Global Sistemin Muktedirleri İşbaşında..
![]() |
| - YETVART DANZİKYAN - |
7 ekim tarihli Agos yazımın başlığı “Kriz: Acaba
daha yeni mi başladı?”idi. Avrupa’daki borç krizinin, Yunanistan’ın
borçları konusunda varılan mutabakata rağmen yeni başlamış olabileceğine
dikkat çekmiştim. Dolayasıyla oradan devam edebiliriz. Aradan bir ay
geçmeden Yunanistan’daki ekonomik kriz siyasi krize dönüşmekle kalmadı,
İtalya’daki ekonomik kriz de aynı yola girdi. Ve bu domino etkisinin
başka hangi ülkeleri vuracaği hala belirsiz. Dahası euro dediğimiz para
biriminin geleceği de belirsiz. Ve bütün bunların mantıki sonucu olarak
Avrupa Birliği’nin eski cakası artık yok.
Tarihi
bir dönemeçle karşı karşıyayız dolayısıyla. Mevcut tabloya bir bakalım.
Yunanistan için oluşturulan ve ağır şartlar içeren yeni ekonomik borç
paketi üzerinde uzlaşmaya varılmasından ve bu uzlaşmanın Avrupa, ABD ve
Asya borsalarında iyimser bir hava esmesine neden oluşundan birkaç gün
sonra Başbakan Papandreu bu mutabakatı referanduma götürmek isteğini
açıklayıverdi, bildiğiniz gibi. Ve bu açıklamayla hem global piyasa
çevrelerine hem de Avrupa başkentlerine neredeyse bir bomba düşmüş oldu.
Çünkü referandum demek belirsizlik demekti piyasalara göre. Ne zaman
yapılacaktı bu referandum? Ve her şeyden önemlisi hayır cevabı çıkarsa
ne olacaktı? Tüm bu süre içinde piyasalar ne yapacaktı? Daha da
önemlisi, “hayır” çıkarsa ve kriz diğer Avrupa ülkelerine sıçrarsa ne
olacaktı? Bu panik havası içinde tüm dünya borsaları sert düşüşler
yaşadılar ve bir anlamda bu gelişmeyi beğenmediklerini net bir dille
söylemiş oldular. O mistifiye edilen “piyasalar” adlı şahıs konuşmuş
oldu yani.
Aynı bomba etkisi başkentlerde de görüldü
demiştik. Kriz sürecini yöneten iki lider pozisyonundaki Fransa devlet
başkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel derhal olağanüstü bir
toplantı düzenlediler ve Papandreu’yu bu toplantıya çağırdılar. Zira bir
nevi façaları bozulmuştu. Krizi çözen liderler olarak boy gösterdikleri
günün akşamında her şey tuzla buz olmuştu. Bunun hesabını Papandreu’dan
soracakları açıktı. Öyle de yaptılar. G-20 zirvesinin yapılacağı
Cannes’da,zirveden bir gün önce Papandreu’yu sertçe uyardılar. Sonra
kameralar karşısına geçip hayır çıkarsa Yunanistan’ın euro dışında
kalacağını söylediler. Bu arada üzerinde mutabakata varılmış birinci
borç paketinin vadesi gelmiş ödemesinin de askıya alındığını zevkle not
ettiler. Papandreu sıkışmıştı. Mutabakata evet dediği ve borç krizini
iyi yönetemidiği için ülkesinde zaten siyasi hayatı bitmişti. Peki neden
referandum kartını ortaya atmıştı? Rivayet muhtelif. Muhtemelen mevcut
siyasi hayatı bitmiş olsa da tarihsel siyasi sorumluluğu üstlenmek
istememişti. Ya da bu adımın ülkede siyasi bir deprem yaratacağını ve
hükümetten uzaklaştırılacağını öngörmüştü. Böylece borç paketinin en
zorlu olan “uygulama” aşaması başka bir hükümetçe icra ediliyor
olacaktı. En az üzerinde durulan ihtimal, gerçekten demokrasi adına bir
çıkış yaparak bunu halka sormayı istemiş olması.. Böylesine büyük bir
kurtlar sofrasında kimsenin böyle bir ilkeyle hareket edeceğine ihtimal
verilmiyor. Yine de bu ihtimale de küçük bir yer ayırmak gerekebilir..
Buraya tekrar döneceğiz.
İşte bu depremin ve
hesapların tam ortasında Yunanistan’da hareketlenme başladı ve
Papandreu’nun partisinden bazı milletvekilleri muhalefetteki bazı
milletvekilleri ile blok oluşturarak bir milli birlik hükümeti
istediler. Bu Papandreu açısından yolun sonu demekti. Tabii bilinemez,
belki de böyle bir gelişme hesaplamıştı. Sonuçta ülkesine döndü ve yeni
bir seçim hükümeti kurulması şartıyla referandumdan vazgeçti. Yine aynı
şartla Başbakanlığı da bırakacağını da söyledi. Yazının yazıldığı
saatlerde yeni hükümet pazarlıkları sürmekteydi. En güçlü aday, ülkeyi
euro’ya sokan, eski merkez bankası başkanı ve yine eski Avrupa Merkez
Bankası başkan yardımcısı Papademos. Artık kimse referandumdan söz
etmiyor. Yunanistan ve dünya, şimdi bir teknokratlar hükümet kurulmasını
bekliyor. Muhtemelen buna piyasalar ve AB çevrelerinin bir itirazı
olmayacaktır. Demokrasi askıya alınabilir yani, mevzubahis borçlarsa.
Üstüne üstlük AB, Yunanistan’dan anlaşmaya uygun kalacağına dair bir
teminat da istiyor. Bildiğiniz banka-müşteri hukuku var, ne demokrasisi?
İtalya
da benzer bir durumda. Orada ülke borçları epey yüksek bir düzeye
çıkmış durumda ve yeni borçlanmalar yıllık yüzde 6’nın epey üzerinde bir
faizle gerçekleşiyor. Yani sistem, İtalya ve Berlusconi’yi de kıskaca
almış durumda. Makul bir başbakanlık dışında her şeyi yaptı Berlusconi,
bu ortada. Ancak mevcut durumda halkın seçtiği lider o. Fakat aynı
mekanizma burada da işledi: “piyasalar” ve AB elitleri başka bir
başbakan görmek istediler, ilk aşamada seçime gerek kalmadan. Çünkü
“sistem” tehlikede. Berlusconi artık yolun sonuna geldiğini farketti ve
boyun eğdi. İstifa ediyor ve yeni seçimde yer almayacak. Ancak bundan
sonrası hala belirsiz. “Piyasalar” denen şahsın ve AB’nin istediği
aktörler “borçlanma faizi” silahını kullanarak Roma’yı sıkıştırmaya
devam edebilir. Bilmeyenler için, şöyle oluyor: Bir hükümet düzenli
olarak borç bulabilmek için ülke tahvili satışa çıkarıyor. Bu tahvilin
faizi büyük oyuncuların yer aldığı serbest bir rekabet ortamında cereyan
ediyor, ancak piyasalar sizin kötü durumda olduğunuza kanaat
getirmişlerse bu kağıtları yüksek faizle satabiliyorsunuz. Zor durumdaki
bir işadamına tefecilerin anlaşarak yüksek faizle borç vermesi gibi.
Peki
bütün bu manzara bize ne söylüyor? Öncelikle şu nokta artık ayan beyan
ortaya çıktı. Çok genel tabloda AB’nin siyasi ve ekonomik kriterleri ile
hemfikir olabiliriz ancak bilhassa son 10 yılda, AB’nin siyasi ve
ekonomik elitler tarafından yönetilen bir birlik olduğunu ve aslına
bakılırsa sistemin pek de iyi işlemediğini görmek gerekiyor. Bu
saptamalar yeni değil hiç şüphesiz ancak son kriz bu “çarpıklığın” iyice
ortaya çıkmasına neden oldu. Niyeti muhtemelen bu değildi ama
Papandreu’nun referandum çıkışı bu çarpıklığı düzeltmese bile sistemi
şöye bir sarsabilirdi. Dolayısıyla tehlike büyüktü. AB elitleri bunu
göze alamadı ve “piyasalar” ile birlikte bu ihtimalin gerçekleşmemesi
için şantaj da dahil olmak üzere tüm silahları kullandılar. Başarılı da
oldular. Yunanistan (ve İtalya’yı) şimdi bir teknokratlar hükümeti
bekliyor ama neyse ki “borçlar güvende”.. Meşhur fıkradaki gibi,
ameliyat başarılı geçti ama hasta sizlere ömür.
Bunun
da ötesinde, genel siyasi manada bu olup bitenlerden nasıl bir ders
çıkarabiliriz? Global kapitalist sistemin dara düştüğünde demokrasiden
filan kolayca vazgeçtiğini biliyoruz, bunda da yeni bir şey yok. Belki
şu: istediğini yapıyor, buna büyük bir meşruiyet kazandırıyor
(Yunanistan ve Türkiye dahil tüm Dünya basını Papandreu’nun kendini
ateşe attığı konusunda hemfikirdi) ve bu güçlü dalgaya karşı çıkacak
başka bir akım hala yok.
Amerika ve İngiltere’de güç kazanan “işgal”
hareketleri tabanın itirazını seslendiriyor olsa da sistematik bir
itiraz ve alternatif için bakılması gereken yerlerden biri, Sol..
Geçen
ayki yazıyı “açık konuşalım, tribünde seyirciyiz” diye bitirmiştim. O
zamandan bu zamana pek bir şey değişmedi.
* 11 Kasım 2011, Agos

YORUM YAZIN