Header Ads

İfade Özgürlüğü Alanında Bir Uygulama: Suspaction

- GÖKSEL ARSLAN -
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun saptamasına göre 1 Kasım 2011 tarihi itibariyle Türkiye de hapishanelerde tutuklu bulunan 65 gazeteci ve yazar var.

Erdoğan tutuklu gazeteciler konusunda kendisini eleştirenlere karşı bu yıl düzenlenen İstanbul'daki Değişim Liderleri Zirvesi'nde cevap vermişti. Böyle eleştirilerde artık klasikleşen ergen öfkesi hallerini takınarak “Tamamen yargının tasarrufu altında gerçekleşen bir takım operasyonların, basın özgürlüğünün kısıtlanması olarak lanse edilmesi Türkiye'ye yapılacak en büyük haksızlıktır" demişti. “Yargı tasarrufu” vurgusu önemli. Zira çok yaygın kullanılmakta ve geniş bir alanda dolaşımda.

Şimdi soru şu:
Erdoğan neden hukuku adres gösterdi? Neden süreçte “hukuk aygıtı varsa özgürlükler in kısıtlanması söz konusu değildir” tezine halkı ikna etmeye çalışmakta.*

Anladığımız kadarıyla Erdoğan, “kapitalist devleti yeniden yapılandırmaya dönük bir sınıf stratejisinden başka bir şey olmayan” hukuki değişimlerin, özgürlük getirdiğine inanmamızı istemekte. Tabii ki liberal dostlarıyla beraber.

Peki, öyle midir? Hukuksal düzenlemeler ve süreçler yalnızca özgürlük mü getirir? Hukuk yoluyla “temel hak ve özgürlükler” ortadan kaldırılamaz mı?  Kaldırılır, bakın nasıl.

Bir “Suspaction” Uygulaması; TCK. m. 301**

TCK. m. 301, AKP iktidarı döneminde Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren ceza yasasının , hukuk yoluyla ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran en parlak örneklerinden biri. ***

Hemen şunu belirtmeli, TCK. m. 301 de tarif edilen "aşağılama suçu" ifade özgürlüğünün “sınırlanmasıyla” ilgili bir düzenleme. Başka deyişle, özgürlüğü sınırlama ölçütü.  Bilindiği gibi klasik burjuva hukuku prensipleri ve AİHM ölçütlerine göre kimi özgürlüklere sınırlama getirilebilir.

Burada bizi ilgilendiren sorun şu: İfade özgürlüğü kategorisinde böyle bir sınırlama ölçütü kullanılabilir mi? AİHM kararlarına göre hayır, bu ölçüt kullanılamaz. Hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında kullanılabilir ölçütler açık. "Aşağılama suçu" tarif ederek ifade özgürlüğünü sınırlayamazsınız.

Peki, TCK m. 301 de tarif edilen “aşağılama suçu”, ifade özgürlüğü sınırlaması değilse nedir? Meselenin en önemli yanı belki de bu.

Özgürlükler konusunda uluslararası sözleşmelerde karşımıza çıkan, hak ve özgürlük alanındaki çalışmalarda kullanılan iki kavram var. Literatürde süreklilik, yaygınlık ve yerleşiklik gösteren bu kavramlar TCK m. 301 de tarif edilen suçu anlamanın yanında,Türkiye de ki hukuki yeniden yapılanmayı anlamak açısından da neredeyse turnusol kağıdı.

Birincisi “derogation”; istisnai sınırlama, eksiltme, etkisini azaltma anlamına gelir.
İkincisi ise “suspaction”; askıya alma, yok etme anlamına gelir.

Uluslararası metinlerdeki bu iki kavram Türkçe ye çevrilirken ne yazık ki aynı kelime ile ifade edilir. Sınırlandırma. Oysa, teknik olarak çok farklıdırlar ve sonuçları itibariyle bambaşka uygulamalara yol açarlar. Nelere mi yol açar?  Örnek olsun, ifade özgürlüğünü askıya alan, ortadan kaldıran 301. madde gibi “suspaction” niteliğinde birçok hukuki düzenlemeniz var ise, hapishane de en fazla gazetecisi olan ülke olmanıza yol açar. 301. maddedeki suçun tarifinde “derogation” (istisnai sınırlama, etkisini azaltma) niteliği bulunmamakta, tam aksi yönde “suspaction” (yok etme, ortadan kaldırma) niteliği bulunmakta. Bu da tamamen o özgürlüğü, ifade özgürlüğünü yok etmek anlamına gelmekte.. Kısaca, TCK m. 301 de tarif edilen “aşağılama suçu” ile getirilen, ifade özgürlüğü sınırlaması değil, ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran yok eden bir düzenleme.Şu da var ki, 301. maddenin yanında TCK' da m. 215/1 "Suçu, suçluyu övme", yine TCK.m. 216 "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" ve bu suçun basın yayın yoluyla işlenmesi halinde verilecek cezanın yarı oranında artırımını düzenleyen 218. madde, Terörle Mücadele Yasası ve daha bir çok düzenleme “suspaction” niteliğini taşır.

Hukukun Ana Karakteri Olarak, “Suspaction”

Bu arada her ne kadar başka bir yazının konusu olsa da şunu da birkaç cümleyle söylemek mecburiyeti doğdu sanıyorum. Klasik burjuva hukukunda hak ve özgürlük kategorilerinden söz ediyorsanız politik özgürlük alanından söz ediyorsunuz. O nedenledir ki yeniden yapılanan hukuk, haklar ve özgürlükler alanını ortadan kaldırırken politik özgürlük alanını da ortadan kaldırmakta. Dolayısıyla ana karakteri “suspaction” olan bir hukuk yapısı, inşa edilen güvenlik devletine de uygun karakterde bir hukuk uygulaması üretmekte.

Dünyada hapishanede en fazla gazeteci ve yazarı olan Türkiye aynı zamanda dünyada en fazla politik tutuklusu olan ülke. Her şey açık fakat yine de hukuki değişimlerin özgürlük getirdiğine inanmamız istenmekte.  Gazetecilerin tutuklanması dolayısıyla yapılan eleştirilere Erdoğan, basın özgürlüğünün hukuki güvence altında olduğu, tutuklamaların yargı tasarrufu olduğu ve ileri demokrasi de yaşadığımız masalıyla cevap vermekte. Ve buna inanmamız istenmekte.

Biz ise tüm baskılara karşın Tülin Öngen hocanın o nefis cümlesine kulak verelim ve ergen öfkesi halleri takınanlara inanmamaya devam edelim: “Burjuva toplumunda demokrasi, yığınları endoktrine etmenin en etkili aracıdır.”

Evet, yaşadıklarımızın yalın hali bu cümle işte. Biz buna inanalım.

*Hukuk başka yasa başka, yargı tasarrufu başka tezleri liberal masaldan ibarettir. Teknik olarak farklılıkları var elbet fakat burjuva Hukuku bunların ve başka şeylerin tümüdür. Burjuva Hukukuna , peşinde koşulması gereken özgürlükler diyarı, tüm kötülüklerden arınmış adeta “Bakire Meryem” saflığı atfetmek hukuk mistisizmidir ve liberal saflıktan başka bir şey değildir. Bizden uzak olsun.

**Bu arada, klasik burjuva hukuku prensiplerini ve AİHM kararlarını ölçek olarak kullanırsak hukuki yeniden yapılanmanın ne olduğunu görmekte faydalı olacağını umuyorum. Dolayısıyla kullanmakta bir beis görmüyorum.Kuşkusuz ihtiyat payını unutmadan

***TCK 301'in 30 Nisan 2008'de yapılan değişiklik itibariyle son hali şöyledir:

Madde 301- (Değişik: 30/4/2008-5759/1 md.)

(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
(4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.