Fincher filminde ustalıkla yansıtır. Palahniuk’un şifresini çözmüştür çünkü Fincher. Diğer yandan Tutunamayanlar da bir modernizm eleştirisidir, Oğuz Atay orta sınıf gündelik hayatını dipdiri mezara gömerken acımaz. Karısıyla birlikte’düz’bir hayat yaşamakta olan mühendis Turgut’u ters çevirir. Dövüş Kulübü’ndeki Tyler ile Jack’in varoluş problemi Turgut ile Selim’de de fazlasıyla mevcuttur. Özellikle Jack, içinde bulunduğu duruma/sisteme/dünyaya başkaldırışı ve hissettiği hiçlik duygusuyla başta normal bir hayatı varmış gibi gözüken Turgut’a benzer. Jack tıpkı Turgut gibi düzenli bir hayat sürdürür. Turgut’un bir işi, evi, karısı vardır, orta sınıf bir hayatın pençesine takılmıştır. Selim ise Tyler’la özdeşleşir, çünkü ikisini de var eden aynı yokluktur.
Turgut nasıl ki Selim’i ararken Selimleşiyorsa, Jack de Tyler’a dönüşür, onun izini sürer, peşinden gider, yazgısına dışarıdan ortak olur. Yüzleri ve isimleri farklı gözüken bu iki çift adamın içsel olarak birbirini tamamlıyor oluşu tesadüf değil çünkü ikisi de ‘kayıp’la baştan yüzleşmiş olduklarının farkındalar. Her ne kadar Chuck Palahniuk ile Oğuz Atay farklı coğrafyalarda beslenmiş olsalar da hissettikleri rahatsızlık onları bir tamamlanmamışlığa sürükler, bu tamamlanmamışlık iki çift erkeğin bedeninde vuku bulur ve sonrasında parçalanır.
Sosyal Ağ’da tek bir adam var o da Mark, kırılmış kalbini onarmaya çalışırken buluyor Facebook’u. Mark’ın içsel tutunamamışlık hikâyesi hiç değilse başarıyla sonuçlanıyor. Günümüzde milyonlarca insanın kullandığı, fenomen haline gelmiş, taklitleri üremiş bir sosyal ağ yaratıyor sonuçta.
Mark, Tyler, Jack, Turgut ya da Selim farketmez, aslen insan olmakla ilgili bir mesele bu, insan olan içinde bir ben daha taşıyor nasılsa. Sonuçta kendi kendimizle konuşuyoruz çoğu zaman, içimizde taşıdığımız Selim’ler, Tyler’lar var ve zamanı gelince ortaya çıkıyorlar. Bu yüzden de insanın derdi kendiyle aslında; Oğuz Atay’ın da Tutunamayanlar’da yazdığı gibi, “Gerisi insana kalıyor. İnsana, onun öz varlığına.”
* bu yazı ilk olarak http://www.antidepressan.com/ da yayımlanmıştır.
YORUM YAZIN